- 3307 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
UYAN OĞLUM ATATÜRK’Ü ÖLDÜRDÜLER!!!!
Ey oğul!!Sanma ki Ata’mız hastalanarak kendi eceliyle öldü.Sabırla dinle hele beni.Çünkü bir hayli uzundur onun vahşice katledilmesi…
Yıl 1935...Yeni kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyetine zarar verebilme riski düşünerek M.Kemal Atatürk ülkedeki tüm mason localarını kapattırmıştır.Bunun üzerine meclisteki masonlarda (Dr.Mim Kemal Öke de dahil olmak üzere -ki Mim Kemal’in,Mustafa Kemal’in yakın dostu oldugu söylenir.) büyük bir öfke ve nefrete sebep olmuştur.Locaların kapatılması esnasında tüm mal ve mülklerin halkevlerine devreolunması kararı alınmıştır.Fakat kapatma esnasına kadar sanki daha önceden biliniyormuş gibi locaların üzerlerindeki mallar yokedilecek kadar azaltılmıştır.
Cemiyetin kapatılmasının ardından karar cemiyet üylerine tebliğ edilmiştir.Bu üyelerden bazıları hem Atatürk’e yakın görünen, hem de daha sonra rahatsızlıgıyla ilgilenen kişilerdir.
Prof. Dr. Mim Kemal Öke (Tıp Doktoru) Prof. Dr. Samuel Abrevaya Marmaralı (Tıp Dr)
İsmail Hurşit (Tıp Doktoru) Muhittin Osman Omay (Tıp Doktoru)
Şükrü Kaya (İçişleri Bakanı)
1 Ağustos 1948 tarihinde çıkan Yunan Komünist Halk Cumhuriyeti’nin (ELD) Halkın Sesi (Laiki Foni) Gazetesi’nin 685. nüshasında Avram Benaroysan 1935 yılındaki anılarını kaleme almıştı.Avram Benaroysan Bulgar Yahudisiydi ve 33. derece farmasondu.Türkiye’deki Mason cemiyetinin kapandığı gün Moskova’da Kremlin’deydi.Haberi Anadolu Ajansı’ndan öğrenmişti.
Halkın Sesi Gazetesi’ndeki yazısında;
“Mustafa Kemal Atatürk, 10 Ekim 1935 tarihinde Ankara’da Çankaya Köşkü’nde Doktor Mim Kemal Öke”ye hitaben; Mason cemiyetinin faaliyetini inkılaplarıma muarız gördüğüm için kapatılmasını elzem gördüm. Bu dakikadan itibaren bu cemiyeti ölmüş biliniz. Ve bir daha diriltmeğe teşebbüs etmeyiniz” dediğini belirtmişti.
Avram Benaroysan toplantıda hiddetle şunları söylediğini; “O Sarı Lider, ortadan suret-i katiyetle kaldırılacaktır. Mefkuremize (ideal) imha edici darbe vuranların akıbeti, feci şartlar altında ölümdür!” yazısında ekliyordu.
Avram Benaroysan tarafından Kremlin’e Türkiye’nin ikinci Mason Lideri Mustafa Hakkı Nalçacı acilen davet edildi. Başına Türkiye’de bir hal gelmesi halinde Kremlin’in Türkiye’ye baskı yaparak serbest bırakılmasını talep etti.Kremlin Nalçacı’ya garanti verdi.Moskova’ya acilen giden Nalçacı’yla toplantılar yapılmaya başlanıldı.
Yunanlı Gazeteci Apostolos Grazos ve ünlü Sovyet despotu Laurenti Beria ile birlikte ses alma cihazıyla görüşmeler kaydediliyordu.Bu toplantıda Atatürk’ün ölümü ile ilgili karar alındıktan sonra Mustafa Hakkı Nalçacı şu ilginç öneride bulundu;
“Atatürk’ün öldürülmesinden sonra Nazım Hikmet başkanlığında bir hükümet kuralım!”. Nalçacı’nın bu önerisine “Gerici Fevzi Çakmak’ın tabancasına hedef olunacağı…” düşüncesiyle bu itiraz edildi.…
Toplantıdaki görüşmeleri Avram Benaroysan tam 10 sene sonra Yunan Komünist Halk Cumhuriyeti’nin gazetesinde devamla şunları aktarıyordu;
- “O (Atatürk) zannetti ki; bütün muhalif ve muarızlarını tasfiye ve bertaraf ettiği gibi masonları da tasfiyeye tabi tutmaya muvaffak olacaktır. Fakat asla! Türkiye’deki mason cemiyetinin Kemal Atatürk tarafından kapatılarak faaliyetinin durdurulduğunu Moskova’da tarihi bir yerde yoldaşlar arasında yapılan bir toplantıda işittiğim zaman, beynimden okla vurulmuş gibi sersemledim. Heyecandan şaşırmış bir halde, oradakilere şaşkınlık içinde haykırdım:
- O sarı lider ortadan suret-i katiyetle kaldırılacaktır!
- Atatürk’ün ani bir dönüşle mason cemiyetini kapatması bizi pek derin bir düşünceye sevk etmişti. İlk anlarda Kemal Atatürk’ü silahla ortadan kaldırmayı düşündük. Ancak, doktorlarımız Atatürk’ün ölümünün ani oluşunu tehlikeli gördüklerinden, Kremlin’in istediği “Esrarengiz ve kendine göre esrar arz edecek ölüm” kararına uyduk.Mason biraderler cemiyetimiz kapatıldıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi O’nun her hareketini alkışladılar.
- Çünkü o, felsefemizin Türkiye’de yerleşme imkânlarını ortadan kaldırmıştı. Bu sebeple kendisinin de ortadan kaldırılması son derece elzemdi.
- Onun ölümü esrarengiz olacaktır!
- Mason cemiyeti Atatürk tarafından kapatıldıktan sonra; mason biraderler, cemiyet sanki kapatılmamış ve Atatürk’le aralarında hiçbir ihtilaf yokmuş gibi vaziyet aldılar. İmkân buldukça onun her hareketini alkışladılar ve zamanla onun etrafında bir çember vücuda getirdiler ki; Sarı lider kendiliğinden bu çemberin içine girip hayatını bize teslim etti…”
- Doktorlarımız, Atatürk’ün ölümünün ani oluşunu tehlikeli gördüklerinden; 1937 ortalarında, ismini açıklayamayacağım bir doktor, bazı şöhretlere dayanarak Atatürk’e ilk darbeyi sinir organlarını zaafa düşürmek suretiyle indirdi....
Aynı toplantıda bulunan Yunan Gazeteci Apostolos Grazos Halk Cephesi (Laiki Metopo) Gazetesi’nde 1-5 Eylül 1949 tarihleri arasında yayınlanan yazı dizisinde şunları belirtmişti;
- Filistin Siyon kolonilerini meydana getirmek için Osmanlı İmparatorluğu’nu parçaladık. Bundan sonra yapılması elzem olan üç vazife daha vardı. Bunları seri olarak tatbik etmek icap ediyordu ki; Doktor Abrayava (Marmaralı) ve Fischenger cidden bu işte fedakârane çalıştılar.
- Bazı Avrupalı tıp dahileri, siroz mütehassısları, Sarı Lider’in hastalığı ile meşgul olmak istediklerini Türk hariciyesine bildirmişlerse de; Türkiye’deki mukaddes üçgenimiz, meydana getirdikleri muhkem mevki ve selâhiyetlerini cemiyetimize muhalif olanlara Sarı Lider’in tedavisinde vazife vermemekle bize pek alâ ispat ettiler.
Avram Benaroyas yazısında, Atatürk’e ilk darbeyi 1937 yılı ortalarında indirdiklerini söylemişti. Yani belirttiğinden birkaç ay sonra Aralık 1937’de Yalova’da Atatürk’ü resmen muayene eden Prof. Dr. Nihat Reşat Belger “karaciğer üç parmak kadar büyümüş ve sertleşmiştir” diyerek ilk teşhisi koydu.
Atatürk, Çankaya’da kaşıntıları olduğunu belirtince doktorlardan birisi(!) bunun “karınca ısırması sonucu olduğunu” söyledi. Atatürk, “Ben geceleri kaşınıyorum, karınca yatak odama kadar girer mi?” diye sorunca, aynı doktor “evet” cevabını verdi.Köşkte et yiyen cinsten küçük kırmızı karıncaların varlığı söylentisi yayıldı. Hatta böyle karıncalardan bulunduğu tespit edildi.
Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Süreyya Anderiman Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Dr. Asım Arar’a telefon ederek “Köşkü karıncalar bastı, Atatürk kaşıntıdan şikayetçi, bir çare bulun.” Demiş, doktor ve diğer sıhhi personelden oluşan 8 kişilik “Karınca Arama Ekibi”nin çalışmalarını Dr. Nuri Refet Korur “evet kırmızı renkte küçük karıncalar gördük” diye açıklamıştı. İlgili mütehassıslar da; bu tip karıncaların Çin’den Avrupa’ya geldiğini ve etle beslendiklerini söylemişlerdi.
Son olarak Atatürk’ün vefatı gerçekleştirildikten sonra hükümet ve Atatürk’ün yakınları tarafından aşağıda belirtilen sorular sorulmuş mudur? Cevaplar aranılmış mıdır? Ve bizlere 10 Kasım 1938 yılından beri neden yalan söylenmiştir?
1-Atatürk’ün tedavisi için doktor seçimini kim yapmıştır?
2- Purinol adlı ilaç Atatürk’ün tedavisinde ne kadar kullanılmıştır?
3- Bu ilacı imal eden Hakkı Bey, (Ruhsat tarihinde soyadı kanunu daha çıkmamıştı) Mustafa Hakkı Nalçacı denen kimse midir? (Kremlin’deki toplantıya katılan kişi)
4- Burun kanamalarından dolayı Atatürk’ü tedavi eden Dr. Naki Yıldırım yerine Numune Hastanesi Kulak Burun Boğaz Uzmanı Prof. Dr. Meyer’e görev verilmesine neden ihtiyaç duyulmuştur?
5- 1938 Şubat ayında doktorların gelmesini uygun bulmayan Atatürk’e rağmen Prof.Dr, Frank, Prof.Dr.Epinger hangi gerekçe ve kimlerin tavsiyesi ile niçin getirilerek destursuz Atatürk’ün vücudu onlara emanet edilmiştir?
6- Müsteşar Dr. Arar’ın yaptığı ilk teşhisi bildirdiği ve kale almayan yetkililer kimlerdi?
7- Atatürk’e kaşıntıların sebebini karınca ısırığı olarak teşhis eden ve Çankaya Köşkü’ne ziyaretçi olarak 1937 sonlarında gelen doktor kimdi?
8- Ölüm anında Atatürk’ün ağzına su verdiği ölüm raporunda belirtilen Dr.Kamil Berk ölüm raporunu niçin imzalamamıştır?
9- Atatürk, Dr. Nihat Reşed Belger’e daha önce kendisini muayene eden Prof. Neşet Ömer İrdelp’in koyduğu teşhisi kontrol ettirme ihtiyacı hissetmiştir?
10- Dr. Fissenger’in yazdığı reçeteleri hangi eczacı yapmıştır? Bu eczacı Mustafa HAKKI nalçacı mıydı?
11- Bahsi geçen yabancı doktorlar getirilmeseydi Salyrgan şırıngasını Türk doktorlar uygularlar mıydı?
12- Sürekli doktorların bilgisi dışında Paris’ten getirilen ilaçların sorumluluğu kime aittir?(Paris’ten gelen ilacı bünye kabul etmemiş, hasta daha da fenalaşmıştır. 24 Ağustos 1938’deki bu tedavi işin dönüm noktasıdır. Atatürk, o tedaviden sonra “tamamiyle başka şahsiyet olmuştum. Çok tuhaf” diye, Prof.Dr. İrdelp’e anlatıyor.)
13- Paris’te ilaç alınan 54 Reu Faubourrg Sainet Honere adresindeki firmanın Dr.Fissenger ile olan bağlantıları nedir?
14- Özel Kalem Müdürü göreviyle Atatürk’e Köşk’ü karıncaların bastığına inandırmaya çalışan Süreyya Anderiman kimdir?
15- Atatürk’ün ölümün üzerine düzenlenen iki rapordan; ilkinde teşhis karında toplanan sıvı, asit olarak belirtilirken, ikinci raporda alkolle ilişkili karaciğer iltihabı denmesinin sebebi nedir?
16- Atatürk’ün tedavisi ile ilgili notları olduğunu söyleyerek, bir gün hatıra yazacağını söyleyen Dr. Ömer İrdelp, bahsettiği hatırayı niçin yazmamıştır?
17- Atatürk’e biopsi ve otopsi yaptırmama kararını İçişleri Bakanı mason Şükrü Kay mı vermiştir?
18- Atatürk’ün sıhhi hayatına ilişkin bilgiler Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nda nasıl kayıp olmuştur? (Bakanlık 1976 yılında bilgi isteyen bir profesöre “tüm aramalara karşın bulunamamıştır” cevabını vermişti)
19- 1948 ve 1949 yılında Bulgar Yahudisi Farmason Avam Benaroyas ve Yunan gazeteci Apostolos Grazos’un Yunan gazetelerinde yer alan iddiaları üzerine Türkiye Cumhuriyeti hükümeti herhangi bir araştırma ve girişimde bulunmuş mudur? Yoksa, haberi dahi olmamış mıdır?
Görülüyor ki ;bizler saçma sapan bir siroz hastalığıyla,Ata’nın kullandığı sigara ve alkolle, 1938 senesinden beri ve daha öncesi 1935 yılında planlanan cinayetin tarihinden itibaren kandırıldık.
Okul yıllarımdan anımsıyorum,yılını tam bilemiyorum gerçi ama 10 Kasım anma törenlerini belli bir dönemden sonra ağıt niteliğinde olmaması gerektiğini öne sürerek,halkı ve öğrencileri ağıt formatından çıkartmışlardı.Sene 2011 Atatürk’ü kitaplardan çıkarma girişimlerine başladılar.Elbette ki bunun birden yapılması halk tarafından dikkate çekileceği riskini almamak için parça parça yapmayı uygun gördüler..Tıpkı Atam’ı zehirlemeye 1937 yılında yavaş yavaş başlamaları gibi….
Kaynaklar:
1) Atatürk’ün Ölümündeki Sır Perdesi, Ogün Deli, Lazer Yayınları, İstanbul, 2004
2) atailkuyg.ege.edu.tr/files/E_A-Ata_Saglik_T.pdf (Atatürk’ün Sağlık Takvimi, Dr. Eren Akçiçek, Ege Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkilap Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi)
3) dunya48.free.fr/index.php/ataturk/281-ogun-deli-ataturku-nicin-oldurduler-.html
4) www.wikipedia.org
SELGİN AYLİN AŞKIN
YORUMLAR
Yazınızı okumaya başlamıştım ta ki şu cümleyi okuyana kadar. ''M.Kemal Atatürk ülkedeki tüm mason localarını kapattırmıştır''.
Ülkedeki tüm dernekler kapatılacaktı bir yasa ile fakat mason locası yasa çıkmadan önce kendini feshetti ve mallarını dağıttı. 1948 yılında bu yasak kalkınca tekrar kuruldu ve yasa ile kapatılmadığı için dağıtılan tüm mallarını toplama hakkına sahip oldu.
Bu bilgi yanlışı kökten işi bitiriyor zaten. Mason locası yasadan önceden haberdar oldu ve önlem aldı. Hem toplantılarına da değişik mekanlarda devam ettiler. Hangi mason düşmanlığından bahsediyorsunuz siz?
kardelen10
Gökhan Çoban
60’tan fazla milletvekili Mason'du.
Kendi sitelerinde bile yazıyor..http://www.mason.org.tr/index.php?option=com_content&task=view&id=13&Itemid=27
Yazınız ilginç geldi, dikkatle ve ilgiyle okudum.
Bu konuda kaynakları inceleyerek daha fazla bilgi edinmeye çalışacağım.
Atatürk'e ihanet edenler bugün türememiş demekki.
Sağlığından itibaren bu ihanet çetesi iş başında imiş anlaşılan.
Bilgilendirici yazınız sebebiyle sizi tebrik eder,saygılarımı sunarım.