- 685 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YETER
Üç kızdan sonra bir erkek çocuğu olsun istemişlerdi ama dördüncü çocukları da kız olduğundan ona Yeter adını koydular. Allahın verdiğine karşı gelinmez deyip onu da diğer üç kızı gibi sevip bağırlarına bastılar.
Yeter,diğer üç kardeşinden biraz daha şanslı idi. Babası onun doğduğunda aldıkları evin borcunu ödediği gibi eski model bir de araba almıştı. Bu yüzden ablaları zaman zaman sen ne kadar şanlısın,babam senin her istediğini alıyor. Biz çocukken bir şeyler istediğimiz zaman “Şimdi param yok ileride param olunca alırım.” deyip geçiştiriyordu.
Babaları eğitime çok önem veren birisi olmasına rağmen büyük ablasını ortaokuldan sonra imkansızlıklardan okutamadığın kısa yoldan meslek sahibi olsun diye Biçki-dikiş kursuna gönderdi. Küçük ablasını da Kız Meslek Lisesi’nin Çocuk Gelişimi bölümünü okuttu. Her ikisi de kısa yoldan iş güç sahibi olunca aile bütçesine katkı sağladıklarından en küçük ablasının rahat bir şekilde üniversiteyi okudu, oda bir kurumda memur olarak çalışmakta.
Yeter ise evin en küçüğü olması hasbiyle anne ve babasından başka ablaları tarafından gösterilen aşrı ilgi nedeniyle onun şımarık birisi olmasına sebep oldu. Aile bireylerinin tamamı Yeter’in iyi bir eğitim almasından yana tavır almışlar bunu için de ne gerekiyorsa yapmalarına rağmen Yeter ablaları kadar da olamadan eğitimime ortaokul’dan sonra devam etmedi. Babası ve annesi onun durumuma çok üzülüyorlardı. Zaman zaman kendi aralarında yaptıkları kritiklerde;
-“Nerede ne hata yaptık. Bunun neyini eksik bıraktık da okumadı.” Deyip eğitimini yarıda bırakmasının sebeplerini arayıp bulmaya çalışıyorlardı.
Ancak,Yeter’in okulu devam etmeyişinin tek sebebi okumayı sevmeyişinden. Anne ve babasının çabaları boşunaydı. Yeter’in okulu bırakması anne ve babasını çok üzmüş olmasına rağmen,bir gün pişman olur da okula tekrar devam eder düşüncesiyle işi oluruna bıraktılar.
Yeter,okuldan ayrılalı iki yıldan fazla olmuş çocukluktan genç kızlığa adım atmıştı. Her gün yataktan kalkar kalmaz aynanın önüne geçip giyinip süsleniyor. Gayesi etrafta ki genç delikanlılara güzel görünüp,beğenilmek. Ekmek almaya giderken bile süslenip dışarı çıkmamsını annesi hoş karşılamaya çalışsa da babası tarafından hoş karşılanmadığını anlıyordu.
Yeter’in gönlü daldan dala konarken bir gün babasının çocukluk arkadaşı, eşi ve oğlu Ali ile birlikte ziyaretlerine gelmişlerdi. Ne olduysa o akşam oldu. Babasının arkadaşının oğlu Ali sanki yıllardır aradığı beklediği biriymiş gibi geldi. İlk görüşte tek taraflı aşık oldu. O akşam ondan gözlerini ayıramadı. Gecenin sonunda vedalaşırken sıra Ali’ye gelip elini tuttuğunda sanki canından can gitmişti. “Sadece arayı soğutmayalım tekrar görüşelim.” diyebildi.
Aşık olduğu Ali’yi görmeyeli neredeyse üç hafta olmuştu. Bir akşam vaktinde annesine;
“Anneciğim uzun zamandır dışarı çıkmadım iyice canım sıkılmaya başladı bir yerlere veya birilerini ziyarete gitsek dediğinde Annesi;
“Bizim de canımız sıkılıyor o yüzden baban da hafta sonu şayet müsaitseler çocukluk arkadaşına iadeyi ziyarette bulunmamızı istiyordu.”dedi.
Sevincini belli etmeden fark etmez evden çıkalım da neresi olursa olsun. İçinden de “Körün istediği bir göz Allah verdi iki göz” diyerek hafta sonunun gelmesini bekledi.
Yapılan telefon görüşmeleri neticesinde hafta sonunda yapılacak olan ziyarete karar verilince ,kafasında yaptığı planı uygulamaya koyabilmek için kendisine günün modasına uyun bir elbise ve ayakkabı almakla başladı. Gitme vakti gelmeden önce aldığı elbise ve ayakkabıları giyip aynanın karşısına geçerek makyajı da yaptıktan sonra ayağa kalkarak kendisine bakarken ;
“Ne kadar da güzel olmuşsun,seni görüp de aşık olmayacak delikanlının aklından şüphe ederim.” Diyerek bir sağına bir soluna dönerek aynada kendine bakarken o kadar dalmış ki annesinin;
-“Çok bakma aynayı çatlatacaksın.”demesiyle kurduğu hayal dünyasından uyandı.
Annesi;
“Haydi hazırlanman bittiyse gidiyoruz. Babanı bekletmeyelim,yoksa gidene kadar söylenir.”
Annesinin ikazı ile hemen toparlanıp arabadaki yerini alırken.
Babası;
“Sanki evden gelin çıkarıyoruz,bu kadar da bekletilmez ki.”Diyordu.
Aklından baba seni Allah söyletiyor inşallah tez zamanda Ali’ye gelin olarak çıkar giderim diye geçirdi. Yola çıkınca babası söylenmeyi bitirip arkadaşı ile geçmişte beraber yaptıkları şeyleri anlatmaya başladı. Babasın tatlı sohbetiyle kısa sürede gidecekleri adrese vardılar. Babası adresin yazılı olduğu kağıdı bakıp kapıda ki numarayla karşılaştırdı.
“Tamam doğru adresteyiz.” Diyerek daire kapısının ziline bastı. Kapıyı Ali’nin babası açtı. Onları sevinçle içeriye davet ederken bir yandan da eşine sesleniyordu.
“Hanımmmm misafirlerimiz geldi baksana.”
Hanımı;
“Buyur etsene hemen geliyorum.” Diyerek mutfaktan çıkıp onları salona aldı,karşılıklı tokalaşma ve öpüşmelerden sonra koltuklarda ki yerlerini aldılar. Ancak Ali ortalarda görünmüyordu utandığından soramıyordu ki imdadına annesi yetişti . Ali yok mu? Dedi.
“Çalıştığı firmanın işleri yoğun olduğu zaman geç çıkıyor neredeyse gelir.”deyince Yeter’de bir rahatlama oldu. Bu konuşmaların üzerinden daha on dakika geçmişti ki Ali içeriye girdi. Önce anne ve babasına hoş geldin deyip ellerini öptükten sonra ona da hoş geldin deyip elini tuttuğu zaman Yeter neredeyse heyecandan düşüp bayılacaktı.
Büyükler kendi aralarında sohbete dalınca Yeter ile Ali baş başa sohbet etme fırsatı yakaladılar. Zavallı Ali, Yeter’in dünyasından bi haber günlerini nasıl geçirdiğini, çalıştığı firmanın yaptığı işleri anlatırken Yeter’de kurduğu her cümlede ona aşık olduğunu hissettirmeye çalışıyordu. Nitekim sohbet ilerledikçe Ali’de imalı cümleler kurmaya başlamıştı.
Babasının biz müsaade isteyelim saat gece yarısını geçmiş demesiyle geçen zamanın farkında oldular.
Vedalaşma faslı başlayınca Ali, Yeter’inkulağına yavaşça;
“İstersen dışarıda da görüşelim” diyerek telefon numarasını yazdığı kağıt parçasını eline tutuşturdu. O gece tek taraflı olan aşk kıvılcımının Ali’ye de düştüğünü görünce oradan mutlu ayrıldı.
…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
Aradan altı ay geçmişti onlar aralarında evlilik kararı alıp ailelerine bildirdiler. İlk etap da her iki taraf kararlarına karşı çıktılar. Ancak ,Ali babasını ikna etti ama Yeter edemedi. Babası Nuh diyor Peygamber demiyordu.
Babası:
“Ben arkadaşımın yapısını tanıyorum,sen bunlarla yapamasın.”deyip kestirip atıyordu. Yeter babasının kesin kararı karşısında Ali’nin kaçırma teklifini kabul etti. Ali; Yeter ile birlikte aldıkları kararı babasına bildirdi. Ancak Ali’nin babası acele etmemelerini istedi. Belki zaman içerisinde kalbinde bir yumuşama olur düğünle dernekle evlenmenize müsaade eder dese de Ali’yi ikna edemedi çaresiz oğlunun mutluluğu için evet demek zorunda kaldı.
Kalacakları yer ayarlanınca Ali gel her şey tamam demesiyle Yeter nüfus cüzdanını , cep telefonunu ve birkaç giyeceğini aldığı gibi çaktırmadan evden ayrılıp Ali’nin beklediği yere gitti. Oradan da daha önce ayarlanan yere gittiler. Bu arada Ali’nin babası nikah işlemlerini yaptırdı.
Yeter’in anne ve babası kaçarak evlenmesine çok kızmışlardı bu yüzden de yapılan barışma tekliflerinin hiç birini kabul etmediler. Oysa Ali ve ailesi barışmak ve düğün yapmak istiyordu. Yeter’in ailesi ikna olmasa da düğün yapılmasına karar verdiler. Yapılacak olan düğün törenine anne ve babasın gelmeyecek oluşu onları da rahatsız ettiğinden babasının kıramayacağı bir kişi aracılığıyla barışmak ve düğününde bulunmalarını istediğini tekrar iletince kerhen olur dediklerinden düğünleri yapıldı. Ancak babası ve annesi bir misafir gibi gelip yüzlerine bile bakmadan tören tamamlandı. Ayrıca babası tarafından düğün törenine hiçbir akraba ve arkadaşının çağrılmayışı yaptığı hatanın farkına varmasına sebep olmuştu.
Uğruna ailesini,eşini dostunu feda ettiği Ali,evliliklerinin ilk altı ayı dolmadan ona karşı kırıcı zaman zaman da aşağılayıcı sözler kullanmaya başlamıştı. Kendisiyle hiçbir sorununu paylaşmıyor,sadece anne ve babasıyla paylaşıp çözmeye çalışıyordu. Hamile oluşu ve vereceği çocukta kendisine karşı tutum ve davranışlarının düzelmesine fayda etmiyor,gün geçtikçe çaresizliği artıyordu. Bu itiş kakışlar içerisinde dünya tatlısı bir kız çocuğu dünyaya getirdi. İşte o zaman ANNE evlat ilişkisini anladı ama iş işten geçmişti.
Kızınızın dünyaya gelişi de aileyi bir arada tutmaya yetmedi. Ayrılmaya karar verdiler. Çaresizdi gidecek, sığınacak yeri yoktu. Durumu utana sıkıla annesine anlattı. Kabul ederseler çocuğuyla birlikte yanlarına sığınacaktı. Annesi hiç düşünmeden kapılarının açık olduğunu bağırlarına basabileceklerini söylemesiyle gözlerinden akan sicim gibi yaşa bir türlü hakim olamadı. Annesinin yanına yerleştikten üç ay sonra mahkeme çocuk annede kalmak kaydıyla boşanmalarına karar verip ayda 250 lira nafaka bağlamıştı. Ali isterse kızını ayda bir kere görebilecekti.
Boşanalı henüz beş ay olmuştu Ali evlendi. Yeter ise bir taşeron firmada işe başladı. Kendini işine vermişti ,işi sayesinde hem geçimimi sağlamaya çalışıyor hem de geçmişte kendi hataları neticesinde elde ettiği sıkıntıları unutmaya çalışıyordu.
İşlerini tam yoluna koymuş ve uğradığı travmalardan kurtulmuştu ki bir gün iş çıkışında bir arkadaşı yanına gelip kulağına ;
“Kızmazsan sana bir şey söylemek istiyorum.”
-Neden kızayım?Söyle
“Elçiye zeval olmaz. Personelde geçici kadroda çalışan Bilgisayarcı Halil seni çok beğeniyormuş,uygun görürsen seninle konuşup tanışmak istiyor.”
-Düzenini kurmaya çalışan ve geçirmiş olduğu travmalarının etkisinden kurtulma gayreti içersinde olan Yeter;
“ Halil’de,sana da teşekkür ederim. Şimdilik bu tür konulara girmek istemiyorum.”
Her ne kadar olumsuz görüş bildirse de kafasına takılmıştı. Onun her hareketini ,davranışını hem takip ediyor, hem de onun hakkında dolaylı yoldan bilgi topluyordu.
Günler haftaları,haftalar ayları kovaladı Halil’le karşılaşmamaya çalışsa da bir akşam iş çıkışında eve gitmek üzere durakta beklerken yüz yüze geldiler.
Halil;
“İyi akşamlar. Nasılsınız?”
-İyi akşamlar, nasıl olalım,yorgun argın eve dönme gayreti içindeyim.
Her ikisi de oradan buradan konuşarak otobüsün gelmesini bekliyordu. Yeter; Otobüs bir an önce gelse de kurtulsam diye düşünürken Halil’de tez gelmese de biraz daha konuşarak rahatlasa da teklifimi yenilesem diye aklından geçiriyordu ki Yeter’in otobüsü gözüktü.
Yeter;
-“Otobüsüm geliyor. İnşallah oturacak bir yer bulurum,yoksa her gün ayakta çekilmiyor.”
Halil ;
“İnşallah” dedi ve kendini toparladı ve Yeter’e;
-“Niyetim çok ciddi. Seninle konuşmak istiyorum. Hafta sonu senin uygun bulacağın bir yerde buluşup konuşalım. Ne dersin?”
Yeter; “Bu akşam düşüneyim uygun görürsem sana bildiririm.”
Akşam eve varınca günün yorgunluğunu kızıyla oyunlar oynayarak atmaya çalıştı. Bir müddet sonra annesine yorgun olduğunu söyleyerek kızını da yanına alarak odasına çekildi. Odasına çıkınca önce kızını uyuttu. Kendisi uyumak istese de Halil’in teklifi kafasını karıştırdığından uyuyamadı.
Kendi kendine “Acaba teklifline evet dersem ne olur? Demezsem ne olur?”
“Evet dersem acaba kızımı ister mi? Ya önceleri ister gibi yapıp da sonra istemezse ne yaparım. Evet her şeye olur dese de anneme ve babama nasıl söyleyecektim .Ben evlenmek istiyorum diyebilir miyim? Desem bile kabul ederler mi?” Kafasında onlarca soru hiç birine cevap bulamıyordu. Düşünmekten başı dönmeye başladı. Olduğu yere hemen uzandı tavana gözlerini dikti. Yaşadıkları bir film şeridi gibi gözünün önünden geçti ve hayattan beklediklerini tek tek sıraladı.
“Daha yirmi yaşındayım. Benim emsallerim yeni Üniversiteye başladı ben ise bir çocukla dul kalıp baba evine sığındım. Bir ömür böyle geçer mi? Madem beni isteyen var o zaman ben de görüşmeliyim.”deyip uyumak için yatağına uzandı . Sabah kalktığında başı ağrıyor ve çok yorgundu çünkü uyumadan sabah etmişti.
Sabah işe gittiğinde Halil’i kapıda bekler buldu. Halil gülümseyerek günaydın deyip peşine takıldı daha merdivenlere varmadan arkasından yetişip yavaşça “düşündün mü?”diye sorunca. Yeter yüzüne bakmadan “Akşam iş çıkışı durağın karşısında ki çay bahçesinde görüşelim.”
Halil akşamı zor etmişti, çünkü herkesten önce çıkmış bir kenarda onun çıkışını bekliyordu. Yeter yanından geçip doğru çay bahçesine gitti Halil de peşinden bir şeyden haberi yokmuş gibi gitti. Çaylarını yudumlarken karşılıklı sorularla bir birbirilerini daha detaylı tanımaya çalışıyorlardı. Bu görüşmeleri bir ay kadar devam etti. Sonunda evlenmeye karar verdiler ama henüz kararlarını ailelerine açmamıştılar. Ancak ailelerine söylemeden onların rızasını almadan evlilik olmazdı. Yeter; “Bir kere annen baba sözü dinlemedim,yaptığım evliliği sürdüremedim,çaresiz kalıp tekrar baba ocağına döndüm,annemin babamın rızasını almadan evlenmem.”
Halil evlilik kararını ailesine bildirmiş ama Yeter’le ilgili bilgileri tam anlatmamıştı sadece bir yıl evli kalıp ayrıldığını söyleyip bir kızının olduğunu söylememişti. Halil ailesine isteğini zor da olsa kabul ettirmişti. Zaman geçirmeden Yeter’in ailesin uygun göreceği bir gün istemeye karar verdiler.
Yeter evlilikle ilgili kararını anne ve babasına açınca ilk etap da karşı çıktılar birkaç gün ısrar edince önce Halil’in gelmesini ve onu tanımaları ondan sonra karar verebileceklerini söylemeleri üzerine Halil’i eve davet etti. Halil hiç zaman geçirmeden hemen davete icabet etti. O akşam Halil sorulan soruların bazılarına gülümseyerek bazılarına da belli etmeden kızararak cevap vermeğe çalıştı ama Yeter’in babasını ikna edememişti.
Karşılıklı konuşmalar bir ay kadar devam etti. Anne ve babası yapacakları evliliğe onay vermeyince. Halil’in ailesi istemeye gidemedi.
Ancak Halil peşini bırakmadı onun kafasını iyice karıştırdı. Bir gün iş çıkışı yine çay bahçesine gittiler Haili ona;
“Madem baban bizim evlenmemize karşı çıkıyor,biz de kaçarak evlenelim.”Dedi.
Yeter;
“Kesinlikle olmaz o hatayı bir kere yaptım bir daha asla yapmam. İnşallah ailemi ikna eder onların rızasını alır telli duvaklı gelin olur gelirim.” Dedi. Uzun süre evlenme isteklerini onaylamaları için çaba sarf etti. Ancak; başarılı olamayınca kaçma fikri aklına yattı ama kafasına takılanlara cevap bulması gerekiyordu.
-“Kaçarsam kızım ne olacak? Ondan nasıl ayrılırım? Halil de bir kızım olduğunu ailesine söylemedi. Ailesi öğrenip de beni istemezlerse ,Halil de sahip çıkamasa ben ne yaparım bir kere anne baba sözü tutmadım başıma neler geldi.” Bu soruları Halil’e sorduğunda ; Bunların üstesinden gelebileceğini,kendisine güvenmesini istedi. Doğrusu gün geçtikçe Halil’e olan sevgisi,güveni arttığından kaçma teklifini kabul etti. Aybaşı gelince maaşlarını alır almaz birer hafta izin alıp kaçmaya karar verdiler. Halil bu durum dan babasını haberdar etti. Babası da başka çare olmadığını düşünerek kaçarak evlenmelerine izin verdi. Bir de ortalık yatışınca düğünlerini yapma sözü verdi.
Yeter maaşını aldıkları günün akşamı kızını yanına alarak erkenden yattı. Onu o gece defalarca öptü kokladı. Neredeyse hiç uyumadan buğulu gözleriyle onu seyir etti. Kızından defalarca özür dileyip kendisini af etmesini söyledi ama o bir masumdu , o bir melekti ,dünyadan bihaber mışıl uyuyordu. Sabah kalkınca kızını bir kere daha öptü akşamdan hazırladığı mektubu da başucuna bırakarak ayrıldı. Bir kere daha anne ve babasının görüşlerine karşı çıkmıştı. Aslında dünyada en çok sevdiği,en çok değer verdiği varlıklardı. Canlarından can verenlerle canından can verdiği en değerli varlıkları yine aldatmış ,hüsrana uğratmıştı.
Anne ve babası yaptığı ikinci hataya çok üzüldüklerinden “Bizim Yeter diye bir kızım yok,bundan sonra bu kapıdan içeri, giremez.”dediler.
Halil’in babası sözünde durdu onlara bir ay içerisinde düğün yaptı. Evlerinin yanında iki odalı bir ev tuttu. Onlar gündüz çalışıp akşam önce kayınbabasının evine geliyor orada yiyip içiyorlar sadece yatmaya kendi evlerine gidiyorlardı. Yeter’i kayınvalidesi birkaç ay mutfak işlerine karıştırmadı. Kendi yapıyor kendi yıkıyordu. Evliliklerinin üçüncü ayının ortalarıydı. Kayınvalidesi bir gece rahatsızlananıca apar topar Acile kaldırdılar sabaha kadar da müşahede altında kadı . Sabah normal mesai başlayınca tekrar muayene sonucunda normal kata nakledip yatış işlemlerini yaptırdılar. Kayınvalidesi hastaneye yatınca evin bütün işleri ona kaldı. İş çıkışı koşarak eve geliyor, yemek ve temizlik işlerini yapmaya çalışıyordu. Ancak yaptığı yemekleri bir türlü beğendiremiyordu. Yemeklerden başka yaptığı temizliği de beğenmiyorlardı. Bir gün akşam yemeği sonrasında masayı topladı tam bulaşıkları yıkamaya başlayacaktı ki görümcesi kaynına “Bu yemek yapmayı bilmiyor.Yaptığı yenmiyor.”
Kaynı;
-“Zaten yemek,temizlik işlerini yapabilseydi ilk kocası kovmazdı.”
Kayınpederi de bu konuşmaları onaylayınca hayatı altüst oldu. Kendi kendine “Galiba sonu uçurum olan yola girdin.” Dedi. Bu ve benzeri olaylar günlük yaşanmaya başlayınca eşi Halil’e olanları anlattı. Kayınvalidesi hastaneden çıkana kadar ses çıkarmamasını ,annesi iyeleşir iyileşmez başka mahalleye taşınabileceklerini bu yüzden sabırlı olmasını istedi. Gerçekten de kayınvalidesinin iyileşmesiyle oturdukları yerin işlerine uzak olmasını bahane ederek oradan ayrıldılar. Ancak gittikleri yerde de pek rahat bırakmadılar. Kavga gürültü içerisinde iki yılı geride bırakmışlardı. Bu hengame içerisinde bir kız çocukları olmuştu. Bu arada önceki evliliğinden bir kız çocuğu olduğu duyulmuş huzuru iyice kaçmıştı. Kızının yeni doğan kızıyla bir arada olmalarını istemiyorlardı. Onlara göre kızı “Piç” kendi torunlarıyla bir arada yaşamamalıymış. Kızı zaten anneannesiyle kalıyordu bazen birkaç saatliğine gelip gidiyordu.
Yeter sıkıntılı günler geçirirken eşi girdiği memuriyet imtihanını kazanmış ataması İzmir’e yapılmıştı. Halil yeni işine başlamak üzere gidince Yeter yalınız kalmıştı. Halil’in ailesi onu istemediğinden hiç sahiplenmediler. Kendi babası zaten onu evlatlıktan reddetmişti. İyice yalınız kaldığından çaresiz işten ayrıldı Çoğuna bakıyor Halil’in gönderdiği parayla geçiniyordu. Dört ay böyle geçti .Dört ay sonunda Halil eşini ve kızını yanına alınca biraz rahatlamışlardı. Kocası düzenli bir işe girmiş ve aynı zaman lojmana taşınmışlardı. İzmir’e gidince ikinci çocuğunu dünyaya getirdi. Geçinip gidiyorlardı.
İzmir’e gidişlerinin üçüncü yılının ortalarında Halil eve geç gelmeye başladı evinin mutfak giderlerine ayırdığı para da azalmaya başlamıştı. Sorduğunda “ Ortalık pahalı yetiştiremiyorum,tek maaşla ancak ,idare etmeye çalış.” Diyordu. Yeter de çocukların temel ihtiyaçlarını alıyor kendi ihtiyaçlarından kısarak idare etmeye çalışıyordu.
Bir gün akşam yemeğini yedikten sonra tam çay içmeye başlamışlardı ki iş yerinden getirdiği zarfın içerisinden bir kağıt çıkardı ;
-“Aile yardımı alabilmemiz için dilekçe vermemiz gerekiyor. Şu boş kağıtlara imza atacağız işyerinde kanunu maddesini yazılarak dolduracak bizlerde aile yardımı alacağız.”deyince iki üç yere imza attı. İmza attıktan sonra çaylarını öyle keyifli içtiler ki şakalar,espriler bir birini kovaladı.
Ancak imza işinden birkaç hafta sonra evlerinde şakalaşmayı bırak sohbet dahi yapılmadığı gibi en ufak bir şey bile bahane edilerek kavgalar başladı. Kavgaların şiddeti her gün geçtikçe artıyordu. Halil,zaman zaman çeşitli bahaneler uydurup eve gelmiyordu. Anlayacağınız evin içini alev iyice sarmış çaresiz itfaiyenin !gelişini bekliyorlardı. İmza olayından tam üç ay sonra İtfaiye eri! geldi ama yangın aracı ile değil boşanma kararıyla.
Meğer Halil işyerinde bir kızla anlaşmış derdi Yeter’i boşayıp onunla evlenmekmiş. Evde ki huzursuzluğun sebebi boşanmaya gerekçe gösterebilmek içinmiş. Yeter düşünmeden attığı imzayla boşanmayı kendi istemişti!
Bir kez daha ortada kalmıştı. Şimdi ne yapacaktı. Kayınbabasını arasa yardım istese olmaz çünkü onlarda kendisini istemiyorlardı. Duyarlarsa sevinçten göbek atacaklarını düşünüyordu. Babasını da arayamazdı çünkü onun sözünü dinlememişti onu utandırmış ,üzmüştü. Annesini arayıp durumu bildirince. Şayet babasını ikna ederse çağırabileceğini söyledi . Birkaç gün sonra annesi arayıp babasını ikna edemediğini ancak istersem kirada ki evi boşaltıp orada bir müddet oturabileceğimi söylemiş. Tek şartı yüz yüze gelmemek. Yeter hiç vakit geçirmeden annesinin ona araladığı kapıdan baba ocağına geri döndü. Şimdi İlk kocadan bir ikinci kocasından iki toplam üç çocukla yaşamaya çalışıyor.
Oysa evlilik insan hayatındaki en önemli kararlardan. O sağlıklı karar veremediğinden şimdi “Acaba ben nerede hata ettim?” sorusunun cevabını ararken biryandan da Yeter artık aklını bırakıp nefsinin istediği yönde hareket etme Yeter……..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.