Yeni Yılı Beklerken
Yeni Yılı Beklerken
Merhaba!
Yeni bir yılın kapısındayız yine. Binbir umutla, heyecanla yeni yılın getireceği serüvene hazırlanıyor insanlar. “Her yeni yılda bir güzellik, bir ümit ve heyecan vardır” derler. Bu söz herkes için mi geçerli bilmiyorum…
Her yeni yıl savaş, acı, hüsran, gözyaşı, sevinç, sevda, ümit, hasret, doğum ve ölümlerle geride bırakılır.
Umarım yeni gelen ve gelecek olan tüm yeni yıllar, savaşlardan, acılardan, felaketleden uzak dünyamıza ve insanlığa huzur, sevinç, neşe, barış, sevgi, dostluk, mutluluk ve fazlasıyla da umut getirir...
Her yeni yıl; yeni atılımlar, yeni umutlar, yeni başlangıçlar ve yeni beklentileri içerisinde besler, her yeni yıl, yeni yenilikler, dilekler, yeni umutlar yılıdır, gerçekleşmese de...
Gönül isterdi ki, her yeni yılda insanlık yeni başarılarla, yeni buluşlarla, savaşlardan, yıkımlardan dersler çıkararak yeni dostluklara, güzelliklere, ilerlemelere atsın imzasını ve dünyamız her gün biraz daha güzel, daha yaşanılır hale gelsin...
Biliyoruzki kimileri yeni yılı evinde sevdikleriyle, kimileri sokaklarda, kimileri de soğuklarda titreyerek geçirecek yeni yılı...
Kimileri de su gibi para harcayarak en lüks eğlence yerlerinde… Özellikle varlıklı kesimler için yılbaşı gecesini nerede, kimlerle geçirecekleri, ne giyecekleri, nasıl görünecekleri, nasıl eğlenecekleri ve daha fazla para kimin harcıyacağı önemini taşır.
Yeni yıla girerken ülkemizde ve dünyada iki somun ekmek alamayacak durumda olan milyarlarca insanın da var olduğunu hiç düşünüyor muyuz? Acaba… Nice insanın sokaklarda; evsiz, barksız, aç - susuz ve üzerinde yırtık pırtık giysilerle dolaştığını. Kimisi yaşlı, kimisi hasta, yoksul, soğuktan, ilaç parası bulamamktan kıvranan ve ellerini göğe kaldırıp tek umutlarının, çarelerinin tanrıya sığınmak olduğunu hiç düşündük mü?...
Bu dünyada herkesin aynı oranda mutlu, güvenli, huzurlu olma hakkının olduğunu unutmayalım…
Unutmayalımki, insanlığı ve insan olduğumuzu unuttuğumuz an , insan değiliz demek, insan gibi yaşamıyoruz demektir!..
Umudum odur ki, yeni yılın sadece bir kısım insan ve bazı ülkeler için değil, tüm dünya insanının mutlu olup yüzünün güldüğü yıl olmasıdır...
Bir çoğunun “Bırak yahu şu hayal aleminde gezmeyi, dünyayı sen mi kurtaracaksın” dediğini duyar gibi oluyorum!.. Hakları da olabilir ama bilmezler ki Taa… şuramda, sol göğsümün içinde herkes için yanan ve tüm benliğimi, ruhumu saran bir ateşin var olduğunu…
İnsan içindeki duygu ve düşüncelere set çekebilir mi? Her iyilik ve kötülük içimizdeki vicdanın ve merhametin sonucu değil midir !... “Duymak ve anlamak istemeyen kadar, kötü sağır yoktur!.. ‘’ diye bir söz vardır hani…
Unutmayalım ki; Dünya bir sahneden ibarettir. Herkes rolünü oynadıktan sonra çekip gidecektir bir gün bu dünyada..
Çağımızda din, dil, ırk, renk ve coğrafi sınırlara bakmadan insanlığın artık enerjisini biribirini öldürme planları kurarak değil, insan olarak biribirinin yaralarını sararak, biribirine destek çıkarak kullanmaları gerekmez mi?. Sömürünün, talanın, yağmanın, açlığın, katliamların olmadığı bir dünya için enerjisini kullanmaları gerekmez mi?…
İnsana yapılan haksızlıkların, insafsızlıkların, vicdansızlıkların son bulması için çabanın harcanması gerekmez mi ?…
Aslında her yeni yıl yaşanan tüm olumsuzlukların biteceği bir yıl olması umuduyla bakılır, yapamadıklarımızı, edemediklerimizi, gerçekleştiremediklerimizi gelecek yıllara yükleriz hep ama gelecek yılların nelere gebe olduğunun üzerinde fazla durup düşünmüyoruz...
2006 yılı benim için hayatımın en acı yılı oldu, yıkım yılım oldu. Delikanlı, dünyalar güzeli oğlumu yitirmenin ve evlat acısını yaşamanın kapkara yılı oldu… 2006 giderken yanında mutluluğumu ve yaşama sevincimi de aldı götürdü…Şimdi 2012 ye girmek üzereyiz, yıllar su gibi akıp gidiyor ama her geçen yıl daha derinlere işliyor civanımın acısı, Allah kimselere evlat acısı göstermesin, benim gibi evlat acısı çeken tüm anne ve babalara cenabı allahtan tahamül ve sabır diliyorum…
Epeydir suskunluğumu içime gömerek ve hüzne yaslanarak ayakta durmaya çalışıyorum... Kangren düşleri büyüterek, acılar demliyerek dilimde. Öldüğümü sanmışlığımın üstünden aylar, yıllar geçti… Dünya güzeli oğlum yok artık, anladımki yaşayan bir ölüyüm şimdi ben...
Gelecek yeni yıllar benim için çok şey ifade etmesede. Yine de her yeni yıl, yeni bir gelecek sunar bize, taze bir kan ve yeni bir başlangıç, dilerim yeni yılın getireceği huzur ve mutluluk, geçmiş yılların tüm kötülüklerini, acılarını unutturur bize ve bir daha tekrarlanmaz…
Yeni yılda da hiç kimsenin ümitsiz kalmaması. Herkesin hayallerinin, dileklerinin ve umutlarının gerçekleşmesi, sağlık ve mutluluk dolu, masal kadar güzel yeni yıllar dileğiyle beraber sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum herkese…....
Masal kadar güzel yeni bir yıl dileğiyle...
Nuri CAN
Beğeneceğinizi umduğum bir mevsim masalı.(anonim)
Dört Mevsim Masalı
‘’ « Bir zamanlar Toprak Ana, evinde yalnız yaşıyormuş. Yalnız yaşamak zormuş, bu yüzden canı çok sıkılıyormuş. Bir gün kalkmış, gök kralına misafirliğe gitmiş. Sarayın kapısına varınca, gürültüler, patırtılar duymuş. Kapıdaki nöbetçiye, “bunların ne olduğunu” sormuş.
Nöbetçi:
Ne olacak, demiş. Mevsim kardeşlerin gürültüsü. İkisi kız, ikisi oğlan dört yaramaz çocuk var. Kavga edip duruyorlar.
Toprak Ana :
Onları bana gönderin, demiş. Ben yalnızım, biraz da benimle otursunlar.
Nöbetçi Toprak Ananın isteğini krala söylemiş. Kral da “Peki” demiş. Toprak Ana bunun üzerine evine dönmüş, mevsim kardeşleri beklemeye başlamış.
Önce en küçük kardeş gelmiş. Pembe, beyaz saçlı, güzel bir çocukmuş. Toprak Anaya :
Benim adım İlkbahar, demiş. Size ufak bir armağan getirdim.
İlkbahar, çantasını açmış, çantasından tomurcuklanmış dallar, renk renk çiçek demetleri, cıvıl cıvıl ötüşen kuşlar çıkarmış.
Çok geçmeden ikinci kardeş gelmiş. Tombul, kırmızı yanaklı bir kızmış. Adı da Yaz’mış. Kardeşine :
Haydi çekil bakalım, bak, ben geldim, demiş. Sonra po da çantasından çilek, kiraz, şeftali, erik gibi meyveler çıkarmış, bunları Toprak Anaya sunmuş.
Derken üçüncü kardeş gelmiş. Sarı sapsarı bir çocukmuş. Toprak Ana’ya :
Ben sonbaharım demiş. Yalnızlığı, sessizliği çok severim, demiş. Sonra da kuşları kovmuş, her yeri sarıya boyamış. Ortalığa bir sessizlik çökmüş. Tam bu sırada dördüncü kardeş gelmiş. Çiçekleri, meyveleri dağıtmış, cebinden beyaz bir su çıkarmış, bu suyla her yeri beyaza boyamış. Bir yandan da :
Benim adım kış, benim adım kış diye bağırıyormuş.
Dört kardeş de Toprak Ananın evinden gitmek istememiş. Kavgaya tutuşmuşlar. Ortalık alt üst olmuş. Toprak Ana kızmış :
Beni dinleyin, demiş. Ya sırayla gelin, evimde üçer ay misafir kalın, ya da çekilip gidin. Hepinizi birlikte istemiyorum.
Bunun üzerine mevsim kardeşler düşünmüşler. Aralarında anlaşıp Toprak Anaya, “peki” demişler. İşte o günden beri sırayla geliyor, Toprak Anada üçer ay misafir kalıyorlar.”
Masal kadar güzel yıllar dileğiyle... Nuri CAN
www.nurican.com