- 626 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Çocukluk Arkadaşı
Dinledim onu. Usul usul aktı durdu ruhuma. Dertlerini acıtmaz kılıflara soktu sözcüklerle. Kendi sesini dinledi. Ben de ara ara bir şeyler söyledim. Beni kendisi kadar can kulağıyla dinlemedi. Bende aradığı sözcükler değil, o geçmişten gelen aşina çehreydi sadece. Çocukluğuna götüren ılık bir tebessüm...
Bana bakarken kanayan dizlerini, defterini kapladığı aktör resimlerini, sınıfın yakışıklısı o deli mavi gözlü oğlanı görüyordu belki de. Böyle geçmişle şimdiyi harmanlayan bir yüze neler anlatılmazdı ki! Paylaşılan onca şeye yenilerini katmasını bekleyen...
Telefonda sesini duyduğumda hiç tereddüt etmedim yanına koşmak için. Onca yıl neden aramadığını sormak aklıma bile gelmedi. Liseli iki genç kız olduğumuz zamanlarda da o her zamanki boşvermişlik yok olup giderdi bazen böyle sesinde. Dünya yansa umurunda olmayan o pervasız kız bir kuşun kırık kanadına saatlerce gözyaşı döken, dünyanın en hassas kalpli kızına dönerdi. Bu dönüşüm çok önemli bir şeyin ifadesi olurdu hep. Birileri canım arkadaşımın kalbini çok acıtmış olurdu... Öyle acıtırlardı ki, o parçasını yeniden hatırlatırlardı ona. Nefret ettiği o sulugöz, mızmız kızlardan biri olurdu.
İşte yıllar sonra yine biri ona bir kalbi olduğunu hatırlatmayı görev bilmişti kendine. Evliydi, bir kızı vardı. Bunun dışındaki ayrıntılar, birkaç telefon görüşmesindeki havadan sudan konuşmalarda kaybolup gitmişti. Zihnimde o konuşmalardan hiçbir şey kalmadığına göre en azından görüştüğümüz o günlerde bir sorun yoktu evliliklerinde.
Sonra araya giren yıllar içinde kelimeler birikmişti gitgide. Çocukluk arkadaşına telefonda öylesine anlatılan ıvır zıvır gündelik onca şeyden çok uzak, söylenmek için yüzyüze gelmeyi gerektiren… Gözlere ihtiyaç duyan… Tanıdık, geçmişten gelen, sıcacık bir nefese…
“Kadın evli olduğunu biliyor muymuş peki?”
“Bilmez olur mu? İş yerinde bilmeyen yok ki!”
Kocasını düğün dışında birkaç kez görmüştüm sadece. Yüzüme bile bakmamıştı doğru dürüst. Kaçırdığı gözlerinde arkadaşımı sonuna dek mutlu edecek güvenilir bir adamı yakalar gibi olmuştum. Bir keresinde bir yerde karşılaşmıştık. Aynı mahçubiyet Nermin yanımızda değilken de tekrarlanınca bunun göstermelik bir tavır olmadığını anlamış ve canım arkadaşımı ona rahatlıkla emanet edebileceğime emin olmuştum.
Şimdiyse Nermin bana o utangaç gözlerin koşullara göre değişik değişik anlamlara bürünebileceğini, karşılaştığımız zamanlarda aramızda beliren mesafenin O’ndan değil benden kaynaklandığını anlatan şeyler söylüyordu.
“Böyle kadınlar var mı gerçekten?” dedim cevabı çok iyi bilsem de, “yok” denmesini hala bekleyebilen içimdeki o inatçı umutla… “Belki de başta evli olduğunu bilmiyordur. Evli değilmiş gibi davranan birsürü erkek var. Belki o kadın gerçekten inandı ona. Bir gün evleneceklerini düşündü. Yoksa nasıl bir hemcinsinin canını yakmayı göze alabilir ki?”
Nermin konuştuğumuz saatler boyunca ilk kez gülümsedi. Ve ilk kez acıyan kalbi bu kadar net vurdu yüzüne… “Hayatımı verdiğim adam bile canımı acıtmayı göze alabiliyorsa o kadın neden göze almasın ki? Vicdansızlık yalnızca erkeklerin tekelinde değil… Ayrıca kadın erkek eşitliğine inanan modern bir toplumda yaşamıyor muyuz? Kadınlar her konuda olduğu gibi bu konuda da geri kalmıyor erkeklerden. Eşitliğe gölge düşürmüyorlar. Yoksa nasıl eşitiz desinler değil mi? Utançtan aynaya bakamaz hale gelirler."
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.