- 742 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Öğrenci Aşkı
Önce duygular süzülür sözcüklerden,
Önce sevinç, mutluluk hissedilir anlatmaya gerek duymaksızın
Önce doğar bir çocuk sarılır annesine, minicik elleri avuçlarında
Sonra harfler birleşir sözcükleri; sözcükler cümleleri doğurur büyür ansızın.
Hepimiz bir annenin kucağında merhaba dedik hayata. Sonra inip yükselen nefes alışlarımızla umut olduk onlara. En ufak bir gözyaşımız bir can ağrısıydı oysa onların içinde. Ufacık bir bebek büyüdü sonra. Hayat bir yere kadar yaslanarak geçerdi ailemizle. Bir zaman sonra artık kendi ayaklarının üzerinde duracak yeni bir ışık doğar, zorunluluklar girer hayatımıza. Daha küçükken belki de biz farkında olmadan gireceğimiz uzun ve seçeneklerle dolu bir yol var.
Sırtımızda ufak bir çanta elimizde bizi saran bir el ve endişeli bakışlar arasında başlar o ilk adım.
Anaokulu sıralarında ufacık bedenlerimiz biraz ürkek olsa da yeni arkadaşlar tanımanın heyecanı ölçülemez aslında. İşte o zamanki kalp atışları kadar güçlü ve en güzel duygular kadar temiz bir sevgi yoktur; ne başka bir yerde ne de zaman döngüsünün sürdüğü o yolculukta.
Onun için der ya şair;
Ne saf ne temizdir sevgileri
Eşsizdir gözlerindeki incileri
Küçücük elleri okşarken saçlarını
Bitmesini istemediğin andır o anlar.
Öğrenciliğin ilk adımı böyle başlar, ele verilen kalemle dünyalarını sergilemelerini isterler ufak bir kağıda. Bir yandan kalem kağıda bir şeyler karalarken bir yandan da gözlerde ilk sevgi pırıltıları parlamaya başlar. Durmak yorulmak bilmeyen, ayaklarını yerden kesen bu pırıltılar bu temiz dünyanın en güzel resimleridir aslında.
Çocuksu bir hırs ve o kocaman sevgisiyle sıra arkadaşı olur bazen, bazen de sebebinden henüz haberdar olunmayan bir kalp çarpıntısı. Sanki her biri bilirmiş gibi Can Yücel’in dizelerini;
“Sevdiğin kadardır ömrün,”diye başlayan…
İlkokul sıralarında kalemleri daha hızlı çalışır yürekleri daha fazla çarpar. Alfabe onlar için sadece harflerden ibaret değildir. Harflerse gelişigüzel birkaç cümleden. Henüz yazmayı yeni öğrenen elleri ufacık kağıtlara sevdiği o küçük kız için çarpan yüreği bir dünya dolusu “seni seviyorum” lar yazmak ister oysa. Yazar da. sevgi bu sıralarda temiz olduğu kadar büyük ve bir o kadar da cesurdur.
Ortaokul sıralarında yeni yeni şekillenmeye başlar ufak hayatları. Hayaller bu zamanlarda onlar için ufacık bir kıvılcımdır. Yürekleri daha bir yakın arkadaşlığa, çekimser fakat sevgi dolu. Kimileri söyleyebilirken kimileri ise sözcükleri bile kıpırdatmaya cesaret edemez. İşte tam bu sıralarda birbiri ile kavga halinde olan iki arkadaşın gönül bağları arasında bir yakınlık olduğunu hisseder insan. Güzel şeylere ulaşmak zor ve büyük bir uğraş ister. Belki de bu yaşlarda ve bu sıralarda öğrendikleri en güzel şey budur.
Sevgi büyüdükçe paylaşılır, paylaşıldıkça bir dünya taşır omuzlarında. O sevgi ki hala temizdir ve hiçbir yalanla kirletilmemiştir. Öyle bir sevgidir ki sözcükler bile hala yerli yerinde değildir bile. Onların pembe bakışlarındaki anlamlı gülüşlerdedir hayat.
Boşuna mı demiş Nazım Hikmet;
Dünyayı verelim çocuklara ; hiç değilse bir günlüğüne
allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar.
oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında
dünyayı çocuklara verelim
kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
çocuklar dünyayı alacak elimizden
ölümsüz ağaçlar dikecekler…
Ve lise sıralarında atılmaya başlanır en sağlam adımlar. Gelecek için verilmiş kararların arefe günüdür lise yılları. Gelecek telaşının yokladığı o sıralar kalem ucunun izlerini taşır. Defterlerde eğri büğrü çizilmiş kalpler, okul yolunda başlayan sohbetler. Ve her adım başında gençliğin uçuk heyecanını gizleyemeyen bir çift göz. Anneler biraz daha tedirgin, babalar biraz daha sert. Hayatın toz pembe gözlükleri yavaşça gözlerden kaymakta ve diğer renkleri de göstermeye başlamaktadır hayat. Lise sıralarında nice dostluklar devam eder kimilerinde de biter gider. Niceleri var ki hala aklınızda. Lise denince;
İlk sıra arkadaşınız, ilk dersiniz, en sevdiğiniz öğretmen ve hiç kuşkusuz ilk aşkınız. Ne başka bir suret ardında bırakmıştır onu ne de hayatınızın merkezine aldınız. Ama hiçbir zaman unutamadınız. Atilla İlhan’ın “ben sana mecburum” şiirini ilk onunla duymuş ve
“Seni saklayacağım inan
Yazdıklarımda, çizdiklerimde
Şarkılarımda, sözlerimde.” Derken Özdemir Asaf ilk onunla hissetmişsinizdir aşkı. Her ne sebepten bitmiş olursa olsun öğrenciliğin en unutulmaz günleri bu zamanlarda yazılmıştır günlüklerimize. En güzel fotoğraflarımız o günlerde alınmıştır çerçeveye. En güzel hikayeleri o sıralarda anlatmışızdır birbirimize.
O öyle bir aşktı ki,
Çocuk yüreğine değer gibi,değdik.
O öyle bir aşktı ki.
Geldik geçtik.
Birçok planlarımızı kurduğumuz, ve her ne varsa yapmak isteyip ertelediğimiz tam zamanı dediğimiz Üniversite yılları. Hiç durmadan öğrenmeye çalıştık gelecek için her ne gerekiyorsa. Öğrendik de. Fazlasıyla hem de. İlk adım kadar heyecan vericiydi.
Yeni insanlar, yeni ortamlar ve yeni hayatlar. Hep kocaman bir “yeni” önümüzde. Hatalardan, dönülmez yanlışlardan uzak durmaya çalışırken işte tam o sırada bir yüz karşımızda.
Döndüğümüz her yön, baktığımız her göz, işittiğimiz her ses. Onun görüntüsü ve onun yankısıyla büyüyen kocaman bir nefes.
İşte burada yani bu yerde yeni birçok şey öğreniriz. Hayatın yalnızca olumlu ve mükemmel şeylerden ibaret olmadığını. Ufak bir hayal kırıklığıyla soğuyabiliyorken her şeyden küçük umutlarla da büyüyebiliyordu insan. Gerektiğinde sevecek gerektiğindeyse gidecektik.
Ne kimse için mahvetmek, ne de kimseyi üzmek. Yenilere kucak açabilmeliydi insan.
İlk adımlarımızla araladığımız o kapıdan onlarcasıyla yürüyoruz şimdi. Okul da bir hayattı aslında, hayatın ta kendisi bir anlamda.
Aşktı o; o ufacık bedenlerimize sığdırmaya çalıştığımız,
Aşktı; hiç olmadığı kadar saf ve temiz.
Aşktı; bizim çocukluğumuza masumiyet katan.
Aşktı; öğrenciyken tanıştığımız;
Ve çıkış kapısından arkasından bakakaldığımız…
Şimdi ilkokul gününüze dönün, ilk okul heyecanınız gelsin aklınıza. Aklınıza ilk gelen o yüzü düşünün. Saçını çektiğiniz, kızdığınız ilk arkadaşınızı. Kalemin ardındaki dünyada öğrenciliğinizin arkasındaki o sizi düşünün.
Düşünün, ilk masumiyetten bugüne kadar ne değişti?
Şimdi nerdesiniz?
Kaçıncı mutluluğu aynı kez tattınız,
Hangisinde gerçek olan sizdiniz?
Şimdi ellerinizde bir kalem ve hala öğrencisiniz, hala kaybetmediğiniz masumiyetinizle aşkınızı yazabilirsiniz. Küçük kalpler çizin eğri büğrü. Arasından bir ok geçsin hatta. Çocukluk hırçınlığınız çıksın gün yüzüne.
Bir kere daha sevin şimdi, bir kere daha yazın hala bitmeyen kaleminizle.
Unutmayın hayat bir kalem ucunda büyüdükçe uzun ömürlü kalıyordu. Ve en güzel sevgiler öğrencilik heyecanıyla yaşadıklarımızdaydı.
Büyük seveceğiniz nice günler diliyorum hepinize…