- 2183 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
YETMİŞ ÜÇ YIL SONRA NELER OLABİLİR ?
YETMİŞ ÜÇ YIL SONRA ÜLKEMİZDE NELER OLABİLİR ?
Dr. Sadık Özen
Ülkemizde bugünlerde yaşanmakta olan olayları örnek alarak ve bu örnekten yola çıkarak; yetmiş üç yıl sonra nelerle karşılaşabileceğimiz hakkında bir beyin jimnastiği yapmak istiyorum. Aynı şeyi sizlerin de yapabileceğinizi düşünüyorum ki; bunu yapmak, ülkemiz için son derecede önemlidir ve şu anda içinde bulunduğumuz gerçeklerin anlaşılmasına da yardımcı olabilecektir.
Bunu yapabilmek için; önce 73 sene önce yaşanmış olumsuzlukların, gerçek nedenlerinin bilinmesi gerekiyor. Bunlar tam olarak ortaya çıkarılmadan, sadece kulaktan kulağa gelen duyumlarla gerçekçi bir değerlendirme yapılması mümkün olamaz.. Bu konuda; doğruların ortaya çıkması için yeterli çaba gösterilmeden, abartılarla dolu anlatılara dayalı olarak oluşan duygusallık ortamının etkisinde kalınarak göz yaşı dökülmesi pek de anlamlı sayılamaz.
Timsahın gözyaşları niteliğindeki gösterilere; bölücü ve ayrılıkçıların yarattığı senaryolara, İkinci Cumhuriyetçi ve yandaşlarının planlarına, siyasilerin çıkarcı düşünce ve beklentilerinin de eklenmiş olabileceğini, ya da en azından böyle bir görüntü oluşabileceğini, gerçek durumlardan ayırdedebilmek son derecede zor ve hatta imkansızdır.
Şimdi serinkanlılıkla düşünelim; geçmişi ve geleceği bir tarafa bırakarak, ülkemizin içinde bulunduğu durumu kısaca gözden geçirmeye çalışalım.
Otuz yıldır büyük bir terör belasının içindeyiz.. İç ve dış düşmanlarımız elbirliği ederek vatanımızı bölmeye çalışıyor, hayatlarını ortaya koyarak karşı koyan evlatlarımız ise canlarını vererek şehit mertebesine yükseliyorlar. Analar, babalar, kardeşler, eşler ve evlatlar sel gibi gözyaşı döküyorlar. Her gün "Analar ağlamasın" diye nutuklar atılıyor; ama askerlerimiz, polislerimiz, öğretmenlerimiz, doktorlarımız, sivil halkımız ve hatta beşikteki bebeklerimiz, suçsuz ve günahsız yere aramızdan ayrılmaya ve analar da ağlamaya devam ediyorlar.
Bir de bunun karşıtı var; birtakım vaatlerle kandırılarak, paralar verilerek, ya da tehditlerle dağlara kaldırılarak kardeş kanı dökmeye zorlanan, daha çocuk yaştaki gençler ve onların ailelerinin; hazin, aciz ve kötülüğe esir düşen durumlarını görmek gerekiyor.
Köyleri basılan, evleri yakılan, toplu katliamlarla öldürülen, ellerinden ekmeği ve yiyeceği alınan ve bu şer örneklerle sağ kalanları korkutulan ve kendilerine yataklık etmeye mecbur bırakılan zavallı insanlar. Bunların da anaları-babaları, eşleri, çocukları ve aileleri var. Bunların da anaları ağlıyor.
Analık duygusu dünyadaki en büyük insani duygudur. Evlatların ölümü ise ana-babalar için dünyadaki acıların en büyüğüdür. Bu duygu; şehitlerin anaları için de aynııdır, teröristlerin anaları için de.
Olayların nedenleri farklı olsa da; yarattıkları sonuçlar ne olurlarsa olsunlar, verdikleri acılar, insani değerler açısından bakıldığında aynı duygularla hissedilir. Gerçekler ne olursa olsun, yaşanan olumsuzluklar ne olursa olsun evlat acıısı, anaların içini kanatır ve onlara gözyaşı döktürür.
Geçmişte de böyle olmuştur, günümüzde de böyle olmaktadır ve gelecekte de böyle olacaktır. Günümüzde; evladı terörist tuzağı veya kurşıunu ile şehit olan, ya da oğlu veya kızı hain terör örgütü üyesi olarak devletin güvenlik güçleri tarafından öldürülen ve ağlayan analardan başka, evlatları için gözyaşı döken; analar, eşler, evlatlar ve kardeşler de var. Üstelik bunlar, aradan geçen yıllara rağmen, evlatlarının suçlarının ne olduğunu bile öğrenmiş değiller. Yakınlarının neden Silivri’de yargılandıklarını, neden hücreye konulduklarını dahi bilmiyorlar.
Anlaşılacağı üzere; ağlayan anaların sayıları, azalacakları yerde günden güne artmaktadır. Üstelik her gün onların üzerine, kendilerini yeni Ergenekon ve Balyoz korkularına ya da benzeri kuşkulara kaptıran analar da eklenmektedir.
Ah keşke analar hiç ağlamasalar, keşke onları ağlatacak şeyler olmasa. Ah keşke insanlarımız; Çanakkale’de olduğu gibi, Kurtuluş Savaşımızda olduğu gibi sırt sırta, omuz omuza, ele ele verseler. Herkes kardeşlik duyguları içinde yaşasa. Ülkemizde birlik olsa. Kardeşlik duygularımız yeniden canlansa. Ayılıkçı ve bölücüleri hep birlikte kovsak yurdumuzdan. Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Laik-Dinci, Sağcı-Solcu, Sivil-Asker, Doğulu-Batılı, Kuzeyli-Güneyli demeden, bin yıldır olduğu gibi birlik, bütünlük ve kardeşliğimize yeniden kavuşabilsek. Huzur içinde ve mutlu yaşayabilsek..
Geçmişte yayaşanan olayları, şimdi içinde yaşamakta olduğumuz zaman sürecinde değerlendirmek son derecede zor bir şey. Nedeni, kimin doğruları yazdığını, kimin yalan söylediğini tam olarak bilemiyoruz ki !.. Üstelik gelişen zaman sürecinde namuslu insanların sayıları da gittikçe azalıyor. Bölücü, ayrılıkçı ve ikilikçiler bayağı etkin olmaya başladılar. Yanlışları doğru gibi yazarak ortalığı bulandırmaya çalışan sözüm ona tarihçi ve araştırmacı yazarlar türedi. Artık tarihimizin doğru yazıldığı konusunda bile kuşkularımız var ve anlatılanlara inanmakta zorlanıyoruz. Hele bundan sonra kim bilir daha nice böyle yazarlar çıkacak piyasaya ve kim bilir daha neler uydurup yazacaklar?
İşte bütün bu nedenlerle ülkemizde büyük bir kavram kargaşası yaşanmaya başlandı. İnsanlarımız kime inanacaklarını anlamakta zorlanıyorlar artık. Kim haklı, kim haksız, kim doğru söylüyor, kim yalancı.
İşte bu ortamda; bundan yetmiş üç yıl öncesi için gözyaşı dökenler ve devlet adına özür dileyenler var. Kahramanlar hain ilan ediliyor, hainler kahraman oluyor. İki Meydan Muharebesi kazanmış ve Lozan’da düşmalarımızı dize getirmiş Büyük Devlet Adamı İsmet İnönü’ye hain damgası vuruluyor ve dünyanın en acımasız liderinden Adolph Hitler’e benzetiliyor. Hem de ülke yönetiminin başından ayrıldıktan 60 yıl, ölümünden 39 yıl geçtikten sonra. Bunu yapanlarda, Allah korkusu ve günah dıygusunun var olduğu düşünülebilir mi?
Üstelik, bunlarla da yetinilmiyor ve Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk bile silah arkadaşlarıyla birlikte karalanmaya çalışılıyor. Bu müstesna insana çamurlar atılıyor, iftiralar ediliyor. Eğer bugün, sayesinde bağımsız ve egemenliğimize sahip olduğumuz ülkemizde, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ e bile dil uzatılabiliyorsa; nasıl bir nankörlükle karşı karşıya geldigimiz ve ahlaki değerlerimizin ne kadar yozlaşmış olduğu düşünülmelidir..
Durum böyle olunca; insan ister istemez, bundan 73 yıl sonra ülkemizde nelerin olabileceği konusunda tereddüte kapılıyor ve olabileceklerle ilgili yorum yapma gereksinimi duyuyor. Bunun nedeni, toplumsal olarak gittikçe yozlaşıyor olmamızdır. Ne yazık ki, kişisel maddi çıkarlar ve siyasi çıkarcılık duygıları, her geçen gün, manevi değerlerin biraz daha önüne geçmektedir.
Şimdi yazımızın en başına dönelim ve içinde yaşadığımız bu dönemden 73 yıl sonrarında nelerle karşılaşabileceğimizi yorumlamaya çalışalım.
73 yıl sonra, ülkenin başında bulunanlar; ülkemize 30 yıldır kan kusturan ve kuurduğu tuzaklarla binlerce askerimizi ve sivil halkımızı hunharca öldüren hain teröristlerin; özgürlük savaşçıları olduklarına inanabilir, askerlerimiz tarafından yapılan operasyonlarda öldürülen teröristler için, ağlayan analardan, kendi gözyaşlarını da katarak devlet adına özür dileyebilirler mi acaba ?.
73 yıl sonra, bir Başbakan çıkıp, bugün teröristlere karşı verilen mücadele için; bugünün Başbakanını ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ ni "Katliam" veya "Soykırım" yaptılar ve de "Hain" diye suçlayabilir mi ?.
Bu olumsuzluklar, aradan 73 yıl geçtikten sonra bugün yaşanabildiğine göre; aynı şeyler gelecekte niçin olmasın ki !.. Ülke gündeminde yer eden nahoş olaylar devam ettiği sürece, bu sorular da kafaları işgal etmekte devam edecektir.
Tabi ki; böyle bir durumun meydana gelmesi asla istenmez. Aynı şekilde; 73 yıl önce, vatanlarını korumak için görevlerini yapmaya çalışan ve tek kusurları devletçe verilen emirleri yerine getirmek olan şehitler, gaziler ve onların yakınları da; bugün haklarında haksız yargılarda bulunulmasını asla istemezlerdi.
Hele, o dönem devleti yöneten; yurdumuzu her türlü iç ve dış tehlikelere karşı koruyan, bölünme, ayaklanma ve isyan hareketlerine karşı koyan, sivil ve askeri makamlarda bulunanlar, bir gün, bu tür yakışıksız ithamlarla karşılaşacaklarını akıllarının ucundan bile geçirmezlerdi.
Duygusallık; insanlara has, yerinde ve olumlu amaçlar için kullanıldığında son derecede değerli bir niteliktir. Ancak devlet adamları için duygusallığa fazlaca yer olmamalıdır. Çünkü onlar, duygularıyla değil, gerçeklerin ışığında hareket etmek zorundadırlar.
"Tarih tekerrürden ibarettir" diye bir atasözümüzün olduğunu biliyorum. Muhakkak ki atalarımız bunu boşuna söylemediler. Ama tekerrürler her zaman güzel sonuçlar getirmezler. Çünkü yaşanan gerçekler de her zaman güzel değillerdir.
Ülkeme ve ulusuma; sonsuza kadar, içinde nice 73 yılların yer aldığı hayırlı, mutlu ve esenlikli günler yaşamalarını, kötülükleri çağrıştıran günlerin hiçbir zaman tekerrür etmemesini diliyorum.
En derin saygılarımla...
15 Aralık 2011 / Antalya
YORUMLAR
2011-73=1938
Birşeyin olma olasılığına a dersek
p(a)=73/1938=0.03766 olur.
sadikozen
p (a) = 2084 - 1923 = 161 : 73 = 2.205 Bu ise 73 ün % 3.002 si eder. Yani ihtimal % 3.002 demektir.
İyi gün dilekleri ve teşekkürlerimle bilgilerinize sunarım.