- 2598 Okunma
- 27 Yorum
- 0 Beğeni
sahibine mektuplar...1...
’’BİR BEYAZ LERZE, BİR DUMANLI UÇUŞ, EŞİNİ GAİB EYLEYEN BİR KUŞ GİBİ KAR, GEÇEN EYYÂM-I NEV-BAHÂRI ARAR ’’
Söz senindir… Duygular senindir… Yazı ise benimdir sadece…
Yüreğim yandığında… Yangın yerine döndüğümde yüreğim… Hep bozlak türkülerine sığınıyorum nedense… Yangın; ancak bir başka yangınla söndürülüyor işte…
Ve aşk insanın direncinin yitmesi haliymiş… Bilemedim… Öğreniyorum ben de…
Ne ilginç değil mi… mevsimin en kısa günü bu gün… Tesadüf mü bu bilmem ki… Geç gelmiştin bana… Yılın en erken gününde gittin bende…
Ve ne de çabuk akşam oldu… Hiç olmasın akşamlar derken… Ya da ne bileyim; zaman geceyse hani… Hiç olmasın sabahlar derken… Gün geceye döndü yüzünü yine… Yüreğim ise kendi sessizliğine işte…
Geçer mi bilmem… Olur mu yine sabahlar… Tan vaktini görür müyüm ki… Ya öğle vakitlerini sence…
Koşuşturmacalar yine başlasa… Ve yine akşamlar olsa… Ve sabahlar… Söyle hadi… Doğa aşklara inat hep kendi türkülerini söylemeye devam mı edecek sence…
‘’Kalabalığın ortasında iki kişilik bir sessizlik büyür…
Arada bir kısa, kesik, manasız cümleler söylenir…
Ve birbirinden hiç ayrılmak istemeyen iki insan, bir an önce tren kalksın, bu huzursuz sessizlik bitsin ve derin acılarına gömülsünler diye beklerler…’’
‘’hoşça kal sevgilim…’’ sesi gelir belli belirsiz… Ağlamaklı… Ve hıçkırık sesleri yankılar geride işte…
Parmaklarım direniyor yazmaya… Yazmak istiyorum… Yazmalı mıyım onu da bilmiyorum… Yaklaşan bir veda mı yoksa bu… Ayrılığın hüznünü mü söylüyor kuşlar yoksa… Yağmur neden yağmıyor… Ve neden gelmiyor beklediğim kar… Neden gelmiyor söyle…
’’Parmağını kalbimin üzerinde gezdirerek, burası kalbin en değerli yeridir… Burada siyah bir nokta vardır… Canın canı, sevenin cananı buradadır… O nokta, yoğun bir damla kandan ibarettir… Adına ‘sevda’ derler… Siyaha çalan rengi yüzündedir bu isim… Çünkü sevda, kara talih içinde, o kara kandamlasında büyür… Bütün tecelli denizleri, bütün aşk fırtınaları, işte o bir damla kanda dalgalanıp çırpınır… Aşırı sevgi bu damlayı tahrip edip dağıtırsa, parçaları bütün vücuda dağılır… Aşk, işte bu dağılmanın adıdır ve o dağılırsa aşık artık ne yapacağını bilemez’’…o noktanın adına sevda demişler işte…
Dağıldım ben… Şaşkınım… Uzun yıllar denizlerde yaşamış… Denizlerinde yaşamışım… Yağmurlarında ıslanmış ben… Yavru göllerinde soluklanmışım…
Evimdi… Sığanımdı yüreğin benim… Teninse tendaşımdı… Şimdi mi… Sorma gitsin… Aniden karaya çıkmış balık misaliyim işte…
Yanaklarımızda süzülen yaşları sakladık birbirimizden hep… Ve yorulduk vedalardan… Yorulduk değil mi… Ve aşk hep taşırmış ya hep vedaları içinde… Demek veda zamanı geldi çattı işte…
Tüm hislerimi toplasam bir tende… Tenimde yani… Kolundaki martının bir kanadı bile etmez inan… Tüm nefesimi toplasam bir göğüste… Göğsümde yani… Bir anlık nefesinin sıcaklığı bile etmez işte… Anlatamadım hiç… Eksik kaldım nedense…
Ve bakışların kaldı geriye… Hüzünlü… Buğulu bakışların işte…
Her bir gözeneklerinde, tüylerim isyan ediyor… Sanki her biri benimle yaklaşan bir kavgaya hazırlanıyor… Dikleniyorlar bana adeta… Tenimin çaresiz bakışlarını görüyorum… Ten, nasılda çaresiz kalıyor böyle anlarda… Bir şeyler söyle ne olur… Söyle…
Elimi sol göğsümün üzerine götürüyorum usulca… Yürek atışlarım belli belirsiz duyuluyor… Kanım, belli ki gönülsüz dolaşır olmuş damarlarımda… Siyaha çalıyor rengi kanımın… Ve ben dağılıyorum yerlere işte… Sevda bu işte…
Kaybolan bir saadetin hüznü var içimde…
Birbirimizi öylesine sevdik ki; sonunda seven ve sevilen yanlarımız karıştı birbirine… Ben sen oldum… Sen de ben işte…
Sevgimizi çoğu zaman avuçlarımızın içine aldık birlikte… Yüreklerimizi taşıdık ellerimizin arasında… Ve hep yeniden şekillendirmiştik sevgimizi değil mi… birlikte büyütmüştük… Ve büyümüştük ikimiz de… Büyüme semiydik yoksa… Söyle…
Gecenin sessizliğinde bir ses geceyi bölsün isterken… Bir ses ararken çaresizce… Ne çok içsel sesler duyarmış insan… İçsel seslerden kaçmak isterken yine…
Uzun bekleyişler gecelerde ihtilaller yaratırken… Fırtınalar koparken içimizde… Aşk; her defasında bir militan olurken yüreklerde… İçimizdeki ses boğarken bizi… Yorgun düşen bedenim sürünüyor yerlerde işte…
Güneşin doğmasını istersiniz böyle anlarda… Güneşe inat geceleri özlerken işte… Yoksa aşk sarhoşu uyanmak ister mi gecelerde… Ve gözlerin… Ve bakışların kaldı geride… Yüreğimi bir mıh gibi delen… Bir girdap gibi yüreğimi delen bakışların işte…
Sevgilinin gözünden akan bir damla bir erkek için bir hazineymiş… Ne çok hazinelerim oldu benim… Her damlası acıtsa da içimi işte…
Bilmek çare olmayı gerektirirmiş oysa… Ne çok ben olmuştun… Sırdaşım… Arkadaşımdın… Zor günlerimde ayaktaşım… Sevgilim… tendaşım… Ve mahremim elbet de…
Seni üzmekten… Her defasında acıtmaktan içini… Yoruldum ben… Akan gözyaşlarını… Yanaklarında süzülen yaşları silemedim biliyorum… Oysa onlar benim hazinelerimdi bir bilsen… Tutamadım onları ellerimlen… Bir bir dökülürken yollara işte…
Ben yaşamın yüreğine dokundum seninle… Ve kaç kez kayboldum gözlerinde biliyor musun… Teninde hele… Teninde… Kokunda… Nefesinde… Ve kadınlığında elbet… Kaç kez ölmeleri yaşadım senle… Ve kaç kez bulutlar eşlik etti bize… ithaka adaları şimdi boynu bükük kaldı işte…
İnsan hep bir yabancı taşırmış ya hani içinde… Ve o yabancı bir gün vahşice boğarmış ya insanı… Şimdi bir el boğazıma sarılmış sanki… Boğmak istiyor… Ve boğuyor beni… Ve nefessiz kalıyorum ben… Ölüyorum; görmüyor musun sen… Gidişin ölümüm olur benim demiştim oysa… Unuttun mu sen…
Son sözcüklerim mi dökülüyor ellerimin arasında yerlere yoksa… Hayır… Hayır… Ben dökülüyor, saçılıyorum yerlere…
İçe işlemeden de aşk, aşk olmuyor ki… İçindeki yabancıyı itmeden de yaşanmıyor ki aşk… Ve sevda… Ne uzun bir yolculukmuş… Ve en kısa günde bitermiş işte…
Ve ne çok ittim içimdeki yabancıyı bir bilsen… Sana varabilmek için… Can Usta misali… Hep yabancılar kazanıyor… Oysa ne çok bildikti onlar… Ne çok tanıdıktılar… Ve onlar kazandılar…
Gidemedim… Gidemedin… Kal diyenler kazandı işte…
Oysa aşk zahmet çekmektir… Emek vermektir… En sevinçlerin, en ızdırapların adam gibi yaşanabilmesidir… Izdıraplar adam gibi yaşanır mı hiç… Evet, yaşatır aşk adama… Gönüllüce çile çekmektir; çile damında… Yunus’un aşkı gibi… Hesapsızca dalmaktır sevmelere… Aşk, hesap yaptırmaz ki gönüllere…
Hesap yapanlar kazanıyor nedense…
Hiç hesap yapmadım ben inan… Hesapsız daldım denizlerine… Hiç öğrenmedim, öğrenmek istemedim yüzmeyi nedense…
Boğuldum işte ben…
‘’Aşk derdinin dermanı yine kendisidir, derdin ilacı yine derttir, bunun dışında bir bağışlanma söz konusu değildir, aşk derdine tutulmuş olanlar için dertlerinden daha kıymetli bir şey yoktur’’
Biliyor musun; ilk dişimi yitirdiğim günü anımsadım nedense… Kuvvetli ağrılar çekiyordum… Diş ağrısını bilenler bilir… Aşk ağrısı gibidir işte…
Kurtulmak istiyordum bu ağrıdan ve canım çok yanıyordu… Yapılan iğnenin ardından çıkan dişim masanın üzerine konduğunda… Doğum yapan bir kadının dönüp yavrusuna bakışlarına benzer duygular yaşamıştım… Ellerimin arasına alıp seyretmiştim uzun bir süre tenimde ayrılan dişimi… Ve hızla dişçi koltuğundan kalkıp… Bir çocuk misali… Yüzümü avuçlarımın arasına alıp ağlamıştım… İç çekerek… Hıçkıra hıçkıra hem de…
Oysa hiç ayrılmak istemedim senden…
’’Aralarından biri ’Seni seviyorum’ diye bağırır ama artık çok geçtir, kelimeler rüzgâra karışıp kaybolur.’’
İstasyon boşalır.
Issızlık ve yalnızlık basar.
Sonrası derin bir keder.’’
Yetişkin insan halleri böyle de olur mu ki sence…
Oysa doğa verdiklerini zamanı gelince alır demiştin bana… Bunu yıllar sonra anlayacaktım… Hem de yılın en kısa gününde işte…
Ve dünyada en büyük umut da… En büyük korku da sevgiymiş… Ve sevgilisi olmadan yaşayan bir insan… Yürüyen bir ölüden farksızmış…
Yürüyen bir ölüyü seçiyorum artık ben de…
Kaybolan bir saadetin hüznü var içimde…
Bu tren beni götürecek elbet adamıza… Çünkü hep varsın sen içimde…Ve olacaksın bu yürek yaşadıkça bende…
Başım toprağa düşse de işte…
Söz senindir… Duygular senindir… Yazı ise benimdir sadece…
Gönlüm geçen hep baharları arar…
Seni seviyorum… Hoşça kal…
YORUMLAR
Kıymetli dost!
Sondan başa doğru altı adet eserinizi okudum
Şairane bir üslüpla yazıldığını müşahade ettiğim bu eserlerin felsefi (hikmet) boyutu beni bu yazılar ne işe yarar diye derinden düşündürdü .
Önce kendi hayatımın içinde benim için hangi çağda lüzumludur dedim;sonra bu milletin hangi zamanında işe yarardı diye düşündüm doğrusu.
Benim 58 yıllık ömrümün sevdalı gençlik yıllarının ilacı olurdu dedim ve sonra sizin 100 yıl
önce yaşayıp bu yazıları kaleme alan biri olabilseydiniz diye iç geçirdim.
Beni boş vereyim amma 100 yıl önce yoğun bir okuyucu tarafından eminim baştacı edilirdiniz.
Şimdi neden değil sorusuna cevabım:
Bu günün insanı maddeyi amaç edinmiş; manaya yanı hikmete itibar etmiyor.
Hele bir gençlikle karşı karşıyayız ki;
İlgileri: yapmak yerine dedikodusunu yaptıkları futbol taraftarlığı...
Arzuları:Son model cep telefonu...versiyonu yüksek bilgisayar ve karşı cinsten arkadaş.
...yani bilgiyi,tefekkürü,vatan ve millet adına kafa yormayı lüzumsuz sayma hali.
Bu saydıklarımın arasında sayısı çok olmayan kıymetleri tenzih ederim elbette.
Size gelince :
Düşünen ve üreten biri olmak adına gösterdiğiniz gayreti samimi olarak tebrik ediyor,
başarılarınızın daim olmasını diliyorum.
Hasan DEMİRCİ
tasikardi
önce yaşayıp bu yazıları kaleme alan biri olabilseydiniz diye iç geçirdim.
Beni boş vereyim amma 100 yıl önce yoğun bir okuyucu tarafından eminim baştacı edilirdiniz.^^
içtenliğiniz...samimiyetiniz...karşımda bir çınar değil...binlerce çınarın beğenisinin hazzını yaşattı...
baştacı olmak değil derdim...gönüllerde yol almak...yol bulmak...
gönlünüzde bulduğum yer;yıllara meydan okumaktadır...
lütfen saygılarımı kabul buyurun efendim...
Sahibine mektuplar.....
Uzun bir yazı, şiir tadındaydı...
İç dünyanın söze dökülmesiydi...
Çok güzeldi...sürükleyciydi...
Tebrik ederim...paylaşmak güzeldi...
Selamlar esenlikler gönülden efendim....
tasikardi
tasikardi
önce yaşayıp bu yazıları kaleme alan biri olabilseydiniz diye iç geçirdim.
Beni boş vereyim amma 100 yıl önce yoğun bir okuyucu tarafından eminim baştacı edilirdiniz.^^
içtenliğiniz...samimiyetiniz...karşımda bir çınar değil...binlerce çınarın beğenisinin hazzını yaşattı...
baştacı olmak değil derdim...gönüllerde yol almak...yol bulmak...
gönlünüzde bulduğum yer;yıllara meydan okumaktadır...
lütfen saygılarımı kabul buyurun efendim...
tasikardi
yazinizi okudum, uzun bir siir tadindaydi. biraz ic hesaplasmasi biraz hüzün ve ayrilik..sürükleyiciydi yaziniz, tebrik ederim basarilariniz daim olsun..
tasikardi
Gülsen Tunçkal
Değerli kardeşim çok güzel; tebrik ediyorum. Parmaklarınız yazmaya direniyor o daha güzel. Demek ki içinizde büyük bir azim vardır. Ben olsaydım şu güzel yazıyı bir destan olarak yazardım.
Meselâ Eski Sevgilim isimli şiirim, Dolunay isimli şiirim aslında böyle bir yazıyla anlatılsaydı uzun
bir hikâye olurdu; ama sizin yazınız da şiir gibi, hem de akıcı bir şiir gibi. Tekrar tebrik ediyor, başarılarınızın devamını temenni ediyorum. Kalın sağlıcakla.
tasikardi
Efendim öncelikle yazınızdan mest olduğumu içtenlikle belirtmek isterim. Duygu yoğunluğu, şiirsel bir anlatım, etkili ve etkileyici sevda yazısı...
Tebrik ediyor, saygılarımı sunuyorum...
Esen ve şen kalınız....
Saygıyla...
tasikardi
Yazınızda güzel ve akıcı bir dil kullanmışsınız. Yalnız sizden ricam, çok fazla nokta israfı yapmışsınız hocam, hepsini siz kullanacaksınız da biz ne kullanacağız:))
Tebrik ederim, saygılar.
tasikardi
teşekkür ederim...zaman ayırdınız...saygılarımla...
Konu seçimi senindir
Yaşanmışlık senindir
Kurgu senindir
Eser senindir
............Bu yorum da benim
Güzel bir konu,güzel bir anlatım.Güzel bir mektup ve güzel bir eser
Kutlarım
Sağlıcakla
tasikardi
Tebriklerimle..
İçten, akıcı ve herşeyden önemlisi dil güzel kullanılmış.
Başarılı bir yazı.
tasikardi
Yürekten damlayan yoğun hüzün dolu yazınızı okudum.Sade ve güzel anlatımı ile içten ve hissettiren yazınızı beğendim.Yolunuz açık ve aydınlık ,başarılarınız daim olsun.Gitse de sevilen,
hatıralar silinmemiş yürekten,size de kala kala yalnızlık kalmış.Demek ki ,giden ,sevgi topraklarında iz bırakamamış.Ağlayan bir yürek böyle hüzün yazmış ama umutlarınız hiç
tükenmesin.Tebriklerim emeğinizin karşılığıdır.Saygı ve selamlarımla.
tasikardi
Tebrikler çok hoş ve müstesna sözlerle dolu bir yazı okudum güzellikler yüreğinizden kaleminizden eksilmesin selamlar saygılar
tasikardi
Başım toprağa düşse de işte…
Söz senindir… Duygular senindir… Yazı ise benimdir sadece…
Gönlüm geçen hep baharları arar…
Seni seviyorum… Hoşça kal…
TEBRİKLER DOST MÜKEMMEL BİR YAZI OLMUŞ YARE ARZI HAL MEKTUBUN.CANI GÖNÜLDEN KUTLARIM.ANCAK SEVEN YÜREĞİNDE GEÇMİŞİNİ BİR TÜRLÜ UNUTAMAYAN.BELKİ GENÇLİK YILLARINDA ADAM SENDE DEYİP ÜSTÜNE ÇEKTİĞİMİZ ENDER ÇİZİKLERİN BU GÜN ACISINI HALA YÜREĞİNDE TAŞIMAYAN VARMIDIR.?
şu vedalar olmasa....
ama ben gene her zamanki gibi ( zor algılıyorum :)) )
bunu hoş kal mutlu ol olarak algılamak istiyorum.. tekrar görüşmek üzere der gibi güzel bir veda ......
nasıl beğendim tarif edemem kocaman tebriklerimle.....
sevgiyle kalın....
tasikardi
Mutluluğu bir zamanlardı diye andıran ayrılığın yaktığı yürekten dökülen duygu dolu anlatım.her aşk'ın sonunda gözyaşı olmak zorunda mı sanki? beklemler ne kadar umutlu olsa da gidenler o kararı almışsa dönüşleri imkânsız oluyor çoğunlukla.can bedende var oldukca yinede umudunu kaybetmiyor gerçekten seven yürek.çok hüzünlendim okurken duygularınıza kaleminize sağlık.başarılarınızın mutluluk yolunda daim olması dileklerimle tebrik ediyorum.selam saygımla dost yürek.