- 857 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
KÖPRÜYÜ GEÇENE KADAR AYIYA DAYI DEMEK
İkili görüşmelerimizde hep bu atasözü ile önümüzü kesmeye kalkışıyorlar:
“Biz değişmedik, hep milli görüşçüydük, hala da öyleyiz. Ama kardeşim bodoslama gitmek siyesete uygun değil ki. Şimdi onlardan yanaymış gibi gözükerek bazı şeyleri düzeltecek, sonra da gereken değişiklikleri yapacağız. Yoksa biz de biliyoruz bu Haçlıların ne mal olduklarını. Un çuvalını sağlam karşıya geçirmek için onlara dostmuş gibi davranıyoruz.”
Bırakınız geneli, sadece NATO’nun ne yaptığına bakmak bile, bu görüşün ne kadar sakat olduğunu ispata yetiyor.
Nereden nereye geldi NATO?
Komünist yayılmacılığa karşı kurulmuştu.
Karsı, Ardahan’ı koruyabilmek için biz de üye olmuştuk.
Hem de Kore’de yüzlerce Mehmetçiği şehit vererek üyelik hakkı lütfen bize verilmişti.
Onlarca yıl komünizm tehlikesi demoklesin kılıcı gibi üstümüzde tutularak ABD’nin çöpe atacağı silahları ordumuza vererek, yıllarca bedelini taksit taksit bu fakir millete ödettiler. Böylece bizi hem borçlandırdılar, hem de kendi silah sanayimizi kurmamızı engellediler.
1991 yılında NATO’nun varlık sebebi olan, düşmanı Varşova Paktı dağıldı, böylece tehlike kalmadı. Normalde NATO’nun da dağılması gerekirdi.
Ama hayır!
Dağılmadı. Aksine namlusunu İslam dünyasına çevirdi. NATO’nun en büyük ordusunu besleyen Türkiye’nin, nasıl olup da buna evet dediği ise hala meçhul. NATO’nun Haçlı zihniyetine mensup ortaklarının bu yöndeki kararlarını, hakkı olduğu halde Türkiye niçin veto etmedi, belli değil.
İslam ülkelerinde bir takım operasyonel müdahaleler ve saldırı için de hazırlıklar yaptılar. Büyük Ortadoğu Projesi gibi planlar yaparak, İslam Dünyası’nı kendi sömürge emellerine göre yeniden şekillendirmek üzere adımlar attılar. Bu ülkelerdeki destekçilerinin önlerini açmak, kendilerine mani olacakların da önlerine set çekmek üzere son rötuşlarını da yaptılar.
Saldırılarına bahane teşkil etmek izere 2001 yılında İkiz Kuleler mizansenini yürürlüğe koydular.
Artık İslam dünyasının NATO namlusunda hedef olarak dövülmeye başlamasının vakti gelmiştir. Korkunç saldırılar ve katliamlar önce Afganistan’da başladı.
Afganistan’dan sağlıklı haberler alınamamasına rağmen, on yıla yaklaşan vahşi saldırılar esnasında, yüzbinlerce masum Müslüman’ın yakılarak, kurşuna dizilerek, bombalanarak katledildiği dillendiriliyor. Hem de çoğu keyfi olarak, aşağılanarak… Türkiye de NATO’nun üyesi olarak bu operasyonlarda yerini alıyor. En azından NATO güçlerine koruma sağlayarak mesuliyete iştirak etmiş oluyor.
Hemen arkasından ve eşzamanlı olarak Irak’ın işgali gerçekleşiyor. BM Güvenlik Konseyi, ABD, Avrupa Birliği ve NATO’nun işbirliği ile… Düzemece raporlar, yalan ithamlar, aslı olmayan ihbarlar ve hedef saptıran açıklamalarla…
İşgalin hiçbir haklı dayanağı yoktur. Var olduğuna dünyanın inandırıldığı kitle imha silahları bulunacak, terör örgütlerinin uzantıları temizlenecek, diktatörlere hak ettikleri cezalar verilecek, Irak’a demokrasi getirilecek gibi bahaneler ortaya atılmıştır. Dediklerine göre halk hiç zarar görmeyecek ve işgal kısa sürede sona erecekti. O kadar inandırıcı oldular ki, Irak halkından bir çoğu işgalcileri çiçeklerle karşıladılar.
Şehirler yakıldı, camiler bombalandı, eski eserler tahrip edildi, altyapı tamamen çökertildi, servetler yağma edildi. Kadınların ırzına geçildi, çocukların üzerine köpekler saldırtıldı. Açıklanan bilanço çok ağır. En az bir buçuk milyon insan öldürülmüş. Aşağılanarak, işkenceye uğratılarak, yakılarak, bombalanarak, kurşuna dizilerek… Hala da devam ediyor…
NATO ortağı olduğu için ve de ABD’nin stratejik müttefiki sıfatıyla Türkiye de bu işgale yardımcı oldu. Bombardıman uçaklarına üs temin ederek, havaalanlarını ve limanlarını açarak, hava koridorlarını açarak ve lojistik destek sağlayarak…
İslam dünyasında dişe dokunur devletlerin önü kesilmeliydi. İran’ın, Pakistan’ın. Ama bu yapılırken İsrail işin içinden sıyrılmalıydı. Füze erken uyarı sistemleri akıllarına geldi. Ayarlarını ona göre yaptılar. Ve sistemlerini Malatya’ya monte etmeye karar verdiler. Türkiye yetkilileri önce mırın kırın eder gibi oldularsa da, ikna metodları devreye girdi ve razı ettiler. Böylece İsrail’in füzelerine sağır ve dilsiz, İran’ın füzelerini ise hava sahamızda imha edecek sistemler devreye girmiş olacak. Şimdi en çok istedikleri bu sistemler dolayısıyla Türkiye-İran gerginliğini tırmandırmak, hatta savaştırmak… Endişe ile bekliyoruz. Rusyanın çıkışları İran’ın tehditleri, zalim Beşşar Esed’in bir şeyler ima eder tarzdaki söylemleri, endişelerimizi daha da arttırmaktadır.
Allah korusun böyle bir şeyin olması demek, onlar açısından Büyük Ortadoğu Projesi’nin zahmetsizce hayata geçmesi demektir. Yani Ortadoğu’da kıyameti koparacak olan gelişmeleri NATO bu şekilde sağlamış olacaktır.
Libya’da devletler hukukuna asla uymayan Haçlı NATO istilası ve açıklanan rakamlara göre, en az 60 bin insanın katledilmesi, kaynakların yağmalanması, altyapının tahribi başlı başına bir terör hareketidir. Nasıl olduğunu hala bilmediğimiz tarzda bu müdahaleye Türkiye’nin de onayının ve desteğinin alınmış olması, bu terör kanının kendisine bulaşmasına sebep olmuştur.
Müslümanlar arasında çözülmesi gerekli olan Suriye’deki katliamlara NATO’nun bulaştırılması katliam ve işgalin daha da yaygınlaşması neticesini doğuracağını herkes kabul ediyor. Örnekler ortada. Devamında ne olacağını düşünmek bile istemiyorum.
NATO terörist uygulamalarını o dereceye vardırdı ki, gözüne kestirdiği Pakistan’ın askeri üslerini bütün dünyanın şaşkın bakışları altında bombaladı. Onlarca Pakistan askerini öldürdü. Sonra da “yanlışlık” oldu diye açıklama yaptı. Tıpkı bizim Muavenet muhribini “yanlışlıkla” vurduğu gibi… Zaten bunu hep yapıyor. Amaç oluşturmayı düşündükleri ateş çemberine Pakistan’ı da dahil etmek.
Eskiden devletlerarası bir hukuk vardı ve iyi kötü işlerdi. Artık bu günün teröristleri hiçbir huklukla bağlı kalmaksızın, terör hareketlerini bütün dünyanın gözü önünde yürürlüğe koymaktadırlar. Hem de terörü önlemek, demokrasi getirmek bahanesi ile…
Aman bize ne diyebilir miyiz? Çünkü çok garip bir şekilde, hem onlarla beraberiz, hem de onların nihai hedefindeyiz.
İçim kan ağlayarak şu son cümlelerimi söylemek istiyorum:
Ey sizler!
Bizi nereye sürüklüyorsunuz?
Yaptığınız bütün tahribatları “köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek zorundayız” diye açıklamaya kalkanlar!
Dayınızın Haçlı olduğunu unuttunuz mu?
Görmüyor musunuz, köprünün ayaklarına dinamit yerleştirmişler, siz un çuvalı ile tam ortadayken fitili ateşlemeye kalkıyorlar!
Hala anlamayacak mısınız?
Ekrem Şama
www.ekremsama.com
YORUMLAR
Muhtemelen Irakda da Libyada da, Afganistanda da bu yazıdaki türden değerlendirmeler yapan kişiler olmuştur.Oralarda da birileri benzer şeyleri yazmış çizmiş dile getirmiştir. Yine muhtemelen oralarda birilerini de etkilemişlerdir."Kim ki onlar, abd, nato, siz ufalarsınız onları, kimse birşey yapamaz" türünden gaz vermeler de olmuştur muhtemelen.Nitekim Saddam da Kaddafi de o perdeden gözünü karartmıştı hepimizin bildiği gibi.Hatta bizler bile buralardan onlara inanmıştık.Abd ye natoya şöyle kök söktürecekler, böyle perişan edecekler vs..Demem o ki, içi boş böbürlenmelerle, yeterli ekonomik askeri gücün olmadan, komik efelenmelerle ancak içerideki iktidarını pekiştirecek malzemeyi temin edebiliyorsun.O da dışarıdan bir minicik fıske gelene kadar oluyor ancak işte.Benzer senaryolarla bizim de başımıza çorap öreceklerdi yakın geçmişe kadar.Üstelik biz hem dışarıdan hem de içeriden ihanete uğruyorduk. Söz sahibi olmanın yolu güçlü ekonomiden geçiyor sadece. ASkeri güç de zaten güçlü ekonominin yansıması. Öncelikli tercihler doğru o zaman.Güçlenmeliyiz, bu aşamada çevremizdeki olaylara da "gücümüz yettiğince" ancak direnç göstermeliyiz. Nitekim İrana operasyon Türkiye sayesinde bu zamana kadar gerçekleşemedi.Geçtiğimiz on yıl içinde, burada da iran, şeriat, recm vb türü kamuoyu hazırlıkları yapıldığında yoksa İrana saldırılacaktı zaten. Tabii ki kendi ülkemiz İrandan da daha önemli olmalı bizim için. O yüzden ülkenin ekonomik, demokratik güçlenmesinin önündeki takozların temizlenmesi hayati önemdeydi.Kendi geleceğimiz için çok daha önemliydi. Son dönemde AB ye girişin de, içerideki takozların temizlenmesndeki önemi ortada.Üstelik "girsek de girmesek de bizim insanımızın layık olduğu için yapılması gerekenlerin yapıldığından ve daha önemlisi o düzeye ulaşınca girmemizin de şart olmayacağından " bahsediliyor değil mi? Bunun tercümesi sanki "zaten girmeye niyetimiz yok" aslında ama belli bir lisan kullanılmak durumunda.
Akıllıca bir politika izlendiğini düşünüyorum. Yoksa Irak ya da Libya olmamız işten bile değildi bugüne kadar.İçerideki direnç noktaları tamamen kırıldığında zaten hem ekonomik hem de askeri olarak daha güçlü olacağız inşallah.O zaman sözümüzün ağırlığı da daha fazla olacak bugüne kıyasla.Ülke içinde "ekonomik kriz, kaos, kargaşa" bekleyenlerin, bunun için çalışanların kimlerin çıkarlarına hizmet ettiklerini görebilmemiz gerekiyor en azından bu süreçte artık.Hem ülkemizin hem bölgemizin gelecekteki güvenliği için artık çok daha ekonomik gücümüz olması gerekiyor ve bu yolda yapılanların önemli olduğunu düşünüyorum.Saddam, Kaddafi ülkeleri için doğru olanları mı yaptılar? Akıllı mı davrandılar? Beşar ülkesi için doğru olanı mı yapıyor, akıllı mı davranıyor? Sonuçlara bakılırsa öyle olmadığı ortada.Gönül bölgemizde biz söz sahibi olalım, bölgeyi biz barış bölgesi haline getirelim istiyor elbette.Geçmişte, geçmişin şartlarına göre bunu başarmıştık.Yine , bugünün şartlarına göre bunu da başarabiliriz.yeter ki Saddam, Kaddafi kıvamındaki aptallıklarla kendi kendimizi telef etmeden o noktaya gelebilelim..