- 534 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
k
Herkesin alışkın olduğu bir ’k’ sı elbette vardır.
Birkaç saattir onunla beraberim. Ben daireye geldiğim an, zili çalıp onun kapıyı açmasını bekledim. Kapıyı açması, parmağımın ucunun zilin üstünden kalktığı an ile hasretlere gark olunmuş bir yalnızlığın rüzgârı silinmiş gülüşlerime ait pornografik sessizliğine denk gelen bir bast kapanıydı. İğnelemek için ilk başta ayakkabılarımı temizlemeliydim. Her seferinde evine ayakkabı ile girip, birkaç metre sonra portmantodan terlik giyiyordum.
Dostumu seviyorum, bana çok şey kazandırmıştı. Aramızda her ne kadar yaş farkına binaen garip bir durum ortaya çıksa da, ilim bu eksiklik diye belirtilen duruma yardımcı oluyordu.
...
-Kibirden öleceğini bilseydim, gelmezdim buraya kadar. Bu ne dostum ya Aziz Papa aşkına?
-Bana o adamdan bahsetme be! Duvara işeyen yaşlı bunağın neresi aziz?
-Her neyse, benim sana anlatmak istediklerim var. Dinlemek istiyorsan, seve seve senin gibi huzursuz ve de çekilmez bir varlığın yanında durabilirim.
-Anlat ne anlatacaksan, dinliyorum. Hem bu hastalık beni yeteri kadar bitirdi, tüketti bedenimi. Öhöö öhö... Ne desem boş yani! Dinlemek de iyi geliyor birilerini.
-Esasında senin gibi birine bir şey anlatmak istemiyorum.
-Ne..
-Dur dur, hemen atılma söze. Nedeni elbette var, yüzünü de asma! Sen, kendini tanıyan birisin. İyi birisin; ayrıca yadsınamayacak kadar da şöhretin. Neredeyse 85’ine dayanmak üzeresin ve hala yazıyorsun. Çok seviyorum senin eserlerini kitapçıdan almayı okumayı. Ama sende ki ...
-Dur evlat, dur...
-Bana bir daha ’evlat’ demeyecektin. Tamam, aramızda altmışı aşkın yaşta olsa, yine de bu tarzdan hoşlanmadığımı belirtmiştim size, değil mi Azizim?
-Aziz demeeee!
...
-Azizim!
-Beni neden gıcık ediyorsun zoraki! Yahu, ne olur düzgün olarak seslensen, hah?
-Aynı noktaya dönmek işimize gelir mi sence? Bir de buraya kadar geldim de, saatlerdir seninle adamakıllı bir sohbet edemedik, farkında mısın?
-Şu gramofonun iğnesini indir de, az müzik dinleyelim.
-Ah şu Klasik saçmalıkların yok mu senin azizim!
-Yok, bu sefer plağı değiştirdim.
...
Kütüphanenin fotoğrafını çekmeliyim. Ama dostum cep telefonlarında bulunan fotoğraf kameralarından rahatsız oluyor. Ah şapşal kafam! Ne güzel ben evine girdiğim an, banyoya gidip yıkanmasına devam etmişti.
...
-Şu senin aşk meşk işlerin, yok mu evlat hiç? Tek tabanca gezmekten sıkılmadın mı?
-Nereden bulursun azizim bu tür ifadeler, anlamış değilim. Yok, aşkı yaşamak bize göre değil sanırım. Senin eserlerinden okuduğum kadarıyla yeterli geliyor bana.
-Kalem, kelam, kadın, kitap, kütüphane, kahır, keşmekeş, kurgu... Başka senin de aklına geliyor mu?
-Ne geliyor mu, anlamadım ki?
-Ya ’k’ harfi ile başlayan kelimeler işte!
-Kelime?
-Hay evlat, Allah sana uzun ömürler versin benim gibi.
-Azizim.... Off!
-Neyi kapatayım, çenemi mi?
-Bu yaşta bile bu gücü, aktifliği nereden buluyorsun; nasıl böylesin anlamış değilim gerçekten!
-Anlamayacak bir şey yok esasında. Ben de senin zamanında, senin geçtiğin yollardan geçtim. Defalarca imtihan oldum hayatla, ama hiç yılmadım.
-Herkes bir sofranın etrafına oturmuş da, bu sözü ağzında gevelemekten bıkmıyormuş gibi geliyor bana. Büyüdükçe insanın beyni sulanıp da, düşünme ve idrak mekanizmasını kayıp mı ediyor acaba?
-Ah evlat, öhöö öhö, güldürme şu yaşlı dostunu. Şuradan bir kadeh verir misin?
-Kalk kendin al, beni alet etme!
-Ne de güzel söylüyor değil mi? Sözlere dinle. Bak bak, gözlerini kısıp şarabın tadını hissetmek böyle daha iyi oluyor. ’’Dönülmez akşamın ufkundayım, vakit çok geç, Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç!’’
-Senin için söylemek kolay tabii ki azizim, ölüm geldi gelecek!
-Hiç ölümün zamanı var mıdır şaşkın? Kim bilir, sen benden daha önce ölürsün. Ama yok yok, senin ölmeni istemiyorum hemencecik. İstidatlı bir gençsin.
-Bırak bu ayakları, dur mutfaktan meyve filan hazırlayıp da getireyim.
-Aç isen dolapta Münevver Hatunun yaptığı tavuk var! Sabah işi vardı, çıkmadan hazırladı zavallı kadın. Ah evlat, ah!
...
Münevver Hatun yaşlı adamın hem bakıcısı, hem aşçısı, hem de büyük bir hayranı. 68 yaşında bütün işlere koşturuyor. Ama halinden hiç de rahatsız değil! Seviyor bu yaşlı bunağa hizmet etmeyi. Hem nasıl sevmesin ki! Ömrü boyunca kendisine acı vermiş evliliği sonrası, kitaplarını büyük bir istek ve de özlemle defalarca okuduğu ve de sevdiği yazar için neden ömrünün son zamanlarını feda etmekten çekinsin ki? Ah Münevver Hatun, bileklerine dokuduğun hayatının özeti ’bu adamın kütüphanesi’ ha!
...
-Ne oldu, gelemedin bir türlü mutfaktan?
-Tavuğu ekmek arasına koydum, pilav da koydum az tabağa. Isıtmadan güzel tadı pilavın.
-Münevver Hatun güzel yapar, hem de ne güzel!
-Azizim, sen neden evlenmedin bu zamana kadar?
-Günahıma ortak olman için artık çok geç be yavrum!
-Sinir ediyorsun insanı, hem yavrumda deme bana!
-Ben hayatımı bir harf için harcadım. Belki bana deli diyeceksin, belki de deha! Fark etmez zaten bu yaştan sonra. Ne dersen de bana, ’k’ harfi için bir ömür tükettim. Yazmaya başladığım ilk günden beri, hep o harf. Evimde, gökte, sokaklarda, caddelerde, kentlerde, insanlarda, çocuklarda, kadınların gözlerinde, karıncaların namuslu ellerinde... Bu arada bak karınca işte!
-Demek bir ömür ’k’ harfiyle dolup taştın, bu kitapların, ödüllerin hep ’k’ kaynaklı ha? Vay be!
-Evet, düşünebiliyor musun?
-Nasıl düşünmeyeyim azizim! Senin ömrün boyunca kahrında, keyfinde kalem olmuş. Kitapların olmuş, kitapları koyduğun keresteden kütüphaneler olmuş. Kavganı kalemiyle yapan fikir işçisi olmak ne ala bir şey! ’K’ demek ha, vay be!
-Bu yüzden çok kadın gördüm, sevdim; ama hiçbiri kitaplarım kadar kadın olamadı bana. Beni tatmin edecek şey, mehtaplı gecelerde bir koyunda sevişmek değildi. Bunu defalarca düşündüm. Kadınlar pişmanlık getirdi bana. Her defasında arzuma yenip düşmenin şiddetiyle sarsılırken, kitaplarım geldi aklıma. Onları yalnız bırakan, zevki uğruna sağda solda sürten bir babaydım onlar için. Yapmamalıydım, yapamazdım bu kadarını.
-Anlıyorum azizim, anlıyorum. Evla, ki ne ala!
...
Akşam olmaya yakındı. Saatlerin nasıl geçtiğini anlayamamıştım. Dostumla tatlı tartışmalarımız devam etmişti. En son yine kütüphanesine bakıp, ayinimizi sonlandırmak için eliyle bana işaret etmişti:
-Şu raf! Görüyor musun, bak orada varoluş erbabımız Albert Camus var. Münevver Hatun’un gelmesi de yakın. Hadi bugünü de bitirelim bakalım.
-Neyi okuyacağım? ’Yaşama aşkı’ nasıl olur?
-Evlat, beni benden daha iyi tanıyorsun artık. Oku bakalım.
-Hay hay!
...
’ İyi ki biliyorum ki yanılıyorum, benimsenilmesi, tanınması gereken sınırlar vardır. Yaratırsa böyle yaratır insan. Ama sevmenin sınırı yoktur ve ben her şeyi kucaklayabildikten sonra, iyi sarılamasam da ne çıkar? Cenova’da tüm bir sabah boyunca gülümsemelerini sevdiğim kadınlar var. Bir daha görmeyeceğim artık onları, bundan daha basit bir şey olamaz kuşkusuz. Ama sözcükler özlemimin alevini örtmeyecek. San Francisco manastırının küçük kuyusu. Güvercin sürülerinin uçup gidişini izlerdim orada, bu yüzden susuzluğumu unuturdum. Ama susuzluğumun yeniden doğduğu bir an her zaman gelirdi.’
Denemenin son paragrafını bitirdikten sonra, dostum kadehinden son yudumu aldı. Gülümsüyordu. Kütüphanesine bakıp, Arnavutluk’tan İstanbul’a kadar sevdiği kadınların özlemini içine gömdüğü diğer sevgililerine gülümsüyordu. Susuzluğunu nasıl unutabildiğini şimdi anlamıştım. Ama o susuzluğuna alışmış ve her yeni gün bu boşluk içinde yaşamaya devam ediyordu.
...
Cadde’de yürürken dostumun evinin pencerelerine baktım. Salon’un olduğu pencereye doğru, elimi yüreğime götürüp selam verdim. Bir güvercin pencerenin önündeki mermerlerin üstünde durmuş, bana göz kırpıyordu.
Mutluydum. Yazacak bir ’k’ hikâyem olmuştu.
k Yazısına Yorum Yap
"k" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
HakkınSesi
@hakkinsesi
Hepimizin yüreğinden öpüyor o...
Sevgiler, hürmetle..
Sevgiler, hürmetle..
30 Kasım 2011 Çarşamba 23:59:18
Ben hala harfler ile ne alıp veremediğin var anlayamadım.
Ama sardı benide ve kıyaslamaya çalışıyorum hangi harfin öyküsü
en güzeli diye. Neyse güle güle "K" yarın sanırım "L" gecek,
hazırlıklar ona :)
HakkınSesi
@hakkinsesi
Alıp veremediğim bir şey yok aslında, ama aklıma gelen şeyi bitirmek istiyorum...En sonda belki yine bir terslik yaparak; hiç sevmediğim 'önsözler' yerine 'sonsöz' yazarım :))
Teşekkürler efendim her daim, hürmetle..
Teşekkürler efendim her daim, hürmetle..
HakkınSesi
@hakkinsesi
Erbabım, sizi burada görmek daha büyük bir güzellik...
Hürmetle, teşekkürler her daim..
Hürmetle, teşekkürler her daim..
Kemnur
@kemnur
Ben her zaman buradayım, tiryakisi olduğum sayfada...SAYGIYLA
30 Kasım 2011 Çarşamba 21:31:01
Yok yok...
Erciyes'te önce benim değil senini imza gününü düzenleyeceğiz sanırım...
Geç kalma lütfen ve erteleme...
Yolun açık olsun monolog efendisi...
HakkınSesi
@hakkinsesi
Yok, genç kalsın ömrüm diyen sizin temenniniz...O yüzden ilkin sizi ağırlayacağız burada:))
Hürmetle, teşekkürler..
Hürmetle, teşekkürler..
Mehtap ALTAN
@mehtapaltan
Beni ağırlamak için avuçlarını göğe daha çok yaklaştır o zaman :)
HakkınSesi
@hakkinsesi
Günde beş sayfa, beş 'amin' ile o zaman:) Bekleyeceğiz..