- 730 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Mektubunuz Var
“ Mektubunuz Var ”
Ben yedi yaşında bir çocuğum. Beton yığınları arasında, dört duvar içinde sıkışıp kaldım. Benim ne farkım, var hayvanat bahçesinde kafesler içinde dönüp duran hayvanlardan? Benim ne farkım var, göklerde uçamayan uçurtmalardan? Benim ne farkım
var, açacak ekin tarlası bulamayan gelinciklerden? Benim ne farkım, var yuva yapacak ağaç bulamayan kuşlardan? Dün akşama kadar pencereden dışarıyı seyredip düşündüm ve size bu mektubu yazmaya karar verdim. Mektubumu okuyunca umarım bana hak veririsiniz.
Ah olsaydı! Şu kül rengi koca binalar yerine bir meyve bahçesi olsaydı. Uçsaydık daldan dala özgürce. Tadını alsaydık mutluluğun, meyvelerin renginde, kokusunda.
Ah olsaydı! Şu kapkara boya sandığı yerine Ali’nin de bir çantası olsaydı. Tıpkı Murat’ın ki gibi üzerinde kuş resimleri olan. Onun da elleri temiz olurdu o zaman. Verdiği şekeri tiksinmeden alırdı Tuğçe.
Ah olsaydı! Şu uçsuz bucaksız nizamiyenin yerinde bir tarla olsaydı. Alaca bir kilim gibi kır çiçekleriyle örtülü. Koşsaydı çocuklar ve atlar gönüllerince. Dillerde bir türkü, barış ve mutluluğa dair. Yer açılsaydı bir tomar kâğıt gibi çatı katlarında saklanan uçurtmalara.
Çekin gökdelenlerinizi, yıkın baz istasyonlarınızı. Gökyüzümü geri verin bana. Yıldızlara ulaşsın çocukların şarkıları. Ay göz kırpsın bize, en parlak haliyle. Başka gezegenlerde yaşayan arkadaşlarımız belki de el sallayan, Samanyolu’ndan.
Açın şu kafesleri, rahat bırakın hayvanları. Kapatın hayvanat bahçelerini. Kendi kanunlarıyla yaşasınlar özgürce. Yasaklayın “av “denen sporu. Görün bakın o zaman nesli tükenir mi hayvanların?
Ah olsaydı! Şu beton yığını sitelerin yerinde ekin tarlaları olsaydı. Umutlar başağa dururdu her ekin kökünde. Sapsarı bereket fışkırırdı yurdumun bitek topraklarından. Rüzgâr türküler getirirdi kulağımıza ekin tarlalarından umuda dair.
Açın önünü denizlerin, sizin olsun tatil köyleri çok yıldızlı oteller. Rüzgâr iyot kokuları getirmiyor bize kadar. Gönlümüzce yüzemiyoruz sahilde. Yunuslar yarışmak için bizi beklerken ne işi var denizde bu garip oyuncakların. Kumdan kaleler yapalım bizi koruyacak korsanlardan. Ama ayağımızı kesmesin cam kırıkları. Deniz bizim evden de görülseydi. Arkadaşlarımla yüzseydik özgürce. Ayağımıza çürük sebzeler dolaşmadan.
Soğuk, yükselen bu duvarlar, çılgın arsız demir kapı, bu tel örgü, bu hapishane yerine bir çiçeklik, bir çocuk parkı olsaydı. Şöyle salıncaklı oyuncaklı. Ya da bir okul, karanlıkları yıkıp bizi aydınlığa ulaştıracak. Belki bir orman dikilirdi. Ağaçları birbirini kucaklayan. Yapılsaydı! Olsaydı! Ah olsaydı!
İşte o zaman mutlu olurdu çocuklar. Mutlu olurdu tüm evren. Nasıl güzelleşirdi dünya, küçücük ellerimizde.
AH OLSAYDI!
AY_IŞIĞI
YORUMLAR
Kısa ama "öz" yazıyla ilgili denilecek şey çok.Bazen Seattle'ın mektubu gibi olmuş,bazen de İngiltere'de yapılan bir "araştırmayı" doğrular gibi:Gazetenin biri,"Sizce mutlu insan kimdir?"diye sormuş okuruna ve gelen binlerce cevaptan 4 kadarı "tanıma" uygun bulunmuş:
1-İşini iyi yaptıktan sonra karşısına geçip,ıslık çalan zanaatkar,
2-Kumda oynayıp,kumdan ev yapan çocuk.
3-İşten yorgun argın eve gelen ve çocuklarına banyo yaptıran anne,
4-Ameliyattan çıkıp,hastasını sağlığına kavuşturan doktor!
Ve "beklentilerin" hiçbiri yoktu bizim çocukluğumuzda ama "koskoca" bir hayal dünyamız vardı.Şehiri "düşlemek" bile güzeldi ya da geceleri kayan yıldızları saymak!
sabri ayçiçek tarafından 12/18/2011 10:20:26 PM zamanında düzenlenmiştir.