- 924 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Aşina
bazen seçim şansınız olmayabilir...
kendi yerini kendi bulur bazı kelimeler, sonra cümleler sıraya dizilir...
-ki intihar en uzun cümleye öykünen kelimedir literatürde...
Her şey bir yapbozun parçaları gibi sırayla gelişti. Yavaş yavaş parçalar bütünü oluşturdu. Kayıp veya eksik parçalar vardı. Onları da buldum ve tablo tamamlandı.
Ölümlü olarak hatırlanmak için her şey hazırdı. Son bir şey kalmıştı. Veda mektubu…
Hayır bunu yapamazdım. Kalanlara bu saçma acıyı yaşatamazdım. Ölüm zaten yeterince acı veren bir histi. Buna gerek yok diye düşündüm ve kalemi tam ortasından kırdım. Yazdıkça rahatladığımı sanırdım hep, yanılmışım. Ben yazdıkça ölüyormuşum.
Aşinaydım. Her şeye aşinalığım devirdi beni. Berbat bir haldeydim. Kurtulmaya çalıştıkça dibe çekiliyordum sanki. Görünmez bir el beni durmadan yosunlu karanlığa doğru batırıyordu. Kayalıklara çarpa çarpa kanrevan kayboluyordum.
Yardım beklemiyordum. Yardım edemiyordum kendime. Yardıma ihtiyacım var mıydı sahiden?
Ölüm en fazla ne kadar canını acıtabilir ki insanın? Kalandan daha mı çok?
Hayır ben deli değilim. Akıllı olamayacak kadar fazla düşünüyorum sadece.
İntiharın adı çok soğuk. Kendini azad etmek demeliyim belki de. Kendini kurtarmak.
Bazı zamanlar kendimi kaybetmekten korkuyordum, korkuyordum bir gün nefsimle artık mücadele edemeyip ona yenileceğimden. Gücümü çok zorluyordu. Sona yaklaştığımı hissediyordum.
Neden başkalarının varlığı olmadan yaşayamıyoruz, neden yalnızlığın koynuna giremiyoruz ve neden kalabalığa bu kadar aşığız sanki. Yaşamaya aşık ölümlüleriz aslında. Kendinden geçmek, vazgeçmek bir yerlerimizi sızlatıyor. Ama ölünce hepsi bitecek, geçecek.
Hazır mıyım sahiden?
Yapabilir miyim?
Aşinayım ben! Soluğumu kesen ve çekilesi kanıma bıçak dayayan bu ızdırabı sonlandırmaya gücüm yeter mi?
Öyle güçsüzüm ki. Nasıl oluyor da beni güçlü sanıyorlar!
Bu soğuk ve hissiz günleri ne kadar daha taşırım! Üzerimde tonlarca yük varmış gibi ağırlaşıyor bedenim. Kendimi sakladığım kuytularda unutmak istiyorum. Kuytuların izini kaybetmek.
Şükretmeye ne oldu peki? Kabuğundan çıkmadan, kendini kaybetmeden, özbenliğini yitirmeden, çemberin içinden seyredebilmek mümkün mü hayatı? Peki ben neresindeyim o çemberin? Nerede olduğumu neden bulamıyorum?
Ruhum toprağı öpüyorken, bedenim gökyüzüne neden bu kadar hasret!
Nasıl bir sentezdir ki bu hücrelerimi zonklatabiliyor. Beceriksiz bir aşinayım ben.
Sonra; ve sonra; belkide geçmişten gelen bir sesle, yahut şimdi, belki şu an; ve biraz ve çok
Ve bir şamar yemiş gibi irkiliyorum aniden, evet, evet…
Galiba anlıyorum…
- ben ölemiyorum
- ben ölemiyorum
Ölürken, ölüyken bile ölemiyorum. Ölmüşken yaşayabilmek mümkün mü?
Kalbim büyüyor; içime doğru kök salıyor, bense giderek küçülüyorum bu dünya için…
fulya/aralıktanartakalanlar(2011)
YORUMLAR
Sevgili Fulya sana güzel şeyler yazmak yakışıyor. Nedir bu ölüm tutkusu? Yaşamaktan kaçmak ta ne demek? Yaşanacak herşey burada yaşanmalı? Korkmamalı hayat iyi kötü yaşadıklarımızla aşklarımızla acılarımızla sevinçlerimizle hüzünlerimizle güzel!
Sevgilerimle
Fulya CODAL
eyvallah sağolasın sevgili Mehtap..
gelmen kafi, teşekkür ediyorum..
sevgiyle..