- 1535 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Ben Senin Katilinim
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
- Güz mevsimiydi.Otuzlu yaşlarda görünen adam, elinde bir demet kasımpatı ile yolun ortasında dalgın birhalde yürümekteydi.
Az önce cami kapısının önünden geçerken başına pisleyen güvercini bile farketmemişti aniden bir fren sesi duyuldu...
Kadının biri, onu kolundan hızla çekip kurtarmasaydı eğer karşıdan gelen kamyonet adamın bedenini asfaltın üzerine serecekti. Belki de yaralanmış ya da ölmüş olacaktı. Şaşkındı ama nedense korkmamıştı. Ölmenin manasızlığını uzun zaman önce kabullenmiş gibiydi.
Kadın, adamın gözlerine baktığında umursamaz bir bakış yakaladı. Oysa hayatında ilk defa tanımadığı bir erkeğe elini uzatmış ölmesine izin vermemişti. İçinden;
"Bunu kendime nasıl yapabildim... Kahrolası adam nerden çıktı karşıma hayatımı altüst etti" diye söylendi.
Genç adam ise hafif bir tebessümle başını saygılı şekilde öne eğip selam verdikten sonra yoluna devam etti.Tıpkı bir hastanın acıyla attığı adımlar gibi yaralıydı adımları...
Kadın üzerindeki rüzgarlığı düzeltti. Kestane rengi dalgalı saçlarını rüzgarlara teslim etmiş gibi savura savura adamın ardından yürümeye devam etti...
Çekiniyordu ama içindeki şeytan onunla konuşması gerektiğini söyleyip duruyordu. Kalp atışları hızlanmıştı. Adam ile tekrar göz göze geldiğinde tüm bedenini sımsıcak heyecan dalgası yaladı. Bir adım öne geçip karşısında durdu yutkundu ve
"Ben... Ben senin katilinim" dedi.
Adam gayet sakin ;
"Biliyorum."diye cevapladı.
Kadın şaşırmıştı...
"Nerden biliyorsun?"
" Avukatım söylemişti. "
"Ama beni daha önce hiç görmemiştin ki. Yoksa fotoğrafımı ... Şimdi anlaşıldı."
"Evet, fotoğrafını göstermesi için çok yalvardım ısrarlarıma dayanamayınca da gösterdi. Bu arada saçlarının rengini de değiştirmişsin resimde daha farklıydı..."
"Oh maşallah herşeyimi incelemişsin. Canım sıkıldı sarıdan, koyu kestaneye boyattım.Ne oldu beğendiremedim galiba..."
"Yok canım öyle bir şey demedim, demem de. Nasılsa... Şey... Bu kasımpatılar senin içindi. Alır mısın?"
" Benim mi... Teşekkür ederim dememi beklemiyorsun herhalde. Ver alayım bari. Ama bu çiçekleri sevdiğimi nerden biliyordun?"
"Nerden bildiğim çok mu önemli mi? Sadece bu mevsimde bulabildiğim en güzel çiçek bunlardı."
Neyse, önemi yok zaten. Nasılsa çok fazla yaşamayaca..."diye konuşurken genç adam kadının sözünü kesti...
"Dur bir dakika. "
"Ne oldu? "
"Beni ne ile öldüreceğine karar verdin mi?"
"Bunu şimdilik bilmesen daha iyi olur. Hem istesem demin seni o arabanın altına girmekten kurtarmazdım. Emin ol zevkle öldüreceğim seni. İşte o zaman babamın intikamını almış olacağım. "
"Ben... Çok üzgünüm, babanı isteyerek öldürmedim. Yıllarca hapishanede boş yere tutsak kaldım. Son defa söylüyorum. O sabah arabamla lanet olası yokuştan aşağıya doğru giderken frenler tutmadı, babanın da kaçacak vakti olmadı. Ben katil değilim.
"Çok konuşuyorsun, ne desen boş. Acele et hadi. Adresi ve ne yapacağını biliyorsun değil mi?"
"Evet, sen önden gideceksin. Ben de beş dakika sonra apartmana geleceğim.Asansöre binip beşinci kata çıkacağım. Sen kapıyı aralık bırakmış olacaksın. Tamam mı dersimi iyi ezberlemiş miyim?"
"Evet. Şimdi gidiyorum sakın kaçmaya çalışma."
" Öyle bir niyetim yok merak etme."
__ Aysın , koşar adımlarla apartmandan içeriye girdikten sonra. Kutlu cebinden telefonunu çıkartıp aceleyle bir numarayı tuşladı.Telefonun diğer ucundaki adama;
"Alo ben Kutlu."
"Nerde kaldın... aramakta geciktin"dedi.
"Merak etme hala yaşıyorum dediğimi yaptın mı?"
"Evet , elbette yaptım ama..."
"Pekâla, kendine iyi bak diğer tarafta görüşmek üzere hoşçakal."
"Kutlu, bir dakika dinle beni... Bak karar senin ama bana sorarsan yine de yanlış yapıyorsun derim. Daha önce de..."
" Kararım kesindir. Kaybedecek bir şeyimin olmadığını çocukluğum çalındığı o günden beri biliyorum. Hadi kapatıyorum hakkını helal et.
Telefonu kapatır kapatmaz saatine baktı. Üç dakika dolmuştu.Geriye iki dakikam kaldı’deyip ceketinin iç cebinden kağıda sarılı bir şırıngayı çıkarıp baktı.
Dudaklarına buruk bir tebessüm yerleşmişti.Şırıngayı itinayla iç cebine yerleştirip Aysın’ın oturduğu apartmana girip asansöre bindi.Beşinci kata gelince asansörün karşısındaki daire kapısının yarı açık olduğunu gördü.Yavaşça içeriye girip gürültü çıkarmadan kapıyı kapattı. Hol uzundu sol girişte salon, hemen yanında mutfak vardı. Karşı taraftaki odanın birinden Aysın çıktı.Bir süre Kutlu’ya öyle bir baktı ki sanki daha evvel yıllar öncesinden tanıdığı bir misafire hoş geldin der gibiydi.
Kutlu , boğazını temizler gibi öksürdü ve ilk konuşan o oldu.
" Geldim işte... Hazır mısın?"
"Evet, ya sen?"
" Ben de hazırım. Çok uzatmayalım ne yapacaksak yapalım."
" O halde yatak odama geçelim."
"Nasıl istersen..."
Yatak odası uyumlu renklerle döşenmişti. Perdeler turuncu, Yatak takımı açık mavi... Oldukça iç açıcı ve zevkli renkler kullanan bu kadın Kutlu içinden;
’Yüzünde hüzünle öfkeyi aynı anda barındıran bu kadınla başka koşullarda tanışmış olsaydım keşke ’ dedi...
Düşüncelerinden sıyrılıp kendisine uzatılan şarap kadehini aldı. Bir dikişte içiverdi. Damağından midesine acıyla karışık tatlı bir yanma hissi ulaştığını duyumsadı. Aysın, pencerenin önüne yürüyüp elindeki kadehi havaya kaldırdı.
"Ölümün güzelliğine içiyorum.Hayat bir oyun ise ölüm dönüşü olmayan sahnedir... Ölümün şerefine içiyorum! " diye haykırıp kırmızı şarabı tıpkı
Kutlu gibi bir dikişte içti,diliyle dudaklarını yalayıp
"Imm... Güzelmiş değil mi?"der demez gözlerinden iki damla yaş süzüldü. Kutlu kadının haline acımıştı. Yanına yaklaşıp ellerini saçlarına uzattı. Hafifçe dokunup;
" İstersen vazgeçebilirsin. Bu kadar üzüleceğini tahmin etmemiştim. Özür dilerim."
" Üzülmek değil... Bu... yani bu gözyaşları seni yanıltmasın. Ben sana niye üzüleyim ki...Ben babamı çok özledim. Onsuz bu hayat bana hiçbir şey ifade etmiyor. Yaşamak rezil bir görevden, yükten başka bir şey değilmiş ... Şimdi sen söyle neden ben?
Bunu bir başkasına da yaptırabilirdin."
" Haklısın başka birine de beni öldürmesi için teklifte bulunabilirdim. Dışarısı katil ruhlu insanlarla dolu. Ama bu işi senin yapmanın daha doğru olduğunu, en azından beni babanın katili olarak gördüğünü ve asla affetmeyeceğini de bildiğim için benim katilim olmanı istedim. Böylece sen babana olan sevgini de ispatlamış olacaksın. Ona aşırı tutkuyla bağlı olman bir baba için çok güzel birşey... Ama babanın ne demek olduğunu bilmeyen ben..."
"Nasıl yani... Sen bu lafınla babanı sevmediğini mi söylemek istiyorsun?"
" Babamı sevmek!Hah ha haa. Sevmek ve baba..."
__Kutlu, titremeye başlamıştı. Tüm bedeni elektrik akımına kapılmış gibi sarsılıyordu. Aslında gülerken ağlamaklıydı zor tutuyordu kendini. O’ da Aysın gibi haddinden fazla gergindi. Bir süre odanın her köşesine dikkatle göz gezdirdi ve ardından;
" Sigara... Bu lanet olası evde sigara içebilir miyim?diye sordu. Fakat cevap gelmesini beklemeden gömlek cebinden mentollü paket çıkarıp bir tane sigara aldı. Titrek dudaklarının arasına aceleyle yerleştirdi. Aysın’ın gözlerine baktı. O an anlaşılmayı beklemiyordu .
Tek isteği bir sigara içmekti. Aysın, adamın bu davranışına tepki vermedi. Birkaç dakika sonra nefesini derinden çekip dışarıya saldı ve giysi dolabına doğru gitti. Sağ omzunun üzerinden başını çevirip anlaşılmaz bakışlarını Kutlu’ya çevirdi. Kutlu belli etmese de huzursuzdu.İçinden’ bu kadın ne yapmaya çalışıyor acaba ? ’dedi.
Kadın, dolabın kapağını açtı ve bir kolinin içinde eğildi baktı. Aradığını bulamayınca dolaptaki bütün askıları tek tek iteledi. Sonunda aradığını bulmuştu. Adamın karşısına geçip meydan okuyan gözlerle baktı, sigara paketini usulca açıp bir tane aldı.
Çakmağı yoktu ve yakması için adamı bekledi. İkisi de sessizlik içinde sadece nefeslerini duyuyorlardı. Bu halleri çok uzun sürmedi birkaç dakika sonra delirmiş gibi kahkalar atmaya başladılar. Ta ki, yatağın üzerine yığılıp, kalana dek...
İlk konuşan Kutlu oldu. "Bu halimizi bir gören olsa kesinlikle çıldırmış olduğumuzu söyler...
Aysın bir kahkaha daha attı ve bencede hah ha ha!Biliyor musun aslında ben... Ben birşey merak ettim. Yani soracağım şey sana saçma gelebilir belki ama yine de soracağım."
"Hımm... Nedir sor bakalım. Nasılsa bir daha cevap veremeyecek kadar ölü olacağım..."
"Aşk... aşkın tadına baktın mı hiç?"
Kutlu şaşırmıştı... Uzandığı yatakta bağdaş kurup oturdu ve Aysın’ın gözlerinin içine bakarak;
" Hayır. Aslında aşk bambaşka bir duygudur. Onu tadına bakılacak bir meyve olarak hiç düşünmedim. Bana göre bu duygu çok gizli bir hazine. Aşkı cesaret ve emek ister..."
" Söylediğin şey ilginçti... meyva ve hazine... Hiç böyle düşünmemiştim."
"İlginç bulman bana göre çok önemli değil. Aşk kişiye göre de değişir. O duyguyu kime sorarsan sor, mutlaka sıradan benzetmelerle ifade ederek geçiştirirler. Fakat benim tadına bakmadan bile tarif edebildiğim aşk sana söylediğim gibidir."
" Ne yani sen aşkı hiç yaşamadığını mı söylemek istiyorsun."
Kutlu, tuhaf bir heyecanla yüzünün yandığını hissetti. Kadının sorusunu geçiştirmek için.
"Ee, sigaralar güme gitti. İçmeyecek miyiz?diye sordu. Yüreğinde bir sıcaklık duyumsamaya başlamıştı. Aysın’a dokunmak , saçlarını koklamak içine en derine çekmek... aniden yataktan kalktı.
Düşünceler içinde odayı turladı.Yere düşen tütünü dökülmüş sigarayı görünce eğilip aldı. Kül tablasının içine attı. Paketten iki tane sigara çıkardı birni dudaklarının arasına yerleştiri , diğerini de kadına uzattı. Çakmağıyla yaktı.
Yağmur yağmaya başlamıştı... Ara sıra gök gürültüsü sessizliklerine eşlik edercesine kulaklarında yankılanıyordu...
Kadın üstü uzanmıştı ve gözlerini kapamıştı. Sağ kolu karyolanın aşağısına sarkmış vaziyette ölü gibi duruyordu. Kutlu, usul adımlarla yatağa doğru yürüdü. Cebinden çıkardığı şırıngayı kontrol eder gibi inceledi. Kadının yanına uzandı ve kulağına fısıldadı.
"Hadi vakit geldi. Hazır mısın?"
Aysın gözlerini araladı adamın yüzüne gülümsedi. Hava kararmıştı , içerisi sokak lambasının ışığıyla aydınlanıyordu. Saatlerdir aynı odada birlikte olmaları onları birbirini tanımayan ama aynı otobüste yan yana oturan yolcular kadar yakınlaştırmıştı. Fakat bu yolculuğun tek farkı aynı yöne gidecekleri ve aynı terminalde inecek iki yabancının birlikte aynı semte ulaşacağıydı.
Kutlu tekrar sordu. "Hazır mısı, iğneyi vurayım mı?"
Aysın gözlerini kapadı birkaç damla gözyaşı yanaklarına düştü. Kutlu onun ağladığını görünce ansızın ;haykırdı.
"Yapamayacağım! Kahretsin , bunu yapamayacağım,"diyerek kadının kollarından tutup sarsmaya başladı.
Aysın tüm gücünü kullanıp adamın elinden kurtuldu ve ayağa kalkıp pencereyi açtı. Dışardaki havayı derin derin soluduktan sonra Kutlu’ya
ben senin katilinim. Bunu biliyorsun değil mi?diye sordu.
Kutlu başını hafifçe evet anlamında salladı.
" O halde şırıngayı alıp geleyim."
" Zehirli şırıngayı nerde sakladın ?"
"Buzdolabının içinde... hemen geliyorum."
"Peki. "
Aysın, mutfağa gidip buzdolabını açtı. Plastik bir kutunun içinde sakladığı şırıngayı aldı. Tezgâhın üzerinde duran sürahiden bir bardak su doldurdu. Elleri titriyordu , yemek masasının üzerindeki hap kutusuna ve şırıngaya baktı.
Bu arada Kutlu, sıkıntıyla dışarıyı izliyordu. Yağmur çisil çisil yağıyordu. Gök gürültüsü kaybolmuştu. Etrafa matem sessizliğinde gri bir akşam hakimdi. Aysın odaya girince irkintiyle arkasını döndü. Bir süre hiç konuşmadan karşısında duran güzel kadını seyretti. Gülümser gibi dudakları gerildi. Bakışları içten , uysaldı. Kadına doğru yürüdü. Ellerini uzattı. Aysın aniden karyolanın yanına gidip durdu.
"Hadi çok uzatmayalım. Aynı anda zehri birbirimize enjekte edersek adil davranmış oluruz."dedi.
Kutlu kendine ait şırıngayı uzanıp komodinin üzerinden aldı. Sağ orta parmağı ve baş parmağı ile şırıngaya tıkladı. Bir miktar sıvıyı fışkırttıktan sonra kadının yanına oturdu.Gömleğini çıkardı usulca yatağa bıraktı.
Aysına dönüp;
"Başlayalım"dedi."
"Aysın buruk bir gülümsemeyle şırıngayı demin Kutlu’nun yaptığı gibi kontrol ettikten sonra adamın sağ kolunda damarını aradı , buldu ve iğneyi bir hamlede koluna sapladı. Kutlu tıpkı uslu çocuklar gibi hiç sesini çıkarmadan enjekte edilen yeri ovaladı.
Canı acımıştı ancak belli etmemek için dişlerini sıkıyordu. Sıra Aysın’daydı.
Eğildi, kadının sol kolunda damar aradı kısa sürede buldu. Kısık bir sesle "Seni... Seni çok sevdim... dedi ve şırıngayı damara enjekte etti.
Aysın’ın yüzünde tatlı bir gülümseme yer etmişti. Adam ve kadın bakışarak yan yana uzandılar....
Onlar gözlerini yumduklarında yağmur dinmişti. Dışarıda bir kedi miyavlaması ve devrilen çöp bidonu sesi duyulduğunda. Yatağın üzerine derin karanlık çökmüştü bile...
Ancak ikisi de katil olamayacak kadar birbirlerine aşık olmuş , derin sevgiyi içten içe yaşamışlardı.Aysın, babasının katili olduğuna inandığı bu adamı çoktan affetmişti bile...
Şafak söktüğünde odaya sızan gün ışıktan rahatsız olan kadın gözlerini araladı ,adamın kaskatı olan bedenini görünce;
Hayır ben senin katilin olamam! Seni öldürmeyecek kadar çok sevmiştim aptal, doğruyu söylediğine inanmıştım hem de daha ilk gün inanmıştım...
Dayanılmaz olan gerçeklerden biri de, Aysın’ın kanser tedavisi gördüğü halde yaşamak için hiç şansının olmadığını doktorundan duymuş olmasıydı. Bu yüzden böyle bir planla hayattan ayrılmayı istemişti...
Kutlu, hapishaneden çıkınca ona ulaşmış ve bu isteğini emrivaki bildirmişti. Adam bir kaç aydan beri genç kadının hayatını yakından öğrenmişti. Çektiği ağrıları, uykusuz geçirilen geceleri birlikte yaşamış bu arada Aysın’a aşık olmuştu... Aşktan da öte bir tutku ile sevmiş bağlanmıştı... hem de kendi canına kıyıp sevdiği kadının katil olmasını engelleyecek kadar çok sevmişti onu...
- SON -
"Aşkın Sizi Nerede Bulacağını Ve Nasıl Vuracağını Bilemezsiniz..."
Nurcan TALAY
25.10.2010