Çirkin ve zarafetten yoksun bazı kadınlar, gerektiği gibi övmesini bildiklerinden, ömür boyunca sevilmişlerdir. andre mauroıs
yemenici
yemenici

GECE VE DENİZ

Yorum

GECE VE DENİZ

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

2834

Okunma

GECE VE DENİZ

GECE VE DENİZ

Güneş ağır aksak gözden kayboluyor… Gölgeler küçükten büyüğe uzuyor ak kuğuların boyunları gibi… Gün ışığının son demleri… Deniz seviniyor… Coşkusunu belli ediyor dalgacıklarındaki çırpınışlarıyla. Akşam oluyor… Deniz, ay ışığında yıkanıyor…
x x x
Simsiyah gece, tülden ay ışığıyla ürkünçlüğünü yitirirken, imbatın okşadığı denizdeki ürperişler arasında bir sandal görünüyor… Sırtını ay ışığına vermiş gümüşî bir ışıltıyla parıldayan adamın yüzü görünüyor. Flu bir sisin ardında sanki… Belli belirsiz görüntüsü pek seçilmiyor. Karanlıkta kalmak istiyor da, saklıyor, göstermek istemiyor gibi… Belki de korktuğunu belli etmek istemiyor. Gölgesi suya düşüyor ve karartısı kadar yakamoz kayboluyor… Korkunç gölge sudaki ışıltılara da korku salıyor, bir uzuyor bir kısalıyor. Küçük çırpınışlar gölgeyi alıp ta uzaklara götürüyor. Ta uzaklarda, dalgalar uzayan karartıyı kendilerinden bir parça yaparak lime lime ediyorlar. İntikam alıyorlar gibi…
Adam, kürekleri sıkıca tutuyor. Kürekler batıp çıkıyor, çıkıp batıyor. Defalarca hep aynı… Adamın karşısında yamru yumru bir karaltı... Başka biri bu; sırtüstü yatmış, dizleri yukarıda, elleri başının altında. Dirsekleri yıldızlara dikili… Eciş bücüş bir şey… Yıldızları seyrediyor. Sonra bir doğrulup oturuyor, tortop oluyor sanki…
“Ali ,” diyor. “Bu gece kısmetimize ne çıkar dersin?”
“Eh Allah bilir onu. Ne verirse onu alırız denizden.”
“Yaa…”
“Daha epeyce yolumuz var. Biraz daha dinlen de sonra geçersin küreklere.”
“Şu anda çalışmıyorum ama insan otururken de yoruluyor bu enginin ortasında. Yattığım yerde deminden beri düşünüp duruyorum.”
“Ne?..”
Yine düşünüyor eciş büçüş, tortop olmuş adam. Sudaki ışıltıların göz kırpışlarına kaptırıyor kendini. Onlardan biri oluyor. Denizin enginliğinde kayboluyor. Yıllardır kısmeti peşinde koştuğu balıkların arasında şimdi… Suların karanlığında ışıldayan gözler kendisine bakıyorlar. Birden toplanıyorlar, birden kaçışıyorlar çipil çipil, ürkek ürkek… Adam onları selâmlıyor saygıyla…
“Benim nafakalarım!” diyor. “Toriğim, palamudum, kefalim, çipuram. Ne olur kaçmayın benden! Ben sissiz yapamam. Karnımın tokluğusunuz siz!”
“Git bizim dünyamızdan!” diyorlar, tüm balıklar. “İnsandan dost olmaz, sizden dost olmaz. Bak bizlerden insanlara bir kötülük geliyor mu? Git buradan! Kirletme sularımızı! Özgürlüğün yıkadığı dünyamıza, bencil ve ikiyüzlü dünyanızın kötülüğünü bulaştırma!..”
Titriyor eciş büçüş adam. Saygı, yerini korkuya terk ediyor. Bir kara sular, iki kara oluyor, üç kara oluyor… Birer çift ışıldayan boncuk gözler yaklaşıyor; onlarca, yüzlerce, binlerce… Binlerce çift ak parıltı bir yanıyor bir sönüyor. Kulakları sağır edercesine haykırışlar patlıyor birden ışıklı boncuklardan!.. Feryatları sonsuz derinliklere dalga dalga yayılıyor…
“Git buradan! Git buradan! Git buraaaaaaa!..”
Susuyorlar. Sessizliğin milyonlarca yıl ötesine kayıveriyorlar sanki. Çıt bile yok… Sonra ta derinlerden, milyonlarca yıl sessizliğin en uzak köşelerinden perde perde çıkıyorlar, çıkıyorlar…
“Haydi, geç bakalım küreklere”
“………?”
“Neyin var iyi misin?”
“Şey… Hiç dalmışım.”
“Ne düşünüyorsun bu kadar?”
“Balıkları. Acaba diyorum, şu balıklarla dost olsak yine de böyle karnımızı doyururlar mıydı? Palamut, kefal, çipura, lüfer, hamsi, velhasıl hepsi, insanları sevmezler değil mi?
“Bilmem, belki de. Onlarda akıl yok ki düşünemezler. Böyle hisleri olmaz. Ama yunus balığı insanları sever. Yunus Peygamber’i o taşımış sırtında günlerce. Avlanılmaz o… Günah… Hiç gördün mü şimdiye kadar avlayanı?. Denizde yunusla karşılaş, hiç dokunmaz insana.”
“İnsan balık. İnsanların dostu… Yunus ha? Yunus!.. Vay be!.. Vay canına, cık cık cık..
Kara yunus geliyor gözlerinin önüne yamru yumru adamın. Bir adam boyu zıplıyor sudan kara azman balık. Çil çil billur sular süzülüyor kuyruğundan. Çıkıp çıkıp batıyor, batıp batıp çıkıyor denizin karanlık sonsuzluğunda.
“İnsan gibi,” diyor, mırıldanarak. “Şuna bak nasıl da geliyor sandalın yanı sıra. Hiç de korkmuyor. Biliyor avlanılmayacağını. Akılsız öbürleri.
“Baksana Hüsrev, oltaya bak, geriliyor!”
“Hıı?.. Ne dedin?”
“Ne o dalıp dalıp duruyorsun? Deniz mi tuttu seni yoksa?”
“Ben senin gibi değilim, gece karanlığında hassas oluyorum. Etkilendim herhalde.”
“Tonlarca balık yakalamaktan bıktım yahu. Şöyle amatörce bir olta balıkçılığı
yapalım dedik kırk yılda bir. Boşuna mı nevale koyduk sandala? Rakımız, mezelerimiz. Birde, birkaç balık tuttuk mu değme keyfimize. Hadi kendine gel de oltayla ilgilen. Ne biçim balıkçısın yahu?”
“Tamam tamam gördüm. Misina titreşiyor, balık vurdu galiba!”
“Çek çek hemen, iyice gerildi. Büyükçe bir şey olmalı!”
Gergin kıpırdayan olta belli belirsiz, küçükten büyüğe halkacıklar meydana getiriyor. Kıpırtısız suda sandalın meydana getirdiği dalgacıklardan birer parça oluveriyor halkacıklar hemen. Kopuveriyorlar. Küçük yamru yumru adam, bir çıkrığın ahenkli dönüşleri gibi oltayı ustaca çekiyor. Naylon ip dizleri önünde küçük-büyük, yuvarlak kümeleşiyor ıslak pırıltılı ay ışığında… Sular çalkalanıyor birden. Köpükleniyor çırpıntılar aniden… Balık korkuyor, titriyor, oltayı geriyor da geriyor. Bütün gücünü kullanıyor hışımla! Göz göze geliyorlar bir an Hüsrev’le. Aciz, yalvaran donuk bakışlar adamın gözlerine takılıp kalıyor… Adam titriyor bir an bu bakışlardan.
“Avlanacağını bilemiyor akılsız hayvan,” diyor. “Yunus gibi değil bunlar. Gel bakalım..hoop! Tamam.”
Balık küt diye düşüyor sandalın içine. Adam ayağı ile kafasına basıyor. Sandaldaki lüks lambasının aydınlığında gümüşî bir ışıltıyla parlıyor.
“Oooo, şansa bak! Bir sinarit bu yahu! Biraz daha zorlasa misinayı koparacakmış nerdeyse.” diyor, Ali. “İğne ta karnındadır. Çıkaramazsak karnını yarmak gerekecek.”
“Öyle, dediğin gibi karnına kadar gitmiş iğne.”
Hüsrev, dikiliyor, kasılıyor dimdik oluyor. Zafer mırıltıları dökülüyor dudaklarından. Kısık gözleri, ölüm çırpınışlarıyla pıt pıt pıtrayan balığın donuk bakışlarına takılıp kalıyor. Üşüyor birden bu bakışlardan. Bu bir çift dumanlı bakış onu titretiyor. Zafer, yerini korkuya terk ediyor. Eziliyor, büzülüyor yamru yumru bir şey oluyor yine. Tortop oluyor sanki…
“Diğer oltaya da bak. Ona da balık vurdu galiba!” dediğini bile duymuyor Ali’nin…


Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Gece ve deniz Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Gece ve deniz yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
GECE VE DENİZ yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
Paylaş
YAZI KÜNYE
Tarih:
11.12.2011 21:31:15
Beğeni:
0
Okunma:
2834
Yorum:
0
BEĞENENLER
SON YAZILARI
POPÜLER YAZILARI
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL