- 599 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
IV GÖNÜL GÖZÜ 9
Ahmet dolaptan çıkardığı kağıtlara sarılmış gülleri Meryem’ e uzattı.Mezattan gelen gülleri elleriyle yoklarak zihninde belirlediği bellirli bir noktaya bırakıyordu.
Dışardan geçenlerin göremediği dükkanın bir köşesinde taburesinin yanına. Kağıtlara sarılmış yüzlerce güllün oluşturduğu dört beş demet gül. Meryem Ahmet’in duyabileceği bir havada uçuşan bir sesle ;
" Ahmet Abi sekiz deste "
Ahmet her zaman ki gibi saf sıcak gülümsemesiyle dudakları yayılarak "he" diye ses verdi. Oysa her zamankinden iki deste fazla olduğunu anladı Meryem. Bu garipliği ikinci kez sorgulamamak için işine koyuldu.
Elini gazetenin hışırtısını duyana kadar gezdirdi.İlk gül demedine sarılı kağıda dokununca; eliyle araladı ve yere yayarak bıraktı.Oturduğu küçük sehbanın sol tarafına gülleri koydu.
Ahmet gelen müşterisinin sesi üzerine uyukladığı yerden irkilerek fırının çekmecesini çekip iki patates çıkarıp kasesine koyarken.Meryem o ayak seslerini de konuşmalarını da çok önce duymuştu.Biri karışık, biri zeytini bol olsun diye karar verirken.
Elinden gelse kalkıp kendi müşteriye bakardı ama, mezelerin sesi duyabilseydi helede zeytin ezmesinin yerini.Ahmet zafer kazanmış bir şovelye gibi ücretini aldığı müşterisine "En güzel geceler sizin olsun " derken müşterisiyle vedalaşıyordu.
Aslında o en güzel gecelere hep Ahmet özlem duyuyordu belkide.Bu sesin özlemini işiten Meryem’den başka tanık yoktu zaten.O günden sonrada asla olmayacaktı. "En güzel geceler sizin olsun " ....
Meryem kendi işine koyuldu.Eline aldığı ilk gülü hassas parmaklarıyla okşar gibi tuttu. Sonra ölçmeye başladı.Bu ölçüm hep gonca kısmından başlayıp dibe doğru iki karış üç parmak...
Meryem nedendir bilinmez iki karıştan sonraki üç parmağı sayarken içinde acılar hissediyordu. Bu annesinin kapalı kapılar ardındaki üçüncü yılının dolmasına iki gün kalan bir zamanın sayısıydı.
Okula gittiği zamanlarda matematiği de iyiydi ama şimdi matematiği dokunduğu elleri topluyordu. Baş parmak annesinin birinci yılı, işaret parmağı annesinin ikinci yılı orta parmak annesinin üçüncü yılı... Sağ eline aldığı maket bıcağıyla üçüncü parmağının bittiği yerden kesmeye başladı güllerin sapını.
Son desteyi açtığında sayım işleminin sonucunu çoktan elleri yepmıştı. Tam üçyüz elli iki gül.
Ahmet ne hikmettir bilinmez. Belki onu aramayan çocuklarını belkide karısını belkide kimbilir kendi dünyasındaki kimsenin göremediği bir şeyi görmüştü daldığı o tavşan uykusunda. İrkilerek uyandı.
Kokoreçcilerin satırları hızla birbiri ardına melodi çalarak ezdiği,kestiği hazır kokoreçlerin üzerine inerken, Çiçek Pasajının içinde hüzzam şarkılar çalıyordu.Meryem bu şarkıların hüznünü çok iyi biliyordu.
Meryem bu işi ilk öğrenmeye hırs ettiğinde çok canı acımıştı hem de çok. ( güller ve dikenler) Hatta güllerden nefrett etmişti.Parmaklarının ucu kanadığında şartlı reflekste, parmağının ucunu annesinin memesi gibi çok emdi.
Annesinin o an yanında olmasını çok istedi. Ama her kan damlası onu emzirdi anne sütü gibi.Hırsı ona zafer getirmişti.Gülleri uygun boyda kesmeyi öğrenmişti hemde ellerini bir tane bile diken batmadan.
En sivri en tehlikeli dikenlerin bile sevilebileceğini anladı.Şu an verseler kaktüs çiçeklerini bile severdi o hassas parmaklarla.Ama nedense annesinin etrafını çeviren o mahpus tellerine asla dokunmak bile istmezdi.
Hacer güvercinlerin uçmadığı yeri kabullenmeye çalışırken; Meryem düşüncelerinde, midyelere umut bir deniz gibi; Çicekci Memet’ in eşine kolay bir doğum, Hikmet’ e bol kazanç, Ahmet’ in çocuklarına kavuşmasını diliyordu.
Kendisinin ise annnesine kavuşacağı günün bir an önce gelmesini baştan dilemişti. Sığınabileceği tüm dinlerden tüm ilahlardan hepsi için, hepsine dua ediyordu.İstanbula kar yağmıştı, Meryem kar taneleri kadar dua etmişti.Hiç tanımadığı insanlar bile Meryem’in duasından nasibini almıştı....
Birden Çicekçi Memet’in sesi duyuldu;
" Ahmet iş ne alemde müşteri durumu nasıl. Arayıp soran var mı beni."
" Bugün işin tadı yok.Abi kar var diye bugün kimse evinden dışarı çıkmamış baksana pasaj bile bomboş.Soran olmadı abi." derken Hikmet köşeden Memet’ e yaklaştı.Hikmet asık bir yüz ifadesiyle Mehmet’ in kulağına bişeyler fısıldadı.
Kulağına Hikmet ne söylediyse aniden Memet’in gülen yüz ifadeside değişi verdi. Hemen pantolonunun sağ cebine elini attı. Hikmet’ e para uzatırken şifreli konuşur gibi ;
"Köşedeki oyuncakcının yanındaki yer bu saatte açıktır.Oradan alırsın.Benden de selam söyle." Hikmet, Mehmet’ten parayı almasıyla yüzündeki solgun ifade tebbessüme dönüşmüştü. Gülümseyerek;
" Midyelere bakın ben hemen geliyorum"
diyerek hızlı adımlarla sokağın karşısına geçip köşeyi döndüp, gözden kayboldu.Beş on dakika sonra elinde bir kutu; nefes nefese kumpir tezgahına dönmüştü.Hikmet’in yüzü bir başka gülüyordu bu sefer. Hemen çömeldi Meryemin oturduğu taburenin yanına. Meryem olanlardan habersiz ve şaşkın bir halde ;
" Hikmet Amca ne oluyor" diye sorarken Meryem’ in kafasının içinde binlerce soru gelip geçti. Hikmet heyecanlı ve çoşkulu bir sesle ;
" Memet Abi’ nin süprizi. Uzat hele şu ayağını" derken çoktan Meryem’in sağ aya bileğini tutmuştu.Bir eliyle Meryemin sağ ayağındaki ayakkabısını çıkarttmıştı.Meryem hala şaşkınlık içinde olanları anlamaya çalışıyordu.Çiçekci Mehmet gülümseyerek ;
"Hayırlı olsun prenses. Güle güle giy."
dediğinde Meryem neler olduğunu anladı. Hikmet önce Meryem’in ıslak çorabını çıkardı.Ardından yeni kuru çorapları kızın ayağına geçirdi.Meryem’in yüzünde içine aktı mutluluk. Bu mutluluk, rengini göremediği pembe botları ayağına geçirince, ikiye katlandı birden. Mahcubiyet ve sevincin karışımı bir sesle ;
" Çok teşşekkür ederim Memet Amca. Bu hafta haftalığımı vermesende olur"
Çicekçi Mehmet’ in yüzü birden asılırken dudakları açılırken tekrar sıcak yüz ifadesiyle ;
" Ne demek şimdi bu. Haftalık ayrı bu ayrı. Hem bak bugün çok çalıştın. Fazladan gül almıştım ya. Bugün Kimene’ de, Osmanın müşterisinin birinin doğum günü varmış.Gül sipariş yapmışlar.Eee sanada bu çömert müşterilerden gelen parayla aldım bunları."
" Tamam o zaman.Ha demek o fazladan iki deste gül doğum günü içindi. Bende öylesine fazladan aldınız sanmıştım"
derken Memet ve Hikmet şaşkın bir birine baktı. ( iki deste fazladan gülün alınmasına nasıl dikkat etmişti) Sonra hep birlikte gülümsediler. Meryem’ in içindeki sevinç onu bulutların üzerine gezdiriyordu.Yüzü midye tezgahında olan Memet, Hikmet’ e dönere;
" Hikmet müşteri...."
Meryem kanatlanmış olan sevinciyle; düşüncelere dalmıştı.Ayakkabı için dua etmemişti ama. Yinede yapılmamış bir duası daha çok daha önce kabul edilmişti.İçinden şükür etti.
Aklına; birden yüzünü bile hatırlayamadığı babası geldi. o şimdi neredeydi. Neler yapıyordu.Bu da edilmemiş bir duası gibiydi.Şimdi öz babası yanında yokken, bir çift ayakkabı gibi Allah’ın bir lütfu gibi iki babası vardı. Çiçekci Mehmet ve Midyeci Hikmet...
Çicek pasajında hüzzam şarkıların sesi dans ederek dolaşa dursun Hacer içeride ranzasına sığınmış.......
YORUMLAR
Bilmediğiniz bir dünya ve zor...
Allah bu tarz yaşam savaşı içindeki insanların yardımcısı olsun.
Bir sonraki sayfaya gidiyorum :)
DİLEK YILDIZI
TEŞKKÜRLER....