borax ve balıkcı
İlk horoz ötüşünde ayakta idi. Hazırlığını tamamladı. Malzemeleri aldı ve hemen limana indi.Teknesine bindi. Patpatı çalıştırdı. Çarşaf gibi denizde, kerterizine doğru dümeni doğrulttu. Kendinden başka kimse gözükmüyordu. Dümeni sabitledi. Çaparisini hazırlamaya koyuldu. Taze yemleri çıkardı. Kabuğundan ayırdı, kesti, hazırladı. Sintinesi kabarmıştı, pompayı çalıştırdı. Her gün daha büyük balık rüyaları görüyor.Daha büyük ve daha çok balıklar rüyalarını süslüyordu. Bakalım bugün şansı nasıl olacaktı?
Hafif bir meltem başlamıştı. Akşam dağlara götürdüğü, deniz ve yosun kokusunun yerine;
şimdi çam ve kekik kokusunu denize taşıyordu. İçine çekti . Lezzetli bir yemeği damağınızda gezdirirsiniz, o da bu kokuyu boğazında, ciğerlerinde gezdirdi. Mutluluk duygusu beynine ulaştı. Şükür etti. Birde bugün balık çok vurursa …
Sintine pompasını durdurdu. Kerterize az kalmıştı. Gazı kesti. Manevrasını yaptı. Demirini attı. Bekledi. Çapayı kontrol etti. Çapa tutmuştu. Hemen teknenin kıçına geçti.Oltasını çıkardı,yemleri büyük bir dikkatle iğneye taktı. Vakit kaybetmeden çapariyi indirdi. Derin bir soluk daha aldı. İçi kıpır kıpırdı. Her seferinde heyecanlanıyor.Balık tutmak ona büyük zevk veriyordu.
Üniversitede okurken de benzer duyguları farklı amaçlar için hissetmişti.Biran önce okulunu bitirecek , Anadolu’da bulunmamış madenleri bulacak , üretecek, daha çok üretecekti.
Oltadan ilk vuruşları almaya başladı. Çekmek için aceleci davranmadı. Bekledi. Bütün dikkatini oltaya verdi. Parmağının ucundaki misinanın en ufak hareketini bile hissetmek istiyordu. Daha doğrusu balığı hissetmek istiyordu. Misinadaki hareket kesilmişti.Yok yine geç kalmıştı. Artık vurmuyordu. Allah kahretsin yine balıklara yemi yedirmişti. Oltayı çekip yemi yenilemesi gerekiyordu. Yoksa yanılıyor mu idi? Biraz daha mı beklese idi? Bekledi. Hayır hiç hareket yoktu. Çaresiz oltayı yukarı çekmeye başladı. Çekerken de söylenmeye başladı. Oltanın ucuna baktı. Yemler yoktu. Küfür etmeyecekti. Daha ilk seferde balık vuracak değildi ya !
Okulu bitirdiğinde de , grafit var demişlerdi. Maden Mühendisi olarak ilk deneyiminde,Tokat’ın Turhal ilçesine götürmüşlerdi.Bir saat traktörle gittikten sonra üç saatte yaya olarak tepelere tırmanmışlar , fakat hiçbir şey bulamamışlardı.
Yemleri yeniledi. Oltayı tekrar saldı , dibe değene kadar bekledi. Biraz yukarı çekip beklemeye koyuldu.
Madenciliğe İkinci Dünya savaşının hemen bitiminde başlamıştı. Çeşitli yerlerde ,krom,linyit, manyezit, manganez, demir, antimuan ve borasit işletmişti. Sohbet toplantılarında genellikle iki soru ile karşılaşırdı.Türkiye’de bor madeni ,dünya rezervinin % 75 imiş.Doğru mudur?
İkinci soru ise Anadolu’da petrol niye yok?
Misinada ufak ufak kıpırtı vardı.Arkasından kuvvetli bir asılma oldu. Bu sefer tamamdı. Ani bir hareketle misinayı kendine doğru çekti. Evet takılmıştı. Acele etmeden, ancak seri hareketlerle çekmeye başladı. Bu sefer boş değildi. Misina oldukça ağırdı. Acaba kendine mi öyle geliyordu? Bütün dikkatini misinaya verdi. Çok daha dikkatli ağırlığını hissetmeye çalıştı. Dünya umurunda değildi. Misinanın ucundaki balık şu anda her şeyi idi. Yoksa yanılıyor mu idi? Yok hayır hiçbir şey yoktu. Bütün adeleleri gevşedi .Umutsuzluğa kapılmışken tekrar ani bir kıpırdanma oldu. Bütün adeleleri tekrar çelik gibi gerildi. Yanılması mümkün değildi. Oltayı sarmaya devam etti. Acaba büyük mi idi? Balığın iğneden kurtulma ihtimaline karşı, çok dikkatli ve özenle misinayı sarmaya devam etti. Bir yandan da tekneden denize eğilmiş, balığı karşılamaya hazırlanıyordu. Büyük bir özenle çekmeye devam etti. Denizin maviliği içinde hafif bir renk değişimi vardı. Evet geliyordu. Maviden siyaha farklı,parlak bir renk tonu gittikçe büyüyor idi. Sonunda oltanın ucunda balık gözüktü. Orta boy bir karagöz vardı. Balığı tekneye de alabilirse bu iş tamamdı. Oltadan çıkardı,balığı sevdi, tekneye aldı. Çok sevinmişti. Hemen yemleri yenileyip , oltayı tekrar saldı.
Mesleğinin ilk yılları idi.Balıkesir Bigadiç’te Borasit işletmesinde çalışıyordu. Madencilikteki ustası ve çavuşu Muharrem Girgin sık sık Çamköy’e giderdi. Köyün çobanı İbrahim , Muharrem Girgin’e bir takım taş numuneleri getirmiş, Muharrem’de bunların kolomanit olduğunu düşünerek, hem evine ;hem de çalıştığı şantiyeye bu numuneleri iletmişti. O da ,bu konuda daha tecrübeli olan Borasit işletmesi sahibi Şemsi Özen’e gösterdi. Şemsi numuneleri görünce “Bunlar olsa olsa kireçtaşıdır ” dedi.
Oltada yine kıpırtılar vardı. Ama güçlü değildi. Oltayı çekip çekmemek arasında kararsız kaldı. Ani bir kararla çekmeye başladı. Acaba yine yemi yedirmiş mi idi? Yoksa büyük bir
balık olmasındı. Yavaş yavaş misinayı toplamaya devam etti. Bir yandan da gözleri ile misinanın denizden çıkacağı noktayı gözleyip, merakını gidermek istiyordu. Balık denizde gözükmeye başlamıştı. Allah kahretsin ! İki küçük isparoz. İğneden çıkarıp geri denize attı.
Konu ile ilgili olanlar bilirler kolomanit ile kristalleşmiş kireçtaşlarını gözle ayırt etmek zordur. Ancak numuneleri sakladı.Bir kez de Boraks Consalitated Ltd Şirketinin Susurluk –
-Sultançayır Pendermit İşletmesi Müdürü olan Mr Mc Donald ‘a göstermek istedi.
Ziyareti sırasında daha konuyu açmadan McDonald “Bu kireçtaşlarını sana Muharrem Çavuş mu getirdi? Zaten iki gün önce, aynı kireçtaşlarını Borasit oldukları iddiası ile bana da getirmişlerdi. “ dedi.
Yılmak yok devam etmek gerekiyor.Yemleri tazeledi.Yeniden denize saldı. Bu arada yeni teknelerin sesi gelmeye başladı. Sessiz balıkçı kasabasında sadece teknelerinin sesi vardı. Deniz sakin , ancak rüzgar biraz sertleşmişti. Birazdan denizde etkisini gösterir, dalgaların boyu artabilirdi. Tutabildiği sadece bir tane karagözdü. Telaşlanmıştı. “Telaşa yer yok. Deniz nankör değildir. Mutlaka verir.” Diye düşündü. Misinada en ufak bir hareket yoktu. Acaba yemleri mi doğru takmıyordu? Yoksa iğneler mi uygun değildi? Ya da yerini mi biraz değiştirse idi? Kerterizini tekrar kontrol etti. Güneye baktı. Kıyıda limanın feneri ile yamaçtaki tek ağaç aynı hizada idi. Birde doğuya döndü. Yüksek otelin sağ köşesi ile karşı köyün camisi aynı hizada olmalı idi. Evet buda doğru. Yeri doğru idi. Telaşa gerek yok. Her şey tamam ancak balık yoktu.
Kolomanit numunelerini , uzun uğraşılardan sonra zamanın en önemli kimyageri Hüsamettin Yakal’a ulaştırdı . Onun fikride kireçtaşı idi. Tahlile gerek yoktu. Ancak Muharrem Girgin
çok ısrarcı idi. Eğer tahlil etmeyecekse bunları Almanya’ya gönderecek orada tahlil ettirecekti. Hüsamettin Yakal eşi ile şiddetli bir kavganın sonucunda uykusuz kaldığı bir gece ,numuneleri tahlil etmeye karar verdi. Sonuç şaşırtıcıdır. Numuneler borasittir.
Çok güçlü olmayan bir hareketle birden heyecanlandı. Arkasından tekrar biraz daha güçlü bir vuruş misinaya asıldı.Çok kısa bir hareketsizlik arkasından daha güçlü bir vuruş. Heyecandan ayağa fırladı.İğnenin balığa daha iyi takılması için kendine doğru misinayı hızla çekti. Ağırlaşmıştı. Evet bu kez olmuştu. Şüphelenecek hiçbir şey yoktu. Evet oltanın ucundaki balıkları bile nerde ise hissediyordu. Kendinden emin , ustaca ve seri hareketlerle misinayı sarmaya başladı. Oldukça ağırdı. Hiç boşluk vermeden çekmeye devam etti. Mutluluk, başarı duygusu, erkekçe bir gururla çekmeye devam etti. Zaman ne kadarda uzun geliyordu. Evet , işte görünmüştü.Hem de üçlü çaparinin üçü de dolu idi. İlk balığa en yakın yerinden misinayı tuttu.Telaşsız tekneye aldı. İlk mercanı iğneden kurtardı. İkinci ve üçüncüyü de ustaca hareketlerle iğneden kurtardı. Balık sepetine koydu. Sepeti tekneye bağlayarak denize indirdi. Bayatlamasını istemiyordu.Rahatlamıştı. Kafasını kaldırıp denizi seyreymeye başladı. Kendini o kadar vermişti ki ağ ile avlanan teknelerden birinin yanına yaklaşmış olduklarını bile fark etmemişti.Selam verdiler . Rasgele dediler ve hemen ağlarını denize boşaltmaya başladılar.
Borasitin burada bulunmasından sonra , bu saha ile ilgili ruhsatı aldı. Çalışmaya başladı.Üretimde yapmaya başladığında, sorunlarda büyüdü. Bigadiç’te çalışan
Boraks Consalitated Şirketi türlü oyunlar çevirmeye başladı. Yerli cevherlerin kalitesiz olduğunu, rezervlerin yetersiz olduğunu, devamlı mal veremeyeceklerini dünya piyasalarına yaydı.
Denizin ortasında yer yokmuş gibi , ağlarını çepeçevre etrafıma sardı. Koskoca bir dairesel ağın içinde kalmıştı. Aldırmadan avlanmaya devam mı etmeli idi? Evet galiba en doğrusu
öyle davranmak olacaktı. Bu arada , kupa, karagöz, kolyozlar birbiri ardına oltasına takılıyordu. Bugünkü avı çok bereketli geçiyordu. Ancak etrafındaki bu ağlar dan sonra
denizde , hemen yanında tekneler çoğalmaya başladı.
Adı geçen şirket 1962-63 yıllarında hepimizin bildiği Eskişehir-Kırka yöresinde 200 den fazla sahanın ruhsatı için müracaat yaptı. Bu durumu devlet kademelerindeki bütün yetkililere anlatmaya çalıştı. Sonuç alamadı. Ancak yılmadı. Yıllarca süren bürokratik mücadeleden sonra, kamuoyunun desteği ile de 1967 yılında bu sahalar Etibank’a devredildi. Bilindiği gibi
dünyanın en zengin toplu Tinkal (Borasit’in bir çeşidi) rezervi Eskişehir-Kırka’da dır.
Çoğalan teknelere aldırmadan, etrafında sarılan ağları hiçe sayarak, oltasını tekrar denize
indirdi,tekrar balık beklemeye başladı.
------------------------------------------------------------------------------------------------------
Yazarın notu: Bunlara ek olarak 1978 yılında çıkarılan bir yasa ile Sayın Ali Şayakcı’nın da elinde bulundurduğu ve üretim yaptığı bor sahaları ile birlikte bazı kömür ve demir cevherleri devletleştirilmiştir. Sayın Ahmet Pekkan‘ın özel arşivindeki ve Sayın Ali Şayakcı ait olan belgelerden faydalanılmıştır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.