- 2436 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
SAVAŞ HUKUKU
Elbette savaşın da bir hukuku olmalıdır. Olmuştur da.
Bizler Müslümanız Elhamdülillah. Bizim savaş hukukumuz Kur’an ve Sünnetle oluşturulmuştur. 14 asırdır bunu uygularız. Savaşta kimler öldürülecek, hangi yöntemler kullanılacak, kimler esir edilecek, kimlere silah çekilmeyecek, insan hakları, hayvan hakları, canlı hakları… Hepsinin kuralı kaidesi vardır ve asırlardır uygulanmış, halen de uygulanmaktadır.
Tarihimiz, savaşlarda bu hukuku nasıl titizlikle uyguladığımız ve sonuçta nasıl olaylar meydana geldiğinin örnekleriyle doludur.
İşte bunlardan bir tanesini okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
Peygamber Efendimiz’den bir örnek:
Hicretin 8.Yılı’dır. Medine’de Efendimizin oluşturup donattığı yaklaşık 10 bin kişilik İslam ordusu, Mekke’ye hareket etmiştir. Mekke fethedilecek, Kabe putlardan temizlenip asli hüviyetine sokulacaktır. Kısaca Fetih Sure’sindeki müjdeler gerçekleşmek üzeredir. Ordu Medine varoşlarından çıkmak üzeredir. O anda ordunun geçmekte olduğu yolun ortasında bir köpeğin, yan yatmış, yavrularını emzirmekte olduğu görülür. Efendimiz tüm orduyu durdurmuştur. Hazreti Cuayl’i yanına çağırmış ve şu talimatı vermiştir:
-Ya Cuayl! Hemen şu yavrularını emzirmekte olan köpeğin başına git, nöbet bekle. Askerler geçerken hayvan ürkmesin. Hiçbir asker de köpeği rahatsız etmesin. Askerlerin tamamı geçene kadar da nöbeti bırakma!
İşte Peygamberimizin uyguladığı savaş hukukunun bir nişanesi. Bırakın masum ve silahsız insanları, hayvanların bile savaştan zarar görmemesi içi kocaman orduyu durdurup yolunu değiştirebiliyor.
Günümüze dönüp baktığımızda, bu haçlıların, bu Yahudilerin, haksız olarak kendilerinin çıkardıkları ve bu gün halen devam etmekte olan savaşlarda ne vahşetler işlediklerini görüyoruz. Afganistan’da birbuçuk milyon, Irak’ta bir o kadar, Filistin’de yüzbinlerce Müslüman’ı kitle imha silahlarıyla katlettiler, katletmeye de devam ediyorlar. Libya’da, Suriye’de Mısır’da olanları halen tam olarak bilemiyoruz. Afrika’da ve diğer yerlerdeki İslam ülkelerinde olanlar hala bizim için muamma. Dünyanın başka yerlerinde benzer katliamlar sürüp gitmekte. Üstelik, kadın, erkek, çocuk, bebek, yaşlı, hasta, sivil, asker ayırımı gözetmeden. En kirli yöntemlerle… Hapishanelere doldurdukları insanlara yaptıkları zulüm, işkence ve insanlık dışı muameleler de cabası. İstilacı askerler tam bir ölüm ve işkence makinesine dönüşmekteler. Hem de kütüphaneler dolusu savaş hukuku kitapları mevcutken. Irza geçmeler, çocukları köpeklere boğdurmalar, babaları kızlarıyla münasebete zorlamalar, aşağılamalar, muhakemesiz kurşuna dizmeler, fosfor bombaları, misket bombaları, Ebu Gureypler, Guantanamolar, gezici hapishaneler ve daha neler neler…
Bu konuda geçen asırda yaşanmış bir olayı okuyalım:
Birinci Dünya Savaş’ından önce, Babıali’de hukuk müşaviri olarak çalışmış bulunan Kont Astrolog’un İngiliz parlementerlerinin ağzından aktardığı itiraflar çok çarpıcıdır:
“İngilizlerin Birinci Dünya Savaşında Küt ül Emare yenilgisini takip eden günlerde Londra’da büyük bir harp meclisi toplandı. Doğu müsteşarı olmam dolayısıyla ben de bulundum...
Başbakan Lloyd George şöyle dedi:
-Efendiler, ben bir şeyi anlayamıyorum.: Bizim medeni milletlerin orduları savaşta barbarlığa yaklaşıyor. Barbar saydığımız Türk orduları ise, savaşta medenileşiyor... İşte bu davranışlarının sebebini bir türlü anlayamıyorum.
Daha sonra savaş bakanı söz alarak şunları söyledi:
-Ben de bu vaziyeti çok merak ettim. Çünkü, şöyle bir hadise yaşandı: Bir müddet önce Çanakkale Savaşlarında bir hadise… Bir çarpışma sırasında esir verdiğimiz iki subay ve beş altı yaralı askerimiz Türkler tarafından tedavi edildiler. Bu tedavinin yapıldığı yere yakın bir koğuşta da, yaraları iyileşmeye yüz tutmuş Almanlar vardı. Bu Alman askerler tedavi edilenlerin İngiliz olduğunu anlar anlamaz, hemen saldırmışlar. Türk doktorları ve yardımcıları bunları durduramamış. Ancak, bu durumu gören Türk yaralıları, Almanların üzerine yürüyüp onları durdurmuşlar. Biz Türklerin can evini yıkmak ve yakmak isterken, onların gösterdiği insanlığa hayret ettim.
-Bu meseleyi Kont’tan soralım,
Dediler.
Söz aldım ve dedim ki;
-Efendim bu mesele basittir. Biz Avrupalılar savaş sırasında Türkler kadar medeni olamıyoruz. Bu doğrudur. Ancak doğrunun çok önemli bir sebebi vardır: Biz Avrupalılar savaşanlar arasında bir savaş hukuku olduğunu iki asır önce düşündük. Bu güne kadar da, bu savaş hukukunu geliştirmeye ve yerleştirmeye çalışıyoruz. Müslümanlık ise, 13 asır evvel, bu hukuku çok yüksek bir şekilde kanunlaştırdı. Türkler bin seneden beri, bu dini kanunun hükümleriyle ahlaklanmışlardır.”
Bunun üzerine daha söylenecek söz var mı?
İşte benim Peygamberim, işte kendini medeni sayan haçlı zihniyeti… Dünü ve bugünü ile. Elbette yarını da bundan farklı olmayacaktır. Belki dünyayı yok edici silahlar icat edilirse, onları ele geçiren bu barbar Haçlılar olursa, dünyayı yok etmekten asla çekinmeyeceklerdir.
Savaş esirlerine yaptıkları muamelelere baktığımız zaman ise insanlığımızdan utanacak hale geliriz.
Yahudilerin savaşta uyguladıkları gaddarlıkları da en taze olarak Filistin’de görüyoruz. Fosfor bombaları ile fare öldürür gibi bebek öldürmüşlerdir. Halen de aynı uygulamaları yapmaktan asla çekinmemektedirler.
Sonucu şöyle bağlasak mı?
-Ey siz kendini medeni zannedenler!
“Yırtın hukuk kitaplarını gelin bu tarafa!
Siz de yapın, ne yapmışsa Muhammed Mustafa!!!”
Ekrem Şama
www.ekremsama.com
YORUMLAR
Peygamberimizin yaptığını yapmaları için vicdan acıma olmasılazım hırstan uzakolması lazım çok güzelbiryazıydı tebrikler Peygamberimizmekkeyi fwhte gittiğinde biryerden geçmeleri gerekiyormuş amaoradaağaçlar hurmaağaçları varmış ağaçları dahi kestirmemiş söktürmemiş iştebizim Peyamberimiz Muhammed Mustafa (sav)böyleyüceidi dinimiz böylegüzel bir dindir anlıyana hocam yazı için teşşekkürler