- 825 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Aşk da Olsun
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Benim de diyeceklerim var. Öyle sus pus olup köşelere saklandığıma bakmayın, her an atabilirim kendimi ortalığa. En gür sesler o kuytulara saklananlardan gelir. Biriktirilmiş sözcüklerin bir gerilimi vardır çünkü. Bir an gelir varlığa bürünür, sığamaz olurlar bedene. Kendi başlarına hükümlerini sürmek istiyorlardır artık. İçlerinde saklandıkları o insan dışında da birilerine ulaşmalı, aynı dönüşümü yaratmalılardır başka yaşamlarda da.
O yüzden bence siz en çok benim gibilerden korkun. Konuşmaktan hoşlanmayan, sözcükleri içlerinde saklayıp ancak varlıklarının bir parçası haline getirdiklerinde dışarı salan o aykırı, kalabalığın kıyısında kalan gölgemsi insanlar bir gün, en çok var olanı olacaktır o kalabalığın. Sadece bir bekleyiştir büründükleri o küskün görünüm...
Ben de şimdi o an’ın gelmesini bekliyorum. O kadının çocuğunun yüzüne sigarasından üfürdüğü dumanı, yan yana oturmuş karı kocanın yüzündeki bedenlerinin yakınlığına aykırı o uzak köşeyi, şu birkaç gencin o kadar mesafeden bile bana ulaşabilen kelimelerinden yansıyan yok saymayı izliyorum. Evet tüm bu görünümlerin ortak paydası hep aynı şey: Kendinden başkasına duyulan o sınırsız umursamazlık… Biliyorum bu seyir hali çok da uzun sürmeyecek. Bir an gelecek, kalp atışlarımda duymaya başlayacağım öfkenin adımlarını… Ta ki o köşede oturup bir gölgeye dönüşmemi engelleyen bir kayboluşla kendimi o insanlardan birinin karşısına dikilmiş avaz avaz bağırırken buluncaya dek…
Bu öfke patlamaları şimdiye dek beni içinden çıkılmaz bir duruma sokmamış olsa da kalbim gümbürdemeye her başladığında ister istemez “ya bu kez başka türlü olursa” derken buluyorum kendimi. Ya karşımdaki sinir bozucu şahıs eleştiriye karşı önceden rastladıklarım kadar hoşgörülü olmazsa?
Aşk en çok böyle anlarda yokluğunu duyuruyor işte! O olsa bunca şeye yer kalır mı içimde? Kalpteki o aşka has ürperiş farklı bir ışık düşürüyor her şeyin üstüne. Loş alanlar peyda oluyor görüntüde. Aydınlıkta kalan, ışığa boğulanlarsa hep o ürperişi destekleyen, sevdiğimiz insanın yüzüne güzel bir fon oluşturan, kalbimizi yatıştırmak için üzerlerinde birkaç saniye mola verdiğimiz, aşık olduğumuz yüze geri döndüğümüzdeyse gözlerimizde tatsız bir duygu bırakmadan hemen gerideki yerlerine çekiliveren görünüm ve sesler…
Bu bir bakıma da kötü aslında. Bir çeşit göz aldanması içinde uzağa düşmek yaşamdan… Birinin yüzüne, gözlerine bağımlı kalmak… Onlar olmadığında tüm dünyanın darmadağın olması… Loşluklarda kaybolan tüm çirkinliklerin sırıtması an be an…
Ya aşka yeni bir tanım gerek ya da onu yaşamımdan tamamen çıkarmalı… Ben görmekten korkmayacağım gerçekleri var etmek istiyorum hayatımda. Yok saymadan, gerekirse öfke duyarak, öfkemi yok edecek şekiller vererek dokunmak istiyorum gerçeğe. Aşk da olsun içinde. Ama kör etmeden, kendisinin olmadığı bir zamana ertelemeden olumsuzlukları… Muhtaç etmeden beni kendine… Gölgesiz, yalansız, gerçekten sevdiğim için…
YORUMLAR
Merhaba;
Siz de benim gibi defterde yenisiniz galiba.
Bu yazılarınıza benim ikinci yorumum sanırım.
Önemli olan yazılanların güne gelmesi, hep aynı isimlerin birbirini ağırlaması, çokça yorum alması ,okunması olmamalıdır elbette. Bu seçki işi de anlaşılmaz tuhaf bir durum ayrıca. Hele ki internetin o muhteşem zenginliğinden yararlanıp, biraz edebiyat, biraz bilgilendirme tadında sunulanlar ise büsbütün anlamsız. Gerçek değerler, amatör ruhla savaşan neferler gibidirler. Kör, karanlık kuyulardan yükselen ulvi bir ses, sonsuz bir ışıktırlar. Onları anlayabilmek, tanıyabilmek ne denli zordur bazıları için oysa…Öyle değil mi...
Elinize sağlık.
çok güzel aşk yaaşanır kılıormuş bu dünyayı ve tahammül hoşgörülü olmayı