- 2540 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
23 ARALIK 1930 BİR YILDIZ KAYDI :YÜZBAŞI KUBİLAY
Manisa’da, Menemen’de ve daha bir çok yerde işgalcilere karşı bir örgütlenme içerisinde yer almayanlar, cumhuriyetin ilanından sonra “din elden gidiyor” söylemi ile Hüsnüyadis namlı, Manisa Mutasarrıf Nakşibendi tarikatı mensubu Giritli Hüsnü Bey’in kardeş çocuğu olan sözde Giritli mehdi Derviş Mehmet önderliğinde çoğu cahil insanlar bir araya geldiler…
Bu grup 23 Aralık 1930 günü Menemen’de yaptıkları isyan girişimi sırasında kendilerine engellemeye çalışan 43. Piyade Alayı’ndan Piyade Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay ile karşı karşıya geldiler. Kubilay ve beraberindeki askerler gruba uyarı ateş açtı. Fakat, “silahlarında manevra mermisi bulunduğundan dolayı etkili” olamadılar… Bunu fırsat bilen Giritli mehdi Derviş Mehmet ise, “bakın bana mermi işlemiyor” diyerek kendince kutsallık zırhına büründü. Olaylar sırasında ağır bir şekilde yaralanan Kubilay, yaralı olarak meydandaki hükümet binasına girmek istedi. Ama binanın giriş kapısı kapalı olduğu için giremedi… Bu nedenle, hükümet binasının hemen yanındaki Kazez Camii bahçesine yöneldi. Giritli mehdi Derviş Mehmet, Giritli Şamdan Mehmet ile birlikte Kazez Camii bahçesinde bitkin bir vaziyette bulunan Kubilay’ın başını bağ testeresi ile canlı canlı gövdesinden ayırdılar. Sonrada, asteğmen Kubilay’ın başını yeşil bir bayrağın tepesine takarak Menemen sokaklarında dolaştırmaya başladılar. Bu sırada, kendilerine müdahale eden Şevki ve Hasan adlı kahraman iki bekçiyi de öldürdüler. Olay yerinde toplanan 250 – 300 kişilik ahali ise Kubilay’ın şehit edilmesi esnasında olaylara hissiz ve seyirci kaldı. Hatta bir kısmı, olayı tasvip edercesine alkış tuttu. O sırada sözde mehdi Giritli Derviş Mehmet, Yüzbaşı Fahri’ye “ben mehdiyim, şeriatı ilan ediyorum. Bana kimse mukavemet edemez. Karşımdan çekil!” dedi…
Sonunda isyan bastırıldı. Kurşun işlemeyen sözde Giritli mehdi Derviş Mehmet’e ateş açıldı. Ve bu ateş esnasında Kubilay’ı şehit eden sözde Giritli mehdi Derviş Mehmet ile birlikte Giritli Sütçü Mehmet ve Giritli Şamdan Mehmet öldürüldü. Aralarında önceden Şeyh Sükuti’nin Menemen belediye başkanlığı yaptığı sırada yönetimde birlikte olduğu bilinen Hayımoğlu Yahudi Jozef, Erbilli Şeyh Esad’ın oğlu Mehmet Ali ve 37 kişinin idamına karar verildi. Nakşibendi Şeyhi Esad Efendi ise ilerlemiş yaşından dolayı 24 yıla hapis oldu. Fakat tutuklu bulunduğu sırada hastalığından dolayı öldü. Şeyh Esat ve tarikatının amacı Cumhuriyet kayıtlarına, “Hükümeti yıkmak, ATATÜRK ilke ve inkılaplarına aykırı olarak saltanat ve şeriatı getirmek, tekke ve zaviyeleri açmak, şapkayı yasaklayıp yeniden fesin kullanılmasını” sağlamak olarak geçti. Menemen olayının hazırlayıcılarından olan Nakşibendi tarikatı lideri Şeyh Esat’ın yurt dışı bağlantısı ile ilgili olarak Askeri Mahkeme Başkanı General Mustafa MUĞLALI, verdiği beyanatta (Cumhuriyet Gazetesi; 01 Şubat 1931 Tarihli nüshası), “Şeyh Esat, hilafet komitesiyle alakasına dair bir itirafname hazırlıyordu. Bu münasebetle İngiliz casusu Lavrens ile münasebette bulunduğunu da doğrulamaktaydı. Fakat, hastalığı bunu yazıp bitirmesine mani” olduğunu belirmiştir.
Olayların tertipleyicileri ise, Nakşibendi tarikatı lider Erbilli Şeyh Esat, işgal dönemin Manisa Valisi Giritli Hüsnüyadis (1922’de Yunanistan’a yerleşti ve Hristiyan oldu) ve onun kardeş çocuğu Giritli Derviş Mehmet, Menemen Belediye Başkanı Şeyh Sükuti ve akın akın Manisa’dan Menemene gelen diğerleri…
Hüsnüyadis namlı Manisa Mutasarrıfı, Nakşibendi tarikatı mensubu Menemen isyanının tertipleyicisi, Nakşibendi tarikatı lideri Erbil’li Şeyh Esat ve Derviş Mehmet, işgal yıllarında yurdunu savunmak için çete kurmadı, işgal güçlerine karşı kurşun sıkmadı!… Fakat, genç Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı çete kurarak, asker ve iki bekçisine kurşun sıkmakta ve kurşun sıktığı asteğmen Kubilay’ın başını bağ testeresi ile kesme konusunda hiç tereddüt etmedi.
“Menemen isyancısı Derviş Mehmet’in (Menemen-Sümbüller Köyü) ikinci eşinden torunu, babadan Girit Rum’u, anadan Mısırlı Arap olan zat şimdi Meclis başkanlığı yapan (Bülent ARINÇ) tır.
Geçmişin sayfaları arasında gezindiğimizde kulağımızın üstüne yattığımız gerçeklerle karşılaşıyoruz.Günümüze baktığımızda geçmişle aramızda büyük bir fark olmadığını üzüntüyle görüyoruz.Fikirlerde ,görüşlerde bir arpa boyu bile yol alamadığımız gün gibi….
Yobazlar yine aynı soydan gelip, yine aynı konuyu (dinİ)ağızdaki sakız gibi 80-90 seneden beri çiğneyip ,çiğneyip önümüze sundular. Din kurtarıcı bir malzeme oldu bazı kesimler için. Bazıları içinde sığındığı gerçeği…
Bu uğurda yalan yanlış bilgilerle, öğretilerle nice canlara kıyıldı.Dini her zaman (İslamiyetin yayılısından günümüze kadar) siyasi malzeme olarak kullanılmışlar,insanları Allah korkusu adı altında,sindirerek düşünmemeye ve sorgulamamaya sevk ettirmişlerdir.Ama isyanlar çıkarıp hiç acımadan, Allahtan korkmadan ,vahşiçe (testereyle başı kesilen Yüzbaşı Kubilay gibi) cinayetler işlemeyi kendilerinde hak görmüşlerdir.
Ve bizler yıllar sonra bu isyancıların, bölücülerin soyundan gelen kişileri, ülke yönetiminin üst kısımlarına,ekonomik ve siyasal alanda gözde yerlerine getirmişiz…Geçmişte yapılan hataların elbette ki faturası,onların torunlarından çıkarılmak istenmiyor.Lakin zihniyette hiçbir şekilde değişiklik olmadığı da görülmüştür.Bunu yapılan icraatlarda görmek mümkün.. Gafletin en büyüğü ise geçmişte yarım kalan işlerini tamamlayan bu kişileri sessizce seyrediyor olmamız. Onlar senelerdir kinlendirilerek yetiştirilirken ,halkımız da din ve Allah korkusuyla sindirilerek yetiştirilmiştir.Hala yattığımız derin uykudan uyanamadık …..
Başka Kubilay’lar vermeden bir an önce uyanabilmek dileğimle.
RUHUN ŞAD OLSUN DEVRİM ŞEHİTİ YÜZBAŞI KUBİLAY.
Kaynak: Nedim Çakmak “Hüsnüyadis Hortladı” adlı kitabindan.
YORUMLAR
yazınızı esefle teessürle karşılıyorum,
bir grup çapulcu ve din bilmezin nakşibendiliği kullanmasını dünya çapında saygın yeri olan nakşibendi cemaatine mal edilmesi incitici olmuştur..gerçi yazınızda bu haysiyetsizlerin ibretlik sonundan bahsetmişsiniz ama bir cemaati yargılayıcı ve töhmet altında tutucu ifadelere hassasiyet gösteriniz ve araştırınız..nakşibendi cemaatinin o dönemki büyük çoğunluğu çanakkale ve diğer savaşlarda şehit düşmüştür ve merkezi olan afganistan işgal altındadır..nakşibendilik gibi popüleriteye sahip örgütlenmenin ismini kullanan çapulcuları cemaatle aynı zikretmeniz araştırmadan dogmatik kalıplarla bir karalama niyetini açığa vurur..bu gün avrupa islama nefret uyandırmak için benzer propagandaları yapıyor..uyanık olmalıyız, saygılarımla..
kardelen10
hayalperest mitralyöz
hz.peygamber buyurdu ki,
-size bir haber iletildiğinde aslını araştırınız,sui zanda bulunmayınız..
saygılarımla..
Siz okuduğunuz her kitabın doğru bilgiler verdiğine mi inanıyor sunuz sevgili hanımefendi?
Her şeyden önce Kubilay bir yedek Subaydı ve ben size gerçek belge adı vereyim de lütfen ön yargısız araştırarak konuyu inceleyin.
Milliyet gazetesinin 30 Kanunuevvel 1930 tarihli nüshası:
"Hadiseyi gören jandarma komutanı elebaşıların yanına gelir. "Ne istiyorsunuz?" diye sorar. Asinin "Şeriat istiyorum" cevabıyla karşılaşınca makamına dönüyor. Maiyetinde bulunan jandarma neferlerini odasına alarak kapıyı kilitliyor. Pencereden Kubilay'ın başının kesilmesini seyrediyor. Maiyetindeki bir jandarma neferi dayanamayıp pencereden olsun ateş etmek istiyor. Kumandan (Şube komutanı Yüzbaşı Fahri A.Ç.) buna izin vermiyor. "Bu iş sizin bildiğiniz gibi değildir" diyor."
Kubilay'ın yedek teğmen olduğu Menemen askerlik şube komutanı Yüzbaşı Fahri'nin, şubenin penceresinden eylemcilere ateş etmek isteyen askere "Bu iş sizin bildiğiniz gibi değil" diyerek neden mani oldu?
kardelen10
OSMAN EFENDİ
Bakın o konuyla ilgili günümüz gazetecilerinden birinin yazdığını yalanlayan olmadı ve aynen veriyorum:
“"İslami terör” teranesi, İslam dinine karşı yapılmış en adi, en alçakça iftiradır. İslam'a karşı içerisinde taşıdığı kini boşaltmak için fırsat kollayanlardan başka hiç kimse, bu nitelemeyi kullanamaz. Varlığını İslam'a düşmanlığa adamış, bu ülkeyle ve bu milletle hiçbir duygu bağı olmayan kimi ruhsuzlar, yabancılaşmanın verdiği yalnızlık duygusunu, bu milletin dinine hakaret ederek bastırmaya çalışıyor olabilirler. Şunu iyi bilsinler ki onlar, her seferinde, peştamalsız yakalanıyorlar...
Mumcu suikastı, o dönemde tartışılan sistem kaynaklı bir yığın kokuşmuşluğun üzerini örtmüştü. Okkan suikastı de en çok vurgunculara, soygunculara, banka dolandırıcılarına, yolsuzlukların kapısına gelip dayandığı rütbeli rütbesiz üst bürokrasiye ve siyaset esnafına yaradı. Onlar, derin bir “oh!..” demişlerdir herhalde.
Bu işler hep böyle mi gider, bilmiyorum. Yıllar önce araştırmalarım sırasında Menemen provokasyonuna kurban giden yedek subay Kozanlı Mustafa Fehmi Kubilay'ın resmi ideoloji muhalifi olduğu yolunda bilgilere rastlamıştım. Bu not size de ilginç gelmiyor mu: Teğmen Mustafa'yı bir provakasyona kurban vererek hem bir muhaliften kurtulmak, hem de onun adını istismar edip bayraklaştırarak bugüne kadar muhalifleri temizlemek, sindirmek, susturmak...
Gaffar Okkan'ın “halk adamı” kimliği, cenazesindeki tekbirler, içerisinden çıktığı aile bana Kubilay örneğini hatırlattı. Ne olursa olsun, artık “halka rağmen halk için'ci memur tipi yara aldı bu olayda. Burnundan kıl aldırmayan, halka tepeden bakan, tek parti döneminin ceberut mantığını davranış kalıbı haline getirmiş devlet görevlisi olmak, bundan böyle, “cenaze marşıyla” ve “resmi törenle anılma fukaralığına mahkum olmak anlamına geliyor.
Halkın gönlünde taht kurmak isteyenler, bu halkı ve onun değerlerini hoyratça aşağılama hastalığından kurtulmak zorundalar".
Mustafa İSLAMOĞLU