DEMEK Kİ...
Dilinin ayarını bilmeyen varmıdır.
Zannederim ki hayır.Herkes en iyi kendi kendini tanır.
Dilin dümeni kimdedir.
Tabii ki kendi elimizdedir.
Bu demek değildir ki istediğim yana dümeni kırarım.Aklıma her ne geldiyse ortaya atarım.
Aşın tuzunun bile bir kararı vardır.En sevdiğimiz aş bile tuzunun dozu kaçtıysa gözümüzden düşer.Onu yemek istemeyiz.Bazen istemediklerimizle tıkınıp açlığımı yatıştırırız ama yinede yemeyiz.Bunun mazeretide olabilir ilerideki bir zanamda telafiside mümkündür.
Ya ağzımızdan çıkanlar böylemidir.Tamemen bizim benliğimizi yansıtır.Dilimizi tutacakda, ulu orta lafı ortaya atacakta bizidir.
En kızgın,en kaideci ,en üzgün olduğumuzda bile birilerini ve kendimizi incitmemek adına,tüm kapıları kapatmamak adına daha ılımlı şeyler söyleyebilir galiba.
Peki neden denemeyiz.
Demek ki biraz sadist ruhluyuz.Ya da ben bilirimciyiz.
Bu konuda yanılmak isterdim.
Hem de çook...
Sevgiler.
ÇİMDİK 11.12.2011
YORUMLAR
Yazdıklarınız harfiyen katılıyorum arkadaşım.Aslında bi hep öyle gördük ve öyle devam ediyoruz,ben bilirimcilik bir hastalık haline dönüştü insanlarda.Söylenecek sözün nereye varacağını bilmeden yayından fırlamış ok misali göndeririz ama maalesef onun geri dönüşü yoktur,ok saplandığı yerden çıkarılır yarasına melhem bulunur belki,ya sözün ilcı varmıdır?olsada yüzde yüz iyileştirmez onu telafi için kullanılan başka bir söz.Yazınızı dikkatle okudum ve değerli,okunması gerkli diye düşündüm.Sevgilerimi gönderiyorum.
çimdik
Kırgınlıklar söylenmeden geçmez,
Kızgınlıklar söylenmeden dinmez,
Ben bilirimciler zaten konuşmadan durmaz...
Aslında bunları aşamalara ayırmak daha doğru olur ancak kaç aşama çıkar bilemiyorum. Mesela;
Kırgınlıklar,
İlk olarak susmayı denersin, belki anlar diye. Ama anlamaz karşındaki çoğu zaman. Ve yine kırılırsın. Yine aynı şey olur. Kırılırsın ve hafiften kırgınlığını paylaşırşın yine anlamaz aynı şekilde davranıp seni kırmaya devam eder. Ve bunu bir kaç defa daha tekrar edersin ve yine yine yine yine kırılırsın. Susmak çare midir bu noktada? Hemen söyleyeyim, değildir.
Bu sefer ne olur artık kırıla kırıla içine attığın bazı birikimler sana zarar verir. ( Psikolojik olarak. Örneğin; Stresten yüzde, Saç diplerinde ve ensende sinir damarlarının üzerinde çıkan sivilceler. Sivilce deyip geçmemeli, büyük problemlere yol açılabiliniyor. Neyse...) Ve en sonunda susmaktan ve ılımlı bir şekilde uyarmaktan vazgeçip içine attıklarını, duyduğun şüphelerini ve incinmenin asıl nedenini sert bir dille aksedersin karşındakine. Hak etmiştir ancak döngü devam eder, karşındaki hiç bir zaman susmaz ya da kelimeleri boğazına tıkar ve yine susarsın...
Maalesef hal böyle olunca da ne ılımlılık kalıyor ne de sabır taşı denen şey. Velhasıl böyle bir durumda karşında ki senin ılımlı yaklaşımını aptallık olarak algılayıp sürekli aynı şeyleri tekrar ettiği sürece en mülayim insan da bile sinir kalmaz ve anlayışlı olmak imkansızlaşır.
Keşke yazınızda hayatımızda da keşkeye yer olmasaydı...
O kendi merkezine odaklandığı sürece; senin sen merkezinin dışına çıkman imkansızdır diyerek sözü bitirmek istiyorum.
Hayatın gerçekleri işte, çok haklısınız... Herkes sadist bir ruha sahip olunmasa ve keşke yanılmış olsaydık.
Tebrikler...
destina*mltm tarafından 12/11/2011 9:35:48 PM zamanında düzenlenmiştir.