- 653 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Dünyada Zulmedip Ahirette Merhamet Bekleyenler
O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, muhakkak bütün kuvvetin tümüyle Allah’ın olduğunu ve Allah’ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi. (Bakara Suresi, 165)
Zulüm, Kur’an’da sık kullanılan bir kelimedir. Zulüm adaletin karşıtıdır; eziyet etmektir, haksızlık yapmak, haktan ve adaletten sapmak, sınırları aşmaktır.
İnsanlara haksızlık, eziyet ve işkence yapmak, haksız yere cana kıymak, hırsızlık yapmak, Allah’ın sınırlarını aşarak insanların hakkına tecavüz etmek, müminleri yaşadıkları yerden sürüp çıkarmak, tüm bu eylemler Kur’an’da verilen zulüm örnekleridir.
Zulmedenler, içinde bulundukları refahın peşine düşen, hiç bir bilgiye dayanmaksızın kendi istek ve tutkularına uyan suçlu-günahkarlardır.
Adaletle hükmeden Allah, sonsuz adaletiyle bütün insanlara uyarıcı gönderir ve dünyada öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar süre verir. Ancak yaşadıklarından ders çıkarmayan, öğüt almayan dolayısıyla da kendisini düzeltmeye kalkmayan kişi için, pişmanlıkla ne kadar yalvarsa da ahirette hiçbir yardımcısı yoktur.
Kuşkusuz Allah, zulmedenler üzerinde de adaletini tecelli ettirir. İnkârcıların tüm nankörlükleri, isyankârlıklar ve işledikleri zulümler, Allah huzurunda hesap anında kendilerine geri döner. İşte o gün, “…zulmedenlerin ne mazeretleri bir yarar sağlayacak, ne (Allah’tan) hoşnutluk dilekleri kabul edilecektir.” (Rum Suresi, 57)
Yugoslavya eski diktatörü Tito’nun son günlerinde söylediği bazı sözler zulmedenlerin yaşadığı ruh halini oldukça iyi yansıtır: "Ben ölüyorum artık... Ölümün ne derece korkunç bir şey olduğunu size anlatamam... Toprağa karışmak ve dönmemek üzere gidiş... Ben öldükten sonra toprak olacaksam, diriliş, ceza ve mükâfat yoksa benim yaptığım mücadelenin değeri nedir?"
"Yoldaşlarımın kalplerine gömülecekmişim veya unutulmayacakmışım yahut alkışlanacakmışım, neye yarar? Ben mahvolduktan sonra beni alkışlayanların takdir sesleri, kabirde vücudumu parçalayan yılan ve çıyanları insafa getirir mi? Söyleyin bu gidiş nereye? Bunun izahını Marks, Engels, Lenin yapamıyor. İtiraf etmek zorundayım: Ben Allah’a, Peygambere ve ahirete inanıyorum artık. Dinsizlik bir çare değil. Düşünün şu kâinatın bir yaratıcısı, şu muhteşem sistemin bir kanun koyucusu olmalıdır... Bence ölüm de son olmamalıdır... Mazlumca gidenlerle zalimce ölenlerin bir hesaplaşma yeri olmalıdır. Haklarını almadan cezalarını görmeden gidiyorlar. Böyle keşmekeş olamaz. Ben bunu vicdanen hissediyorum. Öyle ki, milyonlarca suçsuz insana yaptığımız eza ve zulümler şu anda boğazıma düğümlenmiş bir vaziyette... Onların "ah"larına kulak verecek bir merci olmalı...Yoksa insan teselliyi nereden bulacak? Bunların bir açıklaması olmalı..."
Tito’dan aktarılmış olan bu cümleler, zalimlerin ölüm anında hissettiklerini açıkça ortaya koyar. Tıpkı Firavun gibi. O da Kızıldeniz’in sularına gömülürken, "İsrailoğulları’nın kendisine inandığı (İlah’tan) başka İlah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım." (Yunus Suresi, 90) demiştir.
Allah sonsuz bağışlayıcıdır ve tevbeleri kabul edendir; ancak tevbe ölüm anında edilirse kabul edilir mi? Kur’an’ın, "tevbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: "Ben şimdi gerçekten tevbe ettim" diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil... (Nisa Suresi, 18 ) ayetinden açıkça anlaşılır ki; hayır!.. Allah, hatasından dolayı hemen pişman olan, samimi bir şekilde bağışlanma dileyen, tevbe eden ve o günaha tekrar dönmemekte kararlı olan insanı bağışlar:
"Ancak kim işlediği zulümden sonra tevbe eder ve (davranışlarını) düzeltirse, şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak Allah, bağışlayandır, esirgeyendir." (Maide Suresi, 39)
Allah’ın Gaffar (merhametlilerin en merhametlisi), Halim, (kullarına karşı çok yumuşak olan) ve Tevvab (bağışlayan ve esirgeyen, tevbeleri kabul edip günahları iyiliklere çeviren) isimleri, ne denli büyük günah işlemiş de olsa pişmanlık duyan ve samimi tevbe edip Rabb’ine yönelen kulları üzerinde tecelli eder.
Ancak dünyada yapılan hataların, işlenen günahların ölüm anında olduğu gibi öldükten sonra da -Allah’ın dilemesi dışında-bağışlanması mümkün değildir. Zamanı belli olmasa da her insan bir gün mutlaka ölecek ve dünyada yapıp ettiklerinden Rabb’i huzurunda sorgulanacaktır. Bu yüzden insan, yaşamını dikkatle gözden geçirmelidir.
Dünyadaki ömrü süresince insan, Allah’tan ve yaratılış amacından uzak, kayıtsız ve şuursuzca yaşayarak kendisine de zulmeder. Kendisine ya da çevresine karşı zulüm içerisinde yaşayan kişilerin, ahirette merhamet beklentisi içinde olmalarının yanılgı olduğu ise açıktır. O zulmetmekte olanlara,"Sürekli azabı tadın" denilecek. Kazandıklarınız dışında, bir başka şeyle mi cezalandırılacaktınız?" (Yunus Suresi, 52)
Allah kullarını, yaşadıkları sürece çok çeşitli yollarla cehennem azabına karşı uyarır. Kur’an’da tüm detaylarıyla tarif ettiği azaptan insanları sakındırır. Her insanın cehennem ve bitmeyen azabı konusunda bilgisi vardır. Dünyadayken yapılan uyarıları, verilen öğütleri göz ardı eden kişiler, onun içinde pişmanlıkla şöyle seslenirler:
İçinde onlar (şöyle) çığlık atarlar: "Rabbimiz, bizi çıkar, yaptığımızdan başka salih bir amelde bulunalım." Size orda (dünyada), öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyaran da gelmişti. Öyleyse (azabı) tadın; artık zalimler için bir yardımcı yoktur. (Fatır Suresi, 37)
Zalimler kazandıkları dolayısıyla korkuyla titrerler; yaptıkları da üstlerine çöküvermiştir. Cennet gibi cehennem de Allah’ın sonsuz adaleti gereğidir. Şu kesin bir gerçektir ki, zalimler o gün merhametle değil, kendi yapıp ettiklerinin acı sonucuyla karşılaşacaklardır.
"Rabbimiz, şüphesiz Sen kimi ateşe sokarsan, artık onu ’hor ve aşağılık’ kılmışsındır; zulmedenlerin yardımcıları yoktur." (Ali İmran Suresi, 192)
Fuat Türker