- 888 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
Radyumla Gelen Ga Ga
“O ne lan?”
“Ne bileyim! Soru işte.”
Aptallaşmış, ekranda çıkan “Radyumla Gelen Ga Ga” sorusuna bakıyorduk. Bilgisayarın şifresi ikimizde de yoktu. İpucu olarak gelen de anlamsız bir soruydu.
“Lady Gaga’yla ilgisi olmasın?”
“Git işine. Altmış yaşındaki bölüm başkanının Lady Gaga’yla ne işi olsun?”
“Belki kendinden genç kadınlarla ilgileniyordur.”
“Başkanın kendisi de kadın.”
“Ee, ne değişti?”
“Başlayacağım senin pornografik filmlerin çarpıttığı dünyana. Bırak bunları da şu şifreyi bulalım.”
“Hayatta bulamayız. Böyle saçma şey mi olur?”
Birbirimize baktık. Bir yolu olmalıydı ama nasıl? Her şeyi düşündüğümüzü sanmıştık ama şifreyi hesaplamamıştık. Halbuki ne kadar kolay olacaktı! Çarşamba akşamı bölümde yapılan şarap peynir partisinin ardından herkes eve gidecek, en kıdemli asistan olarak ben partinin kalıntılarını toplamak üzere kalacak, yeterli vakit geçtiğinde Kemal’i bölüm başkanının odasına alacak ve başkanın bilgisayarını çalacaktık. Çalmaktan kasıt bilgisayarı koltuğumuzun altına atıp gitmek değildi. Kasasını bırakıp, içini bizim asistan odasındaki hurdayla değiştirecektik. Çoğul konuştuğuma bakmayın, benim görevim Kemal’i odaya almakla beraber bitiyordu. Geri kalan teknik işler onun sorumluluğuydu.
“Reboot filan etsek?”
“Yaramaz.”
Sesimi kestim. Aklıma gelen teknik terimler reboot’la bitmişti. Kemal’i bilgisayarla başbaşa bıraktım, içeri, sekreter odasına geçtim. Birbirine bağlı üç oda vardı: Bölüm başkanın odası bir yanda, ortada sekreterin odası, diğer uçta da şarap partisinin yapıldığı toplantı odası. Şarabın kokusunu hala alabiliyordum. Kalmış peynirlerden bir ikisini tırtıkladım. Sonra yapacağımı iddia ettiğim şekilde masanın üzerini sildim, boş şişeleri ve yemek artıklarını dışarı çıkardım. Odanın havalanması için pencereyi açtım. İşimi bitirince de Kemal’in yanına döndüm.
“Abi, acaba sekreter Ela Hanımı mı arasak? Bir dosya gerekiyor, şifre nedir diye sorsak?”
“O da ‘Anahtarınız yokken bölüm başkanının odasında bu saatte işiniz ne?’ diye sorsa. İstersen kadıncağızı hiç yormayalım, doğrudan dekanlığa teslim olalım.”
“Tamam, tamam, sadece sesli düşündüm.”
“İyi bir fikir bulana kadar biraz sessiz olabilir misin? Bak, ben de burada kafa yoruyorum.”
O ekranına geri döndü, bir şeyler yazdı ama yine bir sonuç elde edemedi. Vakit geçirmek, stresimi azaltmak için başkanın odasına göz atıyordum. Kitaplığın boş bıraktığı duvarlarda bir başka hocanın yapıp başkanlığı hediye ettiği tablolar vardı. Tabloların yanında da, duvara asılı bir kırbaç...
“Bu kırbacı Nuri mi vermişti?”
Kemal başını ekrandan kaldırmadan:
“Evet. Yüksek lisansını Teksas’da yapmış...”
Gerisini de ben tamamladım:
“Dönerken de hediyelik kırbaç getirmiş. Hey Allah’ım! Hadi diyelim bir kırbaç getirdin; insan bunu, hanım olan bölüm başkanına mı hediye eder?”
Daha yukarılara baktım. Odanın, binanın genel koridoruna açılan, ama şimdi kapalı tutulan bir kapısı daha vardı. Pervazının üstünden tavana kadar olan bölüm camdı. Diğer iki odada da durum aynı olduğunu hatırladım.
“Kemal, bir baksana.”
O dönünce gözlerimle kapının üstündeki camı işaret ettim.
“Işığı görürler mi diyorsun? Binada kim olacak bu saatte? Boş ver.”
“Riske girmeyelim derim. Ben tüm odaların ışıklarını kapatıyorum.”
Sırayla odaların lambalarını söndürdüm. Son olarak da bölüm başkanın odasına gelip kapıyı kapattım.
“Tedbir iyidir, şans getirir.”
Bir koltuğa oturdum, Kemal’in tavana bakışını seyretmeye başladım. Başını havaya kaldırıyor, dua okurcasına “Radyumla Gelen Ga Ga... Radyumla Gelen Ga Ga...” diye tekrarlıyor, sonra pek de ümitli olmayan bir şekilde aklına geleni yazıyor ve sistemden red cevabı alıyordu.
“İyi” dedim, “Bu kadar yanlış denemeden sonra en azından sistem kilitlenmiyor.”
“Ağzını hayra...” diye Kemal söze başladı ama gerisini getiremedi. Birisi sekreterliğin kilidini kurcalıyordu. Kemal refleksif bir hareketle uzanıp monitörü kapattı. Zifiri karanlıktaydık. Birbirimize baktığımızı hayal ettim.
Kilit fazla tıkırdamadan rahat bir şekilde açıldı ve içeri birileri girip kapıyı kapattılar. “Keşke ışığı söndürmeseydik” diye içimden geçirdim. Belki o zaman bölüm başkanının bozulan bilgisayarının tamirini bizden rica ettiğini, bizim de partinin bitmesini beklediğimizi iddia edebilirdik. Ama şimdi bölüm başkanın odasında karanlıkta oturan iki asistanı nasıl açıklayacaktık?
Ayak seslerine bakılırsa iki kişiydiler. Biri topuklu giyiyordu. Bizim bulunduğumuz odaya gelmeyip, toplantı odasına gittiler. Diğer kapının kapatıldığını duyduk. Gözlerim karanlığa alışmıştı. Kemal’in nerede olduğunu seçebiliyordum. Yavaşça kalkıp onun yanına süzüldüm.
“Onların da ışığı yakmadıklarını farkettin değil mi?”
Yaksalardı kapı altından görürdük.
“Biri Müge Hanımdı” dedi Kemal, “Kokusundan tanıdım.”
“Yuh! Ne burun var sende. Ya diğeri?”
“Onu da traş losyonundan bildim.”
“Ee?”
“Ne bileyim oğlum! Müge’yi tanıdım çünkü asistanıyım. Adamı çıkaramadım. Ama fakülteden biri olmalı.”
“Nereden anladın?”
“İçeri ilkin erkek girdi de ondan. Demek ki onun da anahtarı var.”
“Peki şimdi ne yapıyorlardır toplantı odasında?”
“Sence?”
Olabilir miydi? Bir takım hocalar toplantı odasını kaçamak yapmak için mi kullanıyordu?
“Ne yapacağız?”
“Sesizce sıvışacağız. Yoksa her an buraya gelebilirler.”
“Niye gelsinler ki?”
“Koltuklara baksana. Bu yumuşak koltuklar başka nerede var? Hem kırbaç da var.”
“Doğru” dedim “Sen olsan kullanırdın.”
Kapıyı araladık, içeri geçtik. Sekreterliğin koridora açılan kapısını arkalarından kitlememişlerdi. Gürültü etmeden çıkabilirdik. Tam dışarı yöneliyordum ki Kemal kulağıma fısıldadı:
“Bir dakika!”
Müdahele etmeme fırsat vermeden toplantı odasının kapısına gitti ve gözünü anahtar deliğine dayadı. Bana çok uzun gelen birkaç saniye boyunca içeriyi seyretti. Sonra geri dönüp “Hadi” manasına bir işaret yaptı ve koridora çıktık. Binadan çıkana kadar sessizliğimizi koruduk.
Kemal’i tartaklamaya başladığımda otopark yolunu yarılamıştık bile.
“Ağzını burnunu dağıtacağım senin! Bir yakalansak hırsızlıktan mı, röntgencilikten mi bizi suçlayacaklarını bilemeyecekler.”
“Ne sinirleniyorsun? Yakalanmadık işte. Hem sadece hırsızlıktan hüküm giyerdik; röntgeni örtbas ederlerdi. Hele de benim gördüklerimden sonra...”
“Ne gördün ki sen?”
“Ne sen sor, ne ben söyleyeyim. Ama şunu söyleyebilirim: Benim filmler halt etmiş.”
“Uydurma sen de! Karanlıkta neyi görebildin ki?”
“Sen öyle san.”
Sormamı istiyordu ama ona olan kzıgınlığım geçmediğinden sormadım. Arabaya yürüdük. Binip de kapıyı kapattığımız da Kemal elini alnına vurdu, gözlerini kapattı.
“Galiba buldum” dedi.
“Neyi?”
“Şifreyi. Bu kadar basit bir şey olabilir. Radyumla Gelen Ga Ga... Çok açık değil mi?”
Kendisine sormamı istiyordu ama bunu da sormadım.
YORUMLAR
Ağyar doğru söylemiş vallahi. Karakter konusunda o kadar geniş nir yelpazaye sahipsiniz ki, asıl mesleğiniz hakkında asla fikir yürütemiyorum.
Öykülere geç kaldığımı sanmayın. Hepsini okuyorum. Fakat susmayı yeğliyorum artık. Kaleminize olan hayranlığım bakidir, bitmez.
Saygılar.
İlhan Kemal
Farklı karakterler, farklı mekanlar kullanmak hoşuma gidiyor ama bir yandan da aklımda aynı karakterin maceralarını içeren bir öykü serisi de var. Siz de iyi biliyorsunuz, kaleme ne gelirse o çıkıyor bahtımıza.
Bu güzel yorum için teşekkür ederim. Saygılarımla.
Aynur Engindeniz
İlhan Kemal
Sevgili İlhan
Şunu anladım ki yazılarını çözmek için sade okur olmak yetmiyor.
Öykülerinde öyle alengirli konulara giriyorsun ki; yahu diyorum bu herif acaba akademisyen bir kimyager mi, yok çılgın bir fizikçimi veya bohem takılan bir müzisyen mi yoksa cinayet masasından kolombovari sempatik bir başkomser mi. Laf aramızda şaraptan anlıyorsun, ee spora da meylin var “ammâ u lâkin” (İbrâhîmî Feyzullah Yalçın’ın kulakları çınlasın 13 üzeri 1) bir gurme için hareketli bir sporcu için dingin bir portre çiziyorsun. Sıkı bir akşamcı sade bir taraftar desem. Ehh işte kabul edilebilir. Nesin kardeşim sen. Yoksa hepsimi. Yoksa yoksa profesyonel bir katil mi pardon katilde nereden çıktı yahu, profesyonel bir yazar mı?
Şaka bir yana bir gün internette öylesine dolaşıyorum; sitenin birinde tesadüfen “rüyasında radyum görmek” diye bir yazı ilişti gözüme. Üzerine üzerine gittim. İlginç değil mi. Öyleye insan rüyasında her şeyi görür. Hayvan, bitki, otomobil ne bileyim ev, deniz, yol, silah, pense, tornavida, bisiklet, 90-60-90 bir manken vs. Hatta konu 90-60-90 bir manken olduğu zaman daha da ileri gidebilir. Her şeyi anlarım da ulen kaç kişi rüyasında radyum görür. Veya gördüğü şeyin radyum olduğunu kaç kişi bilir. Şayet her hangi bir fen fakültesinde Genel Fizik Atom ve Molekül Fiziği Nükleer anabilim dalı başkanı değilse.
Şimdi sende bu yazında radyumdan öyle peynir ekmek gibi bahsedince dedim ülen İsmet, amma cahil kalmışsın. Meğer radyum denen elementi herkes sular seller gibi biliyormuş. Bir utandım bir utandım.
Şaka bir yana insan bilmediğinin cahilidir. Bu gün kelli felli uzman bir doktorla karşı karşıya gelsek Ohm kanunundan bir problem sorsam apışır kalır. Ulen 6 yıl tıp okumuş, üstüne mastır, tuss, uzmanlık derken hepsi elektrik ile alakalı bir formül ile hikâye oldu.
Uzatmayayım İlhancığım kusura bakma bilmediğim yerden sormuşşsun bu sefer “ammâ u lâkin” (İbrâhîmî Feyzullah Yalçın’ın kulakları çınlasın 13 üzeri 2) ben genede sorunu cevapsız bırakmayacağım
Radyum elementinin atom numarası 88. "Ga" dediğimiz harfler Galyum elementinin kimyasal formülü ve bu elementin atom numarası da 31.
Yani; Radyum-Ga-Ga = 88 – 31 – 31, dolayısıyla şifre “sekiz, sekiz, üç, bir, üç, bir” diyorum. Diyorum da Mine hanımla yanındaki beyefendinin konu ile alakası aklımı karıştırıyor. Sanki ortada bir dikkat dağıtma veya dikkati çekme anlamında bir taktik uygulamış. Tıpkı “Koca .ötlü Kızlar” yazınızdaki gibi. Yanılıyor muyum?
Bunun dışında bir hayli akıcı ve başarılı bir hikâye.
Tebrikler, selamlar, saygılar
O qué
Evet itiraz ediyorum Mine ve gizemli adam benim de dikkatimi dağıttı yoksa bu cevabı ben yazcaktım!
Sevgiler
lacivertiğnedenlik
O qué
Ağyar'a itiraz etmek? Alllah muhafaza rezil rüsva eder :)))
Saygımla
Ağyar
Bu arada aşkolsun nuniş'e ;-)
Selamlar
İlhan Kemal
Aslında gün bitimini bekleyecektim ama siz bunu okuduğunuzda herhalde gün bitmiş olacak; o yüzden hikayemin hikayesini anlatmakta sakınca görmüyorum (Ne de severim bunu, bilirsiniz)
Son otuz dört öykümde yaptığım bir uygulama var: Öykülerin adları çok önceden belirleniyor (Daha on beş öykü kadar da böyle olacak). Bu adları bir rock grubunun 45 likler listesinden alıyorum ve sırayla her birine öykü yazıyorum. İsimleri gayet serbest bir şekilde Türkçeye çeviriyorum. Bugünki öykünün adını ise çevirmekte epey zorlandım. Radio Ga Ga nın Türkçesi nedir? Bilse bilse internetteki çeviri programları bilir diyerek babylon.translation a girdim ve Radio Ga Ga yazdım. Sonuç öykünün başlığı oldu. İlk tepkimi (Aynı kelimelerle olmasa da) öykünün açılış cümlesi yaptım ve gerisi geldi.
Profesyonel değil de amatör katil sayılabiliriz aslında (Sadece ben değil, çoğumuz) Az adam öldürmek bu öykülerin hayali dünyasında. Hatta bir öyküde baş bile kestiğimi hatırlıyorum. Gerçek hayatta ise sıradan birisiyim. Sözünü etmeye değer bir durumum yok. Yalnız şaraba ve kahveye karşı bir düşkünlüğüm var, bu doğru. Öte yandan zamanında lisanslı tenisçiydim, bu da doğru.
Rüyada niye radyum görülür, bu neye alamettir? Aslında güzel bir öykü konusu gibi duruyor ama radyoaktif elementlerle arama bir miktar mesafe koymak istiyorum. Bu yüzden bu konuyu çok sonraya bırakacağım (Yanlış anımsamıyorum ekşi sözlükte bir başlıktır bu)
Müge Hanımın sahnesine gelince. Tipik birbirinden bağımsız suç işleyen iki grubun karşılaşması durumuydu. Dikkat çekmek ya da dağıtmak yerine olayın sonlanmasında o sahne hayati öneme sahipti (Dikkat çekilmek istense hep birlikte o anahtar deliğinden içeri girerdik) Koca Götlü Kızlarda da dikkati çekme düşüncesi yoktu aslında. Şarkının adı Fat Bottomed Girls idi; bana düşen de Türkçeye çevirmekti (Allahtan Get Down, Make Love adlı parçalarının 45 liğini çıkarmamışlar)
Gerçekten hikaye içinde hikaye yorumlarınızı çok özlemişim. İyi ki geldiniz. Saygılarımla.
Ağyar
Bundan sonraki sorun pardon yazın ne olur bu kadar kazık olmasın :-)
Şaka bir yana kazık olan yazı değil, şifre idi. Aman ha! yanlış anlaşılmasın
Başarılar, selamlar
İlhan Kemal
Ağyar
Tekrar başarılar, selamlar.
İlhan Kemal
Yerinizden fazla kımıldamadan yaşanacak adrenalinler hakkında bir öyküydü. Yaknız hayal gücünü epey zorluyor derken okuyucu olanları gözünün önüne getirmekte mi zorlanıyor, yoksa yazar hayalgücü penceresini fazla mı acmıs?
Duvarda bir kırbaç varsa mutlaka şaklamalıdır. Saygılarımla.
O qué
Bu sizin cevabınızın hangi şıkkına düşüyor :)
İlhan Kemal
Yine tatlı bir öykü. Tatlı bir okuma. Ellerinize sağlık.
Ben şifrenin Gaiger sayacı ile ilgili bir rakam olduğunu düşündüm. Ya da çok ciddiye almasa mıydım acaba? Belki de tamamen başka bir anlamı vardır.
Ama asistan bölüm başkanının bilgisayarından ne çalar ki? Zaten bilgiyi paylaşmak değil mi hocanın görevi? Yoksa ben çok mu masumane baktım hikayeye?
İlhan Kemal
İlhan Kemal
Sonunda şifreyi buldular
Radyumla gelen ga ga ga...
Baştan sona keyifle okudum, tebrikler
Sevgilerimle...
İlhan Kemal
o şifrenin adı pazar sevüşgenleri ,anahtar deliğinden bakınca iki ateşli kıvılcım gördüler ya
-yaramaz çocuk gibiydiler arabaya kendilerini atarken
ga ga ga :)
İlhan Kemal
Şifrenin hikayesi ise sayfadan düştükten sonrasına kaldı.