- 564 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ağlarsa anam ağlar- ardahan öyküleri 247
"in the gettho"
As the snow flies
On a cold and gray Chicago morning...
KAR YAĞARKEN... SOĞUK VE KÜLRENKLİ ARDAHAN SABAHI...
A poor little baby child is born
In the ghetto
FAKİR BİR GEDE DOĞDU... KENAR MEHELLEDE
And his mama cries
VE ANASI AĞLADI
Cause if there’s one thing that she don’t need
ÇİMKİ KADININ İHTİYAÇ DUYMADIĞI TEK ŞEY
It’s another hungry mouth to feed
AÇ BOĞAZI DOYURMAKTIR
In the ghetto
FAGIR MAHALLEDE
People, don’t you understand
EY AHALİ GANMER MİSİNİZ?
The child needs a helping hand
UFAK GEDE BİR YARDIMELİ İSTER
Or he’ll grow to be an angry young man some day
GEDE ASABİLEŞECEK BİRGÜN
Take a look at you and me,
BİR BAKIN KARAYNAN!
Are we too blind to see,
KÖR MÜYÜZ NE?
Do we simply turn our heads
HEDİ HEDİ BAŞIMIZI ÇEVİRELİM.
And look the other way
ÖTEKİLERİ GÖZETİN
Well the world turns
VE DÜNYA DÖNİYER.
And a hungry little boy with a runny nose
FIRTIKLI GEDE BURNUNU ÇEKER.
Plays in the street as the cold wind blows
SOKAKTA UŞAK OYNİYER VE YEL SOĞUK ESER!
In the ghetto
MEHELLE DE
And his hunger burns
UŞAĞIN KARNI AÇ
So he starts to roam the streets at night
ÇOCUK VOLTA ATER SOKAKLARDA GECELEYİN BİLE
And he learns how to steal
O ÇALMAYI ÖĞRENİYOR
And he learns how to fight
O ÇEKİŞMEYİ ÖĞRENDİ.
In the ghetto
MEHELLE DE
Then one night in desperation
BİRDEN KAFASI DANK ETTİ.
A young man breaks away
KIRDI KİRİŞİ GİTTİ.
He buys a gun, steals a car,
PİŞTOV ALDI. ARABA ÇALDI.
Tries to run, but he don’t get far
KAÇMAYA KALKIŞTI AMMA IRAĞA KAÇAMADI.
And his mama cries
ANASI AĞLADI
As a crowd gathers ’round an angry young man
KALABALIK BAŞINA TOPLANDI: KIZGIN GENÇ ADAMIN
Face down on the street with a gun in his hand
AĞIZÜSTÜ YERE YATMIŞTI. ELİNDE TABANCA VARDI.
In the ghetto
MEHELLE DE
As her young man dies,
ANASININ KUZUSU ÖLİYERDİ.
On a cold and gray Chicago mornin’,
SOĞUK VE KÜLRENKLİ ŞİKAGO SABAHINDA
Another little baby child is born
GENE BİR FIRTIĞLI GEDE DÜNYAYA GELİYORDU.
In the ghetto
MEHELLE DE
And his mama cries
ANASI ÖLENİN!..
Bu şarkı’nın söz yazarı: Mac Davis.
Şarkıyı söyleyen: Elvis Presley.
KONUSU:
Yardan vaz geçerim, ne candan.
Şarkı dünyada çok dinlenen HİT olmuş beş,on şarkıdan biridir.
Ne yardan geçerim ne serden!..
Şarkıcı, dünyada en çok sevilmiş on, onbeş kişiden biridir.
Elvis’in dalına saklanarak sütre gerisinde başımızı uzatarak: Meram-ı kelamımız arzediyoruz.
ARZ EDİYORUZ!
Ben şahsen Elvis’in bu açıklıkta bir zülf-i yare dokunan şarkı söylediğini tahmin etmezdim.
Biz Amerika’yı ezberden ve gidip görmediğimiz içinde kulak dolgunluğuyla hıfz yoluna gitmişiz. Bilememişiz!
Cumhuriyet Gazetesi ekinde Doğan Kuban’ın bir yazısı:
- Okudum.
Çin ile Amerikayı kıyaslıyordu. Çin ilerliyor ve Çin Amerikayı geçti mealinde şeyler söylüyordu. Yazıyı okudum baştan sona!..
Newsweek’te giden sene şunuda okumuştum: " Çin’in orijinal bir tek yaratımı ve tasarım ve ürünü yok" muş.
Amerika internet’i önce bulur, ardından Çin’e der ki:
- İnternet’i yap ve rengini değiştir! Klavye tasarla! Klavyeyi ekranda tasarla! Bu ikinci dereceden yaratımları yap! En ileri formlarıyla yap!
" Bunu ilk yapan benim, ve yok iken bunu ilk vareden benim" Bu gerçeğe senin ikincil derece yapışların hiç zarar vermez.
İnternet’i ben İNVENTİON, icat ettim. Sen ise yenileştirmesini yapacaksın.
İNNOVATİON...
iLK BULUŞU BEN YAPIYORUM SEN KOPYASINI YAPACAKSIN!
Kopya üretim, orijinal üretimli ülkeyle nasıl kıyaslanır?
Japonya’nın da hiç orijinal üretimi yok’muş.
İlk bilgisayarı bulmuş, değilmiş. İlk otomobili üretmiş, değilmiş. İlk Laser’i yapmış, değilmiş.
İlklerle: Sanatta, askerlik biliminde, sağlık bilimlerinde, hukukbilimlerinde, kültürel ve uygarlık yaratımlarında Amerika ilk olmayı kimseye kaptırmış, değilmiş.
Küresel rol dağılımını, kendisi patentini aldıktan, bilahare dağıtıyormuş.
Denetim ve verimliliğini ayarlıyormuş. Kurgulanmış bir küresel sistemi, hanidir yaşıyormuşuz.
Japonya’nın bir tek icat’ı varmış: Kağıt inşaat bantını havaya asarak sivrisinekler gelip bu yapışkana yapışınca bant, sineği yakalıyormuş. Bu imiş buluşları.
Japonya örneği çalpara çok çalınır söylenir bizde.
Abdülhamit’in hatıralarında okumuştum:
Japonya’yı proje olarak, o zamanda bazı münevverler sunum yapıyormuş.
Günümüzde Japonya’ya dair proje üzerine proje, parası mukabil yapılır.
Bozkurt Güvenç ( Antropolog), Oktay Sinanoğlu (Kimyacı) yapmıştır ve niceleri, bildiğimiz bilmediğimiz!..
Newsweek öyle demiyor fakat!
Atatürk’ün uygarlık olarak gösterdiği Çağdaş Uygarlık Yer’i: Şeyleri ilk tasarlayan ve yaratan, üretim yapılmış istikametlerdir.
Muassır Uygarlık’ı çek-uzun etmeye gerek yok.
Muassır uygarlığın bir tek parametresi diğerleri mahfuz kalmakla:
- İlk yapmaktır: İlkin yapmaktır.
.......................................
" - TIPIŞ ÖLDÜ!"
" - EROL, TIPIŞ’TAN BİR HAFTA EVVEL ÖLDÜ!"
Öğrencilerle bu üç kavramı çalışıyordu: ilk defa; kavram tema içerik.
" ...Konu" anlamak ve aktarmakmış. Meğer onca yıllık meslek serüvenimmiş.
Yarışmalar olurdu, konuları anlayamadığım hatrıma geldi.
Konuyu anladığım yarışmaları kazanıyordum. Üçüncü geliyordum. Genellikle üçüncülük alırdım. Bu konu anlama derecemin matematiğiydi. Aslında doğrusu bu. Bu kadarcıkmış.
Resimde konu: Kompozisyonda olan şekil neise odur. Kağıt boşluğunda hangi obje varsa o konudur. İki tane adam kağıtta boylu boyunca poz vermişse durmuşsa yani konu onlardır. Bu iki figür şeklin biri çocuk bir yaşlı adamsa, konu: yaşlı adam ve erkek çocuktur.
Konu resimde objektif olarak okunur. Hangi şekil yüzeyde varlık almışsa, konu; eski deyiş: mevzuu odur.
Tema edebiyat’ın yaklaşımıyla alakasızdır. Tema resimde, konudan daha zengin açıklamadır.
Yaşlıadam ve çocuk açımlanmıştır. Depremde herşeylerini yitirmiş baba ve oğulu farzedelim. Çocukla, yaşlıadamı.
Tema değerinde: Depremzedeler diyeceğiz bunlara. Daha da ileri izahları tema sözkonu olunca getirmek zorundayız. Annesini, iki kardeşini kaybeden oğul ve onun babası, yaşama tutunmak isteyen insanlar diyeceğiz. Bu kabil açımlamak TEMA’dır.
Temayı anlamak ve konuyu anlamış olmak. Sanat yaparken sanat’ı anlarken elbette sanat eseri için değer eker!
Küçük çocuklar okullarda yarışmaya katılmak istiyorlar. Büyükler haksız yere konuyu kendileri anlamağa çalışır. Kendileri ne anladılarsa o anladıklarını çizerler. Çocuk için oyun oynama şansıydı resim yarışmasına katılmak. Onu, ona şans vererek şans vermez büyükler.
Anlamaya çalışacak, anlayamayacak, cebelleşecek ve öğrenecek, öğrencilik budur.
Küçük öğrencilerin projelerini yapmak doğru değildir. Öğretmenlerde çocuklardan yetkin çalışma istememeli, belki büyükleri resim çizmeye bu beklenti tevessül ettiriyordur."
...........................................................................................
Tıpış kahvede söbenin yanında oturuyordu. Isınerdi. Başında külahı, kara külahtı. Yarım yamalak başına takmıştı. Gözünde gözlüğü beyaz kenarlı gözlüktü. Gözünün biri eskiden beri kıyıktı. Sigara elinde ağzına götürüyor. Tüttürüyordu...
Sigara içmek kahvede yasaktı. Afalladım yasak değil miydi? Ellerine dikkat ettim: Elini kat adam eli gibi tutuyordu. Şaşkaldım ki: Alkol elini kurutmuştu. Kavramada geçikmedim. Kavrama da geçikmedim! Üzüldüm ama. Ben Tıpış’ı severdim. Liseye gittiğim zamanlardı. Tıpış Koçak’ların kahvede diğer hamallarla beraber otururdu. Masasına oturduğumda çay söylerdi, sigara ikram ederdi. Öğrenci için ne me nem bir nimetti? Allah rahmet etsin TIPIŞ’ı...
Erol da Tıpıştan bir hafta ögüne öldü. Bizim evin önü, garajda akşama kadar arkadaşlık ettiğim çocukluk arkadaşım. İçine kapalıydı. Büyükler çağırdığında bir şey dediğinde boynunu burar dinler saygıyla yerine getirirdi. Garaj da bir sefer azdık kudurduk. Rahmetli Erol bizi çıkardı. Anneme garajda oynamamıza Erolun izinvermesini söyledik. Annem arayoldan Erolu çağırdı. Bizim oynamamıza izin vermesini istedi. O terbiyeyle boynunu eğmesi: " Tabii teyze " deyişi ölüm haberini işittiğimde aklıma hemencik geldi.
Nereden nereye? Demek ağlarsa analar ağlarmış gerisi yalan ağlar.
Ölüm ne ilkti.
Yaşamak ta ilk değildi.
Erol ve Tıpış... Nur içinde yatınız...
yalçıner yılmaz
23-12-2011
ardahan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.