4
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1667
Okunma
Tam on yedi yıldır kanlısının hapisten çıkmasını bekliyordu Çakır Hasan.Artık zaman yaklaşmış ve hesap günü gelmiş çatmıştı.
Çakır Hasan,ne zaman başladığı bilinmeyen bir kan davasının son tetikçisi olmak zorundaydı,bu kaçınılmaz bir son ve mutlaka yerine getirilecek ilahi bir görev,bir diyet borcu idi.Yoksa ananeler,töreler,görgü kuralları ne derdi...Babasını on yedi sene önce karanlık bir pusuyla öldüren düşmanı yakında hapisten kurtulacak ve acı sonunu yaşayacaktı.Ya da bu onur kavgasını kaybedecek,şerefsizlik lekesini ömrü boyunca alnında taşıyacaktı."Hayır!" dedi Çakır,bunu asla düşünmemeliydi.Bazen kendini sorgular "Sen bir korkak mısın?" derdi.Kendisinden öncekiler hiç korkmamışlardı ki...
Çakır Hasan’ın dünya üzerinde bir tek oğlu vardı.Mustafa...Mustafa henüz onüç on dört yaşlarında,pırıl pırıl,sarı saçlı,soluk benizli,sekizinci sınıfa devam eden başarılı bir öğrenciydi.Annesi o doğarken ölmüş,Çakır hem anne hem de baba olmuştu Mustafa’ya..Babası O’nun her şeyiydi...O ne derse o olurdu.Çünkü babası,onu kundaklamış,altını almış,bezini sermiş,mamasını yedirmiş,dizlerinde sallamış,uyutmuş ve hep annelik yapmıştı.Sabahları babası işe giderken Mustafa’ya halası bakmıştı.Akşamları ise yine babası...
Çakır Hasan yıllarca bunu kurmuş,bu planı tasarlamıştı kafasında.Mustafa henüz çocuktu ve kanlısını öldürdüğünde çok bir ceza almadan,kısa sürede hapisten kurtulacaktı.Çakır Hasan bu işi kendisi yapacak olursa,ömrü zindanlarda geçecek ve belki de oradan sağ çıkamayaktı.Ayrıca sevgili oğlu Mustafa da aralarda kalacak,onun bunun elinde harcanacak,belki bir serseri olup çıkacaktı."Hayır "diye geçirdi içinden Çakır."Ben değil,oğlum bu işi bitirecek,yüzyıllardan beri devam eden töre ve bunun gereği yerine getirilecek !" ve bu işi biricik oğlu Mustafa çok az bir cezayla kurtularak yerine getirecekti.
Otuz Kasım günü kanlısı hapisten çıkacaktı.Çakır Hasan oğlunu yanına çağırarak,durumu anlatmış ve sevgili oğlundan bu biricik isteğinin koşulsuz olarak yerine getirilmesini istemişti.Mustafa sadece "Babam ne olacak!" diye geçirdi içinden,tabi ki seve seve kabul etmişti,o alçağı,dedesinin katilini severek öldürecekti.Tabanca hazırdı.İçinde tam beş mermi vardı.Çakır Hasan yıllarca dişinden tırnağından arttırdığı parayla bu tabancayı almış ve bir sır gibi oğlundan gizlemişti.Bazı geceler onu gizlice çıkarmış,yağlamış ve temizlemişti.Şehir mezarlığında son bir kaç deneme atışı yaptıktan sonra silahı oğluna teslim edecekti.
Beklenen gün gelip çatmıştı.Çakır Hasan henüz gün doğmadan usulca uyandı uykusundan,gözleri bu çarşamba sabahında derin bir uykuya dalmış olan oğlunu,biricik Mustafa’sını aramıştı...Mustafa derin bir uykudaydı.Babası usulca yanına yaklaştı ve sarı saçlarına elleriyle,okşarcasına,elleri titrercesine ve içi kan ağlayarak son bir kez,son bir kez daha dokunmak istercesine yaklaştı.Mustafa o kadar tatlı,o kadar eşsiz bir güzellikteydi ki,henüz hayatının baharında,en tatlı çağında...Mustafa gözlerini açıp da babasını hemen şakağında hissedince çok şaşırmıştı.Gülerek "Günaydın babacığım" deyiverdi.Sonra her gün yaptığı gibi,kollarını açarak,kucak dolusu öpücüklere boğmuştu babasını."Canım babacığım,seni çok seviyorum,sen benim her şeyimsin! Deyiverdi.
Artık çıkma zamanı gelmişti evden.Mustafa’nın ceketinin iç cebine sıkıca yerleştirilmişti tabanca.Kimse göremezdi ve farkedemezdi.Şehir hapishanesinin önünde sabırla bekleyecekler ve en kuytu yerde Mustafa intikamlarını alacaktı babasının ve dedesinin..Çünkü örf ve adetler bunu emrediyordu...Seve seve yapacaktı Mustafa...Çünkü,O henüz çocuktu...Az cezayla kurtulacaktı...Babası O’nun her şeyiydi,O yapamazdı...O katil olamazdı ki...Halbuki kendisi bu görevi kahramanlar gibi yapacak ve az cezayla kurtulacak,sonra babasıyla eski günlerde olduğu gibi kimsenin bilmediği bir yerde,yine o mutlu günlerine döneceklerdi.Mustafa gizliden gizliye bir heyecan duyuyordu da belli etmemeye çalışıyordu.Kalbinin küt küt attığını hissediyordu.Ama bir an evvel yapmalıydı.Çünkü...Çünkü babası onu beslemiş,büyütmüş,hem anne hem de baba olmuştu.Evet çarçabuk çıkar çıkmaz hapisten,kimsenin bilmediği bir yerde babasıyla çok mutlu olacaklardı.Mustafa o günleri şimdiden özlemeye başlamıştı bile.
Kanlıları ağır ağır açılan hapishanenin kapısından çıkıyordu.Elli yaşlarında,kır saçlı,zayıf ve asık suratlı bir adamdı.Etrafa meraklı meraklı ve korkuyla bakınmaya başlamıştı.İçinden bir ses sanki onu uyarıyor gibiydi,ya da kaderin çizdiği değişmez mukadderatının onu ergeç yakalayacağını biliyor gibiydi.Gözlerini biraz kısarak genişçe bakındıktan sonra,kendisini yolcu eden askere sert bir asker selamı vererek uzaklaşmaya başladı.Mustafa önde babası arkada adamcağızı takibe başlamışlardı.Gerçi adam arada sırada kesik kesik ve derin derin öksürüyor ve zor nefes alabiliyordu.Aksırarak bir kaç defa sert sert tükürdükten sonra yola devam etmeye başladı.Mustafa hiç belli etmeden,adamı gözden kaçırmadan öyle sinsice gidiyordu ki peşinden babası bile bu duruma hayret etmişti.Şimdi artık ıssız bir kavşağa yaklaşmışlardı.Mustafa birden elini cebine atarak silahına davrandı...Tam nişan almış ve tetiğe dokunacağı sırada,bir patlama olmuş ve Mustafa kanlar içinde yere yığılıp kalmıştı.Ardından peşpeşe dört silah sesi daha yankılandı ıssız sokakta.Mustafa’dan önce davranan kanlıları tetiği ondan önce çekmiş ve Mustafa’yı oracıkta öldürmüştü.Yerler kırmızıya boyanmış,elindeki tabanca ise yan kaldırıma fırlamıştı.Artık Mustafa yoktu,hayalleri de terketmişti onları.Babası ise bu acıya dayanamayacağını artık biliyordu.Oğlunu öldüren alçak çoktan gözden kaybolmuştu bile...
Artık Mustafa da yoktu,babasıyla birlikte yaşanacak o mutlu günler de...Sabahları uyandığında "Günaydın babacığım" diyerek onu öpecek,ona kollarını açacak,sımsıkı sarılacak,"seni seviyorum,canım babacığım" diyecek kimsesi kalmamıştı Çakır Hasan’ın.Ve artık Mustafa’nın okulu da yoktu,her gün ona getirdiği yıldızlı beşler de yoktu...Mustafa hep bir avukat olmayı istemişti,kan davalarının bir gün bitmesini istemişti yeryüzünden ve tüm kötülüklerin de bir gün sona ermesi için o hep dualar etmişti yaşarken...
Çakır Hasan sendeleyerek yere düştüğünü hissetti.Silahı kapmak ve biricik oğlunun katilinin peşinden koşmak istemişti,ama koşamadı...Yerde bir süre düşündükten sonra hızla ayağa fırladı...
Birden sevinç çığlıkları atmaya başlamıştı."Allah’ım sana şükürler olsun,Allah’ım sana şükürler olsun!" diyerek feryadı figan ağlamaya başlamıştı.Bu olamazdı!...Biricik oğlu Mustafa yatağında o eşsiz güzelliğiyle uzanmış yatıyordu.Ve gördüğü sadece ve sadece bir rüyaydı Çakırın.Usulca alnından öptü oğlunun ve lanetler okurken kin ve nefrete,o çoktan affetmişti bile düşmanını.O’nun için dünyada sadece Mustafa’sı vardı...
(Tüm kötülüklerin bir rüya olarak kalması dileklerimle.Sevgili öğrencilerime ithaf olunur.)
Mevlüt GÖZDE
30/11/2011
MADENBOYU/ANTAKYA