- 1337 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HASAN HÜSEYİN
Hasan Hüseyin’i oldum olası severim…
Acıyı Bal Eyledik, Filizkıran Fırtınası, Acılara Tutunmak, Bir Oğlum Olacak Adı Temmuz, Işıklarla Oynamayın, Amenna, hemen aklıma geliveren şiirlerinden.
Hasan Hüseyin’in bir yığın şiiri de bestelenmiştir.
Kendisini tanıma fırsatım olmadı ama…
Eşi Emekli Öğretmen Azime Korkmazgil Hocahanımı tanıyorum….
Kışları Ankara’da, yazları da Ağlasun’da oturuyor…
Mektuplaşıyoruz arada bir…
Ne güzel insan o…
Yürekli insan, eşi Hasan Hüseyin’i nasıl yaşatıyor yüreğinde bir bilseniz…
*
Peki Kimdir Hasan Hüseyin?
Öyle ya, bizim gençlik yıllarımızın o unutulmaz şairi…
Onlarla büyüdüğümüz, Ahmet Kaya’dan şiirlerinin şarkılarını dinlediğimiz?
*
1927’de Sivas’ın Gürün ilçesinde doğan Hasan Hüseyin, Adana Erkek Lisesi’ni 1948’de, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nü 1950’de bitirdi. Öğretmenliğe Göksun’da başladı. Öğretmenlik, arzuhalcilik, tabela ve portre ressamlığı, inşaat işçiliği yaptı. 1960’da İstanbul’a, sonra Ankara’ya yerleşti. Lise yıllarında şiir yazmaya başlayan Hasan Hüseyin’in ilk şiiri 1959’da Dost dergisinde çıktı. Bu yıllarda mizahi hikayeleri de yayımlandı. Kavel adlı kitabı ile 1964 Yeditepe Şiir Armağanı’nı, Kızılkuğu ile TRT’nin 1970 Sanat Başarı Ödülü’nü, Filizkıran Fırtınası ile 1981 Ömer Faruk Toprak Şiir Ödülü’nü ve Nevzat Üstün Şiir Ödülü’nü aldı. Şiirleri yabancı ülkelerde basıldı. 26 Şubat 1984’de Ankara’da hayatını kaybetti.
Çağdaş Türk edebiyatının en üretken, yaratıcı, önemli isimlerinden biridir Hasan Hüseyin. Yalnızca şiir yazmamış, öykü kitapları, çocuk kitapları da yayınlamıştır. Türk şiirinde özgün bir yeri vardır. Nehir şiir diye adlandırdığı uzun şiirleri vardır. Örneğin Kızılırmak ve Ağlasun Ayşafağı kitapları tek bir nehir şiirdir. Hasan Hüseyin’in şiirini anlatmak zor.Anadolu aşığı olan Hasan Hüseyin özetle hep bu toprağı, bu toprakların tarihini bu topraklar üstünde yaşayanları, onların aşklarını, acılarını, yoksulluğunu, kavgalarını, zayıflıklarını, kahramanlıklarını, düşlerini, yaşadıklarını, özlemlerini anlatmıştır. Onun şiirlerinde Yahya Kemal’i, Yavuz Sultan’ı, Mustafa Kemal’i, Mevlana’yı, Aynştayn’ı, Barbaros’u ve yüzlerce insanı, Anadolu’daki yüzlerce köy, dere, tepe, dağ, çay, göl, sokak ismini, türkülerimizi, divan şiirini, masallarımızı, tekerlemelerimizi, oğlakları, kuşları, develeri, meşeleri, pırnalları, üzüm bağlarını, her şeyi bulursunuz. Türkçeye bu kadar hakim, Türkçeyi bu kadar iyi ve zengin kullanan şair yok gibidir. Şiirlerinde yer yer masalı, destanı, ağıtı, fıkrayı, çığlığı, konuşmayı, mizahı, argoyu kullanır. Her şiiri ayrı bir ezgi, ayrı bir tat taşır. Özellikle nehir şiirleri gerçekten nehir gibidir. Akar, durulur, köpürür, çağlar, koşar, dolanır ve denize ulaşır. Aşıktır hep; aşkı, aşk acısını, kavuşmayı, ayrılığı anlatır. Kimi zaman öfkelidir, bağırır, meydan okur. Hüzünlenir ya da güler kimi zaman. Bazen dalga geçer, bazen acılıdır. Ama hep duyguludur ve hep umutludur. Bu toprakları ve bu topraklarda yaşayan insanları sever, inanır onlara. Onları, onların yaşamını bilir, nasıl sevdiklerini, nasıl aldandıklarını, çilelerini, hayallerini, nasıl yenik düştüklerini ya da ayakta kalabildiklerini. Hasan Hüseyin şiiri Anadolu’nun senfonisidir, ya da şiirsel bir belgeseli ya da tarihinin şiiridir, özetle Anadoludur…
Yazımı O’nun çok sevdiğim şiirlerinden birisi “FİLİZKIRAN FIRTINASI” ile bitiriyorum…
gün doğmadan başladı filizkıran fırtınası
evler yemen türküsü
sokaklar seferberlik
öyle bir gariplik ki
öyle bir tedirginlik
yaz başında güz sonrası
ayvalar çiçekteydi
güller daha tomurcuk
açıl demişti güneş
açılmıştı kıraçta kış elmaları
çözül demişti güneş
çözülmüştü yılanlar karanlık odalarında
dallarda yuvalar tüy kokuyordu
düğünçiçekleri şenlikli
gün doğmadan başladı filizkıran fırtınası
ne dal kaldı ne tomurcuk
yerden yere çaldı otları ağaçları
insan yüzlü bir korkuluk
üşüdüm dünyalarca
baskın yemiş bir kent gibi üşüdüm
sergen etti filizleri sapsarı bir karanlık
bahardan kışa düştüm
acılı günler gördüm
sığdıramam bir tek günü bir koca yıla
geceler geçirdim yoz kentlerin bulvarlarında
nice baharları kışlara gömdüm
uzak düştüm yelinden yelvesinden acılı yurdun
uzak düştüm umudundan mutundan
yomundan uzak düştüm
bunaltının böylesini görmedim
severim fırtınanın her türlüsünü
ormanlar uğultulu sular dalgalı
severim filizkıran fırtınası’nı
kırıp kanatmıyorsa sevincin türküsünü
nerde benim baharım
dalım yaprağım nerde
gece çökmüş üstüne kerpiçsel yalnızlığın
sanki kaplan pençesinde bir manda böğürtüsü
ne kuş kalmış ne çiçek
ne kırmızı ne yeşil
sapsarı karanlıkta yerler bahar ölüsü
İbrahim Tığ
Bölge Haber Gazetesi-Devrek/Zonguldak
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.