- 747 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
AYAZ NİNE
“ AYAZ NİNE ”
Onu önce öğrencilerimden duymuştum. Dersimizin konusu “dayanışma ve yardımlaşma” ydı. Konu ile ilgili örnekler veriyorduk. Yüksek tavanlı eski bir taş bina olan okulumuz zor ısınırdı. Ama verilen örneklerin duygusallığı ile ısınıvermişti o gün.
İlk olarak Hasan söz aldı:- Öğretmenim, eski, dökük, camsız ev var ya. Orada yaşlı bir nine yaşıyor. Kimsesi yok. Komşuların arada verdikleri kuru ekmekleri ıslatıp yiyor. Hasan yutkundu, gözleri doldu, sesi titremeye başladı. Havalarda gitgide soğuyor. Yakacağı, sobası da yoksa ne yapar?
Hepimizi kafasında soru işaretleri oluştu. Sınıfta bir huzursuzluk oldu. Ardından kıpırdanmalar, konuşmalar. Herkes kendince bir şeyler buluyor, yardım etmenin yolları aranıyordu. Sonunda ne yapacağımıza karar verdik ve bir liste oluşturduk. Sınıf gruplara ayrıldı. İlk grup ziyarete gidecek, eksiklerini belirleyecekti.
Öğle yemeğinden sonraki ilk dersimizde görevliler soluk soluğa girdi sınıfa. Gözleri dolu dolu, yüzleri bembeyaz. İlk Olarak Selma konuştu, titrek bir sesle:- Öğretmenim, evin her köşesi çamur içinde, içeri de pis bir koku var. Soba yok, pencerelerde cam da yok. Nine önündeki kuru ekmekleri suya batırarak yemeye çalışıyordu. Derken ağlamaya başladı Selma.
Hemen o gün kartondan bir kumbara yaptık. Harçlığımızdan birkaç kuruş arttırıp kumbarada biriktirmeye başladık. O hafta sonu köyün korusuna gidip çam kozalakları topladık. Özgür’de hızarlarından çıra parçaları getirdi. O günkü son görev İsmail’le Hasan’a düştü. Ninenin sobasını kurup yakacağını yerleştirdiler. Yaptıkları işi anlatırken kendileriyle gurur duyduklarını da dile getirmeyi ihmal etmediler çocuklar. Nine ikisini de öpmüş, bana çok selam göndermiş ve dualar etmiş bizler.
Birkaç gün sonra biriktirdiğimiz paralarla mum, şeker, kibrit, yağ, çay, bisküvi ve ekmek aldık. Görevli grup onları ninenin kolayca ulaşabileceği yerlere yerleştirdiler.
Dayanışma ve yardımlaşma dersimiz yaşayarak işlendi, konuyu yaşayarak öğrendik. Bu günlerde kendi işlerimize yoğunlaştık. Ama O’nu hiç unutmadık. Her gün nasıl olduğuna dair haberler getiriyordu çocuklar. Yaptığımız yalnızca bir süre rahat ettirmekti. Köklü bir çözüm gerekiyordu ama ne?
Bir akşam pencereden bakan kızımın, “kar yağıyor “diye sevinç çığlıkları atması hepimizi pencereye topladı. Birden aklıma nine geldi. Düşüncelerimi evdekilerle paylaşamadan kapı çaldı. Koşup kapıyı açtığımda, kabanının içinde kardan adama benzeyen Hasan’la karşı karşıyaydım. Ben bir şey soramadan o, telaşla anlatmaya başladı: Annemden izin aldım da geldim, öğretmenim. Ninenin penceresinde cam yoktu. Kar içeri dolmuştur. Nolur şu gübre çuvallarını penceresine çakalım. Hasan konuşmuyor adeta yalvarıyordu. Hemen eşimle giyinip koştuk. Hasan da yanımızda.
Akşam karanlığında içerideki görüntü beni dondurdu. Yanımdakiler ne zaman pencereleri çakmaya başladılar, farkında değildim. Yalnızca karanlıkta ışıldayan bir çift göz gördüm. Hemen bir kibrit buldum. Gösterdiği yerden bir mum alıp yaktım. Çökük yanakları, titreyen elleriyle kalkmaya çalıştı. Kakmasına engel olup, kirden rengi kaybolmuş yatağının içine oturttum. Söylediği ya da söylemek istediği şeyler bir çivi gibi beynime çakıldı :- Ölmek istiyorum ama ölemiyorum.
Yemesi için bir şeyler hazırlayıp çıktık evden. Gece boyunca beynime çakılan çivideki görüntü ile yatağın içinde dönüp durdum.
Öğrencilerim ne zaman evinin önünden geçecek olsa ya o çağırıyordu içeriye ya da öğrenciler kendiliğinden girip halini soruyorlardı. O da bana selamlar gönderiyordu, dualarla birlikte. Her kar yağdığında, fırtınalar estiğinde içimden dualar ettim. Allahın onu koruması için.
O kışı, bizim ve bizi örnek alan birkaç köylünün yardımıyla atlattı. Yaz geldi. Kapını önüne çıkmaya başladı. Görenler yüzüne renk geldiğini söylediler hep. Bir komşunun yardımıyla arada bir banyo da yaptırıyorduk. Evi de eskiye göre daha temizdi artık.
Tayinim nedeniyle oradan ayrılmak zorunda kaldım. Ayrılırken onu öğrencilerime emanet ettim. Yeni görev yerimde ilk mektup Selma’dan gelmişti. “Öğretmenim “diyordu Selma.”Artık içiniz rahat olsun. Nine bundan sonra üşümeyecek. Aç kalmayacak. Onu Huzurevine gönderdik. Ama yine de üzüldük arkasından. Evinden, köyünden ayrılıyor diye”
Yazdığım cevapta, üzülmemeleri gerektiğini anlattım dilimin döndüğünce. Ve mektubumun sonunda duygusallaşmaktan alamadım kendimi. “Ömrünün geri kalan günlerinde hiç kış görmeyecek, hep yazı yaşayacak. Belki de penceresine konan saka kuşlarıyla size selamlar gönderecek.”
O günden sonra hep ondan bahseden mektuplar aldım. Bazen ziyaretine gittiklerini ve beni sorduğunu yazarlardı öğrencilerim. Huzurevinde ne kadar yaşadı, bilemiyorum. Ama ömrünün son günleri, sıcak ve temiz odasında, sıcak çorbalar içerek geçirdiğini biliyordum. Öğrencilerim sayesinde.