- 431 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
O’na İbadette Kararlı Ol
Kararlılık, inanan insanların hayatları süresince ihtiyaç duydukları ve kendilerine Allah’ın hoşnutluğunu kazandıracak olan üstün bir ahlak özelliği. Amaca ulaşmak için engel ve zorlukları aşmak, azimle çaba harcayıp, yapılması gerekenleri tam olarak yerine getirmek kararlılıktır. Kur’an, "... şu halde O’na ibadet et ve O’na ibadette kararlı ol. Hiç O’nun adaşı olan birini biliyor musun?” (Meryem Suresi, 65) ayetiyle, ibadet etmede kararlı davranmaları konusunda inananlara uyarıda bulunur.
“(Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah’ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten ’tutkuya kaptırıp alıkoymaz’; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar.” (Nur Suresi, 37) ifadesiyle de samimi iman edenlerin hiçbir koşul altında kararlılıklarından vazgeçmediklerini haber verir.
Müminler dünya hayatının çekici süslerine aldanmadan ve nefislerinin tutkularını gözetmeden güzel bir ahlak gösterebilmek için var güçleriyle çaba harcarlar. Nefislerindeki fücurun gösterdiği yollara sapmaktan sakınır, vicdanlarının işaret ettiği doğru yolda yürürler. Olaylar karşısında kararlılığını sürdüren müminin oturmuş bir karakteri vardır, koşullara göre değişkenlik göstermez. Kibirli biri karşısında dahi aynı kararlılığı gösterir, büyüklenmez ve tevazusunu korur. Kötü sözle dahi karşılaşsa, her zaman için ’sözün en güzelini’ söyler.
“Onlar ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir; kendilerine isabet eden musibetlere sabredenler, namazı dosdoğru kılanlar ve rızık olarak verdiklerimizden infak edenlerdir.” (Hac Suresi, 35) ayetindeki mümin tanımlamasına uygun davranışlar sergiler ve Rabb’iyle olan bağlantısını kesintisiz sürdürmeye çalışır. Bu şekilde güçlü bir kişilik kazanan müminler, imani yönden de olgunlaşırlar. Kuran’da iman edenlerin bu üstün ahlak özellikleri ve Yüce Allah’a olan kararlı teslimiyetleri, kutlu peygamber Hz. İbrahim (as) örnek gösterilerek şöyle övülür:
“İyilik yaparak kendini Allah’a teslim eden ve hanif (tevhidi) olan İbrahim’in dinine uyandan daha güzel din’li kimdir? Allah, İbrahim’i dost edinmiştir.” (Nisa Suresi, 125)
Mümin azimli ve kararlıdır; "Ey oğlum, namazı dosdoğru kıl, ma’rufu emret, münkerden sakındır ve sana isabet eden (musibetler)e karşı sabret. Çünkü bunlar, azmedilmesi gereken işlerdendir.” (Lokman Suresi, 17) buyruğuna itaat eder, azimle iyiliği emreder, kötülükten sakındırır. Bela ve musibetlere sabreder, insanlara karşı bağışlayıcı davranır.
Zorlukların yanı sıra, insana sunulan sayısız nimet, geçici ve aldatıcı dünya metaı da imtihanın parçalarıdır. Mümin, kendisine her an sunulan bu nimetlerin Allah Katı’ndan, şükredici olup olmayacağının denenmesi amacıyla verildiğini bilir. İmtihan ortamının çekici süslerinin çekim güçlerine kendini kaptırmaz; dikkatli ve şuurludur. Allah’ın hoşnutluğunu kazanma hedefinde kararlıdır ve bu konuda içinde taşıdığı coşkunun olumsuz etkilenmesine izin vermez. Ahiret için ciddi bir çaba içinde olmak, gevşememek, aşırılıklardan kaçınmak, müminin kararlılığının göstergesidir. İşte bu çabadan Rabb’imiz bir Kur’an ayetinde, “Kim de ahireti ister ve bir mü’min olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır.” (İsra Suresi, 19) ifadesiyle söz eder.
Bediüzzaman, arkadaşlarına yazdığı notlarda cennete kavuşmayı umut eden bir insan olarak zor şartlarda dahi nasıl sabırlı ve kararlı olduğunu, şöyle ifade eder:
"Aziz, sıddık, sebatkar ve vefadar kardeşlerim!..Ben, harika bir ihsan-İlahi eseri olarak şakirane sabrediyorum ve etmeye de karar verdim. Madem biz kadere teslim olup, bu sıkıntıları "işlerin en hayırlısı zorlu olanıdır" sırrıyla ziyade sevab kazanmak cihetiyle manevi bir nimet biliyoruz; madem geçici, dünyevi musibetlerin sonları ekseriyetle ferahlı ve hayırlı oluyor; ve madem hakkelyakin derecesinde yakını bir kat’i kanaatımız var ki: Biz öyle bir hakikata hayatımızı vakfetmişiz ki, güneşten daha parlak ve cennet gibi güzel ve saadet-i ebediyye gibi şirindir. Elbette biz bu sıkıntılı haller ile müftehirâne, müteşekkirâne bir mücahede-i mâneviye yapıyoruz diye, şekvâ etmemek lazımdır." (Risale-i Nur Külliyatı, Onüçüncü Şua, s.311-312)
Müminler, " Mü’minlerden öyle erkek-adamlar vardır ki- Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi beklemektedir. Onlar hiçbir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler.." (Ahzab Suresi, 23) ayetindeki gibi ölünceye dek, hem ibadetlerinde hem Allah’ın rızasını kazanma konusunda kararlıdırlar. İnsan yaşamındaki tek kesin gerçek olan ölüm için hazırlık yapan ve ‘ellerinin önden sundukları’na sınır koymayan samimi müminler, ahirette de kazançlı olacak, Allah’ın dilemesiyle gerçek kurtuluşa kavuşacaklardır.
Ve onlar-Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir. (Ra’d Suresi, 22)
Fuat Türker