- 1735 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
YATMAYAN ERKEK DEĞİL / Mİ /DİR ?
Semtin en tanınmış oto tamircilerinden biriydi İsmail usta. Rüstem’i yanına çırak olarak alalı bir kaç yıl olmuştu.
Rüstem, henüz lise öğrencisi iken babasını kaybedince okulunu bırakıp iş hayatına atılmak zorunda kalan, yoksul bir gençti. Belki de gezmenin, eğlenmenin en çok hakkı olduğu yaşta işinden başka bir şey düşünmeyen, dindar, terbiyeli, çok çalışkan bir gençti.
Tamirci çıraklığına göre yaş olarak biraz geç başalmıştı işe ama oldukça akıllı ve yetenekli olduğu için hiç de zorlanmamış , kısa zamanda çok şey öğrenmişti ustasından.
İsmail usta, abdest namazla pek işi olmayan, yerine göre içen, kadına kıza giden hovarda tipli, kırklı yaşlarda , kısa boylu biriydi. Evliydi, çok iyi bir eşi ve biri kız üç de çocuğu vardı. İki oğlu da başka işler yapmayı tercih etmişlerdi. Babalarını pek sevmezlerdi aslında.
Bir gün tamire gelen bir araba için İstanbul’a parça almaya gidilmesi gerekiyordu. Usta, daha önce hep tek başına gitmiş, Rüstem’i hiç götürmemişti. O gün öğrenmesi için onu da götürmek istediğini söyledi.
Usta çırak birlikte İstanbul Taksim’deki bir iş yerine gidip gerekli olan parçayı alıp çıktılar.
- Gelmişken şöyle bir Beyoğlu turu atalım .
- Boş ver Usta, gidip işimize bakalım. Parçayı almışken, takıp teslim edelim sahibine arabayı.
- Ne acelesi var yahu ? Bekleyiversin bir gün.
Sonunda ustanın dediği oldu ve İstiklâl Caddesi’ne doğru yürümeye başladılar. Fitaş Sineması’nın olduğu pasaja girdiler önce. Film afişlerine göz attılar.
Erotik resimler en çok ilgisini çekiyordu Usta’nın. Çok tuhaf bakıyordu öyle resimlere. Rüstem utanıyor, gözlerini saklıyor, ikide bir ’ Haydi gidelim Usta !’ deyip rahatsızlığını açığa vuruyordu.
- Gel, girip bir film seyredelim Rüstem !
- Daha neler Usta ? İşin mi yok senin ?
- En son ne zaman sinemaya gittin sen ?
- Hatırlamıyorum usta ama hiç de önemli değil.
-Yahu sinema güzel şeydir. Gel girelim şuraya.
- Bak Usta ; hem şu anda bizi bekleyen bir işimiz var hem de zamanım olsa da benim seyredeceğim filmler böyle olamaz.
-Ne varmış ki bu filmlerde ?
- Hepsi de yabancı, hem de açık saçık.
- Ne var oğlum yabancıysa, Türkçe zaten. Hem açık saçıktan ne olacak ; erkek değil misin sen ?
- Bırak şimdi Usta, gidelim Allah’ını seversen !
Adeta zorla kolundan tutup uzaklaştırdı ustasını oradan Rüstem.
Caddede gördüğü kadınlara, kızlara bakarken bile bir şeyler söyleniyordu adam. Özellikle kısa ve açık giyinenlere çok fena bakıyor ve baktığını da belli ediyordu.
Caddenin neredeyse sonuna kadar sürekli kolundan tutup sürükledi ustasını. Sonunda sol tarafa döndüklerinde hiç bir şeyin farkında değildi. Doğrusu vapur iskelesine de oradan gitmek kestirmeydi zaten.
Biraz yürüdükten sonra tekrar sola döndüler. Arabesk müzik seslerinin yükseldiği, ayrı bir çarşıyı, pazarı andıran bir sokağa girdiler. Tekrar sağa döndüklerinde bir polis noktası ile karşılaşıp kimliklerini çıkartmak zorunda kaldılar.
Rüstem, normal bir kimlik yoklaması zannetti bu olayı. Kimliklerini geri alıp yürümeye devam ettiler.
Grup grup insanlar belli yerlerde toplanmış, bütün dikkatleri ile, film izler gibi bir yerleri izliyorlardı. Bu izleme esnasında birbirlerini itip kakmaktan da geri kalmıyorlardı.
Bunlardan birinin arasına usta da daldı. Rüstem halâ ne olduğunu, nereye geldiklerini anlayabilmiş değildi.
Gruplardan birini bırakıp diğerine dalıyordu Usta. Sonunda bir tanesinde karar kılmış olacak ki Rüstem’i yanına çağırdı.
- Bak şunlara Rüstem ! Nasıllar ama ? Hangisini istersin ?
Daha önce duymuştu ama hiç gelmemişti böyle yerlere. Şimdi anlamıştı orasının Karaköy Genelevi olduğunu.
Kadınlar vardı erkek gruplarının seyretmek için birbirlerini çiğnediği o kapıların ardında.
Yarı çıplaktı hepsi. Genci de vardı yaşlısı da. Bir takım cezbedici hareketler yapıp, dışarıdakileri içeriye davet ediyorlardı. Kimisi tüy kadar, ayakta zor duracak kadar zayıf, kimileri ise göğüsleri göbeklerine sarkacak kadar kilolu idi.
Dışarıdan seyredip birine karar verenler içeriye girip seçtiği kadınla bir şeyler konuşuyor daha sonra merdivenlerden yukarıya çıkıyordu.
Bir kadın günde kaç kişiyle yatıyordu böyle ? Bir erkek / insan, böyle bir şeyi kendine nasıl yakıştırabiliyor, sürekli bir çok kişiyle yatan insanla nasıl yatabiliyordu.
Midesi allak buldu oldu bir anda. İnsanlığından, erkekliğinden utandı.
Sırtından itip içeriye sokmak istedi ustası. Direndi Rüstem. Adam ısrar ettikçe direndi.
- Oğlum ben ısmarlıyorum, girsene !
- Hayır usta ! Ben böyle bir şey yapamam ?
- Niye yapamazsın oğlum, sen erkek değil misin ?
Biraz duraksadı. Erkeklik bu muydu ? Böyle bir şey yapmazsa, o sırasıyla herkesin yattığı kadınlarla yatmazsa erkek olmuyor muydu yani ?
- Erkeklik buysa eğer, evet ben erkek değilim ! deyip ustanın elinden kurtularak dışarıya attı kendini.
- Sen bilirsin ! demek zorunda kaldı adam ve daha fazla düşünmeden kendini içeriye attı.
Beklerken düşündü Rüstem. Ustası evli barklı, çoluk sahibi bir adamdı. Böyle kadınlarla ne işi olabilirdi? Bunu nasıl yapabilirdi ?
Biraz sonra çıktı ustası oradan. Gelinceye kadar konuştu adam. Bu yaptığının erkekliğin gereklerinden biri olduğunda ısrar etti.
Sustu Rüstem. Konuşmasının bir yararı olamayacağını anladığı için sustu.
Mahallesindeki sevdiği kız aklına geldi. Bir de Usta’nın karısı. O sevdiğini aldatmamış, hem de kendine olan saygısını korumuştu. Usta ise iyice küçülmüştü karşısında.
Akşam olduğunda kendisiyle artık çalışmak istemediğini söyleyip ayrıldı Ustasından.İşe çok ihtiyacı olduğu halde hiç düşünmeden bıraktı işini ve hiç arkasına bakmadan çıkıp gitti evine.
Ertesi gün çırağının nerede olduğunu soranlara Usta’nın cevabı çok kötüydü.
- Bırakın ya şu ’Oğlanı’. Daha dün öğrendim ben de, hemen kovdum. Daha önce ’Oğlan ’ olduğunu bilseydim, hiç işe alır mıydım !
( Yarı yaşanmış bir öyküdür.)
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Fikret TEZEL
İlgi ve yorum için teşekkürler.
Fikret TEZEL
Malesef insan oğluna karakter lazım gerekiyor. İnsana benzemek yetmiyor sadece. Böyle insanlar da çok ne demeli ki...
Saygılarımla
Fikret TEZEL
İyi Geceler Fikret Bey,
Farklı ve o denli de gerçekçi bir konuya değinmişsiniz.
Oraların olumlu olumsuzluğu ayrı bir konu. Şu bir gerçek ki buraların başlangıcı ta Sümerlere
dayanıyor. Sonraki dönemlerde de devam etmiş. Tanrılar adına fahişelik yapan bu kadın kişilere de Kutsal Fahişe denmiş. Bunlar, eğitimli ve saygın kadınlarmış. Öyle ki, bu kadınların eriştiği maddi ve manevi seviyeye biraz olsun ulaşabilmek için benzer fahişeler türemiş. Mabetlerde kalıp, tanrılar adına fahişelik yapan kadınlara sokak fahişelerinden ayrılmaları için; ne acıdır ki bugün pek rağbette olan ve adeta dini bir sembol olan türban şeklinde başlarını örtmeleri istenmiş. Oralardan Yahidiler ve Hıristiyanlara geçmiş bu uygulamalar. (Bunları kafadan uydurmuyorum. Sayın Sümerolog Muazzez İlmiye Tığ hanım efendinin çivi yazıtlarına dayanarak yazdığı bilimsel öğretilerden aktarıyorum.)
Tarih boyunca devam eden ve devam edeceği kesin olan bu oluşuma ve yaşananları hor görmemek gerek. Sonuçta bu bir arz talep işi. Ayrıca tarihte; Kutsal Fahişler dışında bu tür uygulamaların farklı boyutları da yaşanmıştır. Hitlerin, soylu Alman kızlarını cengaver subaylarla çiftleştirerek saf Alman ırkını yaratmak istemesi gibi.
Yazınızla bunları dile getirme fırsatı buldum. Teşekkür ederim. Başarılarınızın devamını diliyorum. Saygılarımla.
Fikret TEZEL
Benzer bir olayı yaşadım ve bundan yararlanarak yazdım. Sinemacılık yaparken yanında çalıştığım aynı adlı kişi bana bu olayı yaşattı. Ve ben aynı şekilde reddettim.
İlgi ve yorumunuza da ayrıca teşekkürler.
ne kadar kızsakta iğrensekte bilip güne getiremediğimiz hassas konulardan biri....yaşanıyor herdaim yaşanacakta....cesur kalem tebrikler....
Fikret TEZEL
Fikret Bey, konuya hakimiz ve anlatımınız çok güzel. allah kimseyi o kafeslerin ardına düşürmesin. Hiç kimse de "ben düşmem" demesin. Düşmez şaşmaz bir Allah. Düşürenlere lanet olsun. Böyle erkeklik ispat edilecekse de kalsın.
tebrik ederim, saygılar.
Fikret TEZEL
Fikret TEZEL
Tüm yorumlar yerinde ve doğru tespitlerdi ve ben de katılıyorum. Kadınların o kafesler ardında etini satması kadar başka bir acı var mıdır, sanmıyorum. Aslında onları oraya koyanları tespit edip tek tek asmalı. Sebep ne olursa olsun bunun hakli gerekçesi yokut bana göre.
Ayrıca bu evlere misileme gibi jigolog mu nedir üremiş. Artık kadınları kurtaralım derken bu kez erkekler kendini pazarlıyor!
Allah sonumuzu hayır etsin
Selamlarımla
Fikret TEZEL
Galiba insanların bilinçlenmesi ve bu tür işlere tenezzül etmemeyi öğrenmeleri gerekiyor. Bir de zorla çalıştırılan kadınlar olayı var ki, aslında en öncelikli konulardan biri de o.
Bazen erkeklerin bu erkeklik dedikleri şeye taptıklarını düşünüyorum.Bir totem gibi ...Çok güzel bir yazıydı.İffet ve namus kadına has şeyler değildir .Aynı şeyi eşi yapsa ,"namussuz "olur .Kendi yapınca erkek oluyor .Malesef ki bazı ailellerin bekar delikanlı çocuklarına para verip ,bu rezil mekanlara gönderdiklerini de duydum.Üstelik bunu çok normal görüyorlar.Allah akıl-fikir,iffet nasip etsin insanlarımıza ...
ya leyl tarafından 11/30/2011 2:17:44 PM zamanında düzenlenmiştir.
Fikret TEZEL
Efendim ben ya bence yeterli değil, insan olmak, sanatçı olmak ya da yazar olmak için.zarlığı hatta tüm insanlığı, başkalarına da bir şeyler verebilme mücadelesi olarak görüyorum. Yoksa süsülü püslü tablolar, heykeller yapmak, şarkılar, şiirler okumak, ya da imge fırtınası yazılar yazabilme yeteneğini sergilemek insan olmak, sanatçı olmak, yazar olmak için bence yeterli değil.
sami biberoğulları
ya leyl
Fikret TEZEL
Lise yıllarında iken bir gün bir arkadaşımla Adalara gitmiştik. Dönüşte arkadaşım: '' Burada bizim bir arkadaş var'' diyerek beni o meşhur sokağa götürdü. Hayatımda ilk ve son kez gördüm genelevi. İğrendim... Oradaki et pazarı mamulatı olan kadınlardan değil. Kudurmuş sırtlanlar gibi, leşe konan akbabalar gibi o kadınlara bakan ve güya erkek!!! olan o sefil yaratıklardan iğrendim. Bir de o en berbat lağımdan bile berbat kokudan iğrendim.
Yazın maalesef toplumumuzun kanayan bir yarasına parmak basmış. Duyarlılığın için teşekkür ediyorum.
Fikret TEZEL
Fikret TEZEL
İlgi yorumunuza teşekkürler.