5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
797
Okunma
O değil de;
Anaokulundan itibaren çocuklara garip bir hamallık yükleniyor. Bunun adına halk arasında ‘çanta’ diyoruz.
Hani yanımızdan hiç ayırmadığımız… Maazallah ayrılması durumunda kıyametin kopma noktasına gelmesi…
Bir anaokulu öğrencisi neden çanta taşır akıllara zarar bir durum.
Çocuğa, küçük olduğu için terlemesi vs. durumları gözetilerek yedek çamaşır mı taşıttırılır?
Ya da boyama kitabı, resimli hikaye kitapları mı taşırlar?
Aklıma gelen bir diğer unsur, çocukların en sevdiği oyuncaklar. O’nsuz uyumazlar hani… yemek yemezler…
Tüm bu maddeler geçerli olsa bile bu eşyalar çocuğa neden hergün hergün taşıtırlar!
Haftada bir gün aile bu seçenekleri temin eder, çocuğa da çaresizce anaokuluna gitmek düşer….
Anaokulu zihniyetine karşıyım. Şayet anne çalışıyorsa ve aile büyüklerinden uzakta yaşanıyorsa çocuğu anaokuluna göndermekten başka çare kalmaz.
Bakıcı tutmak büyük risk. Bugün biyerde okudum videosunu izlemeye gönlüm elvermedi. Okuduğum kadarıyla bakıcı çocuğa resmen işkence ediyormuş.
Anaokulu kalabalık bir yer olduğu için bu tür olumsuzlukların yaşanması imkansız olmamakla birlikte çok istisnai bir durumdur.
Anne çalışmıyorsa bin dereden su getirip çocuğu anaokuluna vermesi kabul etmediğim bir durum.
Hiç unutmam, anaokulunun dilimize yeni yerleştiği 80’li yıllardı. O dönemlerde paranızla bile gönderecek okul bulamazdınız.
Çevremize anaokulu açılmıştı. İki tane genç kız ortak olarak anaokulu işletiyordu. İyi olan kazancımın üçte birini bu okula veriyordum.
Bir gün öğle tatilinde oğlumu görmeye gittim. Çocuklar girişteki büyük antrede toplanmış yemekhaneden görevli kadını dinliyorlardı. Kadının sırtı bana dönüktü.
Yanındakilere, karşısında duran çocuğu parmağıyla işaret ederek, ‘bu çocuğa bundan sonra bir lokma ekmek vermeyeceksiniz!’ diye haykırdı. Çocuklar tırsmış çıt çıkarmıyorlardı.
Kadın hırsını alamadı ve çocuğa, ‘bundan sonra sana ekmek yok, aç kal açlıktan öl’ diyerek çocuklara olan tüm nefretini kustu.
Baştan sona oradaydım ve kendi gözlerimle olaya şahit oldum.
‘Açlıktan öl’! diye haykırdığı çocuk benim oğlumdu… Olayın sebebi de, oğlum tabağındaki ekmeği bitirmiyormuş… O zaman 4-5 yaşında falandı…
Bugün 27 yaşında ve bazen hala ekmeğini bitirmez… Ayla öğretmeni de hiç unutmadı. Her daim sevgiyle hatırlar.
O değil de,
Anaokullarının ve anaokulu çalışanlarının eğitmenlerinin tabii ki hepsi aynı değil… Bu işe gönül vermiş emek vermiş bir dolu değerli insan var. İşini bilerek yapan kendine ve etrafına saygılı olan herkese sevgim ve saygım sonsuz.
Bahsettiğim şey, kötü işletilen bir eğitim kurumuna kötü bir örnekti…
Hoş, o günden sonra da gerek o okulda gerekse diğer okullarda birçok saçmalığa olumsuzluğa tanık oldum… Zaman zaman çevremdekilerden duydum zaman zaman da basından…
Eğitim elbette şart ama bazı meslekler vardır ki sevmeden olmaz…
Öğretmenlik, doktorluk gibi… Bu iki meslekte önce İNSAN’ı sevmek gerek…
Üstelik esas oyuncunun yanısıra yardımcı aktörler de bu mesleklere gönül vermiş kişiler olmalı. Bu iki meslek ‘ekip işi’ diye tabir edilen sisteme en iyi örnek…
O değil de;
Nerden nereye geldik… çalışmıyorsanız bırakın çocuğunuzu karga kahvaltısını etmeden yollara dökmeyi. Bırakın uyusun sabahın o saatinde. Bırakın uykusunda renkli rüyalar görsün,
Bırakın gülümseyerek uyansın. O’na ellerinizle hazırladığınız vitamin ve lezzet dolu kahvaltısını çizgi film eşliğinde yapsın,
Bırakın kendinizi, çocuğunuzla birlikte olmanın keyfini yaşayın. Yavrunuzun kaçırdığınız çocukluğu bir daha geri gelmeyecek.
Bırakın çocuğa hamallık yaptırmayı. Abuk sabuk çocuğun boyuyla orantısız çekçek çanta alıp çocuğa eziyet ederek sağlığını tehlikeye atmayı,
Bırakın size hoş gösterilerek yaptırılan sonradan görme adetleri,
Bırakın çocuğunuz kendi evinde güvenle sevgiyle büyüsün!
O değil de;
Demem o ki;
İyi bayramlar…