- 10219 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
HASAN’IN RÜYASI
HASAN’IN RÜYASI
Aşağı mahallede bir internet kafe açılmıştı. Advin Amca’nın Yeri. Bu açılan yer Hasan’ın evlerinin bulunduğu sokağın bir alt sokağındaydı. Bu olaya bütün mahallenin çocukları gibi Hasan da çok sevinmişti.
Hasan annesi, babası ve kardeşi Merve ile beraber yıllardır bu mahallede yaşıyorlardı. Örnek bir çocuk olan Hasan herkes tarafından seviliyordu. Altıncı sınıfa giden Hasan çok başarılı bir öğrenciydi. Her yıl takdir belgesi alıyor ve ailesinin gurur duyduğu bir çocuktu.
Mahallede Advin Amca’nın Yeri açıldıktan sonra Hasan da diğer çocuklar gibi artık vaktinin çoğunu burada geçiriyordu. Her gün yeni oyunlar öğreniyor ve bu oyunları arkadaşlarıyla oynamak için sabırsızlanıyordu.
O artık Advin Amca’nın Yeri’ne iyice alışmıştı ve buraya her gün gidiyordu. Her gidişinde yeni oyunlar keşfediyor ve keşfettiği bu oyunları saatlerce oynamaktan bıkmıyordu. Artık orada daha çok vakit harcıyordu. Okula gitmek ve ders çalışmak ona eskisi gibi zevkli gelmiyordu.
Bir süre sonra artık Advin Amca’nın Yeri ve burada harcadığı vakit yeterli gelmiyordu. O sürekli babasından eve bilgisayar alması için istekte bulunuyor ve bu istediğini gerçekleştirmek için annesinden yardım istiyordu. Bir gün babasının bilgisayar alacağı günün hayalini kuruyordu.
Babası bir gün eve gelirken yanında bir bilgisayar getirdi. Hasan kısa süreli bir şok yaşadıktan sonra kendine geldi ve anne babasına teşekkür etti. O gün hasan için bambaşka bir gündü. Çünkü o hayatta en büyük hayaline kavuşuyordu. Bu yüzden mutlulukta havalara uçuyordu.
Artık O, evde saatlerce bilgisayar başında bıkmadan usanmadan vakit geçiriyordu. Derslerine ve ödevlerine dahi vakit ayıramıyordu. Okula dahi gitmek istemiyordu. Bu arada Hasan’ın dersleri de yavaş yavaş kötüye doğru gidiyordu. Hasan için bu pek de iyi bir durum değildi. Derslerinin giderek kötü olması onu içten içe rahatsız ediyordu. Ancak bütün bunlara rağmen o yine de daha çok ve daha çok oyun oynamak istiyordu. Eskisi gibi artık mahalledeki arkadaşlarının yanına gitmiyor, vaktinin neredeyse tamamını odasında bilgisayar başında geçiriyordu. Hasan ile ailesinin arası da yavaş yavaş bozuluyordu. Artık eskisi kadar dersleri iyi olmadığı için babasının ona daha farklı davrandığını hissediyordu. Bazen de babası ile annesinin onun yüzünden tartıştıklarını duyuyordu. Ancak o daha çok oyun oynamak istiyordu.
Bilgisayar başında vakit geçirdiği zaman o artık bambaşka bir kişiliğe bürünüyor ve kendisiyle bilgisayar arasına giren herkesten ve her şeyden nefret ediyordu. Annesinden, babasından, okuldan hatta bazen yemek yemekten bile nefret ediyordu.
İyiden iyiye dünyadan ve çevresinden kopan hasan giderek yalnızlaşıyordu. Herkesi düşman olarak görüyordu. Artık sadece hayatında bilgisayarı daha doğrusu oyunları vardı.
Bu arada Hasan zor bela bir düz liseye kaydolabilmişti. Oysaki bütün arkadaşları Anadolu ve fen liselerini kazanmıştı. Hasan bu durumu düşündükçe arkadaşlarını suçluyor ve kendince mazeret uydurup onların bu dünyadan zevk almadıklarını, kendisinin oynadığı oyunların ve yaşadığı güzelliklerin daha önemli olduğunu düşünerek mutlu oluyordu. Artık babasıyla hiçbir diyalogu kalmamış annesiyle de sadece odasına yemek götürdüğü zaman bu vesileyle birkaç kelime konuşuyordu.
O artık oyunlarda inanılmaz başarılar elde ediyordu. Dünyanın her yerinden karşısına çıkan rakiplerini bir bir yeniyor, onları yendikçe de kendisiyle gurur duyuyordu. Bir taraftan da çevresindeki insanların kendisini anlamadıklarını düşünerek kızıyordu. Günler böylece gelip geçiyordu.
Hasan yine bir gün odasında oyun oynarken birdenbire her tarafı mavi bir ışık sardı. O daha neler oluyor diye kalmadan bir de baktı ki üstünde savaş kıyafetleri elinde silahlar savaşın ortasında kendini buluverdi. Çok güçlü bir savaşçıydı. Önüne çıkan her savaşçıyı kahraman bir asker gibi bir hamlede yere seriyordu. O da ne bir baktı ki öğretmeniyle savaşıyor. Ve bir hamlede onu da diğerleri gibi öldürdü. Sonra baktı ki karşısına hep tanıdıkları çıkıyor. Fark etmez deyip önüne çıkan herkesi acımadan öldürüyordu. Sonra annesi babası ve kardeşini öldürerek bu savaşta acımasız ve de rakipsiz olduğunu ispatlıyordu. Birazcık acıma hissediyordu ancak bu bir savaştı ve düşman kim olursa olsun hakkından gelmeliyim diye düşünerek teselli buluyordu.
Artık savaşın son demleriydi. Karşısına çıkan herkesi hunharca öldüren Hasan sıranın en büyük düşmanda olduğunu artık onu da yendikten sonra Dünya’nın en büyük savaşçısı olacağını düşünüyordu.
Artık en büyük düşmanla karşılaşma zamanı gelmişti. Sonunda kendisi gibi güçlü birisiyle savaşacağı için heyecanlıydı. Ve büyük an geldi. Savaşmaya başladılar. Savaştığı kişinin kafasında denir bir maske vardı ve o en az Hasan kadar iyi bir savaşçıydı. Saatler süren bir mücadelenin ardından yaptığı son bir hamleyle rakibini öldüren Hasan çok mutluydu. Öldürdüğü en büyük düşmanına yaklaştı ve kafasındaki demir maskeyi çıkardı. Bir anda şok olmuştu. Gözlerine inanamadı. Çünkü öldürdüğü son kişi ta kendisiydi. Dizleri üstüne çöktü öylece yere yığılıverdi…
Gözlerini açtığında yatağında kan ter içindeydi. Etrafına baktı karşısında bilgisayarı açık bir halde duruyordu. Kalktı bilgisayara yaklaştı. O sırada bilgisayarda az önce bizzat yaşadığı savaş oyununun açık olduğunu gördü. Şaşkınlık içindeydi. Bütün bu yaşadıklarına bir anlam veremiyordu. Elini uzattı ve klavyeye dokunmak istedi fakat cesaret edemedi. Olduğu yere yığıldı, kaldı. Az önce yaşadıklarım rüya olmaz, her şey gerçek gibiydi diye düşündü. Ben sevdiğim insanlara neler yapmışım diyerek dakikalarca olduğu yerde öylece kalakaldı. Bu yaşadığı süreci ve olayları düşünüyor ve vicdan azabı çekiyordu. Sonra kendi kendine bu yaşadıklarım gerçeğin ta kendisiydi. Çünkü ben az önce yaşadıklarımın hepsini zaten yaptım. Beni seven bütün sevdiklerimi yani annemi, babamı, kardeşimi, öğretmenlerim, eş dost herkesi öldürdüm diyerek büyük bir pişmanlık duyuyordu.
Çok pişmandı. İlk bilgisayarı eline aldığı günden bu yan sanki yaşamıyordu. Hayatının bu bölümü yok gibiydi. Adeta bir filmin silinmiş bir bölümü gibiydi. Makineye bağlı bir hasta gibi bitkisel bir hayata girdiğini ve son yaşadığı bu olayla bu bitkisel hayattan uyandığını düşünüyordu.
Bu esrarengiz olay onu kendine getirmiş yani bitkisel hayattan uyanmasına neden olmuştu. Aradan tam beş yıl geçmiş olmasına rağmen o nasıl büyüdüğünü, neler yaşadığını sanki hatırlamıyor gibiydi. Odasında oturduğu yerden bunları düşünüyor ve pişmanlığı bir kat daha artıyordu. Bir taraftan ağlayan Hasan bir taraftan da bundan sonra neler yapması gerektiğini düşünüyordu. Artık hiç bir şey artık eskisi gibi olamazdı.
Yerinden kalktı ve mutfağa doğru yöneldi. Her kes uyuyordu. Canından çok sevdiğini fark ettiği ailesine iyi bir kahvaltı hazırlayarak işe başlamalıyım dedi. Mutfaktan mis gibi kokuların geldiğini fark eden aile fertleri çoktan uyanmıştı. Mutfağa irdiklerinde gözlerine inanamadılar. Hepsi şaşkınlık içindeydi. Kimsenin söyleyecek bir sözü yoktu. Adeta bu sözün bittiği yerdi. Hasan babasına yaklaştı ve boynuna sarılarak ağladı, ağladı ve yine ağladı… Sonra annesine sarılarak onu öptü, kokladı. Ardından kardeşi Merve’ye sarıldı ve yanaklarından öptü. Sanki uzun bir zamandan beri onları görmemiş gibiydi.
Kahvaltıya oturdular ve Hasan anlatmaya başladı:
Anneciğim, babacığım ben çok büyük hatalar yaptım. Lütfen beni affedin deyip devam etti. Ben bilgisayar başına geçince bambaşka birisi oluyor ve onunla arama giren herkesi düşman gibi görüyor ve nefret ediyordum. Bundan dolayı yıllardır odamda tek başıma bütün vaktimi bilgisayarımla geçirdim. Ancak bugün yaşadığım bir olay bana bu şekilde yapmakla neler kaybettiğimi öğretti. Bu yüzden ben bundan sonra sevdiklerime layık biri olacağım diyerek iç çekti…
Hasan bu olaydan sonra odasına sadece uyumak ve ders çalışmak için giriyordu. Bunun dışındaki bütün vaktini çok sevdiği ailesi ve arkadaşlarıyla geçiriyordu. Adeta yeniden doğmuştu ve yılların acısını çıkarıyordu.
O artık açığını kapatmak için herkesten daha şok çalışıyordu. Küçükken büyüyünce ne olmak istiyorsun diye sorduklarında doktor olmak istiyorum diyen Hasan artık bu hedefine kilitlenmişti. Bu amacına ulaşmak için çok çalışıyordu.
Eski başarılı günlerini yakalayan Hasan artık istediği üniversiteyi ve bölümü kazanmıştı. Zaman su gibi geçti. Bir gün kapı çalındı. Kapıyı açan Merve karşısında abisini elinde üniversite diplomasıyla görünce çok heyecanlandı ve hemen anne babasını çağırdı. Anne ve babası gözlerine inanamadılar. Biricik oğulları elinde diploması karşılarında duruyordu. Bir birlerine sarıldılar. Mutluluktan hepsi ağlıyordu. Çok mutluydular ve bu mutlulukları ömür boyu sürdü…
****
SON
Mustafa Yücel DEMİRTAŞ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.