- 845 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Gece Yarısı Düşleri 2
Aşk senle güzel
Gözlerini bir noktaya dikmiş, gecenin gizemine dalmıştı. Karanlığı yırtıp gelen bir sesle irkildi. O anda bir yıldız kaydı. Her zaman olduğu gibi, birilerinin Allah’a iltica ettiğini düşündü. Bir dilek diledi. Sonra sessizliğe terkedilen sokağa yöneltti bakışlarını. Gün içinde İnsanların kalabalığından adım atılacak yer olmayan cadde, bomboştu şimdi. Yorgundu, ama canı uyumak istemiyordu. Eğer gözlerini kapatırsa o muhteşem hayali göremeyecekti. Uyanık kalmak ve yalnızca onu düşünmek, onun hayalini kurmak istiyordu. Usulca, yan tarafta duran biraz eskimiş ve rengi güneş ışıklarından yer, yer solmuş olan kırmızı koltuğa kendini bırakıverdi. Gözlerini kapadı. Bir şeyler mırıldanmaya başladı. Sesi belli belirsiz işitiliyordu. Ne dediği anlaşılmıyordu. Yorgunluktan ve uykusuzluktan çökmüş olan yanaklarından iki damla yaş yuvarlandı,dudağının kıvrımlarına. Sonra şu sözler döküldü dudaklarından, fısıltı halinde..
-Allah’ım! Sen gönlümdekini biliyorsun. Bunca yıldır çektiğimiz acıların, bir mükafatı olarak verdiğin bu aşkı, ne olur koru. Bizi eski yalnızlığımıza geri yollama. Onu sevmeye, onun tarafından sevilmeye ihtiyacım var. Sen bize ışık yak, yolumuzu aydınlat, yardım et. Ne olursa olsun, sonunda vuslat olmasa bile, kalplerimizi birbirine bağladığın bağların, kopmasına müsade etme. Belki bu dünya da değil ama, hiç değilse ahırette sevdiğimden ayrı koyma. Amin!.. dedi.
Gözlerini açtığında, muhteşem bir ışık cümbüşünün altında, dans ediyordu. Evet rüya görmüyordu, işte onun kollarındaydı. Adeta bir masaldan fırlamış prens ve prenses gibiydiler. Etraflarında hiç kimse yoktu. Buraya nasıl ve ne şekilde geldiğini anımsamaya çalıştı, hatırlamıyordu. Ne önemi vardı ki, o yanındaydı ya.. gerisi boştu onun için. Gecenin ve müziğin tadını çıkarıyordu doyasıya. Sanki bir rüyanın ortasında, kuğular gibi süzülüyordular bir o yana, bir bu yana. Müzik kesilince kendileri için özel olarak ayrılmış masalarına döndüler. Kibarca sandalyesini geriye çekti Ekrem, kadın yumuşak bir sesle teşekkür ederek yerine oturdu, tatlı bir tebessüm yerleşti yüzüne. Bu yaşadıklarına inanamıyordu. Hayallerinde bile böylesini düşünmemişti hiç. Fark ettirmeden, bacağına hafif bir çimdik attı, evet dedi gerçek! bu bir rüya değil, “aman Allah’ım”. Fotoromanlardan fırlamış artistlere taş çıkartacak cinsten şık ve yakışıklıydı Ekrem, gözlerini bir an olsun ondan alamıyordu. Kalkma vakti geldiğinde Taksi bekliyordu onları. Vakit kaybetmeden arabaya binip, yıldırım hızıyla gözden kayboldular. Karanlık bir sokakta, sokak lambalarının aydınlattığı evlerin, silüetleri beliriyordu yavaş, yavaş. Meraklı gözlerle etrafa bakındı kadın. Buraları hiç tanıdık gelmiyordu.
–Neredeyiz?.. diye sordu alçak bir sesle, sanki şoförün duymasından endişe eden bir ses tonuyla. Ekrem gülümsedi. Seviyordu onun gülümsemesini.O gülümsediğinde derin yarıklar oluşurdu yanaklarında ve çenesinde. Zaten köşeli olan çenesi dahada belirginleşir ayrı bir hava verdi ona. Siyah ve iri gözlerini kısarak muzipçe, kadına doğru eğildi ve kulağına ufak bir buse kondurdu. Daha sonra, sol elini ceketinin iç cebine daldırarak, cebinden çıkardığı küçük bir papatyayı, kadının hafifçe dağılmış olan saçlarının arasına yerleştiriverdi, el çabukluğuyla. Birden Taksi büyük bir konağın bahçesinin önünde durdu, kapı açıldı, arabadan inip konağın yürüyüş yolundan, arka bahçede bulunan havuzun yanına geldiler. Havuzun kenarında mini bir bar vardı. Ve uzaktan bir kemanın iç gıcıklayan sesi işitiliyordu. Kadın, bu yaşadıkları güzellikler karşısında, Ekrem’e soru sormaya korkuyordu. Büyünün bozulacağından endişe ediyordu. Uzunca bir süre hiç kımıldaman, havuzun kenarında, keman sesi eşliğinde, içkilerini yudumladılar. Sessizce, birbirlerini izleyen şehvetli gözlerle. Ekrem
-Bu konak babamın bir arkadaşının, bu gece bizi ağırlayacak. İçinde hiç kimse yaşamıyor. Rüstem amca ailesini kaybettikten sonra memlekete yerleşmiş, emekliliğin keyfini çıkarıyor yayla da.. diyerek yine o muzip gülümsemeyi yüzüne yerleştirdi. Kadının elini tuttu, konağa doğru kısa ve ritmik adımlarla yürümeye başladılar. O büyük kapıdan içeriye, ilk adımlarını attıklarında kadının başı döndü. Daha önce hiç böyle bir ev görmemişti, saray yavrusu gibi bir şeydi bu ama içeride onlardan başka hiç kimse yoktu, Tırpandan başka. Tırpan konağın eski emektarlarından bahçıvan Ziya beyin kedisiydi. Epeyce yaşlanmış olmasına rağmen hala uzun, parlak tüylere sahip beyaz bir kediydi. Çok da sevimliydi, hemen yanlarına gidip şöyle bir kaç hamle yaparak, kadının bacaklarına sürtündü, daha sonra uzaklaşıp gitti yanlarından. Sanki bir yere çağırılmış gibi.
Kadın, üst kata doğru kıvrılarak uzanan, merdivenleri izledi bir süre. Ekrem yeniden elinden tutup, gayet sakin hareketlerle onu yavaşça yukarıya doğru sürükledi. Üçüncü kata gelmişlerdi. Burası İtalyan tipi mobilyalarla döşenmiş, zevkle süslenmiş, ufak ayrıntılar atlanmamış bir salondu. Tıpkı filmlerdeki gibi. Balo salonlarını andırıyordu görüntüsü. Muhtemelen burada daha önce bir çok davet verilmiş olmalıydı. Salonun sol üst tarafında, loş ışıklarla aydınlatılmış bir şark köşesi bulunuyordu. Bir de içinden ateşler yükselen bir şömine vardı. Ekrem ceketini ve ayakkabılarını çıkararak, şöminenin önündeki mindere bıraktı kendisini. Kadın, şaşkın ama mutlu gözlerle bu olanları izliyordu. Gayri ihtiyari onun yanına gidip oturmak istedi. Yanına çöktü ve o muhteşem güzelliği izlerken, başını Ekrem’in omzuna yasladı. Bir el şefkat ile yüzünün ince kenarlarında dolaştı, sıcak ve nemliydi. Çenesini tutup hafifçe yukarı kaldırdığında, kadının dolgun dudaklarının görüntüsü Ekrem’e bir anda kışkırtıcı gelmişti. Eğildi, masum ama şaşkınlıktan büyümüş ela gözlerle bakan kadını öptü. Bu öpücük öyle şefkatli, öyle güven doluydu ki, kadın da ona karşılık verdi. İçinden bu yaşadıkları için dua ederken, Gözlerini kapatsa, bir rüyadan uyanacakmış hissi yayılıyordu bakışlarına. Titriyordu kadın, büyük alevlerin karşısında. Hafif, hafif başı dönmeye başladı sonra. Kendinden geçmek üzereydi ki bir sesle irkildi. Gözlerini açtı.
-Anne! sen hala uyumadın mı?
Dil-ruba
17 Aralık 2011 C.tesi 08:10