- 3032 Okunma
- 23 Yorum
- 1 Beğeni
Mektup
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Mektup!
Hasret ağrılı gecelere gidecek gibi anlamsız ve boş bakıyordu gözleri. Yıllar öncesine dayanır tanışıklığımız. Çocukluğunu, gençliğini bilirim. O da benim her şeyimi bilirdi, hani derler ya “Ben senin kısa pantolonla gezişini bilirim” diye. Öyle bir şeydi işte aramızdaki ilişki!
Hasta yatağında geçireceği son günleri olduğu netleşen ve son günlerini evinde geçirmesi için umutsuzca evine gönderilen O’nun, beni tanıdığını sanmıyordum. Hafızası silinmişti sanki, donuk ve mat olan gözlerini gözlerime çevirdiğinde ürperdiğimi hatırlıyorum. Ne olursa olsun, her şeyi bilecek bile olsan, kabul edemiyorsun bazı kaçınılmazları yaşamayı... Evet doktor öyle söyledi, doğru da, gerçekte ortada ama olmuyor işte, illâ bir mûcize olsun, sihirli bir değnek değsin istiyorsun, dönsün istiyorsun uçurumun kenarından geri, bildiğin tüm duaları ediyorsun, olmuyor işte olmuyor!
Lösemi, kan kanseri hastalığının adı. Ama o hiç kabul etmedi hastalığının adını. Hep en ucuzundan anardı “Anemi, kansızlık” der geçerdi. İyileşeceğine inanırdı daima. Bir gün bir mucize olacak O kurtulacaktı bu amansız hastalıktan. Buna kesin gözü ile bakardı. Olmadı.
Çocukluğumuz gelir aklıma… Bir keresinde hakkımdan gelememiş, boğuşurken alnıma gazyağı lambasını fırlatmıştı, hâlâ daha hatırası alnımın ortasında durur. Şimdi bakıyorum da, bu yara izinin bile hasret koktuğunu hissediyorum.
Oysa ölümünden iki ay öncesini hatırlıyorum. Trombosit denilen ve kanımızın pıhtılaşmasını sağlayan maddeyi kendisine nakletmek için hastaneye birini kandırıp götürdüğümde, bana yeni bir zafere imza atmışım gibi bakıyordu. İki ya da üç saat sonra hayat dolacak, yanakları yine kırmızı olacaktı, biliyordu.
Trombosit diye bildiğim maddenin nasıl nakledildiğini anlatayım. Öncelikle bir saate yakın makineye bağlanacak bir verici bulursun. Bu vericinin genelde dost ve tanıdık olması mecburi gibi bir şeydir. Kan vermeğe benzemez bu iş. Herkesten böyle bir fedakarlığı yapmasını isteyemezsin. Sonra bu tanıdık dost, makineye bağlanır, bir saat ya da daha fazla makinede bağlı durduktan sonra her tarafı uyuşur, karıncalanır, siz bu geçen süreç içinde çeşitli şaklabanlıklar yaparak vericiyi sıkıntıdan kurtarmaya çalışırsınız. Vericinin kanından alınan ve kandaki pıhtılaşmayı sağlayan sarı renkli madde daha sonra hastaya nakledilerek, hastanın geçici bir süre kanının sulanması yavaşlatılarak, pıhtılaşma sağlanır.
Neyse; konu ayrılık vaktindeki hüzün; kaldığım yerden devam edeyim.
"Manzarası kırık bir hayat tablosu bırakacak geride. Alengirli geçen hayatımızın finallerinden biri oynanacak birazdan." Birazdan bir hayat sona erecek, belki birazdan da önce. Bilinç tamamen kapalı, o an’a ramak kalmıştı. Uyku haline geçeceğinin arkasından bir daha nefes alıp veremeyecek oluşunu, son bir nefesle işi bitireceğine gözünüzle tanıklık etmenin ne denli güç olduğunu anlatmak mümkün değil. Ölmek istemediğini biliyorsunuz, ölmesin istiyorsunuz, çektiği acılara şahitsiniz, ölse de kurtulsa diyorsunuz, ne düşüneceğinizi bilmiyorsunuz, duygularınızı aşure kazanındakilere benzetiyorsunuz.
Şu hayatı anlamak ve anlatmak mümkün mü? Yaşam denen maddesel olayın sonunda başlayacak olanları anlatacak, gidip de geri gelen biri var mı?
Beklenilen an gelmişti, önce huzur dolu bir uykuya daldı, öylesine rahat nefes alıp veriyordu. En son derin bir nefes aldı, uzun süre bırakmadı, sonra çok uzaklardan gelen bir solukla salıverdi kendini ölümün niteliksiz kollarına... Göğsünün artık inip çıkmadığını gördüğümde neler hissettiğimi ve gözlerimin hangi pozisyona büründüğünü, duygularımın karman-çorman lığını tahmin edebilirsiniz. Kendi söylerdi, “Hayat pamuk ipliğine bağlı, bir bakarsın bir gün pıt diye kopuverir” derdi, öyle oldu, hayatını bağlayan pamuk ipliği ‘pıt’ diye kopuverdi.
O artık yok, bir daha olmayacak, bir daha alnımın ortasına gazyağı lambasını fırlatamayacak. Ve çocukluğumdan kalan “Bana bak, şimdi bir patlatırım, bir de duvardan yersin!” diyemeyecek.
Birlikteliğimiz, bu âlemdeki tanışıklığımız o gün sona erdi. Bundan böyle burada değilse de, bir gün bir yerlerde kesinlikle görüşmek umuduyla sana yazdım bu satırları ölüm yıldönümünde kardeşim. Az sonra üstüne “Ablam Yüksel Akgör’e verilmek üzere” diyerek bir şişeye koyup salıvereceğim denize…
Bir şekilde eline geçip okuyacağını biliyorum.
Senin de şunu bilmeni istiyorum; Seni çok özlüyorum.
Oralarda kendine iyi bak.
Serin havalarda dışarı çıkarken üzerine bir şey almayı ihmal etme…
YORUMLAR
O anları yazmak, o anları yazarken anılara dalmak, geçmişte kalan güzel anıları yaşamak, yeniden duymuk ve bunları zaten hüzünlü olan temaya daha da hüzün katarak anlatabilmek ustalık ister üstadım, ki mektubunuzu okuyunca bu mahareti fazlasıyla gözlemledim; vefat eden yakınınıza öncelikle Allah'tan rahmet dilerim ve umuyorum ki bu mektubu okumuştur, mutlaka okumuştur...
Selam ve saygılarımı yolladım...
Ne zaman bir cümle koparıp gelsem sessizliğimden, ya duvarlarımı kırdılar ya da kalemimi. Kırık bir ömrün şiiri oldum hep, aynada dize dize yüzümü parçalarken. Ne kıyısına koştuğum denizi unuttum, ne de canımı yakarken bana mavinin masalını anlatan ateşi. Yaşamak zor güzel dostum, hele ki anlatmak o kalbini ısıran insan dişli sevgiyi. Nefes aldıkça uzaklaşıyoruz birbirimizden, öldükçe kavuşuyoruz buna inanırım. Hayatın cebimizden çaldığı dün kokulu mendillerdir hep bütün gidenler. Kalanlara düşer Araf’ı anlamak ve kalanın sonrasıdır gideni yaşamak. Bu mektubun adresine bıraktım gölgemi…
Yazma dedin, yazmadım… Serin bir havanın üstünü örttüm kalbimle sadece…
Sizi seviyorum dostum…
Birçok arkadaşla aynı duygular içersindeyim şu an. Ne denir, ne yazılır bu yazıya bilemiyorum. Bildiğim tek şey, acınızı ta yüreğimde hissettiğimdir. Çünkü bu hastalık çocukluğumu karatmıştı. Yüreğimi acılarla, onarılması imkansız olan yaralarla doldurmuştu. O günlere geri döndüm bir an. Yüreğim kanadı.
Size Allah sabır versin. Ablanızın da ruhu şad olsun.
saygılar şair.
tebrik ediyorum...
kanser ölümün bahanesi..
hayatın gerçeği sadece ölümün var olması..
bir perdenin ardında her an çıkmayı bekleyen ...
sellamlar..
OlgunOnur
Saygılar...
çok iyi bilirim hayatımdan gölgemi sökerek gidenleri,
bir daha geri dönmemek üzere giderler işte.
ve en son gitmesini istediğin kişi öyle ansızın gider ki,
tüm dünya boşalır bir anda.
yapayalnız kalırsın kalabalıkların ortasında tek başına...
yalın ve maskesiz anlatılan her şey güzel.
her şey edebi ve derin,
yürekten nasıl dökülürse eğmeden bükmeden...
olduğu gibi.
saygımla...
OlgunOnur
Teşekkür ederim.
Saygılar...
Aslında mektubunuzu okuduğuma pişman oldum !
Belki birgün bana da kız kardeşim ardımdan böyle bir mektup yazarsa diye, hüzünlendim işte...
Keşke okumasaydım dedim ya...
Üzgünüm...
Ama duygularınızı öyle güzel yazmışsınız ki...
Tebrikler güne gelişinize...
Saygılar...
OlgunOnur
Hani insanın kötürüm bir evladı olur, atsan atamazsın satsan satamazsın, senin çocuğundur o... Hep bakmakla mükellefsindrir ya... Onun gibi bir şey bu çalışma... atamıyor, silemiyor, bir rafa kaldıramıyorum.
Saygılarımla
(( Seçil Nimet ))
BUgün hastalığımın adını öyle veya böyle iki yazıda okumak, beni garip bir boşluğun içine attı...
Atsan atılmaz, satsan satılmaz cinsten tıpkı dediğiniz gibi...:(
Allah rahmet eylesin, cümlemize de sıhhat versin inşaallah...
Allah rahmet eylesin gani gani yakınlarınada sabır versin yarabbim . yazınız çok duygu yüklüydü bunları yazabilmeniz çok güzel ben kendi adıma organ bagışı ilik nakli kan verme gibi olayların hayat kurtardıgını biliyorum umuyorum ki herkes bu konuda mütakıptır benimle Allah ; ım bu gibi hastalıklarla ugraşan insanlarımıza şifa versin . BİR ORGAN Bİ CANI KURTARIR SAYGILARIMLA
Öyle bir acı ki yaşamayan bilmez...
Öyle bir acı ki eriyorken gün be gün gözlerinizin önünde çaresizliğinzle avunuyorsunuz sadece...
Bir ömür dinmeyeck bir ateşi yakıpda giderler onlar...
Küllenmeyen
Soğumayan...
Mütemadiyen yanan yakan sızlatan...
Bilirim bilmesine de bu acıyı ya katlanarak büyümesine çare bulamıyor insan...
Rabbimin kolu kanadı altındalar...Rahmetini eksik etmesin Rabbim...
OlgunOnur
Sizin kadar güzel şiir yazamasam da, bir şeyler karalıyorum işte naçizane...
OlgunOnur
Saygılar...
Siz ablanıza yandınız ve hala yanıyor o ateş içinizde bir yerlerde. Ben de geçtiğimiz Mart ayında tattım bu acıyı ve ağabeyimi yitirdim ani bir kalp kriziyle. Beş kardeş iken, olduk dört yapraklı yonca.
Bana teselli veren biri dedi ki, hiç unutamıyorum bu cümleyi. "Maalesef, içinizden biri tüm kardeşleri bir bir gönderecek " İçime oturdu adeta, ama gerçek değil mi?.
Allah gecinden versin, kalanların ömrü uzun ve yaşamları sağlıklı olsun diye duacıyım o gün, bugündür...
Bu gece yatağıma uzandığımda, ablanıza da göndereceğim bir Fatiha ...
OlgunOnur
Size denilen söz çok doğru, yavaş yavaş eksileceğiz birer birer.
Hafız, aslında ben böyle hikayeleri okumayı sevmem. Aman biraz okurum, beğendim derim diye başladım… sana birşey söylemek istiyorum da, tam nasıl söylenir bilemiyorum.
Olayların detaylarını bir şair, hatta daha da ayrıntılı bir biçimde izlediğin-incelediğin belli. Ki şair yanın ayrı. Ben böyle bir yapıya sahip olamadığım için kışkanarak okudum. Müthiş bir gözlemci olduğuna artık hiç şüphem kalmadı.
Bir de o aksi tarafıyın aslında nasil bir büyük sevgi taşıdığını ve çırpındığını bir daha anladım. Okurken ağlamadım desem yalan olur…
OlgunOnur
En çok senin yazdırdığın etkiledi/duygulandırdı beni nedense.
Sanırım bu birbirimizi iyi tanımamız/anlamamızdan kaynaklanıyor.
Selamlar...
OlgunOnur
Teşekkür ederim.
Seleamlar.
Bazen; keşke gelmemiş olsaydım bu sayfaya görüp, okumasaydım dersiniz.
İstemezsiniz...
Çünkü okuduğunuz salt yazı değildir. Acıyan yüreğin kaleme düşerken kanayışıdır.
İstemezsiniz.!
Çünkü oturur bir yumru boğazınıza. Ne aşağı iner ne yukarı:((
Taa derinlerde sızladıkça sızlar bir yer. Ne diyeceğinizi bilemezsiniz. Söz biter.
Yahut ne derseniz deyin yetersiz kalacağını acıyı hafifletmeyeceğini bilirsiniz.
İşte öyle bir andayım.
Ölümü tatmayanlar; zaman denilenin gideni unutturmadığını, acıyı azaltmayıp yürekte izini derinleştirdiğini onsuz geçen günlerin özlemi daha da arttığını bilemezler. Anlayamazlar ne sizi ne hissedip-hissetmediklerinizi.
Ben tadan, bilen, anlayanlardanım:((
Ahh be ölüm ah..Kendisi asla ölmeyen, yok olmayan olgu. Olmasan olmaz mıydı...
Mekanı cennet olsun.
Mutlak hissedip haberdar olmuştur 'Abla'nız.
Bilecektir yüreğinizin mektubunu ve biliyordur böylesi çok sevilip özlendiğini.
Saygıyla...
sera. tarafından 11/30/2011 12:24:33 PM zamanında düzenlenmiştir.
OlgunOnur
Duygulandırdın beni...
Selamlar...