- 1882 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
Gitmek Üzerine / Düş(ün)en Notlar
Bugün onun doğum günü. Doğum günlerini sevmez. En azından ben öyle zannediyorum. Ama içten içe beklenti içerisinde olduğunu seziyorum. Akşam yemeğe çıkıyoruz. Her zamanki gibi saçma sapan bir kavga nüksediyor aramızda. Ben ağlıyorum…
Elimde tüm sadeliğiyle okunmayı bekleyen yeni bir kitap. Hemen başlayıp okumak için heyecanlanıyorum. Hava kararmış çoktan. Zifiri karanlıkta ne yazdığını göremiyorum. ‘’Işığı açabilir miyim?’’ diyorum. Bu kez homurdanmadan kabul ediyor…
Kadın ve adamdan bahsediyor ‘’Anarşist Aşklar’’ başlıklı yazıda. Birbirini seven ama eskisi gibi aşkla bakmayan gözleri anlatıyor. Bir anlığına karanlıkta konuşmaya gerek duymadan ilerlediğimiz çevre yolunun çizgilerine takılıyor gözüm. Akıp gidiyoruz boşluğa…
Kadınlar masalları seviyor ama inanmıyorlar sahiciliğine. İnanmasalar da dinlemeye bayılıyorlar. Erkeklerse ne seviyor ne de inanıyorlar masallara. Kendi masalını yazmak isteyen her kadın gibi ritmine kapıldığım hayatı sorgulamaya koyuluyorum. Gitmekten bahsediyor elimdeki kitap. Sıradan dünyam için sıradaşı yolculuk hayalleri kuruyorum, hiç gidilemeyen uzak ülkelere…
En çok istediğim ama en çok yapamadığım dürtümden yakalanıyorum. ‘’Kaç hayat yaşayınca yorulur insan?’’ diyor. Düşünüyorum… Kaç köprüden geçtikten sonra, köprüden geçmenin tat vermediğine karar verip köprünün altından geçen ırmağa atlamak istiyor insan? Kaç kez gitmeyi geçiriyor aklından ve kaç kez kalıyor olduğu yerde…
Mutlu birliktelikler diyor; ‘’ karşılıklı sevgi, saygı ve bir de karşılıklı bir türlü çekip gidememek’’den geçiyordur sorsalar; mutlu görünen mutsuz çiftlere. Sahiden yaşayamadıklarımızın ağırlığı yaşanılanlardan daha mı yüklü geliyor omuzlarımıza, bir çocuk gibi bağrımıza bastıra bastıra avuttuğumuz gitmelerimizi susturmayı başaramıyoruz içimizde!
Kitabı kapatıyorum. Yol bitiyor, eve geliyoruz. Ben duygulanmak için aradığım müsait bir gece aralığında inmek ve sığınmak istiyorum sessizliğe. O ise hislerine ayıracak kadar kıymetsiz olmadığını sandığı vaktiyle hoşbeş edebilmek için ‘’sesli kare’’ (tv) yalnızlığının boşluğuna gömüyor kendisini.
Ben sürekli şaşırmak istiyorum. Heyecan duymak ve alışmamak… Aramızdaki koca dağ burada ufalansın istiyorum, o bunların hiç birini dilemiyor. Kitabımı ve kalemimi okşayıp öpüyorum. Kelimelerle sevişmek için sayfaları yeniden açıp ortamı hazırlıyorum duygusal boşalma anım için. Haz duyuyorum, ilk kez okuyor veya ilk kez yazıyor gibi yine kalbimin hızlı hızlı çarptığını duyuyorum...
Aynı olan her şeyden sıkılıyorum. Örneğin; aynı yemeklerden, aynı müziklerden, aynı eşyalardan, aynı günlerden, aynı hayatlardan, aynı hatalardan... Değişimin kendisi çılgınca cezbediyor beni. Kendi uydurduğum yemekler pişiriyorum, dilini hiç bilmediğim tuhaf müzikler açıp eşlik etmeye çalışırken buluyorum kendimi. Sırf sıkıldığım için yıllardır duran bir eşyayı elden çıkarıyorum. Bir öncekinin aynısı olan günleri parçalamak geçiyor içimden. Aynı hataları tekrarlamalarımsa midemi bulandırıyor. Yerimde saydığımın özeleştirisini yapıp kendimi boğmak ve hayatım aynılaştığında içlene içlene ağlamak istiyorum. Sonra yine vazgeçemediğim o gitme isteğinin kıyısında intihar ederken yakalıyorum kendimi. Gitmek ama nereye? Bilmiyorum…
Aslında değişim denilen süreç insanın içine işleyip kendi ruhunda gerçekleşmediği müddetçe aynı olan tüm düzen değişse bile ruhta bir iyileşme olmuyor. Bazen neden ve nereye gideceğini bilmeden yalnızca gitmek isteriz. Gitmenin büyülü çağrısına aşığızdır aslında. Gidince ne olacağını düşünmek istemeyiz. Gitme fikrinin cazibesidir yalnızca bize çağrışım yapan. Bizde kayıtsız şartsız gitmek isteriz sırf bu yüzden….
Yolculuk olduğu yerde öylece duruyorken, reelde bir karış yol kat edemezken, mecazda kilometrelerce kendi içine arşınladığın yolların uzunluğudur aslolan. Kendi içine yolculuk başlamışsa, eğer gitmeden de gidebilmeyi başarabilmişsen asıl gitme eylemi o zaman gerçekleşir.
Bütün bunları bilmeme rağmen içimde devinip duran çılgınca arzuladığım gitme isteği bir ceni gibi büyüyor ve lanet olası peydah olamıyor, doğmuyor! Günler, aylar, yıllar birbirini kovalıyor ve ben olduğum yerde kıpırtısız değişebildiğim kadarıyla bekliyor ve gitmeden de gidebilmiş herkes kadar görmediğim yerlerin havasını içime çekiyor ve tanışmadığım insanların anlatmadıklarını hissediyor, tüm ‘hayali’ gidilemeyen varışların tanımını yapıyor ve görmüş geçirmiş gibi anlatıyorum. Düşsel bir yerinde sayış ve erişim bu…
Aşık Veysel oluyorum kendimce. Görmeden sevmeyi, okumadan yazmayı, yazamadan anlatmayı ve sahici olan duygudur diyip iptilaya uğrattığım eksikliğimi özümsemeye çabalıyorum. Şaşırmak istiyorum, merakımı dürtüklemek, aklımın rahatsız malikânesini dağıtmak, kalbimi bozgunlara uğratmak… Oysa ötekilerin en sevgili huyu meraksızlık, en acıklı şarkıları ruhsuzluk ve en güzel kokuları gülümseyebildiklerinde saçılan gamzelerin tohumları….
Kendimi keşfediyorum. Keşfetmek acı veriyor. Kendimi keşfederken insanları, insanları keşfederken hayatı ve en sonra ölümü keşfetmeye çalışıyorum şaşkınca. Ölmeden olmuyor! Sonunda anlıyorum ki, ne ben kaşifim, ne insanlar, ne hayat keşfedilmeye müsait, ne de deney yapabilmek için kobay olmaya elverişli. Her yanım kan kaybından yerle bir olmuş ütüpyalarla çevrili.
Her şeyden cayıyorum. Alamıyorum, çözemiyorum, anlatamıyorum, susuyorum…
Mor bir kuş görüp uçmaya öykünüyorum fütursuzca…
fulya/aralık2011
YORUMLAR
Hepimizin yaşadığı duygulara değinmişsin Fulya.Hepimiz kaçmak istiyoruz hayattan,yaşantımızdan,sorumluluklarımızdan,herkesten herşeyden en çokta kendimizden.Ama iş uygulamaya gelince cesaret edemiyoruz.Gidene sorsan "keşke gitmeseydim" der.Kalana sorsan"keşke gidebilseydim"der.Ne giden mutludur aslında,ne kalan.Aslonan insanın elindeli malzemeyi sahiplenip onunla mutlu olmaya çalışması,anın tadını çıkarmasıdır.Neden demişler,İnsan en çok kaybettiklerini ve sahip olamadıklarını özler diye...Değer kendimizde yani içimizde,bizde çözülüyor çözümsüz problemler.Ya da bir süre rafa kaldırmalı sonra çözülmek üzere..Selamlar...
" Şeyh-i Ekber'e göre en üstün makam, hayret; Ben de şaşkınlardanım, Rabbim sonumu hayr et !.." [ Üstad Necip Fazıl KISAKÜREK ]. Ayrıca Eflatun bilgelik hayret etmekle başlar der.Sürekli şaşırmak ve aynılar arasında sıkışıp kalmamak için, her günün yeni bir dünya , hayat keşfi olması için, asla ama asla yerinde saymamak için hayret etmek, şaşırmak lazım. Bilmenin ve bilgeliğin yani hayret etmenin sonu yoktur.....
Kadınlar masalları seviyor ama inanmıyorlar sahiciliğine. İnanmasalar da dinlemeye bayılıyorlar.
Bence inanıyorlar…
1.Sahne, Perdeeee
—Aaa! Kolların neden bu kadar büyük büyükanne?
—Ba-di ça-lı-şı-yo-rum ev-la-dım
—Peki, niye bu kadar kıllısın büyükanne?
—Böb-rek üs-tü bez-ler-im i-yi ça-lış-mı-yor, de-vam-lı tes-tos-te-ron sal-gı-lı-yo-rum on-dan-dır ev-la-dım
—Hımm! Niçin kesik kesik konuşuyorsun büyükanne?
—Se-nar-yo ge-re-ği ev-la-dım
—Aşk olsun şakanın sırası mı büyükanne?
Kessss. Baştan alıyoruz. Bu sevda bitmez. Pardon pardon bu sahne bitmez
Bumudur… Bence budur.
Yanlış anlaşılmasın “bence” dediğim sadece kadın-masal kısmı.
Düşülen diğer notlara gelince; sanma ki tespih çeken erkeklerin hepsi Beytullahı tavaf etmiş veya Tophane kaldırımlarında, salladığı tespihiyle, çakma külhanbeyi ayaklarında topukları ezilmiş ayakkabıyla gezmiş. Alakası yok.
Mesele insanın meselesi, kadını erkeği yok bunun
Nasıldı şarkısı;
Hekimden sorma, çekenden sor demişler
Çaresini dertlerin, çare gösteren değil, çeken bilir demişler
Hep içine atmaktansa ara sıra postaya atmakta fayda vardır, puldan yana sıkıntı çekileceğini hiç zannetmiyorum
Selamlar, saygılar
Her yanım kan kaybından yerle bir olmuş ütüpyalarla çevrili. ..her yanım ütopyaların kuruttuğu kan revan bir yara şimdi...gitmek fikri gitmekten daha fazla sürur verir belki öze...
niye herkes aynı...tüm erkekler ve tüm kadınlar...ve tabi tüm hayatlar...yok mu ben bilmem şu kaçıncı yılımda hala aynı saygı sevgi ve özenle bakıyorum yoldaşımın gözlerine diyen bir insan...niye mağlup nefsine cümle adem...oysa biz sevgi ve aşk hamuruyla yaratılmış kullar değil miydik...?niye gitmeler kaplasın düşlerimi, niye acı üstüme üstüme kussun...ve niye bu kadar düşünüp kapana kısılıp devinen günlerimi yırtmaya çabalıyorum...niye ben umursamayan düşünemeyen o bencil tarafta değilim...daha dün gece -hani filmlerde olur ya-bir gün dedim ya, bir gün bi yer değiştirse her şey...neyse...faydasız dilek...gitmek cesaret, gitmek nedamet belki, gitmek bencilliğin ta kendisi belki, gitmek hürriyeti sırtında başka kapanların kapısı belki....ne bilebilirim ki...bunca zifiri fikir aklımla oynaşırken...gitmek olsa güzellikler bütünü...kendinden özüne gitmek belki aslolan...
en son hadi canım hadi devam diyor kendim kendime...
sen bulan olursun inşallah fulyam
selamlar
Kesinlikle günün yazısı olacak bi yazıydı ve hepimzi anlatan bir yazı.Gitmek istemyen varmıdır olduğu yerden çooooooooooook uzaklara. Öle çok kendmi buldum ki yazısında çok etkilendim inanın ve şimdi kalkıp yerimden yine giesim geldi... Ama ne mümkün!!!
Tebrikler ve kucak dolusu sevgilerimle.Her daim bizimle kalmanız dileğiyle :)
Fulya bu yazını okurken, beni yıllar öncesine götürdün. Evliliğimin.7. yıllarıydı ve aynı duygulardı beni kuşatan. Gitmek için çırpınan gidemeyen ve evet doğru tespit, ölümü bile keşfe çıkan bendim.. ve sonunda herşeyden vaz geçip, kırık kanatlarla çırpınan morcivert bir kuş saldım havalara ve hala dönüp duruyor başıboş havalarda....... Kutlarım Fulyacım seni gönülden.
Yaşamsal süreç zaten uzun ince,kendisine göre zikzakları,dar sokakları,sarp kayalıkarı vardır.Düşünebiliyorsan o düşünü yaşamak zorundasın.Yaşamasını bildiğin sürece.
Yaz yazabileceğin kadarıyle.Tükenmez ve bitmiyen bir sürece odaklanırsınız.Öyle yazacaksın ki,okuyanın gönlünde bir soru işareti bırakacaksın.Okuyanı düşündüre düşündüre denizlere götüreceksin.O denizde sessiz yol alan gemidesin.O gemiyi yavaş yavaş sürerek ve rotasını karanlıklardan aydınlık dünyasına çevireceksin.Bir heyecan ve istem bu yazıda gördüm.Umarım ereğine kavuşursunuz.Hep başarılı olman dileğimle sevgim sevgin olsun can yazarım,sevgi ve saygılarımla...