- 515 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MİSYONERLİĞİN DÜNÜ VE BUGÜNÜ
MİSYONERLİĞİN TARİHÇESİ
İlk misyonerlik faaliyetleri Hz. İsa Peygamber döneminde başlamıştır. İsa Peygamber, havari-lerinin yeryüzüne dağılmalarını ve Allah’ın (c.c) emirlerini ve yasalarını tüm insanlara anlat-malarını emretmiştir. Allah’ın emir ve yasalarını tebliğ edenlere ‘misyoner’, tebliğ için açılan teşkilatlara da ‘misyon’ denilmiştir.
Misyonerlerin ilki olarak bilinen Aziz Paulus, Hıristiyanlığı yaymak için önce Anadolu’ya, son-ra Makedonya’ya ve Yunanistan’a gitmiş ve bu ülkelerde kiliseler açmıştır. Havarilerin yoğun çalışmaları sonucunda Hıristiyanlık, Roma Dünyasında egemen olmuştur. Hıristiyanlık, 9. yüzyılın başlarında Alman Ülkesi’ne, 10. yüzyılda da İskandinav ülkelerine yayılmıştır. Böylece Roma Katolik Kilisesi, neredeyse tüm Avrupa ülkesini etkisi altına almıştır. Bu hızlı gelişmeler Kiliseleri hareketlendirmiş; Hıristiyanlığı tüm dünyaya kabul ettirebilmek için Papalık tarafından 1662 yılında Vatikan’da bir ‘Misyoner Bakanlığı’ kurulmuştur. Giderleri ‘Papalık Propaganda Dairesi’ tarafından karşılanmak üzere Paris’te ‘Dış Misyonlar Papaz Okulu’ açılmıştır. Papaların önderliğinde Almanya, Fransa, Belçika ve diğer Avrupa ülkelerinde çe-şitli enstitüler ve okullar açılmıştır. Devletler ve kiliseler tarafından desteklenen misyonerlik faaliyetleri geçen süreç içerisinde emperyalist bir hüviyete bürünmüştür.
Misyonerlik faaliyetleri meyvelerini vermeye devam etmiş;1646 yılında Londra’da ‘Hıristiyanlığı Yayma Cemiyeti’ kurulmuş; bu hızlı gelişmeler, Avrupa ülkelerinde yüzden fazla misyo-nerlik şubesinin açılmasını sağlamıştır. 19. yüzyılın başlarına bu sayı bine ulaşmıştır.
Misyonerler, Hıristiyanlığa ve dolayısıyla kendi mezheplerine taraftar toplayabilmek için sızdıkları ülke insanlarının dillerini, dinlerini, ahlaki yapılarını ve sosyo-ekonomik yapılarını çok iyi bilmek zorundaydılar. Bu sayede insanlarla daha rahat iletişim kurmuşlar ve rahatlıkla etki-lemişlerdir. Misyonerler, kimi zaman bir eğitim gönüllüsü, bir din gönüllüsü, bir doktor, bir hemşire veya bir sanatçı olarak insanların karşısına çıkmıştır. Açtıkları okullarla amaçlarını gizlemeyen Henry Jessun şöyle demiştir: “Hıristiyan misyonerleri okulunda eğitim yalnız gaye içinde bir vasıtadır. Bu gayede insanları İsa’ya götürmek, fertler ve milletler Hıristiyan olunca-ya kadar onları eğitmek…”
Misyonerler, amaçlarına ulaşabilmek için mahalli etkinliklerde de bulunmuşlardır. Gelir düzeyi düşük semtlerde kitap, gazete, dergi, broşür gibi yayınlarla insanları kültürel etki altına almış-lardır. Bu aşamada başarı elde eden misyonerler, ikinci aşamada İncil Evleri açarak insanların Hıristiyanlaştırılmasını sağlamışlardır. Gerek radyo ve televizyonlarda, gerekse düzenledikleri konferanslarla sürekli Hıristiyanlık programları yaparak daha geniş halk kitlesine seslerini ve etkinliklerini duyurmuşlardır. Misyonerler, halk ile bir bütün haline gelebilmek için spor-tif faaliyetlerde de bulunmuşlardır. Kızılhaç gibi bir hayır kurumu bile misyonerlerin kullandığı propaganda araçlarından biri olmuştur.
Osmanlı döneminde misyonerlik faaliyetleri:
Misyonerler, Osmanlı’nın nüfus yapısının kozmopolit olmasını kendileri için bir avantaj olarak görmüşlerdir. Zira her dinden ve ırktan pek çok millet bir arada yaşıyordu. Bu sebeple bu kozmopolit yapıyı Osmanlı’yı yıpratmak için kullanmışlardır. Osmanlı döneminde misyonerli-ğin faaliyet alanlarını irdelerken; misyonerliğin bu dönemlerde sadece dinsel anlamla sınırlı kalmadığını, görev alanlarını siyasi, kültürel ve ekonomik alanlara taşıdıkları da görülmüştür.
Osmanlı topraklarına gelen ilk misyonerler Katolikler olmuştur. Fransız Katolik misyonerler, İstanbul’da yaşayan azınlıkların eğitimleriyle ilgilenmek için 16. yüzyılda İstanbul’a yerleşmiş-ler; dini kurumlarını ve misyoner okullarını açmışlardır. Cizvitlerle başlayan bu faaliyetler, Katolikliğin diğer tarikatları sayılan Dominiken, Kapuçin ve Frerler ile rahip ve rahibelerin gelmesiyle devam etmiştir. Sıkça adından söz ettiren ruhban okulları; St Joseph, St Michael, St. Louis ve Notre Dame’dir. 1914 yılında misyonerlerin öğrenci sayısı 59.500, okul sayısı da 500’e ulaşmıştır.
Katoliklerin yanı sıra, diğer misyoner protestonlar da 19. yüzyıldan itibaren Osmanlı topraklarında faaliyet göstermeye başlamışlardır. Bu dönemlerde Osmanlı bunalımlı dönemlerden geçiyordu. Zira yönetim; bir yandan iç karışıklıkları bastırmaya, diğer yandan emperyalist devletlerin yoğun baskılarına karşı mücadele veriyordu. O dönemin güçlü ülkelerinden olan Rusya, Ortodoks misyonerleri; Avusturya ise, Katolik misyonerleri destekliyordu. İngiltere ise her iki devletin misyonerlik faaliyetlerine olanca gücüyle destek vererek, Osmanlı toprakların-da güçlü bir Protestan topluluğunun oluşmasına zemin hazırlıyordu.
1815 yılında Osmanlı topraklarına ilk ayak basan Protestan bir İngiliz Papazıdır. Bu papazın görev yeri Mısır olarak belirlenmiştir. Mısır’a yerleşen İngiliz Protestan Papaz, 1842 yılında Kudüs’te bir Protestan Kilisesi açmış; İngiltere, Almanya ve Amerika, Protestan misyonerleri-ni buraya göndermiştir. Osmanlı yönetimi, iç ve dış muhalif güçlerin de baskısıyla 1856 yılında Islahat Fermanı yayınlayarak; din ve vicdan hürriyetinin yanı sıra, mezhep değiştirmenin de yolunu açmıştır. Islahat Fermanı’nın hemen ardından Anadolu’ya ilk gelen Protestan misyonerler, Amerikalılar olmuştur. Amerikalı misyonerler. 19 yüzyılın hemen başlarında İstanbul ve İzmir gibi şehirlerde misyonerlik okulları açarak faaliyetlerine başlamıştır. Misyonerler, daha sonraki dönemlerde Anadolu’nun iç kısımlarına kadar sarkmışlardır. Amerikalı misyo-nerlerin amacı; öncelikle gittikleri bölgelerde halkın arasına karışarak bilgiler toplamak, dini bilgilerin seviyesini tespit etmek, din adamları hakkında geniş bilgiler toplamak ve çalışmalarını bu bilgiler ışığında şekillendirmekti. Misyonerler, özellikle Müslüman olmayan bölgelerde daha sık faaliyet göstermiştir. Bunun sebebi de semavi dinler tarafından kutsal sayılan Kudüs’ün silahsız bir şekilde tekrar alınmasını sağlamaktı.
Osmanlı döneminden Cumhuriyet dönemine kadar baktığımızda; Misyonerlerin dört ana bölgede faaliyet gösterdiğini görürüz:
a-) Avrupa Türkiye’si Misyonu: Filibe, Selanik ve Manastır’ı kapsıyordu. Buralarda yaşayan Bulgarların bilinçlendirilmesi faaliyetleri yürütülüyordu. 1899 yılında on misyoner, on iki Ame-rikalı misyoner yardımcısı ve 81 yerli yardımcı hizmet vermiştir. Bölgedeki Protestan kilisesi sayısı on beş civarına çıkmıştır. 1870 yıllarında İstanbul’da misyonerlerin kurduğu matbaada yayınlanan eserlerin pek çoğu Bulgarca yazılmıştır.
b-) Batı Türkiye’si Misyonu: İstanbul, İzmit, Bursa, Merzifon, Kayseri ve Trabzon yörelerini kapsıyordu.
c-) Orta Merkezi Türkiye Misyonu: Torosların güneyinden Fırat Nehri Vadisi’ne kadar olan bölgeyi, dolayısıyla Antep ve Maraş’ı kapsıyordu.
d-) Doğu Türkiye’si Misyonu: Harput, Erzurum, Van, Mardin ve Bitlis’ten başlayıp, Rus ve İran sınırına kadar olan tüm Anadolu topraklarını kapsıyordu. Bu misyonerler özellikle Ermeniler üzerinde çalışmışlardır. Misyonerlerin 20 bin öğrencisi, 337 okulu vardı. Bu okulların %42’si Batı’da, %30’u Merkezi Türkiye’de, %20’si Doğu Türkiye Misyonunda faaliyet gösteri-yordu. İşgalci amaçlarla işe başlayan misyonerler, istedikleri zemini oluşturduktan sonra ‘misyon’ların yanı sıra ilk, orta ve yüksek seviyelerde okullar, matbaalar, hastaneler ve hayır kurumları açarak çok yönlü bir Protestanlaştırma faaliyeti sürdürmüşlerdir. Misyoner okullarında eğitilerek Osmanlı’ya düşman edilen insanlar, rahatlıkla Osmanlı’ya baş kaldıracak hale getirilmiştir. Osmanlı’ya başkaldırıyı başarılı şekilde gerçekleştiren Protestan Kolejlerinin başında 1863 yılında İstanbul’da Cyrus Hamlin isimli misyonerin açtığı Robert Koleji gelmekteydi. Bu kolejden mezun olanların çoğunluğu Bulgarlardan oluşmaktaydı. Bu kolejden mezun olanlardan beşi Bulgaristan’da başbakanlık görevi yapmıştır. Kolej; öğrencilerine, Almanca, Bulgarca, Ermenice, Fransızca gibi dil eğitimleri de vererek, öğrencilerinin sağlam bilgilerle mezun olmasını sağlamıştır.
Misyoner kolejlerinden mezun olan Bulgarlar ve özellikle Ermeniler, Amerika’ya götürülmüş; bir kısım Ermeni Amerikan vatandaşlığına geçirildikten sonra yeniden Anadolu’ya gönderilmiştir. Anadolu’ya dönen Ermeniler, dokunulmazlık zırhı sayesinde Osmanlı Devleti aleyhine yoğun propaganda faaliyetleri sürdürerek, Ermeni halkının Osmanlı’ya karşı ayaklanmasını sağlamışlardır.
Bulgarların Protestanlaştırılması için Amerikan misyoner örgütü, 1858 yılında Robert Kolejli tarzında Bulgaristan’da misyon merkezleri kurmuştur. Bu misyon kuruluşlarının Bulgarlara öğrettiği tek şey, Osmanlı’ya baş kaldırıp, bağımsız bir devlet kurmaları olmuştur. Osmanlı’nın yıkılış sürecine baktığımızda, misyonerlerin Osmanlı’nın yıkılması için çok önemli faali-yetlerde bulunduklarını rahatlıkla görebiliriz.
Cumhuriyet Türkiye’sinde Misyonerlik Faaliyetleri:
Osmanlı döneminde azınlıklara tanınan sınırsız hak ve hürriyetler, Osmanlı’nın paramparça olmasıyla sonuçlanmıştı. Milli Mücadeleden büyük bir zaferle çıkan Türkler, nihayet 29 Ekim 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurdu. Misyonerler, Osmanlı döneminde bulduk-ları geniş imkânları yeni Türk Devleti’nde bulamadılar. Çünkü Türk Devleti, milli ve laik ilkeler üzerine kurulmuştu
Milli Mücadele sonrasında, 24 Temmuz 1923 yılında Lozan Anlaşması imzalanarak kapitü-lasyonlar kaldırılmış ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin siyasi ve hukuki varlığı bütün emperyalist devletler tarafından kabul edilmiştir. Böylece azınlıkların ayrılması üzerine daha homo-jen bir yapıya sahip olan Türkiye Devleti’nde daha radikal inkılâplar gerçekleştirilmiştir. Esasında ‘medenileşmek’ ve ‘garplaşmak’ bulunan bu hareketlerin amacı; toplumu ‘muasır medeniyet seviyesine çıkarmak’ olmuştur. Bu sebeple; başta eğitim ve öğretim olmak üzere hemen her alanda yeni düzelmeler gerçekleştirilmiştir. 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile öğretim birleştirilerek ülkede bulunan bütün okullar MEB’e bağlanmıştır. Bu gelişmelerle medreseler kapatılmış, yerine eğitim ve öğretimde millilik ve laiklik esasları getirilmiştir. Getirilen esaslar gereğince; Merzifon’da faaliyetlerini sürdüren ve Pontusçu Rumlara destek veren kolej ile Ermenilere destek veren Antep ve Maraş’taki kolejlerin faaliyetlerine yeni düzenlemeler getirilmiştir. MEB’e bağlanan yabancı eğitim kurumları sürekli Türk Devleti tarafından kontrol edilmiş; bu kuruluşların gizli veya aleni dini veya siyasi propaganda yapmaları engellenmiştir. Alınan bu radikal kararlar sonrasında yabancı eğitim kurumları günden güne azalmaya başlamıştır. Azınlık okullarının onarımı ve bakımı, eğitmenlerinin atanmaları tamamen MEB tarafından yapılmıştır. Ayrıca milli kültürün korunması amacıyla Türkçenin, Türk Tarih ve Coğrafyası ile Yurt Bilgisi derslerinin Türkçe olarak ve Türk eğitmenler tarafından okutulması gibi düzenlemeler getirilmiştir. Bu gelişmelerin yanı sıra, Türk eğitmenlerin MEB tarafından atanması, yabancı müdürlerin yanında bir Türk Müdür Yardımcısının bulunması da getirilen yeni düzenlemeler arasındaydı. Bütün bu çalışmaların esasına baktığımızda, okul çağına gelmiş Türk çocuklarının Türk okullarına gitmesi sağlana-rak, Türk çocuklarının yabancı kültürlerin tesirinden korunmuş olduğunu görmekteyiz.
Genç Türk Devletinin almış olduğu bu radikal kararlar sonrasında misyonerlerin rahatsız ol-dukları görülmüştür. Bazı yabancı kuruluşlar, alınan kararlara muhalefet etmek suçundan kapatılmıştır. Yasalara uygun hareket eden yabancı kuruluşlar; Fransız St. Joseph, St. Michel, St. Menoit ve Notre Dame okullarıdır.
Devletimize, kültürümüze, dinimize ve bağımsızlığımıza kast eden misyonerler, Cumhuriyet döneminde zapturapt altına alınmıştır. O günlerden bu günlere kadar geçen süreç içerisinde AB uyum yasaları çerçevesinde kanunlarımızda bir takım değişiklikler yapılmıştır. Bu değişik-likler ‘azınlık hak ve hürriyetlerinin korunması’ yönünde olduğundan, tıpkı Osmanlı’da olduğu gibi yeniden hortlatılmıştır. İşte bu sebeple; son zamanlarda ülkemizde cirit atmakta olan misyonerliğin hangi boyutlara ulaştığını anlayabilmek için ATO’nun yurt genelinde yaptığı çalış-mayı görmemiz yeterli olacaktır.
ATO Raporundan çarpıcı satırlar:
ATO’dan yapılan yazılı açıklamada misyonerlik faaliyetlerinin Güney Kore, ABD, İngiltere, Yeni Zelanda, Avusturya, Almanya, İsveç ve Romanya uyruklu ‘Mesih İnananları’ adlı şahıs-lar tarafından yürütüldüğü ve Adana, Edirne, İstanbul, Ankara, İzmir, Trabzon, Antalya, Hatay, Bursa ve Samsun gibi illerimizde yürütüldüğü belirlenmiştir.
Türkiye’de Hıristiyan cemaatinin sayısının 50-55 bin olarak tahmin edildiğine vurgu yapılan raporda; misyonerlik faaliyetleri kapsamında 300’den fazla kilise, çok sayıda kitabevi, 1 kü-tüphane, 6 dergi, onlarca vakıf, yayınevleri, 5 radyo, çok sayıda manastır, 2 kafe, 1 acente, 1 mahfil, 7 şirket, 1 otel, 1 tercüme bürosu, 7 gazete, 1 tarihi eser, 2 müze, 4 harabe, 1 kafe ve onlarca dernek bulunduğu kaydedildi.
Sadece 2003 yılında 190 misyonerlik faaliyetinin tespit edildiğini, bunun 27’sinin Bahailik faaliyetine yönelik olduğu ifade edilen raporda; Bahailik faaliyetlerinin Sivas ve Erzincan illerinde, Hıristiyan misyonerlik faaliyetlerinin ise Nevşehir, Adıyaman, Adana, Bursa, Diyarbakır ve Mersin illerinde yoğunlaştığı görülmüştür. Raporda ayrıca, Türkiye’de Yehova Şahitleri, Bahailik, Protestan, Katolik, Ortodoks, Süryanilik Misyonerlik Faaliyetleri adı altında çeşitli unsu-run bulunduğu ifade edilirken; bu unsurların faaliyetlerine ilişkin şu bilgiler verilmiştir:
Yehova Şahitleri: Merkezi New York’ta bulunuyor. Sözlü propagandasını gezici vaizlerle sürdürüyor. Taraftarları evleri kapı kapı dolaşarak kitap, dergi, broşür dağıtıyor; seminer ve top-lantılar düzenliyor. Ülkemizde merkezi İstanbul olmak üzere Ankara, İzmir, Eskişehir, Antalya, Hatay, Aydın, Kuşadası ve Mersin illerinde ibadet salonları bulunuyor. 1974 yılında İstanbul’da kurulan ‘Mukaddes Kitap Kursları Derneği’ vasıtasıyla faaliyetlerini sürdürüyor.
Bahailik Faaliyetleri: Faaliyetleri Sivas, Erzincan, Hatay, Adana, Gaziantep, Urfa, Birecik, Mersin, Edirne ve İstanbul illerinde yoğunlaşıyor.
Protestan Misyonerlik Faaliyetleri: Merkezi Almanya/Schormdorf’ta bulunuyor. Ankara’da kurdukları Türkiye Protestan Kiliseleri Birliği dışında, 2000 yılında 19 adet Protestan Kilisesi açıldığı bildiriliyor.
Katolik Misyonerlik Faaliyetleri: Vatikan tarafından yönlendiriliyor.
Ortodoks Misyonerlik Faaliyetleri: 1980’li yıllardan itibaren Doğu Karadeniz Bölgesi’nde suni bir Ortodoks ayrımcılığı yaratma çabası içindedir.
Süryanilik Faaliyetleri: Süryanilik faaliyetleri Mardin merkezli olarak yürütülüyor. Kendi kültür-gelenek ve göreneklerini yaşatma ve geliştirme hakkı tanınması yönünde faaliyetlerde bulunuyor.
BAŞKENT’TE ETKİNLİKLER:
Rapora göre; Ankara’da özellikle Protestan topluluğu ve Yahova Şahitleri’nin faaliyetleri yoğunluk kazanıyor. Protestan topluluğunun misyonerlik faaliyetlerini Kurtuluş Kilise’sine bağlı Protestan Kiliseleri yürütüyor. Kurtuluş Kilisesi’ne bağlı 10 kilise bulunuyor. Raporda Bâlâ ilçesi Kesikköprü Beldesi’nde her yıl Ağustos ayında öğrencilerin katıldığı bir çadır kampı kurulduğu ve kamp masraflarının bir şirket tarafından karşılandığı belirtiliyor.
Yahova Şahitleri kapsamında misyonerlik faaliyetinde bulunan grubun merkezinin ABD’de bulunduğu belirtilen rapora göre grup, Ankara’da cemaat adı altında bir oluşumla faaliyet yürütüyor. Kendilerine yakın olan vatandaşlara kitap ve broşür dağıtmak suretiyle misyonerlik faaliyetinde bulunuyor.
Ankara Protestan Kurtuluş Kilisesi bünyesinde 2003 yılı içinde 60 kişinin din değiştirmesinin sağlandığı, 15 kişinin vaftiz edildiği, halen kilisenin 130 kişiden oluşan faal bir grubunun ol-uğu belirtilen raporda, söz konusu grubun %40’ının dar gelirli gruba mensup olduğu ifade edilmiştir.
HEYBELİADA RUHBAN OKULU:
Rapora göre; İstanbul’da halen 126 kilise, 4 dergi, 1 kafe, 36 dernek, 7 gazete, 12 internet sitesi, 1 müze, 1 otel, 6 radyo, 6 şirket, 44 vakıf ve 2 yayınevi bulunuyor. Gelir seviyesi yüksek sentlerde sinema, tiyatro, kafe ve benzer eğlence merkezlerinde misyonerlik faaliyetleri kapsamında film gösterileri yapılıyor. İki yayınevi eliyle yurt genelinde Hıristiyanlık dininin tanıtıcı ve övücü kitap, kaset, broşür, CD, VCD dağıtımı yapılıyor. Diğer yandan raporda Fener Rum Patriği Dimitri Bartholomeos’a Ekümenik vasfı kazandırmak amacıyla Ortodoks dünyasının lideri olduğu imajını vermek, toplantı, konferans ve ayinler düzenleyerek kamuoyunun ilgisini Fener Rum Patrikhanesi üzerine yoğunlaştırmak, kendisine rakip olarak gördüğü Moskova ve Kudüs Patrikhanesi’nin yetki alanını kısıtlamak ve Heybeliada Ruhban Okulu’nu açtırmak gayretleri içinde oldukları belirtiliyor.
HEMEN HER İLDE FAALİYETLER:
Raporda, Türkiye’nin diğer illerindeki misyonerlik faaliyetlerinde bulunan unsurlar ise şu şekilde sıralanmıştır:
İzmir’de toplam 8 cemaat ya da topluluk. Hatay’da Protestan Kilisesi ve Vakfı. Apostalit İbadet yeri ve Rum Ortodoks Kilisesi. Adana’da Protestan Kurtuluş Kilisesi. Nevşehir’de Konstantin Eleni Kilisesi. Bursa’da Uluslar arası Protestan Kilisesi ve 2 sinagog. Osmangazi İlçesi’nde Yahova Şahitlerine ait bir ibadet yeri. İznik ilçesinde Ayasofya Kilisesi. Mardin’de Süryanilik faaliyetlerinin merkezi olan Devr-ul Zaferan Manastırı ile Devr-ul Umur Manastırı. Adıyaman’da Süryani Kilisesi. Kayseri’de Melikgazi ve Ağırnas Kasabası’nda bulunan Aziz Prokopios Kilisesi. Isparta ve Trabzon’da çok sayıda kilise. Antalya’da, Antalya Uluslar arası Kilisesi, İncil Kilisesi, Aziz Pavlus Kültür Merkezi. Bodrum’da Ortakent Beldesi’nde bir pansiyon. Niğde’de Bahailik Grubuna mensup çok sayıda kişi eliyle, Düzce’de bir reklam şirketi aracılığı ile Çanakkale’nin Gökçeada İlçe’sinde çok sayıda kilise, Kocaeli’nde Gölcük İlçe’sinde bir kadın dayanışma vakfı eliyle, Edirne’de Bahailere ait El Emin Evi açılmıştır.
ATO Başkanı Sinan Aygün, Rapor hakkında şunları söylemiştir:
Araştırmaya ilişkin değerlendirmelerde bulanan ATO Başkanı Aygün, önemli din merkezleri nedeniyle Türkiye’nin jeopolitik bir öneme sahip olduğunu, bu özelliği ile Türkiye’nin hemen her dönemde misyonerlerin iştahını kabarttığını söyledi.
Misyonerlik faaliyetlerinin Haçlı zihniyetinin bir devamı olarak değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çeken Aygün, son yıllarda misyonerlik faaliyetlerinde gözle görülür bir artış olduğunu dile getirdi. Bu artışın en önemli nedeninin misyonerlerin işlerini kolaylaştıran Avrupa Birliği uyum yasaları olduğunu kaydeden Aygün Uyum yasaları misyonerliği hortlattı şeklinde konuştu. Aygün şunları söyledi: Misyonerler Türkiye’de elini kolunu sallayarak propaganda ya-pıyor, adeta cirit atıyorlar. Türkiye’de yaşanan ekonomik istikrarsızlıklar ve krizler bu işin tuzu biberi oldu. Geleceğe umutsuz bakan insanlar, özellikle genç nesiller, kolayca kandırılıyor. Evlere, dükkânlara kadar girip mürit arıyorlar. Ceplerine para koyup, gençlerin beyinlerini yıkıyorlar. . Türkiye şu an tam anlamıyla misyonerlerin istilası altında. Başkent Ankara’da her köşede örgütlenmişler. Piknik, gezi, ev toplantıları gibi sosyal faaliyetler ve ayin, kış okulu, seminer, konferans gibi eğitim amaçlı organizasyonlar ile sempatizan kazanılıyorlar. Kimse (Siz kimsiniz, ne yapıyorsunuz?) diye soramıyor. Sorulsa bile (Uyum yasaları çıktı) diyorlar. Bu bir işgal değil de nedir?. İşgal olması için ille de silahla mı girilmesi gerekiyor?. Ellerinde din silahı var, başka silaha ne gerek. Ünlü bir Afrika özdeyişi vardır: Özdeyiş (Hıristiyanlık Afrika’ya geldiğinde, Afrikalıların toprakları, Hıristiyanların ise İncilleri vardı. Hıristiyanlar bize gözlerimizi kapayarak dua ve ibadet etmemizi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda onlar bizim topraklarımızı, biz de onların İncillerini almıştık) der. Böyle bir durum Türkiye’de yaşanmasın. Uyanık olalım.”
Halit DURUCAN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.