10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1147
Okunma
BAKIRCI
Yaşlı bir bakır ustası, bu yazıyı yazmama sebep olmuştur.
Sadece bakırcılık da değil, hayatı küçük bir tokmakla döğüp, kabartıp...
Sonra da etrafındaki insanlara beğendirme çabasının hiç de kolay olmadığını türkülerin içine sakladıklarını fark ettim.
Acaba tık tık sesleri daha az duyulsun diye miydi söyledikleri bu türküler, yoksa sevdikleri türküler miydi, ya da hayalleri miydi türkülerin içindekiler ?
Kimbilir.
Bakırcının dükkanının önünden fark ettirmeden geldim, geçtim... ne o beni gördü, ne de ben onu.
Sadece kulağıma kopyaladığım birkaç üşümüş ve acı ses, hepsi o kadar.
Dere kenarında bir ev yapmışam
Kerpicim tükendi naçar kalmışam
O yar için çok cefalar çekmişem
Sen bir yana ben bir yana yan yana
..
- abi
- buyur evlad.
- bitmiş kazan var mı ?
- he, gurban... ama vahtin varsa az oyalan, siye bunu verem evlad.
- olur abi, burada beklesem olur mu?
- olur evlad, siye ne söyliyem ? Emret. Karnın aç mıdır, bi şiş söyliyem mi ?
- yok abi kazanı bekliyorum, sağolasın.
- olmaz, pide söyliyem o zaman, etli ?
- yok abi, madem ısrar ediyorsun çay söyle.
- ey evlad, ama çulumda oturdun bi kuru çay içip gidecen... Helal et.
..
Şaşırdım.
Şimdi burada helalliği kimin, kimden istemesi gerekirdi.
Kazan bitti.
Birbirimize eyvallah dedik.
- evlad... Bişey yemeden gidiyon.
- söz başka zaman... İnşallah.
..
Merak ne kötü, masuscuktan dükkanları yeniden gezdim...
Ne yapıyordu acaba ?
Aynı türküyü duydum üşümüş yaşlı sesinden.
Dere kenarında bir ev yapmışam
Kerpicim tükendi naçar k a l m ı ş a m
...
Adımlarım mı hızlanmıştı, yoksa ben mi buralardan gidiyordum...
öyküsatıcısı2011Davidoff