- 1490 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Kadın Tanıdım
Bekleme salonunda muayene sıramın gelmesini bekliyorum. Bugün hastane her zamankinden kalabalık. Rutin kontrollerin sıkıcılığı eşliğinde geçmeyen zamanı doldurmaya çalışıyorum. Yanımda oturmuş, gazete okuyan kadına takılıyor gözüm. Az sonra onu süzdüğümü fark edip gülümsüyor bana. Bu beklemediğim pozitif enerji karşısında ben de kayıtsız kalamıyor ve ona gülümsüyorum. Aramızda gelişen bu olumlu havanın ve kadınlığımızın verdiği çabuk iletişim kurabilme yetimiz sayesinde sohbet etmeye başlıyoruz.
Elinde tuttuğu gazetedeki haberlerden bahsediyor bana. Trafik kazası geçiren dört kişilik bir ailenin burunları bile kanamadan kazadan küçük sıyrıklarla kurtuluşlarından, ormanda kaybolan beş yaşındaki bir çocuğun bir hafta sonra sağ salim bulunuşundan, camları silmek için pencereye çıkan kadının aşağıdaki marketin brandasının üzerine düşerek ölüme çalım atışından ve başına gelen her şeye rağmen yine de bir şekilde hayata tutunmayı başaran insanları ballandıra ballındıra bana da okuyor. ‘’Ne güzel’’ diyorum; ‘’Ne güzel haberler bunlar’’
Gazeteyi önümüzdeki sehpanın üzerine bırakıyor ve parıldayan gözlerle konuşmaya devam ediyor. Hayat dolu bir kadın. İçi içine sığmıyor konuşurken. Yaydığı enerjinin bana da bulaştığını hissediyorum. Ona doktora gelmesinin sebebini sorduğumda rahim kanseri olduğunu öğreniyorum. Şaşkınlığımı ve üzüntümü dile getiriyorum. Üzülmeme gerek olmadığını, zira bu hastalığı yeneceğine dair olan inancının sağlam olduğunu söylüyor. Neden şaşırdığımı soruyor. O kadar neşeli ve pozitif ki, kanser hastası olduğuna inanamadığımı söylüyorum. Yine gülümsüyor.
Ellisekiz yaşında, dört çocuk ve altı torun sahibi bir ev hanımı olduğunu anlatıyor. Öyle tatlı dilli bir hanım ki, o konuşuyor bense mest olmuş bir şekilde anlattıklarını dinliyorum. Az evvel bir an önce sıranın bana gelmesini bekliyorken, sohbet etmeye başlayalı sıramızın gelmemesi için dua ediyorum. Sıkıntılı bir hayat yaşadığını ama ömrümüzün bunları dert edinecek kadar uzun olmadığını, en önemlisi değersiz olmadığını dile getiriyor.
Aşkı hiç tanımamış, eşiyle görücü usulü evlenmişler, çok kavgalar etmişler ama zamanla alışmışlar birbirlerine. ‘’Onsuz bir hayat düşünmedim hiç’’ diyor. ‘’Annemi kaybettim, babamı kaybettim, çocuklar evlenip barklandılar. Sonra bir baktım ki yine kala kala ikimiz kalmışız geriye. Yeri geldi annem-babam oldu eşim, yeri geldi çocuğum oldu. Bazı geceler sabahlara kadar dertleştik, dost olduk, haldaş olduk, yoldaş olduk. Bu hayatta ondan daha hakiki kimim var ki?’’
Anlattıklarını biraz hayranlık, biraz imrenmeyle karışık merakla dinliyorum. Ellisekiz yaşında bir kadının baktığı pencereden bakıyorum hayata. Ne kadar umutlu, ne kadar sevgi dolu.
‘’Hiç hayal kurmaz mısınız?’’ diyorum.
‘’Kurmaz olur muyum!’’ diyor. Otuz küsür yıldır düşlediği ev sahibi olma hayalinden bahsediyor. ‘’Topraklarımızı büyüklerimiz zamanında tuz kil parası yapıp öğütmüşler. Bizlere onlardan hiçbir şey kalmadı. Buraların yerlisiyken yabancısı olduk. Başkaları uzaklardan gelip yer yurt sahibi oldular. Bizse başımızı sokacak bir ev sahibi bile olamadık, onca bolluğun içinden gelmemize karşın açıkta kaldık. Ne yapalım kısmet olmadı ev sahibi olmak, hala kiracıyız. Ama dünyada da kiracı değil miyiz zaten. Öteki dünyaya kim ne götürmüş ki biz götürebilelim. Ama insanız işte, gönül hayal etmeden duramıyor yine de. Hayırlısı olsun, ne diyelim’’
Az sonra içeriden adını sesleniyorlar. ‘’Gülnihal Ataç’’
Gülümseyerek; ‘’Benim sıram geldi, görüşmek üzere’’ diyor.
‘’İnşallah’’ diyorum gülümseyerek.
O doktorun odasına girdikten sonra, vakit geçsin diye az önce sehpaya bıraktığı gazeteyi elime alıp karıştırmaya başlıyorum. Birinci sayfada yine hükümet ve muhalefet arasında geçen sıkıcı diyaloglar, zam haberleri, bir kaç ünlünün özel hayatının konu edildiği haberlerin tamamının iç sayfalarda olduğunu gösteren yan haberler... İçim sıkılıyor ve sayfayı çeviriyorum. İkinci sayfa kim şık, kim rüküş, sosyete hangi mekanlarda boy göstermiş… Üçüncü sayfaya çeviriyorum gözümü. Bilindik üçüncü sayfa haberleri. Hep göz ardı ettiğimiz ülkemizin gerçekleri, kanayan yaraları, birbirini basit sebeplerle doğrayanlar, kaybolanlar, trafik kazaları…
Sonra bir şey dikkatimi çekiyor. Bir terslik var bu sayfada. Az evvel Gülnihal Hanım’ın bana okuduğu haberleri anımsıyorum. Ama burada yazılanlar tam tersi. Trafik kazasında yok olan dört kişilik bir aile, ormanda kaybolduktan bir hafta sonra ceseti bulunan beş yaşındaki çocuk, beşinci kattan aşağı düşüp feci şekilde can veren kadın ve facialarla örülü bir dolu haberi okurken tüylerim diken diken oluyor.
‘’Ama nasıl olur’’ diye mırıldanıyorum olduğum yerde. Kalakalıyorum. O sırada doktorun odasından yine gülümseyerek çıkıyor Gülnihal Hanım. Paniklemiş bir halde gazeteyi göstererek tam soracakken, konuşmama fırsat vermeden o ne soracağımı anlamışçasına sözü ağzımdan alıyor.
‘’Oysa’’ diyor. ‘’Oysa yalnızca tek bir harf var arasında değil mi?’’
‘’Nasıl yani?’’ diyorum anlamsız bakışlarımın eşliğinde.
‘’Cinnet haberlerini diyorum, ‘Cennet’e çevirebilsek keşke. Ne güzel olur değil mi? ‘Hayal kurar mısınız?’ diye sormuştunuz ya, bu gününüzün cinnet haberleriyle tatsız geçmesi yerine, cennet gibi haberlerle gününüzü süsleyebilmek istemiştim. Gerçek hayatta da bunu yapabilmek isterdim. Hayal kurarak tüm kötülükleri savuşturabilmek… Cinnet’i Cennet’e çevirebilseydik, bu kadar basit olsaydı keşke…’’
‘’Tek bir insan için bile bunu başardığınızda çok şey değişir, inanın. Sizi tanıdığım için çok şanslıyım. Günümü güzelleştirdiniz. Başka bir boyuttan bakmamı sağladığınız için size ‘MİNNET’tarım’’ diyorum.
Sımsıcak gülümsüyor yine...
Bundan sonra üçüncü sayfa haberlerini her açtığımda satırları tersyüz ederek okuyacağım. Gülnihal Hanım’ın gülümseyişini hatırlayarak, olmasını istediğim dünya için hayal kuracağım. Yoksa toz pembeler bile düş pembe olacak ve gökkuşağına bağlanmış iplerle uçurtmalar uçuramayacak çocuklarımız. Değiştiremediğim olaylar için hayıflanmak yerine, değişebilecek insanlar için ve bir gün umutlu haberleri de okuyabilmek dileğiyle dua edeceğim.
Çünkü biliyorum ki; ’kahramanlara değil, kahramanlara ihtiyaç duymayan’*, trajedilerin yaşanırlığını evvela kendi bünyesinde yok eden bir ülkeye ihtiyacımız var...
…
*Bertolt Brecht
fulya/aralık2011