Senden nefret edenleri sev; iyilikten başka üstünlük alameti tanımıyorum. -- ludwig van beethoven
Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz
@aynurengindeniz

DİVANALTI TEKKESİ

7 Aralık 2011 Çarşamba
Yorum

DİVANALTI TEKKESİ

30

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

2456

Okunma

DİVANALTI TEKKESİ

DİVANALTI TEKKESİ

Ne zaman işte böyle kapkaranlık olsa yeryüzü, ne zaman bütün diller sussa, ne zaman yalnızlığı çağrıştıran ayrıntılar sivriliverse karanlığın geniş bağrında, ben ipince bir tüy gibi süzülürüm boşlukta. Yoldan geçen kamyonların sert ve korkunç frenleri, rüzgarda uçuşan kuru yapraklar, komşunun tıkırdayıp duran çanak anteni, çöpteki tavuk kemiklerini pay edemeyen aç kedilerin ince hırıltıları, saatin ölümü anımsatan tıkırtıları, bana gönüllü soyunan sonsuz bir yalnızlığın merhabası gibi gelir.

Ben çok yaşadım aslında. Hiçbir şey kursağımda kalmadı. İki bacağımı açıp kapılara tırmandım mesela. Bir çarpı işareti gibi durdum ışığa karşı. Herkes gibi. Benim annem de herkesin annesi gibi yıktı kaşlarını bu halimi görünce. Sırtıma okkalı bir terlik yediğim de oldu. Fakat geçti. Her şey gibi. Ağlaya ağlaya divanın altına girdim. Orası benim kendimi büyüttüğüm kuytuydu. Divanın paslı ve bozuk yaylarına bakarken tanımladım hayatı. Bir yandan annemi bekledim, beni öpüp koklayıp gizlendiğim yerden çıkartması için, bir yandan bir mezarlık sediri gibi yapayalnız uzayıp dik durmayı öğrendim. Kerrat cetvelini orada ezber ettim. Dokuzlar bir sene uğraştırdı beni. Gittikçe artan sayılarıma yama yapacak bir şeyler bulmakta zorlandım. Paslı yaylar, parmaklarımın yetemediği yerde koştu imdadıma. Her insanın bir on birinciye ihtiyacı olduğunu divanın altında öğrendim ben. Bir de büyümenin de, kerrat cetveli gibi ilerledikçe genişleyen ve eldekilerin yetersiz kaldığı bir çoğalış olduğunu. İşte o vakit, varlığımdan daha büyük bir varlığa ihtiyacım olduğunu anladım.

En güzel uykulara da orada daldım. Burun akıntısıyla ve yavaş yavaş sokulan ağırlık, her seferinde hiç şaşmadan gelip buldu gözlerimi. Pek çok düşüncenin ardından yorgun düşüp, öğle vakti yerde para bulmuşçasına coşkuyla sarıldım uykuya. Basamak basamak rüya havuzuna inerken, ölü diri kimim varsa el salladı ardımdan. Ben divan altı rüyalarımda hep büyümüş halimi gördüm. Üstünde çileli anaların oturduğu divanların altında, tatlı rüyalar uçuşur muydu hiç? Ya yolumu keserlerdi okul dönüşü, bağırmak ister sesimi çıkartamazdım. Ya gürz gibi bir tokat inerdi yüzüme, döne döne yere düşerken bir tay yelesi gibi dağılırdı odaya saçlarım. Düşerken, kenarlarına macun çekili camların titrediğini duyardım. Mutfakta demlik kaynıyor olurdu. Güllü bir havlu sallanırdı tezgahın yanında. Tam düştüğüm yerde küçük bir bebek çıngırağı olurdu ekseri. Kapı aralığından, sarı saçları düğüm olmuş, mavi gözlerini dünya kadar açmış küçük bir çocuğun baktığını görürdüm. Yalan yok; şekerli düşler de gördüm ben. Fakat bu düşler Ramazan Bayramları kadardı.

Bir perdeydi divan altı. Beni zamanın yaşayan parçasından sakınan, görünmez kılan, büyülü ve sırlı bir perde. Orası hayata dahil değildi. Kabul ediyorum, özgür bir alan da değildi paslı yayların altı. Egemenlik annemin çileli oturuşlarınındı ve ben hiçbir zaman ondan bağımsız ne ağladım ne güldüm. Hep tuhaf bir anne kırığı oldu içimde. Arabesk bir mızıka melodisine sarılmış, alnı güneşle parıldayan, yarım bir siluet, gizliden gizliye dolandı peşimde. An oldu, birbirimize karıştık. Zaman geldi derin uçurumların iki zıt yanında kaldık. Fakat hiç ayrılmadık.

Bilmemem gereken şerleri de divan altında öğrendim.

Şayibe Abla çıktı geldi bir ikindi üzeri. Eteklerini toplayıp bacaklarının arasına sıkıştırdı. Divan eteğinin altından karanfilli patiklerini gördüm. Yine bir şey kırmışım, karşılığında kalbim kırılmış. Mübarek divan altı açmış bana müşfik bağrını. Kimseciklerin gizli sığınağımdan haberi yok. Kırıklığımın da son demlerindeyim. Az sonra mavi tülden elbisesiyle sokulacak gözlerime uyku meleği. Kendimi kadın göreceğim düşümde.
“Ablacığım gayri yetti benim çektiğim” diye başladı söze Şayibe Abla. Annem nasıl bir yüz ifadesiyle dinliyordu onu, ah bir görebilseydim. Bohça bohça açılırken mahrem sırlar, annemin rengi atmış mıydı? Isırmış mıydı nazikçe dudağını? Yere eğilmiş miydi kirpikleri?

Şayibe Ablanın kocası iki kadınlı. Bir gece ona uğrarmış bir gece öbür karısına. Bir de tutar öbür kadınla yaptıklarını anlatırmış Şayibe Ablaya. Zavallı kadın anlattıkça ağladı da iki gözünün yaşı sırılsıklam etti penyesinin yakasını. Annem hiç konuşmadı. Yattığım yerden gördüm; hiç kıpırdamadı topuk taşı kokulu ayakları. Öyle durdular yan yana. Bu onun içindeki yılgın sahranın yansımasıdır. Geniş, durgun, yakıcı ve ölüm kokulu bir çöl var annemin göğüs çatalında. İçindeki deli tayları dizginleyen, öfkesini boğan, cesaretini kıran, aydınlıktan tiksindiren bir çöl. Hayatın meşhur aheng-i reftarına yan çizecek olsa, kendi çölünün kumlarına batacak annem. Kendi kederinde boğulmaktan daha vahim ne var şu dünyada? O yüzden, hep sustu. Ya da duyulması hoşa gidecek şeyler söyledi konuşunca.

Akşam ezanına kadar oturdu Şayibe Abla. Sonra geldiğinden daha hafif bir kütleyle süzülüp gitti evine. Annemin ayakları kalınlaştı biraz daha. Kurak topraklara dönen topuklarına baka baka uyudum. O gün çok ayıp şeyler öğrendim velhasıl.

Hayat bu; mübarekle ayıp koyun koyuna. Yeryüzünün bir yanı necaset, bir yanı nimet. Ömür ise kalanlı bir bölme işlemi. Erdemin nefse bölünmesinden kalan yegane şey ayıplar. Yüz çevirdiğimiz, reddettiğimiz, kendimize bile itiraf edemediğimiz fakat hiçbir zaman terk etmediğimiz vazgeçilmezlerimiz ayıplar. Karanlık yorganımızla örteriz üzerlerini. En üryan anlarımızda gece gizler bizi. Rab, hiçbir zaman vurmaz yüzümüze ayıbımızı. Bilakis, saklar. Fakat biz iflah olmayız. Bunların hepsini divan altında düşündüm ben. Yaylara abanmış rutubet kokulu pamuk yatağın desenlerine baka baka.

Şimdi yok o divan. Abimin sünnetinde eskiciye sattılar onu. Yerine kanepe aldılar. Ben ve korkularım çırılçıplak ortada kaldık. Divanın güllü örtüsünün dürülüp yüklüğe kaldırıldığı, pamuk yatağının sökülüp bir çul üzerinde avluya serildiği, somyasının dar sofa kapısından zorla çıkartılıp eskici Nazım Efendinin kamyonetine yüklendiği gün, beni perdeleyecek, bana hayatı öğretecek başka eşyalar aradım. Hicret Takvimiyle tanışıklığım böyle başlamıştır.

Fakat bu daha derin ve daha ağrılı bir hikayedir. Belki herkesin yaşadığı, belki kimsenin önemsemediği, ya da unutmaya ant içtiği bir hikaye. Çocukluktan adamlığa geçişin hikayesi. Oyuncaklarımızı, küçük elbiselerimizi ve annemizin ninnilerini Şehriyar’ın develerine yükleyip, onların aksi istikametinde bir yola revan olduğumuz çağların hikayesi. Sancılı, çıplak ve korkak. Bir dal çıtırtısıyla havalanan serçeler kadar ürkek. Bütün acizliğimizi hırçın bir rüzgara sarıp gizlediğimiz, kalabalıkta esip gürlediğimiz, tenhalarda koca dünya gibi sular altında kaldığımız bir Sırat hikayesi. Bize yalnızlığımızı anlatan bir uçurum başı hikayesi.

Ben yazamam bu hikayeyi. Acıtır beni. Ağlamaktan ölürüz hepimiz. Geriye bizi okuyacak kimse kalmaz.

İnsan hüzündür. Hüznü faniliğinden gelir. İnsanı yazan ağıt yazar o yüzden. Size nasıl anlatırım çok ağlayacağımızı? Ezilip yoğrulacağımızı. Derimizin günden güne eskiyip acıyacağını…Nasıl anlatırım, sarılıp tutunduğumuz ne varsa çürüyüp toz olacağını ve bir gün; mandaldan kurtulan çamaşırlar gibi savrulacağını ruhlarımızın. Candan türettiklerimizin, veda dakikamızı bekleyeceklerini, sımsıcak düştüğümüz memleketlerden buz gibi çekip gideceğimizi…Kafa kağıtlarımızın tozlu çekmecelerde hükümsüz, mahzun ve mahpus kalacağını. Ayakkabılarımızın buruşup sertleşeceğini, entarilerimizin minder yüzü olacağını…

İşte yine gece…Koşup koşup aniden durduğumuz an. Bütün meşgalelerimizin, yarenlerimizin ve gölgelerimizin birer bilardo topu gibi deliklere doluştuğu vakit. Yalnızız biz. O kadar sessiz ki ortalık, göğüs kafesimizi tekmeleyen kalbimizin sesi çınlıyor kulaklarımızda.
Annem avuçlarını yıkadı da yattı şimdi. Sağ yanına döndü hayır rüya görmek için. Babam yorgun bir leylek artık. Yavru taşımayı çoktan bırakmış. Çekmiş koca kanatlarını karnına, artık şen sesler tütmeyen bacamıza tünemiş. O yüzden hastalık kokuyor evin içi. Nenemin kına kokulu ruhu dönüp duruyor odaları. Aralık bulsa uçup gidecek İdris Sadi Beyin yanına.

Mahalleye sis çökmüş. Yağmur yağacak sabaha. Bizim işportacı İlhan şemsiyeden parayı kıracak yine. Dükkan saçağının altına doluşan işçilere garezle bakacak Bakkal Saliha. Kedi Gorbaçov rugan çizmelerini yalayacak küçük okul çocuklarının. Ben bütün bu ağır cümleleri unutacağım sabah çayının buğusuyla. Annem oyası yırtık yaşmağını dolayacak yine başına. Çökelek süzecek. Sobayı yakacak. Sabah namazından sonra uykuyu haram edecek bana. Çanak çömlek sesi saracak benliğimi. Bir yerde gürültü varsa, o yerde hayat da vardır diye düşünüp teselli bulacağım. Annemin ezanla açtığı pencerelerden serin rüzgarlar girecek ciğerlerime. Unutacağım bu gecenin karanlık simasını. Sofanın orta yerine kuracağız soframızı. Babam inecek bacadan. Sabah haberlerini izleyecek söylene söylene. Belki o ara nenemin ruhu sıyrılır da çıkar bacadan. Az ferahlar hanemiz. Belki Şayibe Abla da gelir. Kocası öldü onun. Yüzü gülüyor. Bir de ayıp şeyler anlatmıyor artık.

Ben eşref saatlerini divan altında tüketen kafası geniş bir çocuğum. O yüzden biraz örümceklidir cümlelerim. Biraz rutubetli ve biraz modası geçkin. Siz kusuruma bakmayın benim. İnsanlık hakkında ne söylediysem hepsi yalan. Hicret Takviminden okudum onları size. Aslında biz hiç ölmeyeceğiz.


...ENGİNDENİZ...



(Resimdeki odadaki huzuru hissedebiliyor musunuz? Hangi lüks mobilyada var bu lezzet? Eskilerin ruh sağlığının neden bizden çok daha iyi olduğunu anlamak güç değil bu manzara karşısında.)

Paylaş
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Divanaltı tekkesi Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Divanaltı tekkesi yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
DİVANALTI TEKKESİ yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Entellektüel-41
Entellektüel-41, @entellektuel-41
8.12.2011 21:03:01
Merhaba, kendimi hedefe kilitlenmiş bir topluluğun koşar adım gider halinde, arkaları sıra tökezleyerek yetişmeye çalışan biri gibi hissettim bu kadar yorumdan sonra...

Dün sayfama düşmüştü adınız,fakat fırsat bulup paylaşamadım, üzgünüm...Yazınızı bir kaç kez okudum, sıkılmadan yorulmadan...

Anlatımınız ve betimlemeleriniz çok güçlü...Aslında hikaye herkesin hayatı olan sıradan bir yaşantı...Ancak malzemeyi o kadar ustalıkla kullanmışsınız ki farkındalık bu şekilde oluşmuş...

Olay ve olguları algılamak yetmemekte...Zihnin bunları özümseyerek "analiz" sonra da "sentez" yapması gerekiyor...

Sonra da fesih ve beliğ bir dille icra etmek ...Bu yetinin sizde fazlası ile olduğunu gözlemlemekteyiz...

Yazınızda öğretmenlerin yıllarca(şimdi de bazen) çarpım cetvelini öğrencilere nasıl bir işgence vesilesi yaptıklarını da gözlemledim...Bu, katlama sayıları dediğimiz yöntemle, ezberlenmeden rahatlıkla kavratılmaktdır.Bu da ayrı bir gözlem...

Biz bir çocuğun saatlerce divanın altında kalmaya itilmesi ynlışlığının sosyal ve psikolojik boyutlarını burada tartışmayacağız elbette...

Konumuz elbette edebiyat, bu işi de ustalıkla yaptığınızı yürekten ifade edebilirim...

Böyle bir yazının nüanslarındaki kimi ufak kırıntıları ustaya saygı adına nazar boncuğu sayalım...

Çok tebriklerimi ve saygılarımı gönderiyorum efendim...

Entellektüel-41 tarafından 12/8/2011 9:20:42 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
sami biberoğulları, @samibiberogullari
8.12.2011 11:24:37
Yazınıza ve yorumlara bakınca herkesin bir divan altı tekkesi olduğunu gördüm ve şaşırdım...Sadece benim var sanıyordum....

SElam ve saygılarımla.
canandemirel
canandemirel, @canandemirel
8.12.2011 11:12:04
Ne güzeldir eski divanlarımız, kaçıp saklanacak bir köşeydi..Çok eskilere gittim...çok....
Harika bir yazı bir öykü okudum . Ben de yürekten tebrik ve sevgilerimi yolluyorum...
Ağyar
Ağyar, @agyar
8.12.2011 00:48:40
10 puan verdi
Yaz kızım; Yazar yazısında düpedüz tekke propagandası yaptığından, 677 Sayılı Tekke Ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine Ve Türbedarlıklar İle Bir Takım Unvanların Men Ve İlgasına Dair Kanuna muhalefetten ...........vs..vs

“Eskiye rağbet olsaydı bitpazarına nur yağarmış”...

Artık hangi atamız söylemişse bu atasözünü maşallah oda benim gibi konaklarda, saraylarda dadıların, lalaların elinde lüks mevki büyümüş zaar. “nikel-kübik mobilyalar, duvarda yağlı boyalar” her şey varda bir divanı yok garibimin. Hadi evde yok da müştemilatta damı yok allasen.

Yorumları okuyorum da, peki, öyleyse bu insanlardaki eskiye temayülü nasıl izah edeceğiz o zaman. Demek ki eskiye rağbet var. Yeter ki birisi deşsin.

Ve bu deşme işini sen çok iyi yapıyorsun.

Maşallah yazar değil, sanki vakanüvis, nerden aklında kalmış, o kadar detay. Taa o zamanlardan not mu tutmuşsun, yoksa dedenin günlüğümü eline geçti..... Demeyeceğim :- )

Yetenek, yetenek Allah vergisi herkese nasip olmuyor.

Çıtanı o kadar yükselttin ki bu yazının çeyreğini herhangi birimiz yazsak herhalde kurdeleyi makarası ile verirlerdi.

Tebrikler, selamlar, saygılar

Not: “Küçük-tefek” gibi yazım fantezilerine hiç lüzum ve ihtiyacın yok. Haa bir de şu çanak anten mevzusu aklıma takıldı. Anten neyse de çanak anten o kadar eskimi yav :-)
İlhan Kemal
İlhan Kemal, @ilhankemal
7.12.2011 23:51:07
Sanırım on dokuz dakika sonra Güne gelecek bir öyküyü okudum. Büyük parantezlerin, öykü içinde mini öykülerin olduğu bir anlatım. Bazen yaşlı bir mahalleliyi dinlediğimi düşünüyorum, konudan konuya atlayan. Bugün bütün o açılan parantezler ya da kapılar belirli bir yere çıkıyor. Her şey kıvamında, her şey yerli yerinde. Gayet güzel olmuş.

Oh, bu arada on dakika kalmış.

İlhan Kemal tarafından 12/7/2011 11:51:22 PM zamanında düzenlenmiştir.
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER, @ayselaksumer
7.12.2011 23:05:21
Benim çocukluğumda somyalar vardı. İlk okul yıllarımda ise kanepeler süsledi odalarımızı. Bana geçmişi hatırlattın. Güzeldi be Aynur'cuğum hem de çok. Sevgilerimle.
Mehtap Yıldız
Mehtap Yıldız, @mehtaphumeyraguldalli
7.12.2011 22:50:37
10 puan verdi
Aynur
senin bu engin düşselliğine hayranım...
Rabbim sana lutfeylemilş ve sen de bunu en güzel hali ile sergiliyorsun..

ve bu ne güzel ne latif bir rersim gerçekten

böyle bir evimiz olmalı bizim...böyle bir yuva isterim ya):

bura da sevgi ne güzeldir kim bilir


Rabbim en sevdiği hali ile yaşamayı nasib eylesin
Peygamber diyarı gibi sade ve sadık olarak..



"yüreğini çok sevdim"

o en gür hali ile hiç durmadan tıklasın
bir tıkında da ben olayım

dua t/adında


sevgimle
Etkili Yorum
Harun Aktaş
Harun Aktaş, @harunaktas
7.12.2011 22:47:42

Şayibe (şaibe) abladan yol çıkarak da hikâyeyi çözümleyebiliriz aslında.Zaten işimizi kolaylaştırmak için de yapmış olabilir böyle bir şeyi yazar. Hikâyeden apayrı bir şey
olarak düşünemeyiz kahramanları. Öyle ki onlar başlı başına hikâyedir.İşte biz de
bunu bilip,ona göre hareket ediyoruz.

‘Şayibe’karşımıza şaibe olarak çıkıyor daha çok,yani şüphe: yalan. Yazarın da en
sonda ‘’İnsanlık hakkında ne söylediysem hepsi yalan’’ deyişi bile açık bir tezahürüdür.
Tamamladı her şeyi.Topluyoruz.Gitmiyoruz…

Eski bir tarihten seslenmiş bizlere,dolayısıyla kelimeler de eski olacak o kadar,olmak
zorunda-sanki- kavramlar da keza; çünkü hikâyeyi canlı tutan bu ince ayrıntılardır.
Görmemezlikten gelemezsiniz bunları. Daha da ileri gideyim,olmazsa olmazların
başında gelir benim için.Ben böyle okumak isterim,böyle akmak isterim içine olayın,
ya da durumun. Ve çok özen gösterdiğiniz o kadar belli ki,bak burası keşke şöyle
olsaydı,gibi düşüncelere de girmiyorsunuz.Yani okura hiçbir şey bırakmamışsınız.Sadece okuyun,düşünün ve tabii tadını çıkarın okumanın, der gibi.Bize de bu düşüyor zaten.Mi?
Bir de küçük şeyler üzerinde durmanız beni daha da celbetti doğrusu.
Eşyadan yola çıkarak ki anlatışınız,ilgimi arttırdı hikâyeye olan.


Sonra

Kerrat cetveli’nin kullanma nedenini merak ettim,yine bir şeyler olmalı, ya da küçük
şeyleri beyhude kullanmamış olmalı,dedim.Evet amacıma ulaştım,hatta düşündüğüm
gibi de oldu.Dokuz’larla da bir bağlantısı var bu cetvelin.Çünkü okurken aklıma takılmıştı,bir yandan da böyle bir ihtimalin olabilirliğine kafa yoruyordum.Ta ki bitirene kadar.Yanılmadım.Yanıltmadınız.
‘’Kerrat cetveli’’: eskilerin çarpım tablosu için kullandıkları tanımlama. 'kere' kelimesinin Arapça çoğuludur. Rakamların birbirleriyle çarpımının toplam 90 adet olması nedeniyle kerrat ifadesi kullanılmıştır.


Şimdi, taşları yerine rahat bir şekilde oturtabiliriz, diye düşünüyorum.


‘aç kedilerin ince hırıltıları’’ kedilerin özel bir anını yakalamak gibidir,hayatımızda
olağanüstü şeyleri,olağanüstü kişileri yakalamak.’’ der Murathan Mungan. Biz o
ânı yakaladık mı acaba? Yoksa ânı yakalayacağız diye,kaçırdık mı o kişileri,o şeyleri.
Ben kediyi yakaladım.Gerisinden bana ne!

Şehriyar: Istanbul.

Yine, Istanbul’da soluklanıyoruz. E.. bu kadar şey anlatacaksınız,hele ki o eski
Divanaltı toplantıları hatırlatacaksınız; ama deyinmeyeceksiniz buraya.Mümkünsüz.
Her şey yavaş yavaş durulanıyor zihnimizde.


Anlattıklarım biraz karışık oldu sanırım,bunu da eski ve yeni zaman arasında
mekik dokurken ki halime bağlıyorum...


Antik bir çığlık attım, Hünkârım duydunuz mu?



Mehtap Yıldız
Mehtap Yıldız, @mehtaphumeyraguldalli
7.12.2011 22:33:21
10 puan verdi
(.



önce puanımı verdim şimdi rahatça okuyabilirim

güne gelmesini dileyerek

canımsın benim...sevgimle

Davidoff
Davidoff, @davidoff
7.12.2011 21:39:21
10 puan verdi
Yazıhanemiziferahlattıöyküsatıcısı :)
AYSE 09
AYSE 09, @ayse09
7.12.2011 20:46:51
çok çok güzeldi annem harika yazıyorsun kutlarım seni
evet resim ah dedim nerde şimbi güzellikler saygım sevgimlesin
glenay
glenay, @glenay
7.12.2011 20:28:57
10 puan verdi
Divan altları bana kardeşimin anneme göre suç olan suçu işlediğinde saklandığı yerdi.
Ben görmüşsem hemen anneme söylerdim. Annem de oklavayı eline alır onu oradan çıkartırdı.
Bir kez de kaşa çıkmış orada uyuyakalmıştı .O zaman onu bayağı aradığımızı hatırlıyorum .
Keşke şimdi de öyle başımız sıkılınca sığınacağımız yerler olsa.

Güzel akıcı bir anlatımdı , sizi sevgiyle tebrik ediyorum..
SEVİLAY DİLBER
SEVİLAY DİLBER, @sevilaydilber
7.12.2011 18:40:11
divan altı..
ben küçüken..
bizim evdede her evde olduğu gibi demir divanımız vardı..
ne zaman ağlamak durumunda kalsam onun altına girerdim..
kendimce düşünürdüm..
içli içli ağlardım..
divanın paslı tellerini gözetlerken çoğu uykuya dayardım..
ne yazıkki çok güzel anıların yok..
değişik bir yaklasımdan öyküleme yapmışsınız..
işte bir öykücüde olması gereken hayal gücü..
kullanmayı bilmek gerek..
tebrik ediyorum..sevgilerimle
N. B. Ç.
N. B. Ç., @n-b-c-
7.12.2011 16:31:58
10 puan verdi
Gözlerim ilk fotoğrafa takıldı kaldı uzunca süre ve gözlerim dolu dolu oldu.

Sonra yazıyı okudukça zaman tünelinde hissettim kendimi. Vee maalesef hiç bitmesin dediğim nokta.

Seni seviyorum gülüm...
ahad karacan
ahad karacan, @ahadkaracan
7.12.2011 16:25:30





söndürüyor ferini yavaş yavaş an
ışıltısını çoktan yitirmiş beyaz
siyah kaplıyor her yanı
gelecek uzak geçmiş yakın
ve mevsimlerden yaz...
gözlerim kapalı
dalıyorum...
saklambaç oynamakta
mahallenin oğlanları
ustaları ölmüş
al satıyor
bal satıyorlar
pembe tokalı kız çocukları...
gülüşmeler kıkırtılar...

seyir deyim ...


Okumuyor, seyrediyorum...

Ahad.

ahad karacan tarafından 12/7/2011 4:35:50 PM zamanında düzenlenmiştir.
İbrahim ERZURUMLU
İbrahim ERZURUMLU, @ibrahimerzurumlu
7.12.2011 15:55:48
Mekteb'i divan altı,
altı üstü bi divan,
divan'ı kebir,
kebir'i cebir,
cebir'i kerrat,
kerrat cetveli,
cetvel düz değil,
gönlüm hoş değil,
görünen kuş değil,
kuşu kaçmış gönlüm,
gönlümü anlamayan gönülsüz,
gönülsüzüm şu yalan dünyada,
dünyamı kararttılar,
karanlık her yer,
yerim dar,
dar gözlüler,
gözlerim kör,
elimden tut ....
Aman Allah'ım vurmayın...
Bismillahirrahmanirrahim...
Divan altında bunun gibi nice rüyalar görürde zıplardık...


Değerli yazarım tebrik, takdir ve selamlarımla

İbrahim ERZURUMLU tarafından 12/7/2011 4:33:30 PM zamanında düzenlenmiştir.
gülkurusu
gülkurusu, @gulkurusu
7.12.2011 15:28:45
10 puan verdi
Ne tuhaf ...

Benim de öyle bir sığınağım vardı ... Demir bir karyola ... Kenarlarından sarkan fuşya rengi karanfil işlemeli etamin nasıl da gizlerdi düşlerimi, korkularımı ...

bizim de bir Naime ablamız vardı ... O da epey müstehcen anılar bırakırdı evimize, giderken ... Annem ''Kızlar kadınların arasında oturmaz, laf dinlemez!'' derdi de odaya gönderirdi beni ... Ama bakla sofa evimizde içtikleri kahvenin şapırtısı bile duyuludu işte ...

Sonra herşey öldü ...



Anlatımına bayıldım yine ... Nerelere gittim okurken bir bilsen ...

Kalemini severim ben senin e mi :)


işgal
işgal, @isgal
7.12.2011 14:13:40
ne şayibe ablalar gördük çocukluğumuzda, o zamanlar ilginç gelirdi, eteğni toplayarak oturması, arada bir camdan dışarı bakması, anlattığı şeylerse genelde hep aynıydı, büyüktü ya onlar...

mobilyalara gelince, sedir diyelim, on numadır valla hala hevesim geçmedi, arkadaşlarla genelde bu tip yerler bulup muhabbet ederiz sonunda birer acı kahve ve nargile oldummu, dumanlı dumanlı oy bizim oralar türküsü ne güzel çalınır ruhumuza....

yazı harikaydı kutlarım, beni orlara götürmeyi ve okutmayı başardı, kutlarımmm

sevgi ve saygılarım

Hamuş-71
Hamuş-71, @hamus-71
7.12.2011 14:07:49
10 puan verdi

Ben eşref saatlerini divan altında tüketen kafası geniş bir çocuğum. O yüzden biraz örümceklidir cümlelerim. Biraz rutubetli ve biraz modası geçkin
...........

Ben ise meftunu olmuşum o cümlelerin. Seni okumak bana ne kadar iyi geliyor biliyor musun Engindeniz'im ?

Normalde çok hızlı okurum ama bu senin öykülerin için geçerli değil. Tek bir harfini bile kaçırmadan, içime çeke çeke okuyorum seni. O güzel tasvirlerin, betimlemelerin arasında kaybolup gidiyor ve her defasında söylediğim gibi kendimi bir anda hikayenin içinde buluveriyorum.

Bazen bir kahve önünde soğuktan titriyorum, bazen de bir hastane koridorunda yaşam ile ölüme tanıklık ediyorum. Bu kez bir divan altıydı yerim ve orada en mahrem sırlara ve iç hesaplaşmalarıma vakıf oldum.

Resimdeki odanın huzuru bir yana senin okumanın huzuru anlatamayacağım kadar derin. Daim olsun o engin kalemin.

Çok ama pek çok sevgimle...

FARQİN2101
FARQİN2101, @farqin2101
7.12.2011 13:44:47
Anlatınız sayın yazarım. Böyle güzel bir öyküye ağlasak da kafidir doğrusu. Çocukluğumuzun o hüzünlü dünyasına bizi götürdünüz. Kaleminiz var olsun.
Saygılarımı iletiyorum.
Yükselenyıldız
Yükselenyıldız, @yukselenyildiz
7.12.2011 13:40:21
10 puan verdi
Ah arkadaşım, ben, en kolay kerratta 9'ları öğrendim Rahmetli babacığım nur içinde yatsın, bana kerratı kendisi yazmıştı. Ve ezmerledikçe kolaylaşıyordu. En kısası da 9'lardı:
"9x9=81
9X10=90

Zorlandığını söyleseydin sana da verirdim babamın hazırladığı o yarım, sarı aritmetik kağıdına yazılmış rakamları.

Ayrıca örümceklerin zamana ağlarını germeye çalıştı o günlerde çerçiciden yün kırığıyla, çorap eskisiyle kırık leblebi mi yoksa iplikli şeker mi alman gerektiğini kulağına fısıldardım.

Neyse; o günlere örümcekler elbizlerini örttü.

Şayibe Abla'nın gülümsediğine bakma. O, rol kesiyor. Çünkü yalnızlığı onu ısıtmaktan çok uzak.

Mükemmeldi yine.

Paylaşım için teşekkürler, saygı öncelikli sevgiler.

Yükselenyıldız tarafından 12/7/2011 1:43:01 PM zamanında düzenlenmiştir.
Burçak tarlası
Burçak tarlası, @burcaktarlasi
7.12.2011 13:23:18
10 puan verdi
İnsanların yüreğine dokunmayı biliyorsunuz ..Sizi okumak bana iyi geliyor.Saygılarımla...
O qué
O qué, @o-qu
7.12.2011 13:23:02
Resimdeki huzur hissettiğimiz gibi hissediyoruz yazıdaki özlemi ve hüznü :(
Off içimi ezdi bu yazı ya.
Özlediğim çocukluğum geldi aklıma ve korkularımdan saklandığım, şekli, ismi farklı divanaltları...

Canım yazarım bu yazı ayrı .
Özledikçe çocukluğumu dönüp dolaşıp okumalıyım bunu. Belki diner.

Teşekkürler, çok çok tebriğimle..
Sevgim daim...

Ülviye Yaldızlıı
Ülviye Yaldızlıı, @ulviye-yaldizlii
7.12.2011 12:55:18
Herkesin bir gizli sığınağı vardır.Kendiyle yalnız kalmaya ihtiyacı olduğu zamanlar girer onun koynuna ve anlatır kendini-istediklerini-istemediklerini...


Benim kendi kendine konuştuğum zamanlar geldi aklıma..

Seni okuyunca kendimi buluyorum... Bulmak için okuyorum.Okudukça içime biriken yalnızlıklar beni benden götürüyor.Diyorum ki: yalnız değilmişim oysa hayatta.Hayatta değilim yalnız

Öyle işte. Böyle hayat.Bazen yalnızlıklar iyidir. Sus kalmak iyidir.İçin coşar .Yağmur sel olur cümleler dökülür ya.İşte ben o zaman daha çok çekiliri kabuğuma.Ben gizli kabuğuma sığınırım.Kendimi en çok o vakit anlarım...

Seni seven Sultan...
lacivertiğnedenlik
lacivertiğnedenlik, @lacivertignedenlik
7.12.2011 12:33:11
10 puan verdi
sığınılan bir liman ,her dalga sesi yankı yapar çarptıkça ve süzgecinden geçirir neyi anlatırlar ,nedir bu kaçışlar ve içindeki hüznü neden saklar bir divan altı kıvrılışları...

insanın kendini ifade etme biçimleri
kimi sığınır anne koynuna
kimi kaçar anne koynundan
kiminin laldır dilleri
kimi bir liman bulur kendince sığınacak


yine güzeldi
reyya
reyya, @reyya
7.12.2011 10:41:16
10 puan verdi
Divanaltı mektebinde bende tedris ettim . Mektepden medreseye, medreseden mabede benim de benim de3 düşüncelerim yıkandı ışık sızdıran o karanlıkta ( bizim divan biraz daha kuytudaydı onun için paslı telleri çok görmedi gözüm. ben divanaltında hep yıldızsız gökyüzünü seyrettim.
Ama senin yanında kendimi birinci sınıftan terk hissettim şimdi.

Dediğin gibi resimdeki odada huzur var belki kına kokulu nenen uğramadığından, belki de divan olmadığından:)))))))))
senin kadar güzel dokunamadım geceye tebrik ediyorum
hyazici58
hyazici58, @hyazici58
7.12.2011 08:56:08

İnsan hüzündür. Hüznü faniliğinden gelir. İnsanı yazan ağıt yazar o yüzden. Size nasıl anlatırım çok ağlayacağımızı? Ezilip yoğrulacağımızı. Derimizin günden güne eskiyip acıyacağını…Nasıl anlatırım, sarılıp tutunduğumuz ne varsa çürüyüp toz olacağını ve bir gün; mandaldan kurtulan çamaşırlar gibi savrulacağını ruhlarımızın. Candan türettiklerimizin, veda dakikamızı bekleyeceklerini, sımsıcak düştüğümüz memleketlerden buz gibi çekip gideceğimizi…Kafa kağıtlarımızın tozlu çekmecelerde hükümsüz, mahzun ve mahpus kalacağını. Ayakkabılarımızın buruşup sertleşeceğini, entarilerimizin minder yüzü olacağını…

Bakmayın burasını çimdiklediğime,hepsini çok svedim ve yürkten kutladım.Selam,saygı...
(Mustafa Çetiner)
(Mustafa Çetiner), @mustafa-cetiner
7.12.2011 08:44:00
Resimdeki oda Safranbolu'daki evimizin oturma odasıydı sanki, yok yok Müsellim hanım teyzeler vardı üçler de derlerdi, yaşlı üç kız kardeş onların odasına daha çok benziyor, Safranboludan ayrılmamdan yıllar sonra belgesellere çıkmıştı izlemiştim tv de çocukluğuma dönmüştüm.
Şu an o ev Müsellimler konağı adıyla konak pansiyon olarak işletiliyor, benim doğup büyüdüğüm ev de aynı şekilde.
Resim yine o günlere götürdü beni.
Benim de çok zamânım geçmiştir divan altlarında, çok saymışımdır paslı yayların kıvrımlarını, çok çarpmışımdır kafamı çıkarken biraz erken kaldırıp.

Yazılarınız hayatın ta kendisi ve emînim insanlara unuttuklarını hatırlatıyor hep, neş'esiyle, hüznüyle.

Yine muhteşemdi, soluksuz okudum.
Yürekten kutlarım.
Selam ve sevgiler değerli yazarım .
cizgilikagit
cizgilikagit, @cizgilikagit
7.12.2011 08:33:30
Bir kez daha zekanıza hayran oldum. Yirmi santimetrelik bir pencereden dünyanın nasıl göründüğü konusunda çok güzel yazılar. Bunu biri film yapsa diye düşündüm. Bunu nasıl yaptığınızı bilmiyorum ama her satırı oya gibi işlediğiniz halde okuyucunuz yorulmuyor. Bana tad veren en çok da bu olsa gerek.
Her zamanki gibi maaşallah diyorum.
HakkınSesi
HakkınSesi, @hakkinsesi
7.12.2011 05:31:52
O divan altından izlenimler şahaneydi... Tanıdık coğrafya, ikiz hüzün ve de rengi hiç değişmeyen gözyaşları!

Divanın yaylarında büyüyen çocuklar, şimdi yerim dar demeye başladı...

Haydi hayırlısı bakalım..

Çok güzel betimlemeler, ayrıntı; fakat sıcakkanlı insan manzaraları... Muharrem Ayı dolayısıyla ayrı bir neşve satırlar arasında..

Hürmetle her daim..
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.