- 2883 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kayıp Söz (Düşüngülü Eleştiri)
K A Y I P S Ö Z
(DÜŞÜNGÜLÜ ELEŞTİRİ)
Lal yakınımdır,
sesimdir, alacalı gün
hep beni çağırır… Adnan Gül, Sıcak Vesika
Oya Baydar, ‘Bir söz arıyordum, bir ses duydum’ derken, ‘Sözü buldunuz, şimdi sesimiz olun,’ diyen Kürt kadınının çığlığını duyduktan sonra, ‘şiddetten doğan acının sesi’ni ‘Kayıp Söz’ romanında dile getirmiş.
Kitapları çok satanlarda liste başı olan atmış sekiz kuşağının hızlısı, yazı torbası boşalan Ömer Eren elli beş yaşındadır. Prof. Elif Eren ise elli iki yaşındadır. Deniz Gezmiş’in adını verdiği oğlu Norveçli eşini gezdirirken, Sultanahmet’te bomba patlar Ulla ölür. Hayata küsen Deniz, Irak savaşında savaş muhabirliği, fotoğrafçılık yaptıktan sonra Norveç’te oğlu Björn ile yaşamaktadır. Ömer Eren, Ankara’daki terminalde otobüs beklerken, töre cinayetinden kaçan hamile Zelal kurşunla yaralanır, karnındaki çocuk ölür. Zelal’in kocası PKK’lı Mahmut da örgütten kaçmış, itirafçı olmamıştır. Ömer Eren, karı kocaya yardım elini uzatır. Romanda hep kaybeden kahramanlar, son bölümde yeni bir hayata yelken açarlar.
Baydar, doğuda yaşanılanları doğru yansıttığını vurgulamak ister gibi, ‘sesi duyasın ki, söze dönüştüresin’ diyerek öyküleri yerinde görmüş gibi yazmış.
İyi kaval çalan politikacılar, oy kaygısıyla Türkiye’yi iyi yönetemediler. Doğuda ekonomik sorunların oluşturduğu çıbanı görmemezlikten geldiler. Bundan faydalanmak isteyen batılı, sözde dost emperyalist ülkeler, ‘Kürt’ü Türk’e, Türk’ü Kürd’e; Ermeni’yi Türk’e, Türk’ü Ermeni’ye; Alevi’yi Sünni’ye, Sünni’yi Alevi’ye düşman ettiler.’* Yazarlarımız da politikacılarımız gibi gündemde kalabilmek için ülkelerini düşünmeden keskin söylemlerde bulunuyorlar. Halklara eşit mesafede durup diyalektik yazamıyorlar, taraf oluyorlar.
‘Kayıp Söz’de Atatürk’ün ulus devlet kavramından hiç söz edilmediği gibi ulusun bölünmez bütünlüğü de dile getirilmemiş… Siyasi romanlar da yazan Oya Baydar’ın takıntıları: “ Niye ‘Kürdüm, doğruyum, çalışkanım diye ant içmiyoruz?’ ” (s.206) ‘Türkçe düşünüyor. Neden? Bu da bir ihanet değil mi? Dilini, kimliğini yitirmek değil mi?’ (s.207) ‘İtirafçılıktır. Bak işte bu olmaz, caş değilim ben, caş yaşayan ölüdür, caş olmaktansa ölmek iyi.’ (s.205) ‘Kürt nüfusu artmasın diye, doğum kontrolü falan derken, kısırlaştıracaklarından korkuyorlar.’ (s.240) Teröriste gerilla diyen yazar, askerimize karşı hep bu iklimi yaratıyor: ‘astsubay ya da jandarma çavuşu olmalı – tok sesiyle ve general edasıyla’ (s.283) “Kırmızı – yeşil – sarı!... ‘Burası kurtarılmış bölgemi ne? Bakıyorum bayrağı çekmişsin üstüne.’ ” (s.290) Eski tüfek Baydar, şehit annelerinden tek satır söz etmezken, bir terörist annesinin anlatılarıyla sayfalar doldurmuş. Ben, Sait Faik Hikâye Armağanı ve Yunus Nadi Roman Ödülü kazanan yazarımızdan, Diyarbakırlı Ziya Gökalp’ın söylediği ‘Kürt’ü sevmeyen Türk, Türk değil ve Türk’ü sevmeyen Kürt, Kürt değildir’ sözü gibi söylemlerde bulunmasını beklerdim.
Kurguda her şey akışında giderken, sonradan yama yapıldığı izlenimi veren, alt yapısı ve gerekçesi oluşturulmadan olaylar meydana geliyor. Bu da sağlam bir kurgusunun olmadığını gösteriyor. Elif, misafir olduğu kasabada düzenlenen etkinliğe oğlu Deniz ve torunu ile gidiyor. Deniz, ‘Büyük balık yarışması’nda annesine büyük balığı yakalayacağına söz vererek denize açılıyor. Elif ani bir kararla, ‘Deniz’e bir not bırakırım, tekrar geleceğimi falan yazarım’ (s.192) diyerek Norveç’ten İngiltere’ye gidiyor. Yazar, Deniz’in kaldığı evi kundaklatacak ya, onun alt yapısı ve gerekçesini oluşturmadan yama yapmış.
Mahmut, hastanede yatan Zelal’in yanından ayrılıyor. Yolda bir kebapçıya giriyor. Terörist yanına gelip, ‘kız elimizde’ (s.313) diyerek uzaktan kumandalı bombayı patlatacak cep telefonunu Mahmut’a veriyor. İki kampta eğitimden geçen Mahmut, yanından geldiği Zelal’in nasıl ellerinde olabileceğini düşünmeden bombayı patlatmayı kabul ediyor.
Oya Baydar’ın kolay okunabilen ve insan kokan bir dili var. Dilde yenilikçi gibi görünüyor. Şehir, mesaj sözcüklerini kullandığı gibi aynı sayfada kent, ileti sözcüklerini de kullanıyor. Atmış altı sözcükle sekiz satıra oturan cümle kurmaktan da çekinmiyor. Kürtçe sözcüklerin yanına Türkçesini de yazıyor. Her kahraman kendisi için oluşturulan kurgunun anlatıcısı. Anlatılar üçüncü tekil şahısla yapılmış. Yazarın, romanında rol verdiği kahramanları kültürlerine göre konuşturduğu söylenemez. Atmış sekiz kuşağından olan solcu Ömer Eren’i ‘olmasından evladır’ (s.72) ‘cennet taamı lezzetinde’ (s.251) diye konuşturmuş. Doğuda bir köyde yaşayan Zelal’i, ‘Madem ki masalcısın, madem sözün ebesisin, bir kaçış masalı anlat’ ‘Köyde bir masalcı nine vardı sözü dogurtan’ (s.122) diye söyletirken, yaşlı dağ köylüsüne de, ‘babanın istemi, vasiyeti budur’ (s.134) konuşturmuş.
‘Kayıp Söz’ü, aynı yıllarda aynı yöreyi anlatan Ahmet Altan’ın ‘En Uzun Gece’ romanıyla mukayese edeceğim. ‘Kayıp Söz’ün yüzde 28.5’i (17.6)** diyaloglarla geçiyor, sayfada ortalama 3.4 (4.8) paragraf yapılmış.
Güzel söz yazma sevdalısı Oya Baydar, romanı roman yapanın söylem olduğunu biliyor. ‘Dil, insanın yitirdiği ülkesidir.’ (s.28) ‘dağlar umuttur, özgürlüktür; sesini duyurabileceğin, çığlığının yankılanacağı yüksek kürsüdür.’ (s.99) ‘Ağacımız kavak, kuşumuz kargadır.’ (s.131) ‘Dil anahtar gibidir; yabancı bir ülkenin, tanımadığınız bir insanın, yüreğin sırlarını açar’ (s.191) Yazarlara, ‘kaderinizin efendisi eleştirmenlerin’ diyen Baydar, bu romanda yazdıkları için ‘kim lanetlerse lanetlesin yok olmayı göze alarak’ dediği, ayrıca hoş olmayan diğer sözleri: ‘Böyle yurt mu olur! Bir basar gerilla: Aş, azık, kovuk, konak, ille de dağa yazılacak evlat ister; bir basar devlet: Canını, onurunu ister, kendinden vazgeç ister.’ (s.99) ‘Okuyan hatun erine yan bakar.’ (s.104) Ahmet Altan ve Orhan Pamuk kahramanlarını o yörenin ağzıyla konuşturmamışlardı. Yazar, kalemini bir dağ köylüsü ağzıyla da konuşturmasını biliyor. ‘Vurulmuş hayvan gibi mi? Tüfegin namlusu ağzına dayanmış, bögrüne postalla basılan teslim olmuş gerilla gibi mi? Senin oglun, sizin ogul, bakmaz ki!’ (s.48) Yazarın absürt ve argolu sözleri: ‘Hangi oruspu çocuğu?’ (s.138) “ ‘kansız piç’likten kurtulmak için.’ (s.208) Sayfada ortalama 51.6 (40.6) kez yabancı sözcük kullanmış. Kürtçe kullandığı sözcükler oranı artırmış. ‘Newroz’da kampus içinde halay çektiler’ (s.98) ‘Biz sizin cemaziyülevvelini biliriz’ (s.10) ‘İdrakı ve yüreği’ (s.161/11) ‘Kayıp Söz’ romanı yüzde 18.2 (17.9) yabancı sözcükle yazılmış.
Kutupluluğu barışı kucaklayacak şekilde kurgulamayan Oya Baydar, sözcüğün bir gözünü boyayarak yananlam katmış. ‘Ağır gelen elindeki fotoğraf aygıtı değildi, ona yapışan görüntülerdi.’ (s.70) ‘Peki göğsünün ortasındaki bu derin karanlık kuyuyu kim kazdı’ (s.169) Ucu imgeye varan yananlamı sayfada ortalama 3.5 (2) kez kullanmış.
İtirafçı olanı aşağılayan Baydar’ın ayrıntı zenginliği yazın diline işlevsellik katmış. ‘Mezradaki kadınlar doğurmak istemedikleri bebelerinden kurtulmak için ağır yük taşır, ateşin üstünden atlar, yüksek ipe uzanırlardı.’ (s.115) “ ‘Burada mecburen tesettürlü bardaklarla içeceksiniz,’ diyerek koyu renk Cola bardağına koyduğu viskiyi” (s.146)
Kürt sorununun felsefesini yapan Baydar, sınırları ihlal eden çengel soruları, olgunlaşmamış imgeleri bile çatlatıyor. “ ‘Bu da iyi bir hikâye olur sizin için!’ Öyle mi? Acının hikâyesini yazmaya kimin hakkı var, acıyı dindirmedikten sonra?” (s.51) Sayfada ortalama 2.5 (1.2) soru yöneltilmiş.
Terörle çatışmaya, ‘Sonra savaş başlayınca’ diyen Baydar, çağrışım gücü yüksek deyimleri sayfada ortalama 1.2 (1.4) kez kullanmış. ‘Kan gütmek akıllı adam işi değil’ (s.120) ‘Altta kalmamış, burnundan kıl aldırmamış’ (s.176) Dilimize dışarıdan giren deyimleri de kullanmış. ‘Hadi gazlayalım da bari’ (s.25) ‘Bakmayın bu afra tafralarına’ (s.145/10) Soru deyimleri: ‘babasının kucağında bile tedirgin hali miydi içini burkan?’ (s.26) ‘Bir serap, bir karabasan mıydı yoksa?’ (s.29)
Roman kahramanına, ‘Hakkımda benzer eleştiriler yazan o ukala eleştirmen’ dedirten Baydar, iç huzursuzluğu dile getiren içmonoloğu sayfada ortalama 0.1 kez yapmış. “alçak sesle kendi kendine mırıldandığını duymuştu: ‘Bu akıl neye yarar ki! Bin katı aklı olsa ne anlamı var! İçine tükürdüğümün kahpe devranı!’ ” (s.116)
Olaylara bir sosyalbilimci gözüyle bakabildiği gibi, zaman zaman da psikolog gibi yaklaşan Baydar, esprilerle yazıyı kuruluktan kurtarmasını bilmiş. ‘ne keyifli berduşlar vardır. Dünyayı alaya alırlar, hoş bir gölge gibi geçerler bu dünyadan. Arkalarında yumuşak bir kedi okşaması kalır.’ (s.194) Her otuz iki sayfada bir mizah yapmış. (sayfada 0.2 kez)
Kürt okurunun içini devindiren Baydar’ın kalemine güzel süslü betimlemeler takılmış. ‘Sarı köşk, taş grisi kayalıklar, gümüşi deniz… Işıklardan çok gölgeleri yansıtan bir Kuzeyli ressamın, dingin, birazda hüzünlü tablosu gibi.’ (s.79) Sayfada ortalama 13 (9.8) satır betimleme yapılmış. Yazar, ruh çözümlemesini insanla özdeşleştiriyor: ‘Gördükçe, yaşadıkça, inandıklarıma inanmaz oldum, pusulasız kaldım. İnsan olmak, insan gibi yaşamak ne demektir, ölmek öldürmek ne demektir, sorar sorgular oldum.’ (s.53) Sayfada ortalama 0.2 (0.2) kez ruh betimlemesi yapmış.
‘Kürt diasporası’nın da olduğu yazan Baydar, estetik zevk peşinde koşan okuruna sayfada ortalama 1.6 (0.8) kez ikileme yapmış. ‘gün gün, adım adım, yaprak yaprak birbirine teyelleniyor’ (s.32)
Ülkemiz, kendi sözvarlığının değerini bilmeyen insan yığınlarıyla dolu. ‘Kayıp Söz’de çok karaktere rol biçen Baydar, her elli sekiz sayfada bir atasözü kullanmış. ‘ateş düştüğü yeri yakar da derler.’ (s.120) ‘Taş yerinde ağırdır, derler’ (s.340)
Romanın iç atmosferinde okuruna, ‘Kayıp Söz’den, kayıp dil Kürtçe gibi bir izlenim veren Oya Baydar, anlatıma güç ve güzellik katan benzetmeyi sayfada ortalama 2.2 (2) kez kullanmış. ‘raptiye gibi batıyor bu dil senin gibi vicdanını, adalet duygusunu’ (s.146) Eğretilemeyi ise sayfada ortalama 0.7 (0.2) kez yapmış. ‘aslan yelesi saçlarının çevrelediği, gölgelediği yüzü aynaya yansıyordu.’ (s.236)
Askerle terörist arasında kalan ailelerin ikilemlerini dile getiren Baydar, çıplak sözcükleri giydirerek imge yaratmış. “ ‘Gözlerin sanki bir ülke, sesin bu toprakların sesi,’ desem ona…” (s.350) ‘romancı, dozunda muhalif, dozunda dönek yazar, rejimin incir yaprağı…’ (s.138) Sayfada ortalama 3.8 (2) kez imge kullanmış.
Anlatı, anlatıcı, kendi olma hallerini doğru işlemesini bilen Baydar, kahramanın bellekçakımını her otuz beş sayfada bir kez yapmış. “ ‘Sözü bulunca döneceğim,’ diye ekledi kendi içinden.” (s.124) “içinden bir ses, ‘Sen ihanet etmedin, hain değilsin, insansın,’ diye fısıldıyordu.” (s.208)
Modern romanın araç ve gereçlerini kullanan Baydar, kullandığı yere anlam zenginliği katan pekiştirmeleri sayfada ortalama 0.6 (0.8) kez kullanmış. ‘kucak kucağa, diz dize, koyun koyuna, yürek yüreğe’ (s.117)
Doğuda yaşanılanları dramatize eden Baydar, bezemenin olmazsa olmazı sıfatı seviyor. ‘gözlerinde kor rengi, alev rengi bir yangın.’ (s.100) Sayfada ortalama 8.9 (6.4) kez sıfat kullanmış.
Her bilim dalının bir terim dili vardır. “ ‘Başkent Büfesi, Başkent Büfesi’ diye” (s.11) ‘Deney eldivenlerini giyerken’ (s.20) Osman Aysu, Ayşe Kulin kadar olmasa da eski sözcükler kullanarak yaşını ele veren Baydar, sayfada ortalama 4.7 (2.6) kez terim kullanmış.
Maganda kurşunu, töre cinayeti, küresel ısınma, ulemaya danışmak gibi güncel konulara değinen Baydar, montaj tekniğiyle yaptığı alıntılar romana zenginlik katmış. Her on beş sayfada bir kez montaj yapmış. Dört kez şiir (15 dize), dört kez türkü (8 dize), iki kez şarkı (4 dize), bir kez marş (1 dize) alıntı yapmış.
Tanrı, yarattığı insanları doğruya, güzele yönlendirmek ve mükemmelliği yakalamaları için Tevrat, İncil, Kuranı Kerim’i gönderdi. Eleştirisiz hayat eksiktir… * * * Kayıp Söz / Oya Baydar / Can Yayınları / 352 s. /// Türkçemizde yazım birliği nasıl sağlanır? Tek yazım kılavuzunu yasalar belirleyebilir mi?.. Yeni Kültür Bakanımız bunu başarabilir mi?..
* - Uğur Mumcu
** - Parantez içindeki bilgiler, Ahmet Altan’ın ‘En Uzun Gece’ romanının değerleridir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.