- 1398 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
YAN GÖNLÜM !
En güzel gençlik günlerimi geçirdiğim o kasabayı unutmam mümkün değil. Babam, çalıştığı kuruma müdür yardımcısı olarak atanmıştı.Annemin memleketi olan, küçük ama güzel kasabaya taşınıyorduk.Bu, yeni yeni arkadaşlar demekti. Zaman su gibi akıyordu.İki yıl nasıl geçmişti bilemedim? Seksenli yılların ilk çeyreğindeyiz...
Delikanlı çağlarına ilk adım atışlarım,sabahlara bin bir rüyalarla uyanışlarımdı o günler. Sorumsuz yaşanılan o günler mutlu geçiyordu. Öyle ki,ortaokul son sınıfta yazdığım şiir memleketin en önemli dergilerinden birinde neşr edilmişti.Derginin "Misafir ve gelecek vaad eden şairler " köşesinde beni konuk etmişlerdi.Etrafı hat süslemeli bu sayfanın tamamında yazdığım şiir,altında ismim ve kasabanın ismi yazıyordu.
Bu haber ile o gün gündeme oturmuş,hafta boyunca konuşulan tek kişi olmuştum.Evet,büyük bir mutluluk vesilesiydi benim için.Ama en önemlisi Arzu’nun bana anlamlı ve sevecen bakışıydı.Bir türlü açılamadığım sınıfın belki de kasabanın en güzel kızıydı.Beni tebrik ettiğinde kalbim yerinden çıkacakmış gibiydi. En sevmediğim ve bir türlü geçer not alamadığım Matematik dersi bitmiş,kurtarıcım olan Türkçe dersine girmiştik. Türkçe Öğretmenimiz Hüseyin Bey, asil bir aristokrat tipti. Giyimi, gezişi ve sınıfa hakimiyeti ile gıpta edilen ve saygı duyulan bir öğretmendi. Tek kusuru arada sırada dili tutuluyor, kendi kendine debeleniyor ve son söylediği cümlenin son hecesini saniyeler boyu tekrar ediyordu.Bu durum, benim gibi hocaya saygı duyan kişileri rahatsız ediyordu. Lakin, diğer uçarı öğrencileri ise mutlu ediyordu.Dersimize yine kendine has yürüyüşü ile girdi.
"Günaydın Çocuklarrr!"
Ayakta beklediğimiz bu ilginç ve önemli öğretmenimize hep bir ağızdan ;
"Günaydın Öğretmenimmm" diye cevap verdik.
"Oturun Çocuklar! Bugün dersimiz, Divan Edebiyatı ve Nazım Biçimleri.Ancak öncesinde bir iki kelime ile bir konuya değineceğim izninizle.İçinizden bir arkadaşınızın girişimci davranışı ve yazdığı şiir ile yaptığı başarıdan bahsedeceğim.O arkadaşınız yazdığı şiir ile sadece dergide yer almamış benim şu gönlümde de taht kurmuştur.Böylesi en ücra şark köşesinden taa İstanbul’a mektupla şiirini göndereceksin ve o önemli dergide yayınlanma hakkını kazanacaksın.Bu durum,onyedi yıllık öğretmenlik hayatımda görmediğim bir şeydi.O öğrencinin öğretmeni olarak ben gurur duydum."
Üzerinde oturduğum tahta sıra, birden altın taht’a dönüştü. Kraldım artık!. Bütün gözler beni işaret ediyordu. Ama, aradığım göz farklıydı. Gamzeli yanağına yakışan o yeşil gözlerin benden başkasını görmesini istemiyordum. Alkış tufanıyla hayali dünyamdan uyandım.
"Kalk bakayım İbrahim,şu dergiye yazdığın şiiri oku."
Elim ayağım birbirine girmiş,sanki bir kova suyu üzerime boca etmişlerdi.Ayağa nasıl kalktım,tahtaya nasıl çıktım bilmiyorum? Benim günün adamı olmamı sağlayan dergi elimde zıngır zıngır sallanıyordu. Ayaklarım beni zor taşıyordu.Böylesi bir durumla ilk defa karşılaşıyordum. Kendimi toparlamam için derin bir nefes aldım.Iııı !!! yetmedi. Bir iki nefes daha derken biraz hafifledim.
"Hadi yav...yav...yav..." Hüseyin hoca yine takılmıştı. Sınıfta kıkırdamalar başladı.Fırsatı ganimete çevirmeliydim.Çünkü, beni en güzel sözlerle taltif eden öğretmenimi kurtarmalıydım.
"Değerli Öğretmenim,değerli arkadaşlar..." Bütün sınıf bana odaklanmıştı.Heyecanım birden kayboluverdi.Bir kuş gibi hafiftim.Müsamerelerde şiirler okuyan, piyeslerde baş rolde görev yapan birisi olarak kalabalığa karşı konuşmayı az çok becerebiliyordum.
"Aslında yaptığım çok önemli bir şey değil, sadece yazmaya çalıştığım, adresini araştırıp bulduğum bir şiiri PTT ile dergiye göndermekti. Zannedersem bu ilgi şiirin kalitesinden değildi. Benim yaşımda bir öğrencinin taşranın en ücra köşesinden gönderdiği mektubun ilginçliydi önemli olan."
Sağ tarafa gayri ihtiyari döndüm,baktım öğretmenim kafasını önüne doğru sallıyor ben konuştukça destekler hareketler yapıyordu.Konuşma sonrası “Okunsun Kitap” isimli on kıtalık şiirimi okudum…Önce Öğretmenim sonra bütün sınıf beni ayakta alkışlamaya başladı.Alkış tam bitmişti ki,ortamın büyüsünü bozan bir ses geldi.
“Bu mu sabahtan beri methettiğiniz şiir?” Bu cümleyi kuran,devamlı yanımda oturan ve dayım’ın oğlu olan Ayhan’dan başkası değildi.Sevincim hayrete dönüştü.Ortalık buz kesti.
“Evet, bu şiir mi şimdi? Dergide yayınlanmışta.Yok şöyle olmuşta.Zaten arkadaş itiraf etti. Sadece, taşralı bir çocuğun yalvarması sonrası acıdıkları için yayınlamış kalitesiz bir şiir bu.”
Şimdi de elim ayağım sinirden titremeye başladı.Koşup suratının ortasına kafayı geçirmemek için zor tutuyordum kendimi.Hüseyin Bey ayağı kalktı.Yavaş yavaş yürüdü.Ayhan’nın omzuna elini atarak;
“Yavrum,aynı şiirden bir tane de sen yazıyorsun.Posta paran benden gönderiyorsun. Bakalım yayınlayacaklar mı?Yayınlanırsa aynı seramoniyi sana da yaparız olur mu?”
Hiçbir şey konuşmadan yerine hırsla oturan Ayhan... bana ters ters bakıyordu. Evet, biraz kıskanç çocuktu. Ama, beraber gezer, yer içerdik. Hatta, Arzu yüzünden bir iki kapışmıştık ama bu kadar fevri davranması beni bayağı üzmüştü.
***
“Ayhan,bana baksana!”
Kaçar adımlarla okulun bahçesini terk etmeye çalışıyordu. Yücel ile beraber koşarak peşinden gittim.
“Dursana,adi, alçak, kıskanç, şerefsiz” diye küfürleri fütursuz ve sinirli bir şekilde savuruyordum.Tam arkasına geldiğimde, birden döndü ve midemin ortasına bir yumruk savurdu.Nefesim kesilmiş yere yığılmıştım. Yücel de, ne olduğunu anlamamıştı.
O da, Ayhan’a vurdu. Onlar birbirine girmiş kavga ederken, nefesimi zar zor toplamaya çalışıyordum. Ayağa kalktım.Yücel’i kenara ittim. Ve suratının ortasına öyle bir kafa geçirdim ki…
***
“Yavrum, insan öz dayısının oğluna kafa atar mı? Burnunun kemiği kırılmış.Şimdi dayına ben ne derim ?.”
Elimde ki kitapları daha koymadan annemin bu sorgu suali ile iyice deliye dönmüştüm.
“ Anne! Senin bu kardeşinin oğlu var ya kıskanç, piskopat’ın önde gideni.İstersen Yücel’e sor olanları anlatsın.O’nu gebertmedim ya, otursun Allah’a dua etsin.”
“Tamam oğlum,tamam! Bir daha böylesi bir olay istemiyorum.”
***
“İbrahim,İbrahim” hızlı adımlarla okula yetişmeye çalışırken arkamdan bağıran kimdi? Geri döndüm .Burnu sarılı bir vaziyette, Ayhan bana doğru geliyordu.Tehlikeyi bertaraf etmek adına, yakasından tuttuğum gibi yere itekledim.
“Bana bak,Ayhan iti bir daha benim etrafımda dolaşırsan… “
“Dur oğlum,yanlış anladın beni.Hata yaptığımı fark ettim. Sen, benim en yakın arkadaşımsın hatta halamın oğlusun. Özür dilerim senden. Bir an için öfkemin kurbanı oldum.”
Kendi kendime hesaplaşmaya başladım. ”Allah,Allah!” dedim.Aniden değişen bu durumun nedeni ne ola ki? Neyse , yakında çıkar kokusu...
“İyi o zaman,bugün ki tostları da ısmarlarsan affederim seni”
“Tamam oğlum istediğin tost olsun”
Yediğimiz tost kaldığımız yerden dostluğumuzu devam ettirdi.
“İbrahim,akşam okul çıkışı görüşelim olur mu?”
“Hayırdır!”
“Bak oğlum! Şu Türkçeci ve Matematik’çinin yaptığı son yazılılar var ya onlardan yazılım kötü geçti.Senin de matematik zaten kötü ,gel şu kağıtları değişelim.Orta okul’u iyi not ortalaması ile bitiririz.Hem ben her şeyi ayarladım.Okulun kazan dairesinin anahtarı var bende.Oradan girip öğretmenler odasında yazılı kağıtlarını değişeceğiz.”
Duyduklarım karşısında kanım donmuştu.
“Ne yani hırsızlık mı yapacağız?”
“Yok oğlum sen yapmayacaksın. Sadece, yanımda olacaksın.Her şeyi ben yapacağım.”
“Düşünsene! Matematik yazılısı okunuyor.İbrahim Erzurumlu, dokuz... dese öğretmen ve ortalaman yedi düşse kötü mü olur? Hem, Arzu’da sana iyice tav olur...”
Düşünmem lazım.Cebinden çıkardığı kağıtları önümüze koydu.
***
“Kim var orada?” İşimizi bitirmiş tam kazan dairesinden dışarı çıkarken bu ses karşısında donup kaldık.Heyecandan dizimin bağı çözülmüş,yüreğim yerinden çıkmıştı.
Okul Müdür yardımcımız,Disiplin kurulu Başkanı Rambo Kenan…
Müdürün odasında hesaba çekiliyorduk.Kenan bey kendine çekip tokatlıyor,Müdür kendine çekip tokatlıyordu.
“Sizin o saatte okulda ne işiniz vardı?”
Artık bu kadar eziyete dayanamamış her şeyi itiraf etmiştim.benim bir suçumun olmadığını her şeyi Ayhan’ın planladığını anlattım.Ayhan’da suçu bana attı.Yine epey bir hırpalanma sonrası,odadan içeri babalarımız girdi.Güzel bir dayakta onlardan yedikten sonra;
“Bakın çocuklar,bu yaptığınız affedilir bir suç değil,sizlerin okuldan atılması gerektiği gibi hapse bile atılmanıza sebeptir.Ancak,babalarınızın toplum içindeki kariyerleri ve İbrahim senin iyi bir öğrenci olman nedeniyle kınama cezası alacaksınız.Ayrıca yarın gelecek olan bir kamyon kömürü ikiniz depoya atacaksınız.”
Değil bir kamyon,on kamyon kömür olsa atarım.Bir posta dayakta evde yedikten sonra,günlerim azaba dönmüştü.Bütün öğretmenler vebalı muamelesi yapıyordular.
Disiplin kurulunda olan öğretmenimiz Kimyacı Leyla, olayı tüm öğretmenlere anlatmış.Okulu bırakıp kaçmıştım…
Yıllar sonra, Üniversiteyi kazandığı gün ki itiraf: İçinde bulunduğum durumu kıskanan,değerli arkadaşım Ayhan Bey! bunu bilerek yapmış…Sırf bu kıskançlığının ve aşırı merakının yüzünden üniversitede bir grup öğrenciden yediği okkalı dayak sonrası, kafayı yiyip memlekete gelmişti.Şimdi, Psikolojik hastalıklı olarak, Elazığ Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde yatmaktadır.Rabbim yar ve yardımcısı olsun…
YORUMLAR
Aga...
Ayhanın kıskançlığı, Hüseyin hocanın takılmaları, senin şiirin, matematik sınavı sorularını yürütmeniz, Dayaklar, kömür taşımalar falan onların hiç birine takılmadım ben...Ufak tefek ayrııntılarla hepimizin yaşadığı şeyler....Ben çok farklı bir noktaya takıldım ki kimsenin dikkatini çekmemiş.
Arzu ne oldu?...Şu andaki yenge hanım o Arzu mu?...Eğer değilse Şu anki yenge hanımın bu yazıdan haberi var mı?:::Eğer bu yazıdan haberi varsa sen hâlâ hayatta mısın...Hayattaysan bana cevap yazabilecek kadar sağlığın yerinde mi? Merak etiklerim bunlar.
Selam ve sevgilerimle
İbrahim ERZURUMLU
sami biberoğulları
burdan çıkıcak sonuç okulda sınav kağıtlarını değştirirken arkanı kolluyacaksın yanındaki güvenilir olacak eğerki bu işe mkalkıştıysanız kış olmıyacak yakalanırsanız kömür taşımak zorunda kalabilirsiniz şaka şaka akıllı uslu çalışkan çocuklarolun hakkıyla yükek not alın boyunuzdan büyük işlere kalkışmayın ve fesak kötü kalpli olmayın