- 3013 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DRAMALI MOLLA MUSTAFA.(4)
Ahmet Efendi kafileyi Kavala Limanına ulaştırdığında hayretler içinde kaldı...Ortalık ana baba günüydü..Sekizbinin üzerinde insan toplanmıştı...Rıhtımda üç büyük gemi bulunuyordu...Ayakları titremeye başladı...Bir gece önce getirilen eşyaların başında sabahlayan,üç hala oğlu telaşla yanına geldiler...Ahmet Efendinin kulağına ’Biraz önce üç Yunanlı zabit Mahmatlıdan,İsmail oğlu Mustafa Efendiyi arıyoruz,diyerek dayımı sordular...Biz oralı olmadık...Ahmet Efendinin heyecanı en üst noktada idi...Cevap vermeyerek en iyisini yapmışsınız dedi kuzenlerine...Hemen elindeki belgelerle,babasının üç gün önce gösterdiği bölümlere yöneldi...Kırk,kırkbeş dakika sonra son odadan koşarak çıktı...Kuzenlerine ’CANİK’adlı vapura eşyaları yüklüyoruz dedi...’ Kafile limanın sağ tarafında bulunan gemiye yöneldi...Diğer yöndeki ’Gülnihal ve Bahri Cedid’ gemilerinde bir faaliyet bulunmuyordu ama,oldukça kalabalık sayıda Yunan askeri gemilerin önünde duruyordu...
Canik yerdeki bütün yükleri sanki beş saat içinde yutmuştu.. Yükleme esnasında Molla Mustafanın montofon ineklerinden biri urganın kopması ile denize düşmüştü...Biçare hayvan zorlukla geminin anbarlarına çekilmişti...Olanları en heyecanlı Mestan Efendinin oğlu,beş yaşındaki Mümin yaşamış,hayatının unutamayacağı tablolardan biri olarak bu estantane belleğinde kalmıştı...İleride torunları;bize Mübadele ile ilgili bir olay anlat dedeciğim deseler;dedesinin denize düşe ineğini anlatacaktı,hep...
Gemi öğle üzeri Saros Körfezine açılırken,Kafile ayakta idi...Herkes uzaklarda bir silüet olarak görülen Rodoplara bakışlarını çevirmiş,hatıralarına buğulu nazarlarla son defa dünya gözü ile baktıklarının farkında idiler...Hanife Hanım,ablası Hafize Hanımın omuzuna başını yaslamış,genç kızken Umumi Harpteki abilerni hatırladığında;uzaktan gelen top seslerini kahramanlık türküsü gibi dinlediği;Çanakkale sularına doğru yol alıyordu,CANİK GEMİSİ ile..
Küçük gelin Mümine Hanım eşi Ahmet Efendinin yanında,onsekizaylık oğlu Hasanı ballı-sütlü ekmekle doyuruyor,gözlerinden yaşlar sel gibi akıyordu...Kafilenin erkekleri hüzünlerini dışa vurmak istemese de;her yönden açık veriyorlardı..Kimi başını cam tarafa çevirmiş,kimide gözlerini kapatarak,uyur numarası yapıyorlardı...Ama ağlıyorlardı..Gemilerdekinin çoğu,Doğu Makedonya Bölgesinden olduklarından,koca gemide kafiledekilerinden başka tanıdık yoktu...Canik belki meçhule gitmiyordu ama;elem sessizliğin içinde sirtaki oynuyordu...
Mahmatlının son muhtarı ve azası baba ile oğuldu.Yani Molla Mustafa son muhtar;azası da oğlu
Mestan Efendiydi..Onlar da artık bu son seferleri ile elveda diyorlardı,doğdukları bölgeye..
Elveda Mahmatlı..
Elveda Drama..
Elveda Sarışaban..
Elveda İskeçe...
Elveda Kavala..
Molla Mustafa,vagonun bir köşesinde;heybenin içindeki tenekenin üzerine koydukları küçük tahtanın üzerine oturmuş,oğluda hemen karşısında aynı pozisyonda bulunuyordu..Raylarda,hüzün şarkısı söyler gibi hareket ederek ilerleyen trende,birbirlerine göz uçları ile mesaj gönderiyorlardı..Bir müddet sonra Mestan Efendi,babasına tütün dumanından rahatsız olduğunu;gözleri ile anlattı..Baba,hemen başının üzerindeki camı;havanın çok soğuk olmasına rağmen açtı...Baba-oğul tütün ticareti yapmalarına karşılık,tütün kullanmıyorlardı...Rahmetli Hacı Hafız İsmail Efendinin tavsiyelerine hem oğul hem de torun uymuştu..Tren istihap haddinin belki üç,belki beş misli yük ve insan taşıyordu...Camlardan çıkan kafalar...Müsade etseler trenin üzernde gitsek diyen;atlatik yapılı gençler...Dedeağaca ertesi sabah ulaştı elem vagonları..Yunan askerleri,zabitlerinin emri ile kabaca baktılar bölmelere,bir saat olmamıştı ki Yunan topraklarından,Meriç Nehrini onbeş dakikada geçip,Türkiye topraklarına girdi tren...Baba-oğul gözleri ile sevinç mesajları yolluyorlardı birbirlerine..Gözlerini yumdular,derin bir nefes çektiler,belli ki Yüce Yaratıcıya şükrediyorlardı...Yarım saat sonra ak sakallı bir ihtiyar Molla Mustafanın yanına yaklaştı,dizlerinin üzerine çöktü..’Oğul bindiğiniz yerden beri sizi takip ediyorum..Karşıkı delikanlı ile işaretleşiyorsunuz..Oldukça da heyecanlısınız,heybelerinizde ne var bakim...
Molla Mustafa telaşlansada kendini toparladı..Ekmeğin var mı amca..? dedi...Yaşlı adam, bez çantasından tandır ekmeği çıkarırken..Diğerlerinin görmemesi için hafifçe sırtını dönerek tenekenin üzerindeki balı,cebinden çıkardığı tara bıçağı ile keserek,yaşlı adamın ekmeği üzerine koydu..Afiyet olsun amca dedi..Biz arıcıyız...Bal üretiyoruz...
Kader büyük olayların içinde bile görevini yapar...Yüce Yaradanın takdiri her şeyin
üzerindedir....
Siz ne yaparsanız yapın,son söz yani takdir hakkı ki,biz müminler ona takdiri
ilahi deriz;itirazsız onundur......
Sabah vaktinin kızıllığı yavaş,yavaş kendini göstermeye başlamıştı...Güneş aheste,aheste denizin üzerinde yükseliyordu..Anadoluda üç noktada güneş deniz üzerinde doğmaktadır...Biri Akdenizde Kemer açıkları,diğeri Canik sancağının İncir Burnu,bir diğeri de Tekfurdağı açıkları...İşte Canik Gemisi Tekfurdağı açıklarından geçmekteydi..Güvertede ki Ahmet Efendi,yanında durmadan sigara içen,kendinden üç-dört yaş büyük olduğu gözlenen Genç adama sordu:
-Sizde mi İzmide gidiyorsunuz...?
-Hayır bizim köyün tamamı Samsuna gidiyor...
-Herhalde ilk önce İzmide uğrar gemi...
-Bildiğim civar yerleşkedeki bütün insanlar da Samsuna gidiyor...Gülnihal gemisi İzmide gidiyordu,yalnış gemiye binmeyesiniz...?
Ahmet Efendi telaşa kapıldı,hemen kaptan kamarasına çıktı...Kaptan kamarsından dışarı çıkarken,suratı pancar gibiydi..Gemi hiçbir yere uğramadan Samsun Limanına gidiyordu..
Babasına ne söyleyecekti şimdi Ahmet Efendi?.Belki de hayatının ilk önemli vazifesinde kafileyi yalnış limana götürüyordu..Nasıl izah edecekti bunu babasına?.Çok heyecanlandım,seni arayan Yunan zabİtleri duyunca telaşa kapıldım mı diyecekti?.Hemen üvey annesi Hafize Hanımın yanına koştu,zorlanarak olanları anlattı..Kafilede büyük bir telaş başladı...Fakat yapılacak hiçbir şey yoktu..
Molla Mustafa ve Mestan Efendi olanlardan habersiz,Sirkeci Tren İstasyonundan hızlı adımlarla çıktılar...Yeni Caminin çapraz karşısındaki üzerinde ’Osmanlı Bankası’yazan büyük binaya girdiler..Kırkbeş dakika kadar içeride kalmışlardı..Baba-Oğul öğle namazlarını karşıdaki heybetli camide kıldılar..Sandalla karşı kıyıya geçtiler.Haydar Paşa Garından biraz sonra hareket edecek İzmid trenine doğru yürürlerken,elleri boştu...Sadece Mestan Efendinin elinde tütün ipiyle bağlı evrakların bulunduğu bez çanta vardı...
Devam edecek...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.