- 716 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KIYAMET ÖYKÜLERİ
1 - GİDİŞ
"İnsanın bir gözü daima ardında kalmalı. Yoksa yol istediği kadar kısa olsun... Adımların hep küçük olur, gelmez yolun sonu..."
Adım İsrafil…
Yani yaklaşık yirmi sekiz sene önce annemin ölümüne sebep olarak doğduğumda ezan-ı şerifle kulağıma fısıldanan ve ertesi günü neden mavi olduğunu anlayamadığım o kimlik kartına yazılan adım bu.
Hiç arkadaşım olmadı. Bu yüzden adımı kısaltarak söyleyen de olmadı. İşin aslı şu. Bu ismi bir tek ben biliyorum ve benim dışımdaki herkes bana Deli diyor. Babam, annemi görmek için cennete gideceğini ve bu dünyada artık daha da yalnız olduğumu söylediğinden beri tamda üstüne bastığı gibi daha da yalnızım. Adımın anlamını bilen babam ve hiç görmediğim annemin varlığı artık yok yanımda.
Deli değilim. Sadece ne yaptığımı bilmiyorum. Aslında ne yaptığımı gayet iyi biliyorum ama içinde bulunduğum toplumun dedelerinin dedeleri nasıl yaptıysa benimde o şekilde yapmam gerekirmiş. Ben kemikleri çoktan toz olmuş o dedelerin yaptıklarını yapmadım diye dışlandım. Deli denilerek delirtildim.
Zamanla gerçekten deli olup olmadığımı sorgular olunca gidişatımın kötü olduğunu anladım. Eminim babam olsaydı, “Oğlum,” derdi. “Sadece yüreğinin sesini dinle!” Yüreğimin sesi çıkmıyor gibi. Zihniyeti dar, görüşü zayıf, aklı kıt bu toplum, “Bizden öncekiler böyle yapmış.” Cümlesini cahillikle çarpıp dilime mühür diye vuruyorlar. Yüreğimin sesi varsa bile duymuyorum.
Babamın ölümü üzerine itibarını kaybetmiş bir tüccar gibiyim. Yüzüme bakılmıyor. Babamla her gün sohbet ettiğim o çay bahçesinde sıcak bir çay ikram edilmiyor mesela. Sanki yokmuşum gibi… Babamın varlığına bağlıydı sanki varlığım. O ölünce daha doğrusu kurtulunca ben de yok oldum. Karşı komşum Nuriye Nine’nin torunu Esma bile bakmaz oldu yüzüme. Oysa çok gelir giderdi bana. Yaptığı tuzlu kurabiyelerden bir tabak dolusu verirdi haftada iki kere. Uzun bir müddet o kurabiyelerden yiyemeyince canım sıkılıyor. Ağzımın tadı bozulmuş gibiyim. Yüzüm olsa çıkıp karşısına “Şu kurabiyelerin tarifini verir misin?” diye soracağım ama yapamıyorum işte. Ters bir şey söylemesinden hatta beni görmezden gelip kapıyı kapatmasından korkuyorum. Acaba bu insanlara yanlış bir şey mi yaptım diye düşünüyorum yatarken. Sadece yatarken düşünüyorum çünkü günün diğer saatleri bu insanların neden garip davrandığını düşünmekle meşgulüm. Aslında Esma’dan tarif alsam bile o tarifi yapabilmem için evde malzeme yok.Zira Bakkal Necati’nin, “İki ekmek verir misin?” dediğimde yüzüme bile bakmadığını, herhangi bir kanalda ki o koşturan atları seyrettiğini görünce canım sıkıldı. Belli ki nedenini bilmediğim o şeyden ötürü bakkal efendide bana karşı tavır almış.
Yemeği şehir dışında ki Osman Bey Yemek Salonunda yiyorum. Çalışanlardan biri halime acıdığı için kalan yemeklerden birazını arka tarafta ki çardağa getirir. Karnımı doyurmasa da doymuş farz edip şükrederim, sonra da kalkarım. Dükkan sahibi Osman Bey, babamın samimi dostuydu ama o bile beni görünce daha doğrusu görmezden gelince canım yanıyor.
Hayat denen bu tiyatro sahnesinde üçüncü sınıf bir figüran rolüne iyiden iyiye kaptırdım kendimi. Bazen aşırı derece de sorgulamak geliyor bu tiyatronun kulisinde her şeyi yöneteni. Allah’ı severim. O da beni sever. Ama belli ki ikimizde sevgimizi gösteremiyoruz. Ya da ben gösteremediğim için Allah beni uyarıyor. İyi ama doğduğumdan beri orucumu hiç aksatmadım. Namazlarımı hep kıldım. Gerçi babamın cenaze namazı benim kıldığım son namazdı. Ama halim ortada. Yemek yağmayı bile bilmiyorum. Sevgilim yok. Bu dünyada benim sevebileceğim bir kadın bile yok. Birisinin işaret parmağıyla beni işaret edip bu deli demesine de gerek yok ki deli olduğumu düşünmeleri için. Yürüyüşüm ve yürürken üzerimde duran o yırtık elbiseler her şeyi anlatıyor. Babamın isteği üzerine liseden sonra okumadım. Ona göre beni okutabilecek bir okul yokmuş. Ben zaten okulda anlatılan her şeyi doğuştan biliyormuşum. Ne saçma değil mi?
Kader… Ben hayatımın kontrol edildiği fikrine nedense hiç alışamadım. Madem her şeyi yaratacak kadar güçlü olan bir ilah var bu evrende ve beni ansın diye yaratmış beni. O halde neden bana kukla muamelesi yapıyor ki. Yanlış yaptığımda engelleyecek kadar kudretli değil mi? Bu sivri sözlerimi kim duysa sen Tanrı’ya inanmıyorsun diyor ve beni ateist olarak görüyor. Ama haklılar da. Ben Tanrıya inanmıyorum elbette. Bir olan Allah’a inanıyorum. Ve benim inandığım yegane Hükümran, benim için bir defter tutup şunu yapacaksın bunu yapacaksın diye yazmadı. Buna eminim. Bana düşünmem için akıl verdi. Düşünüyorum. Ama ben düşünüyorum diye bu insanlar bana işkence ediyor. İçlerinden atarak… Bir selamı çok görerek… Benim yüzüme bakmayarak… Görmezden gelerek…
Sanırım gitme zamanım geldi. Bilmiyorum, düşünmekten uyuyamıyorum ve çok az uyuduğum anlarda garip rüyalar görüyorum. Birileri beni çağırıyor. Kim olduklarını belki hiçbir zaman öğrenemeyeceğim bu varlıklar beni her için çağırıyorsa eminim gideceğim yer buradan kat be kat iyidir. En azından benimle konuşuyorlar. Yani hala insan olduğumu hatırlıyorum. Gitmem gerekiyor işte bu yüzden. Yanıma alacağım pek bir eşya yok. Babamdan kalan emektar sırt çantasına temiz olduğunu düşündüğüm birkaç parça elbise tıkıyorum. Ve bir defter… Ve bir kalem… Defter, düşüncelerimi yazmam için… Kalem yazmak için… Silgi kullanmam. Silgi kullanmak için hata olması gerek. Ama ben hiç hata yapmadım. Düşüncelerimin yüzde yüz doğru olduğuna inancım tam. Ama gidip gitmeme konusunda tereddüdüm var. İnsan yalnızken daha çok hata yaparmış. Ve ben babamın dediği gibi çok yalnızım.
Korkuyorum. Annem, babam, sevdiğim veya arkadaşım yok. Ölsem de kimse ağlamayacağı için sevinçliyim. Korkmuyorum ama yanlış yolda olmaktan korkuyorum. Gece yarısı evden çıkarken aklımda bin türlü düşünce var. Korkumu yenmek adına başka şeyler düşünmeye uğraşıyorum. Adım İsrafil… Ben tamamen yalnız bir adamım. Yanlış yolda olsam bile beni gören bir göz var. Allah’ım! Beni görüyorsun… Yardımını bekliyorum… Çünkü yola çıktım artık. Ya Sana geliyorum Ya Senden gidiyorum...
BİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU
KIYAMET ÖYKÜLERİ
Abdüssamed GEDİK
abdussamedgedik.tr.gg/
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.