- 805 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Acı Sabır
ACI SABIR
Çocukluğum, oldukça zor şartlarda geçti sayılır.On iki eylül askeri darbesi ülkede işleri iyice zorlaştırmıştı. Gerçi darbe öncesinde de ekonomik krizler eksik olmuyordu. Benzin ve gaz yağı kuyruğunun yüzlerce metreyi bulduğu yılların buğusu tütmeye devam ediyor hala.
Mahallemizin yakınında bulunan benzin istasyonu önünde oluşan kuyruklar ve bu kuyruklarda zaman zaman adam kayırmalardan doğan münakaşalar belleğimde canlıdır hala.Her şey karaborsaya düşmüştü o yıllarda. Mutfakta tüpünüz bittiğinde paranız olsa da beklemek zorundaydınız. Belki günlerce, belki de haftalarca. Sonra tüp geldiğinde yetişip de alabilirseniz ne âlâ. Yoksa bir sonraki partiyi beklemek zorunda kalırdınız.
Bin dokuz yüz yetmişli yılların sonuydu. İlçe merkezinden epeyce uzakta, yeni kurulan bir mahallede oturuyorduk. Babam, annem, iki abim, üç ablam ve benden beş yaş küçük kız kardeşim ve ben…Kalabalık bir aileyiz. Bir dönümlük arsanın üzerine kurulmuş, elli beş, atmış metrekare, yığma betondan yapılmış bir gecekondumuz var. Annemin anlattığına göre bu arsayı alırlarken, bu civarın en büyük toprak sahibi Bekir efendi babama:
-‘’Sen çalışkan bir adama benziyorsun, çalışır, ödersin. Sana birkaç dönüm arsa daha vereyim.’’ demiş. Zavallı babam, borçlanmaktan çok korkan bir adamdı. Cesaret edememiş buna ve elindeki tüm parasıyla bu derme çatma evi yapıvermiş. O da haklı tabii.Yıllarca kirada oturduktan sonra bir an önce ailesiyle başını sokabilecekleri bir ev yapmak daha doğru bir tercih olmuş. Bu gün bu sayede mahallenin en eski müdavimlerinden biri olmakla övünebilmekteyim.
Babam ve annem uzun yıllar, ilçenin hatırı sayılır tüccarlarından birisi olan Sadullah Bey’in fındık bahçesinde yarıcılık yaptılar. Bu bahçe, mahallemizden oldukça uzaktaydı ve yürüyerek yaklaşık bir saatlik mesafede bulunuyordu. Annem, babam, ablalarım ve küçük abim hemen her gün buraya giderler, bahçede gün boyu çalışırlar, akşam eve dönerlerken de arkalarında ya odun çuvalı, ya da hayvan yiyeceğiyle dönerlerdi. Büyük abim ise o yıllarda briket taşı üreten bir atölyede işçiydi ve ve sonradan öğrendiğimize göre İstanbul’a kaçabilmek için yol parası biriktiriyordu. Ben ve küçük kız kardeşim henüz okul çağında olduğumuzdan, bu çetin çalışma ortamından şimdilik uzakta durmaktaydık.
Büyük abimin İstanbul’a ilk gidişini hiç unutamıyorum. Abim, kaçarak gitti İstanbul’a. Babam duysa, kesinlikle göndermezmiş. O da, önceden gidip, orada bir fabrikaya yerleşen bir arkadaşının mektubu üzerine para biriktirmiş ve gizlice biletini almış. Babamın evde olmadığı bir gün, annemle ve diğer kardeşlerimle ve benimle vedalaşarak, annemin hıçkırıkları arasında çıktı evden.Bu hüzünlü vedadan hatırlayabildiğim en belirgin sahne abimin yolda iki kez durup arkasına bakması oldu. Bu bakışlar, umuda yürüyen bir adamın bakışından ziyade bilinmez bir maceraya atılan bir biçarenin çırpınışlarıydı.
Bu olaydan birkaç hafta sonra, hep birlikte bahçeye çalışmaya gittikleri bir gün babam, küçük abimden, bu gün bile hatırlayabildiğim bir su testisini, bahçenin uzağında bulunan bir pınardan doldurmasını istemiş. Annem, mütevazi sofrasını kurmuş bir fındık ocağının altına. Abimin getireceği suyu beklemeye başlamışlar. Abim, babamdan çok korkardı. Bugün bile rahmetli babamın ismi her geçtiğinde abimin gözlerinde derin bir acı hissi belirir, birkaç damla yaş donar kalır göz kapaklarında ve ağlamamak için kendini zor tutar.
Abim su dolu testi ile dönerken, çamura batıp kalan ayakkabısını kurtarmaya çabaladığı bir anda kiremit testi elinden düşüvermiş ve yerdeki bir taş parçasına çarparak kırılmış. İki parça olmuş testi. Abim, korkudan ne yapacağını bilememiş. Bir yanda babamın onu çağıran ıslığı, bir yanda korku belası. Ağlamış, çırpınmış; ama içinden. Kimse duymamış feryadını. Sonra çocukça bir çare gelmiş aklına. Bir ışık, bir kurtuluş mucizesi belki de. Hemen yaş çamurdan bir harç karmış titreyen elleriyle ve yapıştırmaya çalışmış testiyi kırılan yerinden. Babam, hem ıslıkla çağırıyormuş abimi, hem de bağırarak küfürler savuruyormuş. Zavallı abim, çocukça bir zekayla yapıştırdığı testiyi tekrar suyla doldurmuş.Korka korka yürümüş.Testinin yapıştırdığı gövdesini eliyle sıkıca tutuyormuş. Ama nafile. Parmaklarının arasından sızan su gözyaşlarıyla karışmış. Babam, önce geç kaldığı için okkalı bir tokat sallamış suratına. Annemin hıçkırıklarla çırpınan sesi kâr etmemiş babamı sakinleştirmeye. Ardından, testinin gövdesinden sızan suyu fark etmiş babam. Su, taze çamuru iyice şişirmiş olacak ki koyuvermiş testi kendini. Abimin bu masum hilesi babamı iyice çileden çıkarmış ve öldüresiye dövmüş abimi annemin ve ablalarımın korku dolu bakışları arasında…
Rahmetli babamın abime ikinci büyük dayağı yine karaborsa yıllarına denk gelmektedir. Babam, bir hafta önce tüp alabilmek için satın aldığı fişi abime vermiş ve onu şehir merkezindeki tüp bayiine göndermiş. Zavallı abim bu kez de yolda tüp fişini kaybetmesin mi? Tüm caddeyi akşama kadar defalarca aramış. Her gördüğüne sormuş ama ne gezer ! Bir türlü bulamamış. Çaresiz bir şekilde tutmuş evin yolunu. Babam tüpü sorduğunda cevap bile verememiş. Konuşamamış…Yutkunmuş…Birkaç damla gözyaşı donup kalmış gözlerinde sadece. Konuşabilseymiş eğer, bağırabilseymiş, ağlayabilseymiş hıçkıra hıçkıra…Yapamamış. Kendini korumak için bile elini kaldırmamış….
Zavallı abim, bu iki büyük travmanın ardından bir ara aklını yitirdi Ağzında birkaç sigarayı birden içmeye kalkıştığını, hıçkırırcasına bir türkü tutturarak mahalleyi günde bilmem kaç defa dolaştığını içim acıyarak hatırlıyorum.
Bugün…İyileşti abim çok şükür.Ağzından rahmetli babamla ilgili en ufak bir sitem sözcüğü çıktığını kimse duymadı. Evli, çocukları var. Çocuklarına en ufak bir fiske vurmuş değil.Yengem, onun bu tutumundan oldukça şikayetçi. Abime sık sık ‘’Sen nasıl babasın. Çocuklarını terbiye etmek için niye okkalı iki tokat atmıyorsun?’’ diye söylenmekte. Yengemin her siteminde abimin gözlerinden ağlamaklı bir beyaz güvercin, çığlık çığlığa kanat çırparak havalanmakta bilinmez maveralara doğru…
YORUMLAR
Abinizin sabrı ve babaya saygısı beni çok duygulandırdı 12 eylül yıllarını babacığımdan çok dinledim o zor günleri anlatıp o günkü duruma ah ettiklerini çoğu kere dinledim yaşım itibariyle hikaye gibi gelen bu olay zamanımıza yansıdığını görürken sizleri çok daha iyi anlıyorum abinizin şifa bulmasına çok sevindim babanıza hakdan rahmet dilerim .Okudukça gözümde bir resim çiziliverdi bu resim bir yaprak dökümünü anlatıyor siz ağacın altında çaresiz duruyorsunuz ama güçlü ve kararlı yıllar geçti ama tükenmediniz .....tebrikler bu güzel paylaşım için saygılar
İsmail Güçtaş
İsmail Güçtaş