- 3012 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
EŞİM NE KADAR SABIRLI !
CEHENNEM / LİK HAYATIM - 9
EŞİM NE KADAR SABIRLI !
Eyvah ! Derslerden hiç bir şey anlamıyorum.
Sanki liseyi hiç okumadan, atlayarak üniversiteye başlamış biri gibiyim. Özellikle Matematikle bağıntılı tüm derslere yabancı gibiyim. Modern’e geçişin benden sonra başlamasının benim için ne kadar kötü bir şanssızlık olduğunu şimdi anlıyorum.
İş hukuku, Makina Bilgisi ve bunun gibi bir kaç dersi ancak anlıyorum. Teknik Resim’de de çok zorlanıyorum. Eskilerin hatırlayacağı üzere, henüz Bilgisayarla tanışmamıştık biz. T cetveli kullanıyoruz çizimlerde. Gözlerim bozuk ve gözlüğüm- yine Bilgisayarlı muayene olmadığından - yanlış verilmiş. Taksam da olmuyor takmasam da.
Galiba anlattıkça okuyamamamın bahanesini arıyorum gibi gelecek size.
Akşamları yine sinema oynatmaya devam etmek zorunda olduğum için ancak gece onbirden sonra oturabiliyorum ders çalışmaya. Evde ortam müsait. Salon bana ait. Ders çalışma masam var. Her türlü defter,kitap, kâğıt, rapido vb. malzemelerimi rahatça alabiliyorum. Eşim, bana hizmet edebilmek için can atıyor, uyumayıp beni bekliyor.
İnatla oturuyorum derslerimin başına. Dilediğimde çayım, meyvem masamda oluyor. Gürültü yok. Sobamız yanıyor.
Olmuyor işte olmuyor. Ne kadar kendimi zorlasam da nafile ! En önemli derslerimi aklım bir türlü almıyor. Sabahlara kadar yırtınıp duruyorum yine de başarısızım.
Uykulu uykusuz ısrarla okuluma devam etmeye çalışıyorum. Yarı siyaset yarı eğitim- öğretim okul günleri gelip geçiyor.
İTÜ-DER ve DEV-SOL Maçka Kampüsü sorumlusu APO ile tanıştırıyor sınıf temsilcimiz Fahri beni. Kendimi siyasete vermeye çalışıyorum. Forumlara katılıyorum. Hatta bir ara Gümüşsuyu Kampüsündeki tiyatro çalışmalarına da katıldım.
Bir ara toparlamaya çalıştım kendimi. Bütün ağırlığımı derslerime ve aileme vermem gerektiğini gördüm. Onlara da bunu anlatıp, özellikle evli olduğum için gerek forumlara, gerekse eylemlere katılmam için zamanımın da pek olmadığını söyledim. Doğrusu kimse de beni zorlamadı.
Psikolojik olarak kendimle mücadeleyi kazandım aslında. Derslerime gereken zamanı ayırdım. Fakat yine de özellikle Matematikle bağlantılı derslerde ve Teknik Resim’de hiç bir ilerleme kaydedemedim.
Sonunda psikolojim bozulmaya başladı. Kısa zamanda sinirli, öfkeli biri oluverdim. En yakınımda da eşim olduğu için bundan en çok etkilenen o oldu. Her şeyin suçlusu oymuşcasına ona bağırmaya, çağırmaya, her fırsatta azarlamaya başladım.
Her zaman söylüyorum ; yüz kadından doksandokuzu benim o günlerdeki kahrımı çekmez, beni bırakıp giderdi. Olağanüstü sabırlı çıktı ve yaptığım tüm haksızlıklara rağmen sabretmeyi seçti.
Hemen her hafta götürdüğüm ailesine bir defa bile benden şikâyetçi olmadı. Ben de iyiyken çok iyiydim doğrusu. Fakat öfkeli halim hiç çekilmezdi halâ da çekilmez.
.........................
O günlerde normal sıkıyönetim olmasına rağmen her türlü siyasi faaliyet ve olaylar devam ediyordu. Okulda da tüm fraksiyonlar iş başındaydı. Askerlerin yanında her türlü propagandayı, hatta eylemi rahatça yapabiliyorlardı.
Bir gün Teknik Resim hocamız Prof. Mâlik bey dersteyken kapıyı açıp içeri giren temsilcimiz Fahri hocamızı kürsüden - kibarca - indirdikten sonra konuşma yapmaya başladı.
O günkü adıyla Orhan Bakır , sonradan Ohannes Bakıryan adlı bir Ermeni olduğunu ve Hrant Dink’in en samimi arkadaşı olduğunu öğrendiğim TİKKO militanının ölüm yıldönümü dolayısıyla bir anma konuşması yaptı.
İşte o gün solculuğa karşı da bir soğukluk başladı bende. Hocamızın kürsüden indirilişi hiç de hoşuma gitmemişti.
Daha sonra kapıdan içeriye uzanan, okulu beklemekle görevli askerî timin komutanı asteğmenin ;
- Biraz çabuk olun, duyarlarsa benim anamı ...... ! diye seslenmesi de çok şaşırtmıştı beni.
Asker kasten mi bu kadar gevşek tutuyordu ortamı ? Yürüyüşlerde, eylemlerde bile önemli tutuklamalar da engellemeler de olmuyordu.
Daha kötü olaylar olmasını ve muhtemel bir darbenin haklı görünmesini mi istiyorlardı ?
Bu gün görüyoruz ; olağanüstü hal uygulaması bile olmadığı halde, o günkü sıkı yönetimden çok daha kötü uygulamalar var.
...................
Dönem sonu vize sınavlarında döküldüm. Sadece çok basit görünen bir iki dersten orta denecede notlar alabildim.
İkinci döneme başladığımda geriden tüm önemli derslerim de benimle beraber gelmişti.
Hepsinin acısını eşimden çıkarıyordum. Sanki dersleri anlayamamamın sebebi, başarısızlığımın tüm sorumlusu oymuş gibiydi.
O ısrarla sabretmeden yanaydı. Oysa ben, o günlerde, onu kovduğumu bile çok iyi hatırlıyorum.
Nedir bu kadar sabırlı olmasının sebebi ?
Bizimki aşk evliliği değildi ki !
( Devam edebilir )
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Fikret Bey Kardeşim.
Ben ilk olarak en son cümlenden başlayacağım yoruma....
İlk başlarda belki evliliğiniz aşk evliliği değilmiş...En azından senin açından..Ama sonra eminim ki aşk evliliğine dönmüş. Öyle olmasaydı yukarıdaki fotoğraf hiç olmazdı.
Öteki konulara gelince evet ben de Hocamız Prof Dr Münir Aktepe kürsüden indirilince nefret etmiştim ülkücülerden...Bu nasıl bir ülkücülük demiştim...Ve o olaydan sonra da ne sağ ne de sola hiç bir zaman can-ı gönülden bağlanmadım...Bir grubua mensup omak mecburiyetinden dolayı bir yerlere sırtımızı dayadık hepsi o...
Tacettin abimin de dediği gibi ben de yalın ve makyajsız yazılarını çok beğenerek okuyorum.
Selam ve saygılarımla.
Fikret TEZEL
Aynen öyle. Doğuştan Milliyetçiyim. Haksızlıklar, gericiler, faşistler karşısında devrimciyim, ilericiyim, çağdaşım.
Aslında ,kısacası Atatürk'çüyüm !
Kadın sabır demektir sayın Tezal. Kadın aşk demektir. Temiz bir aşk, iyi bir kadın. Sonuçta seven bir yüreği de görünce sabır kendiliğinden geliyor işte.
Sizin şu samimi anlatımınız ben de güven uyandırıyor. Geçmişteki o günleri anlatırken -ki o günlerin acısını yaşamış biriyim bende- özeleştiriniz ve gözlemlerinizi okurken bir pencere açılıyor okurun kafasında ve o günleri düşünüyor ister istemez. Hani şu yalanla, yılanın koyun koyuna yaşadığı günlere gidiyor. İnsanın hiç bir döneminde hatıraları başka ellerce bu kadar kirletilmemiştir herhalde.
Kaleminize sağlık. Diğer bölümleri merakla bekliyorum.
Saygıyla...
Fikret TEZEL
Bu siteye yazmaya başladığım ilk günde, tüm hatalarımı, günahlarımı, çocuklarımın, ailemin bile bilmediği sırlarımı burada anlatacağımı/yazacağımı söylemiştim. Gördüğünüz gibi sözümün arkasındayım.
Bu süreçin sonunda okuyucunun beni asacağını tahmin ettiğim için de en baştan müebbete ve de cehenneme mahkûm ettim kendimi. Okuyucuyu günahtan korumaktı bundaki amacım .
Saygılar, selâmlar.
Fikret TEZEL
O affediyor ama Allah da affeder inşaallah.
AYSE 09
öyle o senin yüreğinin temizliğini keşfetmiş....sabır edip galip gelmiş....senin makyajsız kalemini seviyorum be can saygılar
Fikret TEZEL
Selâmlar, saygılar.