- 2150 Okunma
- 41 Yorum
- 0 Beğeni
PİLLİ OYUNCAK
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Her zaman bakımlı ve alımlıydı. Kuaföründen yeni çıkmış. Hafif makyajı ile bir başka güzeldi. Etrafındaki erkeklerin bakışlarını, gözaltından süzerken ben kadınım. Ben dişiyim. Ben üretkenim. Diyordu. Kendine güveni sonsuz. Seviyor. Seviliyordu.
Yürümesi güzelliğini pekiştirirken, havası an be an artıyor. Gelip geçenler:
“Helal olsun ne kadar güzel bir kadın, yüce rabbim verdin mide veriyor. Dünyada ne şanslı erkekler var.”
Diyenler, yüksek sesle, söylemeselerde o, duyar gibiydi.
Evine geldiğinde, kapıda her zamanki gibi, bakımlı Siyam
Kedisi Eliza karşıladı.
Kucağına aldı. Ojeli elleriyle uzun tüylerini okşadı.
Eliza nında hoşuna gitmiş olacak ki, kadının göğsüne iyice yaslandı.
“Biliyor musun? Eliza, ben en çok kocamı, sonrada seni seviyorum” diyerek yere bıraktı.
Sevdiği bir şarkının sözlerini mırıldanırken biraz sonra,
gelecek eşi için sofrayı keyifle hazırlamağa başladı.
Bu gün evlilik yıldönümüydü. Masada kuş sütü hariç her şey vardı. Kalın bir mumun etrafına saçtığı ışığın, yanında pahalı bir şarap şişesi duruyordu.
Çalan zille ayağa kalktı. Elizayla birlikte kapıyı açtı. Elinde nadide çiçeklerle yakışıklı kocası duruyordu.
“Hoş geldin hayatım”
“Hoş bulduk gülüm”
Diyen kocasına busesini kondurdu. El, ele tutuşarak yemek masasının başına geçtiler.
Doldurulan kadehlerden birer yudum alıp tekrar öpüştüler. Elizada şaşkın, şaşkın mutlu çifti seyrediyordu.
“Hayatım bu günde, çok ama çok güzelsin”
“Sende aşkım her zamanki yakışıklılığın üstünde, senin eşin olmanın mutluluğunu yaşıyorum.”
Diyerek kocasına iyice sokuldu.
Elleri birbirine kenetlendi. Nefesleri sıklaştı. içilen şarabın etkisiyle allaşan yanakların ateşi yükselmişti.
Kendisini hızla çeken kocasına hiçbir tepki göstermedi. İçindeki aleve hükmedemiyordu.
Kocası, ağzıyla ağzını kapadı. Belinden kavralayan ellerin esiri olmuş. Azgın akan bir nehrin sularına kapılmış gibiydi. Bir kuş hafifliğinde yatak odasının saten örtüleri üstüne yayıldı. Hoyratça elbiselerini soyan çok sevdiği kocasına hiçbir tepki göstermedi.
Tarifi mümkün olmayan hazzın merdivenlerini yavaş, yavaş çıkarken, ateş her tarafı sarmış. İki vücut bir olmanın evresini yaşıyordu.
Zaman durmuş haz alabildiğine şemsiyesini açarken bu eşi olmayan zevki doyasıya yaşıyor, karşılıklı inlemelerin melodisini bir tek Eliza duyuyordu.
Nefsin dur durak bilmeyen hâkimiyeti, nefeslerin sıklığı, hafif terlemenin ıslaklığıyla buluşuyor. Yaratanın üremek için verdiği bu mükâfatı sonuna kadar bencilce yaşıyorlardı. İşret karşılıklı doyum ile noktalanırken Tatlı yorgunluk bedenlerinde, hâkimiyetini göstermiş. İkiside yana düşmüştü,
“Harikaydın hayatım”
“Sende”
“Her şey çok güzelde, ne zaman bu odaya gelsek, Elizada geliyor. Bizi seyretmesine tahammül edemiyorum.”
“Biliyorsun uzak doğu seyahatimizde onu sen aldın. Dünyanın parasını verdik. Halada bakımı için veriyoruz. Bunu sen çok istedin. Benim sorunum değil.”
Yemek bile yemeden tatlı bir uykuya daldılar.
Eliza için eve gelen veteriner çok sağlıklı olduğunu, seyir defterinin ritmik işlediğini söyleyip, hatırı sayılır, vizite ücretini alıp giderken, Eliza hiç oralı olmadı. Asık yüzüyle sessizliğe bürünmüş neşesini de kaybetmişti. Belli ki huzursuz ve mutsuzdu.
“Seni hiç anlamıyorum Eliza bu surat asman beni kızdırıyor derdin ne? Neyin eksik? Söyler misin?”
Yıllarca susan Eliza birdenbire sevdiği sahibesine hışımla dönerek:
“Sevgili mirim sana saygı ve minnet doluyum. Artık konuşma zamanım geldi. Sözümü kesmeden beni dinlermisin?”
“Evet dinliyorum konuş”
“Siyamın yoksul sokaklarından beni kurtardın sağ ol. Bana hiçte beklemediğim bir hayat sundun. Doktorum var. Bakıcım var. Çeşidi bol olan iğrenç mamalarım var. Sıcak bir yuvam, beni her an gözeten hamim var. Kuaförüm var. Sevenim var.
Çok iyisin. Çok hoşsunda, bir gün beni doktoruma götürdün. Uyuttun. Uyandığım zaman yaşam benim için puslu oldu. Değişmiştim. Nedenini kendime sordum. Hiçbir cevap bulamadım. Her geçen gün düzeleceğim diye bekledim.
O andan itibaren renkler yalnız siyah beyaz oldu. Tat gitti. Yerini tekdüze bir yaşam aldı. Bir pilli bebek gibiydim. Duygularım yok olmuştu. Hissizdim. Kimsesizdim.
Bir beton gibi ağır, bir demir gibi soğuktum. Sana çok güvendiğim için bekledim. Değişen hiçbir şey olmadı. Günden güne bir hiç olduğumu anladım.
Geçen gün temizlik yapan kadın kapıyı açık bırakmıştı. Ürkerek dışarı çıktım. Yanıma çelimsiz, kaburgaları sayılı bir hemcinsim geldi.
Bana yaklaşırken korktum. Beni kokladı. Sürtündü. Nefesi ve vücudu ateş gibiydi. Ben ise soğuk ve durağandım. Bekledim. Yanaştı.
Beni dansa davet eder gibiydi. Hissim olmadığı için konum yoksuluydum. Beni süzen biçare sokak kedisi etrafımda dolanıp dururken cansız bir eşyaya çattığını anladı ki, beni küçümseyerek terk edip gitti.
Şimdi sana soruyorum? Neden benden bu yüce duyguyu aldın? Neden beni kısırlaştırdın? Yaradan üreyin mükâfatınız bol olacak demiş.
Koklaşmak, sevişmek, karşı cinsime kur yapmak, ana olmak, yavrularıma bakmak neslimi idame ettirmek, benimde hakkımdı.
Hangi güçle benden bunu alıyorsun. Sayılamayacak kadar pilli oyuncakların var. Bir yenisine ne gerek vardı. Onlar pille ben komutunla hareket ediyorum. Beni neden yaşayan bir ölü haline getirdin? Elinde tuttuğun bu oyuncağın vebalini kaldıracak
Güçte misin?
Senin yanında her şeyi olan biri değil de, arada sırada karnı doyan, bazende horlanan biri gibi yaşasaydım.
Atalarım aç, sefil ama özü gibi yaşamışlar. Bırak, vahşeti ve yoksulluğu tatsaydım.
Durgunluğum hırçınlığım, bundandır. Sahibem”
Sesini hiç çıkaramadı. Bu sorular karşısında donup kalmıştı. Aralarında geçen son konuşmaydı.
Eliza, bir gün açık bulduğu sokak kapısından bir daha dönmemek üzere çıkıp gitmişti. Onu tanıyan komşuları ölüm haberini getirdiler.
“Üzgünüm bayan kediniz sanki intihar edercesine arabamın önüne atladı. İnanın yapacak hiç bir şey yoktu.”
Şok olan kadın gözlerindeki yaşları silerken, üzgündü. Pişmandı. Çaresizdi. Bir daha evcil hayvan beslemeyeceğine yemin etti.
YORUMLAR
Bilir misiniz üstadım ben ne kadar çok baktım ,besledim, büyüttüm nice yavruları kamışlarla beseldin sokaklardan toplayıp,kimsenin bir canlının haklarını elinden alma hakkı yoktur,bu hayvan dahi olsa kendisine yapılmasını istemediğin hiç bir canlıya yapmacak insan olan,gerçeketen çok etkilendim ve üzüldüm.herşey bülbülü altın kafese koymuşlar illâda vatanım demiş,ne kadar güzel bakılırsa bakılsın en önemli değeri elinden alınan canlı için hayatın anlamı yoktur ve bu anlattığının olayı ne yazık ki yapanlarda çok bazıları ev de baktığı için bazıları da sözde sokaklara sefil olmasınlar diye yapıyor ama yanlış .gerçeketen çok üzüldüm ,hayvanlar savunmasız insanlara karşı helede evcil olanları.duygularınıza duyarlı yüreğinize sağlık kaleminiz kaviibaşarılarınız bitimsiz olsun selam saygılarımla.
Farklı ve çok güzel bir hikayeydi.Özü, doğa kanunlarını hiçe sayarak, kendi menfaati ve keyfi uğruna dengeyi bozan insanoğluna haklı sitemi içeriyordu.Haklısınız hocam.Ah bu insanoğlu neyi mahvetmedi ki bakınız dünya ısındı, merkezinden kaydı, buzlar erimekte, mevsimler değişti, bilim adına yapılan tüm gelişmeler mahvetmekte.Herkes kendi ölçüsünde ne yapabilirim, ne değiştirebilirim kaygısında.Her kes bir kötülüğün ucunu tutmuş :( Değer, inanç yoksunluğu ve emperyalizm dünyanın sonunu hazırlamakta :( Yine çarpıcı bir konuyla merhaba demişsiniz okurlarınıza.Bu arada :(( sitemlerinizi hak etmişim :( güne gelen yazıyı :((( özür dilerim çok özür dilerim.Büyüklüğünüze ve yüce yüreğinize sığınıyorum.Bağışlayın abicim ne olur bağışlayın.
Her dem sonsuz saygılarımla.
Yaratılış gayesine muhalif anlayışı nahifçe eleştiren kalemi kutluyorum. İnsanoğlunun insanî tarafı erozyona uğrayınca acımasızlaşıyor maalesef. Anne karnında canlanan bebeği aldırmakla adam öldürmek arasında ne fark var. Daha insanî daha duyarlı bir dünyada yaşamak hayvanatı da insanlığı da mutlu edecektir. Karıncayı bile incetmemek gerek fani cihanda vesselam...
bana bu güzelliği yaşatan tüm dostlarıma edebiyat defteri yazar ve şairlerina seçki kuruluna çok teşekkür ederim.....ne olursa olsun sizlerle olmak güzel şey be ........hepinize saygılar sevgiler
Mehtap ALTAN
sizinle ve yazılarınızla olmanın güzel olduğu gibi...
Değerli komutanım, yazınızla çok yerinde bir konuya değinmiş sin. Ne zamandır bunu ben de düşünüyordum ama farklı bir boyutunu, şöyle ki, canı sıkılan sosyete hatunun biri, bir köpek alır. İlk işi nedir bilir misin? Hemen o köpeğin kuyruğunu ve kulağını kestirmektir.
mazereti gülünçtür, estetik meselesi...
Zavallı hayvan(!) Bu sözüm hatuna mı, yoksa köpeğe mi siz karar verin.
Bir müddet bu kuyruksuz kulaksız köpekle haşır neşir olan hatunumuz, ne zaman canı sıkılırsa ve ya canı yeni bir cins köpek almak isterse, işte o zaman bu hayvancağızı sokağa hiç acımadan atıveriyor(!)
Peki, sokakta yaşamaya alışkın olmayan bu hayvan ne yapsın şimdi?
Ne zaman kuyruksuz kulaksız, bir deri, bir kemik köpek görsem, inanın ağzıma gelen küfürü savuruyorum. Kimse bana argo konuşma demesin lütfen, asıl argo sahipleri o hayvanları o hale getirip sokağa atanlar, ve ya onların üreme haklarını ellerinden alanlardır bana göre.
Bu yazıyı kaleme alıp, bana bu açıklamayı yapmama sebep olduğun için sana binlerce teşekkür ederim komutanım.
Tam puan. Saygılar...
Tacettin Bey ; ne yalan söyleyeyim , yazının başlangıcında oldukça şaşırdım. '' Tacettin bey ne yapıyor böyle !'' dedim kendi kendime.
Fakat yazının devamını okuduğumda çok ilginç bir mesaj verdiğinizi gördüm.
Kurtköy'deki kahvemizde çok kedi ve köpek yavruları besledim ben. Hepsini de çok sevdim. Köpek yavrularımdan bir tanesinin zehirlenmesi beni çok üzmüştü. Halâ gözlerimde canlandırabiiyorum onu.
Hayvan sevgisi çok güzel. Fakat koşullar da önemli. Kısırlaştırmaya gelince ; çok tartışılacak bir konu. Çoğalıp sokaklarda sefil olmalarına göz yummak var, kısırlaştırıp üremelerine engel olmanın hakkımız olup olmadığını düşünmek var.
Galiba biraz da derin konu.
Bizden tebrikler, saygılar.
Güzel bir yazı ve anlatım. Ama ben hayvansevevr olarak zaman zaman kedilerin kısırlaştırılmasından yanayım .Bu günümüzde tartışma konusu oldu.Canımız kadar sevdiğimim kedimizi kısırlaştırmak zorunda kalıyoruz. Çünkü yavrulara bakacak yuva aramak ve onları iyi bir aile bulmak imkansız oluyor.
Üstelik evde bakılan kedilerin çiftleşime isteği geldiğiz zaman yaptıkları huysuzluk çekilir gibi değil.
Benim de yüreğim sızlasa bile bu ameliyatlar gerekli olduğuna inanıyorum.
Paylaşım için çok teşekkürler, sevgilerimle....
Güzel Hikayeydi. Ama bende kedimi kısırlaştırmıştım.. Dışarıyı hiç bilmiyordu evde ergen kedide çok kötü koku yayıyordu çare onu dışarı salmaktı ama gitmedi, çıkmadı dışarılara hiç, bende kısırlaştırdım ve 3 ay sonra bir komşuma emanet edp bir kaç günlüğüne memlekete gittim. Yalnız kediyi dışarı bırakmıştım komşuma onu akşama yada ertesi sabah eve almasını rica ettim. Geldimki kedin yok dediler... aradım ama bulamadım ve dönmedide.. Çok üzüldüm böyle olacağını bilseydim seni hiç kusurlu yapmazdım Greyfurt beni affet dedim durdum... turuncu beyaz, uzun tüylü muhteşem bir yaratıktı, akibeti herneyse ben çok üzüldüm gitmiş olmasına... Hikayenizde üzüntümü tazeledi... Saygılar
Kadın kendi rahatını düşünmüş ki kısırlaştırmış kediyi...
Bence kısırlaştırmak demek hayatını elinden almak demek.
Hayvanlar iç güdüleriyle hareket ederler ki bu doğaldır.Yüce Rabbim bunu böyle uygun gördüğü halde:
Bu konu da hayvanlara hükmetmeye çalışan birer pilli bebek bence insanlar oldu. Her şey komutalarında olsun istiyorlar.
Ben şahsen karşıyım...
Ya kimse bilerek dişi hayvan beslemeyecek, ya da doğanın kanununa karşı gelmeyecek...
Üzücüydü..
Saygılarımla abi.
KEDİLERİN KISIRLAŞTIRILMASI, ONLARIN İÇGÜDÜSEL KEYİFLERİNİ KISITLAMAK MIDIR? SARIMSAKLI'DA YAŞIYORUM YAZ-KIŞ. YAZLIKÇILARIN GETİRİP SALIVERDİĞİ KEDİLERİN BİNLERLE SAYILABİLECEĞİ BİR YERDE...böyle bir kediye, kırk yıllık ahbapmış gibi gelip bacaklarıma sürtünüce, acıyıp bahçemde (eşim evin içine izin vermediğinden) bakayım dedim. 3 yavru doğurdu, hadi onlara da bakayım dedim. Onlar büyürken anne bir üçlü daha doğurdu aynı yıl içinde. İlk üçlü büyüdü,üçü de dişi, üer de onlar doğurdu...Neyse uzatmayayım, bahçemde TAM 17 TANE TORUNUM OLDU...eMEKLİ MAAŞIMDAN KURU MAMAYA GİDEN PARALAR SAYESİDE KOLESTROLÜM DÜŞTÜ... İSTANBULDAN ĞLUM GELDİĞİNDE TOPLADIK HEPSİNİ (GRUP GRUP) GÖTÜRDÜK BELEDİYENİN KISIRLAŞTIRMA ÜNİTESİNE, KEDİ BAŞINA 50.-TL.PARAYI VERDİM, KISIRLAŞTIRDIM HEPSİNİ.. CAIM KOMUTANIM, DOĞUM KONTROL GÜNAH MIDIR, BİR ULEMAYA SORMAK GEREK...SAYGIYLA
ek not: YAZINIZIN GÜNE DÜŞMESİ NEDENİYLE TEBRİKLER...
kemnur tarafından 12/7/2011 12:21:36 AM zamanında düzenlenmiştir.
Evet sayın Komutanım, farklı ve çok önemli bir yazıyla karşımıza çıktınız ve de ustaca. Genç ve seven ikiliden başlayıp bir aşk romanı gibi bizleri sürüklerken, kıvrak zekanızla doğadaki canlıların üremesini engelleyen biz hayvan sevenlere öyle akılıca öyle ustaca ders vermişsiniz ki, vallahi pes doğrusu , kutluyorum efendim.Bu yazınızı hayvan sever derneklere göndermeyi düşünüyorum vede dağıtılması için çaba göstereceğim..Saygıya değer komutanımız lütfen yeni bir aşk romanına imza atmanızı gönülden istiyor ve sizi yürekten alkışlıyorum....
Pilli oyuncak başlığınızı görür gibiyim çevremdekilerde.Benim Alman kurdum var beş yıldır beslediğim
asla kısırlaştırmayı düşünmedim .Sanırım moda niteliğinde sessizleri besleyenler bu derin ve akıllıca yazınızı okuyup ta belki birkaç sessizlerin doğa dengesini bozmaktan kurtarır...Kaleminiz hiç bitmesin efendim.Sizi tanımaktan kaleminizi okumaktan gurur duymaktayım...Sevgiler selamlar Gedik ailesi...
Oya gedik tarafından 12/6/2011 1:45:37 AM zamanında düzenlenmiştir.