- 2867 Okunma
- 3 Yorum
- 3 Beğeni
Yasak Sevişme
Soyundukça, bir yaprağın buğusu gibi görünmez oluyor kadın. Sanki her şeyden habersizmiş gibi aslında. İçindeki tedirgin kasvetin açılabilir bir çiçeğe dönüşmesini istiyor sabırsızca. Düşlerinin yavrusunu taşıyor karnında. Vücudu bir yıldızın daha yeni can bulmuş hali...
Sevginin yüklemini bulmaya çalışıyor vücuduna dokunan ısrarcı ellerde. Duvarlara kazınmış soru işaretlerinin sıvası çözülüyor teker teker :
Ya hiçse yaşananlar.
Ya hiçse fısıltıların doğrulukları.
Bir tutam ışık bedeninde kavruluyor. Gece çoktan gözlerini kapadı bile...
Sevmediği bir müziğin arasına tıkılmış gibi bir mahkumiyet havası hissediyor ruhunda. Acının coşkuyla üvey kardeşliği gibi. Donuk ifadeler,binlerce kere tanıdık anlara poz verircesine karışıyor, akıntıda kaybolmak üzere olan ayrıntılara.
Gecenin gördüğü diğer anların farkına vararak utanıyor. Adamın yüreğini çıkarıp yapraklarını yolmak istiyor :
’Seviyor!’, ’Sevmiyor!’, ’Seviyor!’ ’Sevmiyor!’ ...
Başlangıçların nedenini sorguluyor gecikmiş bir zamanda... İnandıklarını toplayıp zevklerini özgür bırakmak istiyor.
Gerçekle yoğrulan tüm heykellerin bir bir dirilmesini istiyor. Ve incinmemek adına tüm heykellerinin birleşiminden dev bir heykel yapmayı arzu ediyor; kenarlarında mutlu süsler bulunan defterine iliştirebilmek için. Aldanmamak ve aldananları savunabilmek için aşk kürsüsünde!...
Gece, akrep ve yelkovan arasında sıkışıp kalmış. Soyundukça soluk alıp vermelerin arttığı bir karanlığın ortasında kadın. Az sonra tahliye olacak bir tutuklu gibi.
’Bu gece gerçek! Dokunmalar gerçek! Harcında sevgi var! İspat edebilirim!’ diye haykırmak istiyor yargıca...
’O zaman durma konuş!’ diyor yargıç.
’ Çay bahçesine gittik. Elimden tuttu. Gözlerime baktı. Sevgi sözcükleriyle yanaştırdı yüreğini bana. Benimle ve sevgimle yaşlanmak istediğini söyledi’ diyor kadın.
’ Yaşananlar ve yaşayacakların senindir! İnandıkların ve inanacakların senindir! Yazgı hem tekil hem de çoğuldur. Gerçeğe yazgının sihri karar verir’ diyor yargıç.
Sessizlik ve yalnızlık geceye bulaşmış bir kere. Soyundukça görünmez oluyor kadın. Kapanan gözlerinin bir tek mutluluk için açılmasını istiyor.’ Uçsuz bucaksız görkemli bir gün doğumu düşlemek çok mu bana? ’ diyor içinden. Öpüşmeler odada ince ince yankılanıyor. Kelepçeli tüm öpüşmelerin anahtarları sevgide saklıyken ,sevginin doğruluğuna inanmak istiyor kadın.
Artık silik, okunaksız ilişkilerin uzağında olduğuna inanmak istiyor kadın. Gece yerini aydınlığa devrederken her dokunuşta biraz daha güvene ve inanmışlığa bulanıyor yüreği.
Ve dokunmalar, öpüşmeler sırayla rüzgar oluyor ; yaşananlar uçsuz bucaksız görkemli gün doğumuna yanaşırken. Kadın bundan böyle masalları daha mutlu daha içten okuyacağına inanıyor, teniyle de gülümseyerek.
Ve yaşadıklarını,düşündüklerini, inandıklarını naftalinleyip bir çeyiz gibi yerleştiriyor mutluluk sandığına. Sonra adamın gözlerine bakıp şöyle söylüyor adam duymadan :
’ İnanıyorum!... Bir ten kadar masum bir ten kadar günahsız!...’
Oktay Coşar
YORUMLAR
"şu gülümseyen kadını görüyor musunuz? baştan aşağı yapmacık; yüzüne bakın, belden aşağısı buz kesmiş sanırsınız; faziletin mahcupluğuna bürünmüş, zevk sözü edilince irkiliyor...ama azmış aygırlar bile zevke onun kadar iştiha ve hararetle koşmazlar. üst tarafları kadındır onların ama alt tarafları hayvandır. bellerinden yukarısı tanrıların ama aşağısı şeytanın malıdır. cehennem, zulmet, kükürt kuyuları, alev alev ateşler, kaynar sular, pis kokular hep, hep oradadır...püf...püf...eczacıbaşı biraz misk kokusu ver bana; düşüncelerimi temizleyeyim.
günahını altın kaplat, adaletin kudretli kılıcı birşey yapamadan kırılır; paçavralara sar, bir cücenin saman çöpü bile onu deler geçer.
öyleyse başımızın üstünde bu korkunç gürültüleri koparan yüce tanrılar kim siniyor görsünler de, kanunlarına karşı gelenleri meydana çıkarsınlar. suçun gizli kaldığı için adaletin şamarından kurtuldun sefil, titre! kana bulanmış eller, yeminleri hiçe sayan, fazilet taslayıp zina döşeğine serilen namussuzlar, siz de saklanın! gizli kapaklı tertiplerle, rüya oyunları ile insan canına kıyan habis, korkudan buna! cümrü ruhlarında saklı caniler, suçunuzu saran duvarları yıkıp ortaya çıkında, sizi hesap vermeye çağıran bu heybetli hakimlerden af dileyin! bana gelince; ben suçlu değil, davacıyım." (Kral Lear)
naftalinlediği gülümsemesine dokunan gece kadının inanıyorum diyen yanına kınından firar etmiş bir yasak hançer saplıyor...
ve düş perdesinin gölgesinde gerçeğinin dizkapaklarına kapanmış bir masalın dudakları kanıyor...
yoksa günahsızken başlayan adımlar mı günahın gerdanına önce koşan!...
yazıların da şiirlerin kadar değerli ...
kutladımmm...