- 687 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Mozaiklerin gizemi
MOZAİKLERİN GİZEMİ
Yaşamak nedir, neden ve nasıl yaşamalıyız, en güzel nasıl yaşanır hayat, güzel olan nedir,...? Ve bunun gibi hayatımızı biçimlendirecek bir çok soru zihnimizde uçuşurken, farkında olmadan, cevaplar bizi bulur, dilimize konar.
Dershaneye giderken hep önünden geçerdim, nedense hep düşünceli, telaşlı ve hızlı yürürüm. Alnımdan tutar gibi zaman beni, sürükler peşin sıra. Orda olduğunu biliyordum, beni beklediğini. Yine bir gün koştururken, tam da kapısının önünden geçerken birdenbire durdum, başımı sağa çevirdim, beni ona doğru çeken bir şey vardı. Zihnimde tabelanın somut sesleri belirdi, manasını düşünürken, merak içimi kemirdi. “ Acaba”dan korkardım aslında.
“Arkeoloji Müzesi” yazıyordu imgelemimde. Kendime “Arkeoloji” nedir diye sormadan, kendimi en az yedi bin yaşında hissettim. İnsan türünün temsilcisiyim ne de olsa. Vay be! O kadar yaşadım mı?
Antakya cumhuriyet alanında, Asi ırmağının kenarında, köprünün yakınında, tek katlı eski bir bina. Bilet satın almak isterken, görevli Müzekart’ı önerdi. 20 lira karşılığında, Türkiyedeki çoğu müzeyi gezebileceğimi söyledi. “Neden hepsi değil de çoğu?” diye sorunca “ öyle uygun görmüşler” cevabını aldım. Örneğin Dolmabahçe Sarayı’na Müzekart ile giremiyorum. Bileti almıştım, görevlinin de zamanı vardı, o’na tarihçesini sordum. Öğrendiğim kadarıyla; Hatay’ da ki kazı çalışmaları 1922 yılında başlamış. Çalışmaların ilk yıllarında çeşitli ve kıymetli tarihi eserlerin bulunması bir müze fikrini doğurmuş. O yıllarda Fransız idaresinde bulunan Hatay’da M. Mishel Booşer tarafından hazırlanan bir proje ile çıkan eserlere göre bir müze hazırlanmış.( İyi de biz bin yıl ne yaptık bu topraklarda, 18 sene kalan Fransızlara bizi işgal edip, gelir gelmez bu müzeyi kazandırdıkları için teşekkür mü etmeli? ) Binanın yapımına 1934 yılında başlanmış, 1939 yılında tamamlanmış. Hatay Devleti zamanında içi düzenlenmeye başlanmış, 23 Temmuz 1948’ de Hatay’ın Kurtuluş Bayramında ziyarete açılmış. 1969-73 yılları arasındaki eklerle genişletilmiş.
Hitit, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait olan, Harbiye, Antakya, Atçana, Seleukeia Pieria( Çevrik, Antik Kenti, Titus Tünelleri, Kaya Mezarları.) ile İskenderun’da bulunmuş eserlerin sergilendiği müze, mozaik koleksiyonlarının zenginliği yönünden dünyada ikinci sıradaymış. Birincisi Tunus’ta.
Mozaiklerin yanı sıra taş eserler, heykeller ve sikke gibi (18.100 parça arkeolojik eser, 1.050 etnografik eser, 13.820 sikke, 1.347 mühür) toplamda 35 bin civarında eser yer almakta, bunların ancak 3 bini sergilenebilmekteymiş. Bunun yanında toplamı 1250 metrekareye yakın mozaiklerden de ortalama 1000 metrekarelik kısmı teşhire sunuluyormuş. Toprak altındaki mozaiklerin çıkarılıp sergilenebilmesi için yeni müze binasının inşasına yönelik çalışmalar yapılıyormuş. Yılda yerli yabancı turistlerden ortalama 120 bin kişi ziyaret ediyormuş.
Görevli beni gazeteci sandı galiba. Her söylediğini pür dikkat dinleyince, anlattıkça anlattı. Teşekkür edip yanından ayrıldım.
Gezerken kendimi güzelliğin sofrasında hissettim. Her eser ince bir zevkin, sabırlı bir işçiğin, zengin bir kültürün ve sınırsız bir hayal gücünün ürünü. Ölçülü, dengeli, düzenli, ekonomik, işlevsel. Hiç bir taş gereksiz değil, israf yok. Mozaikler Bizans ve Roma dönemini kapsıyor, mitolojik olayları ve kişileri sembolize etmesine rağmen, gerçekçiliğini koruyor. Her figürün tipi, kişiliği, ifadesi, pozu ve hareketi farklı. Tüm nesneler hacimli, ışık ve gölgenin dansını hissedebiliyorsunuz. Ve bu tonlama tekniği Rönesans’tan çok önce. Gerçeklik öyle bir kompozisyonla betimlenmiş ki bizi içene doğru çekiyor. Günümüzün stüdyoda çekilmiş renkli fotoğrafları gibi. Her bir taş, farklı renkte, farklı işlevde, farklı biçimde, farklı etki de, ama bir arada birlikte. Güzellik işte bu! Hepimizin, her şeyin eksiği var, birbirine muhtaç, evrenin bile. Hepimiz, her şey birbirini tamamlarsa, bütünlük olursa güzellik olur. Bardaktaki de su, denizdeki de, buluttaki de, ağaçtaki de, hayvandaki de, insandaki de, havadaki de, .... Biz evrendeki birer parıltıyız yalnızca. Amacımız aydınlanmak ve aydınlatmak yaşadıkça
Ve aslında ne, neyi, neden, ne zaman, nasıl yaptığımızdan çok, nasıl algılandığım sizce de önemli değil mi? Biz nasıl yansıyoruz evrene. Mozaikler, yüzlerce yıl öncesinden günümüze yansıyabilmişler. Dün vardı, bugün hala var, yarın da olacaklar. “ Mozaik, sonsuzluğa sabırla yapılan resim” Peki biz ne kadar parıldaya bileceğiz ?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.