- 687 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Muharrem Ayına Bir Başka Açıdan Bakış
MUHARREM AYINA BİR BAŞKA AÇIDAN BAKIŞ
Bütün noksan sıfatlardan münezzeh, her türlü övgüye layık olan Yüce Rabbim, âlemleri sevgi üzerine yaratıp insanların istifadesine sunmuştur.
Bunlardan istifade eden insanların pek çoğu; bunları bize vereni unutup, en kestirme tabiri ile teşekkür etmeyi ihmal eden, insanın fıtratına uymayan, adeta yeryüzünde fesat çıkaran kullarını da, hatalarını görüp özür dilemelerini murat etmiş, bunun karşılığında da affedeceğini gönderdiği elçiler ve kitaplar vasıtası ile de bizlere bildirmiştir.
Sevgi (Vedud) , Merhamet (Rahim) , Af (Tevvab) kapsamında yer almayan kulları için de: Şiddetli ve can yakıcı bir azaptan haber vererek, kimsenin yardım edemeyeceği o günde, bu azaptan sakınmalarını istemiştir.
İdrak ettiğimiz/edeceğimiz Muharrem ayı, İslam ve Peygamberler tarihinde ibret ve hikmetlerle dolu bir çok olayın gerçekleştiği ay olarak yerini almıştır. Bu alaylardan bir kısmını zikrederek, gözler önüne sermeye çalışacağım.
1. Yaratıldıktan sonra Hz. Havva annemiz ile cennette yaşayan Hz. Adem (AS) yasak olan ağaçtan, şeytanın telkini ile yedikten sonra; görevine yeryüzünde devam eder ve suçlu olduğunu “Rabbimiz! Kendimize yazık ettik! Bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, biz (her şeyini) kaybedenlerden oluruz.”(Araf/23) derler. İlk insan ve ilk Peygamber, yeryüzünde yaptıkları ilk tevbe, Muharrem ayında kabul edilmiştir. “Çünkü Allah tevbeyi kabul eden ve esirgeyendir.” (Bakara/37)
Ya Rabbi… Hz. Adem ve Hz. Havva validemizi işledikleri bir cürümden dolayı cennetten çıkarıp affettin. Yine bir Muharrem ayındayız. İşlemiz olduğumuz binler hatta yüzbinler günahlarımızı Onları affettiğin gibi affeder misin? Eğer affetmezsen, biliyoruz ki; kendimize yazık edenlerden olacağız. Senden başka gidecek kapımız da yok. Affetmeyi de seversin. Rahmetinin gazabını geçtiğini yine Sen bildiriyorsun. Bizleri rahmetinin içine alır mısın?
2. Uzun gibi görünen yıllar hızlı bir şekilde ilerlemeye başlamış, ademoğulları çoğalmış, yaşam standardı yükselmiş, şükür yapılması gereken yerde, zulüm ve isyan başlamıştı. Allah’a itaat varken, taştan yaptıkları putlara tapıyorlar. Güçlüler; güçsüzleri eziyor. Adaletle yapılması gerekenler yapılmıyordu. Böyle bir kavme Hz. Nuh (AS) uyarıcı olarak gönderilmiş, sapıtan kavmini Bir olan Allah’a ibadet etmeye davet etmiş, adaletli olmalarını tavsiye etmiş fakat beklediği karşılığı bulamamıştır. Azan kullar belasını bulacaktı, öylede oldu. Allah’ın (CC) emri ile yapılan gemiye, yine O’nun emri ile alınması gerekenleri alarak binerler. Bir taraftan gökten yağan yağmur, diğer taraftan yerden fışkıran sular büyük bir tufanın habercisiydi. Kalbi taşlaşmış olanlar bunu göremediler. Ve o tufanda helak oldukları gibi ebedi olarak da cehennemde kalmayı hak ettiler. Gemi Allah’ın izniyle ne kadar yüzdü bilinmez ama, sular çekilince bir muharrem ayında Cudi dağında durdu.
Ya Rabbi… Yine bir muharrem ayındayız. Mal verip de azan kullarından olmak istemiyoruz. Evlatlarımız ve sevdiklerimiz bize, Seni unutturmasın. Hz. Nuh’a uyanları selamet sahiline çıkardığın gibi; bizleri bu günah deryasından iman selameti ile İslam limanına çıkar. Gözlerimiz, yarattıklarında Seni görsün. Aklımız, Seni anlayacak ilim ve basiretle dolsun. Kalplerimiz, bir et parçasından, imanın içinde saklandığı latif bir sandukaya dönüşsün.
3. “Dostum” deyip de şereflendirdiğin Hz. İbrahim, yine bir muharrem ayında dünyaya teşrif etmiş, Senin varlığını ve birliğini çocuk yaşında o nübüvveti zekâyla, ondan sonra gelenlere ispat etmiş, ömrünü tevhit mücadelesi ile geçirmiştir. Hiç sevmediği şey, Sana ortak koştukları putlardı. “Kendi ellerinizle yaptığınız ve hiçbir şeye karışma gücüne sahip olmayan putlar, nasıl olur da; yaratıcı oluyor, yaratıcıya nispet ediliyor.” Derdi. Bir keresinde halk bayram yerindeyken put haneye girmiş, bütün putları kırmış, en büyüklerinin eline de baltasını takmıştı. Acıkan halk yemeklerini almak için put haneye girince, taptıkları putları bu halde görünce, zincirden boşanmış gibi ne yapacağını bilemez halde, bunu kim yaptı? Diye ortalığı velveleye verirler. Çok geçmeden, mahkeme kurulur. Karar ölmesi gerekiyor şeklindedir. Hem de cezaların en ağırı, ateşte yakılarak. Nemrut büyük bir ateş yaktırır ve mancınıkla Hz. İbrahim’i ateşe atarlar. Mancınıkla ateş arasında sanki zaman içine zaman yerleştirilir.
Cebrail (AS) : Ey İbrahim. Beni Allah gönderdi. Benden ne istersen dile.
İbrahim (AS) : Benim dileğim Allah’adır. Sana değildir. Ben O’nun kölesiyim. Ateşte O’nundur, nasıl isterse öyle yapsın.
Bu samimiyet, bu ihlas, bu sadakat İbrahim’i (AS) Yaratıcısına dost yapar işte.
Yüce Rabbimiz de ateşe “Ey ateş, İbrahim’in üzerine serin ve selamette ol” der. O devasa ateş alanı gül bahçesine dönüverir bir muharrem ayında.
Ya Rabbi… Yine bir muharrem ayındayız. Dostun olamıyorsak, hiç değilse dostum dediklerine bizi dost yap. Bulalım yolumuzu. Görelim sonumuzu. Günah odunları ile içimizde tutuşturduğumuz ateşler, ebedi dünyamızı yakacaklar. Ziyan edenlerden olacağız. Bir İbrahimi aşk ver yüreklerimize. Sevelim Seni ve Seni sevenleri. Putlaştırmaya çalıştığımız nefislerimizi alalım ayaklarımızın altına.
4. Mekke hayatının o sıkıntılı günlerinde, birazda Hz. Muhammed Mustafa (SAV) ya müjdeler olsun diye sıkıntılarını dağıtsın diye gönderdiğin Yusuf Suresinde bildirdiğin gibi, Yusuf (AS) bir muharrem ayında kuyuya atılmış kardeşleri tarafından. Mısır azizine satılan Yusuf (AS) seneler sonra Züleyha’nın teklifini Allah korkusundan geri çevirecek, masum olduğu halde 12 yıl hapis yatacak ve bir muharrem ayında hapisten kurtulup, bugünkü tabirle Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı görevine getirilecektir.
Evlat ateşi ve hasreti ile yanıp tutuşan, ağlaya ağlaya gözlerinden olan Hz. Yakup (AS) yine bir muharrem ayında oğlunun yaşadığını duymuş ve gözleri açılmıştır.
Ya Rabbi… İslamın nurlu ve aydınlık yoluna kapanan gözlerimiz, küfrün ve imansızlığın kuyusuna düşmüş, debelenip durmakta. Yusuf’u (AS) kuyudan kurtardığın gibi, günah gayyasında boğulacağımız kuyulardan bizi tutup-çıkaracak bir el gönder. Dünya zindanımızı iman nuruyla, saraylara çevir. Sadece eşyayı değil, eşyayı yaratanı görecek gözler nasip et bize. Göz körlüğü ebedi hayatımıza zarar vermez, kalp körlüğünden bizleri koru.
5. İmtihan dünyasındayız. Her insanın bir imtihan çeşidi var. Kimi saltanat içinde isyan ve küfür ederken, kimisi de; yokluk ve kıtlık içinde verilene razı olup, şükrünü eda edebilmek için elinden geleni yapmaktadır. Yaşadığı müddetçe hiçbir sıkıntı ve hastalık çekmeyen Firavun, bu sağlık, sıhhat ve saltanatı ona verene şükretmesi gerekirken, daha çok azmış, o kadar ileri gitmiştir ki, kendini ilah yerine koyarak haddi aşanlardan olmuştur. Hz. Musa (AS) ıslah olsun diye ayetlerle ve birçok mucizelerle karşısına çıkmışsa da, yalan söylemek veya sihir yapmakla suçlanmaktan kurtulamamıştır. Allah’a isyan etmeye ısrarla devam etmiş, halkına ve Hz. Musa’ya uyanlara zulmünü arttırarak zalimlerden olmuştu. Kavmini bu zalimin elinden kurtarmak isteyen Hz. Musa, Allah’ın emriyle Kızıl denize doğru giderler. Bunu haber alan Firavun, ordusuyla beraber peşlerine düşer. Denizle ordu arasında kalan Hz. Musa ve beraberindekiler, işte yakalandık dediler. Hz. Musa:”Hayır! Rabbim bizimle beraberdir. Bana elbette yol gösterecektir.” (Şuara/61,62) Der. Çok geçmeden emir gelir. “Değneğinle denize vur.” (Şuara/63) Hz. Musa, denileni yapar ve selametle karşı tarafa geçtikleri yol açılır. Firavun ve ordusu, Hz. Musa’yı sıkıştırdığını zannedip, açılan yola girerler. Yolu yarıladıkları vakit, inanmadıkları mucize, sonları olarak dalgalar arasında helak olurlar. “Ondan geriye kalan, karaya çıkan bir kokuşmuş cesetti. O da geriden gelenlere ibret olması içindi.” (Yunus/192) Dünya Firavun’un zulmünden bir muharrem ayında kurtulmuştu.
Ya Rabbi… Yine bir muharrem ayındayız. Bizleri de Hz. Musa gibi senin yolunda sabit kıl, ayaklarımızı kaydırma. Firavun nesli yine dünyayı kana, gözyaşına ve zulüme boğmakta. Eğer bunları ıslah etmeyeceksen, bir kaşık suda boğmaya da kadirsin. Daha fazla masum kanına girmeden “Kahhar” ismi şerifinle bunları kahr-u perişan eyle.
6. Hz. Süleyman (AS) gibi, kendisine saltanat verilen Peygamberlerden biriydi. Allah’ı (CC) zikretmeye ve Zebur’dan okumaya başlayınca; etrafında canlı, cansız ne varsa ona eşlik eder, Onunla beraber O büyük yaratıcıyı tesbih ederlerdi. Bugün bile musikimizde yer etmiş “Davudi ses” Ondan gelmektedir. Bir gün oruç tutup, bir gün tutmamasıyla Peygamber Efendimizin övgüsüne mazhar olan Hz. Davut (AS) bir gün evinde ibadet ederken, bahçe duvarından iki kişinin atladığını görür, hırsız veya kötü niyetle geldiklerini zannederek tedirgin olur. Onlardan biri “korkma” der. Bundan sonrasını isterseniz Kur’an-ı Kerim’den dinleyelim.
“Davacıların hikâyesi sana ulaştı mı? Bu adamlar mabedin duvarına tırmanıp Davud’un yanına girmişlerdi. Dâvûd onları görünce telaşlanmıştı. ’Korkma, dediler, birimizin diğerini haksızlık etmekle suçladığı iki davacıyız biz. Aramızda âdil bir hüküm ver; doğruluktan sapma, bize de doğru yolu göster.’. ’Şu adam benim kardeşim. Onun doksan dokuz koyunu, benim ise bir tek koyunum var. Buna rağmen ’Bunu da bana ver’ dedi ve bu tartışmada bana baskın çıktı.’. Dâvûd şöyle dedi: ’’Senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle doğrusu sana karşı haksızlık etmiştir. Zaten aralarında ortaklık ilişkileri bulunanların çoğu birbirine haksızlık ederler; yalnız iman edip iyi işler yapmakta olanlar böyle değildir; ama onlar da o kadar az ki! ’ Dâvûd kendisini sınadığımızı anladı. Bunun üzerine Rabbinden kendisini bağışlamasını dileyerek secdeye kapandı, O’na yönetip tövbe etti. Biz de yaptığım kendisine bağışladık. Kuşkusuz yanımızda onun vüksek bir makamı, güzel bir geleceği vardır.” Sad:22,23,24,25)
Küçücük bir hatasına günlerce belki de aylarca secdeye kapanıp, tevbesinin kabulü için gözyaşları arasında yalvaran ve yine bir muharrem ayında tevbesi kabul edilen, birde bunun için sevinç gözyaşları arasında secdelere kapanan Hz. Davut (AS) gibi.
Ya Rabbi… Yine bir muharrem ayındayız. Birbirimize attığımız iftiralardan, yaptığımız dedikodu ve gıybetlerden, her sözümüz arasına sıkıştırdığımız yalanlardan, aslını-astarını bilmediğimiz konular hakkında yaptığımız şahitliklerden ötürü birikmiş, dağlar kadar cürmümüz, yıldızlar kadar günahımız var. Buna nispetle tevbelerimiz çok cılız, kötülüklere karşı duruşumuz çok zayıf. Bu kısık seslerimizle Sana yalvarıyoruz. Hz. Davut’un (AS) tevbesini kabul ettiğin gibi, bizleri de affettiklerinin arasına dahil eder misin? Bu aydan sonra; yalandan, dedikodudan, iftiradan, gıybetten, yalancı şahitlikten sakınmak istiyoruz. Bizlerin ayaklarını bu yolda sabit kılar mısın? Biliyoruz ki, Senin her şeye gücün yeter ve Sen affetmeyi çok seversin.
7. Suriye topraklarında zamanın birinde zengin, zengin olduğu kadar ahlaklı ve ihlaslı bir kul yaşardı. Bu kul aynı zamanda nübüvvet görevi ile vazifelendirilmiş, halkını bir olan Allah’a (CC) kulluğa davet ediyordu. Zekatını eksiksiz veriyor, fakir-fukarayı, garip-gurebayı da koruyup, himaye ediyordu. “Böyle bolluk içinde ibadet etmeye ne var.” Diyenlere, Yüce Mevlam sabır kahramanın hayatını misal verecektir. Önce mallarını aldı Rabbim. Sonra bir depremle bütün evlatlarını da elleriyle defnetti toprağa. Kalakala bir hanımı kalmıştı. Hz. Eyüp (AS) yine sabrederek, Allah’a karşı ödevlerini eksiksiz yerine getirmekteydi. Sabırla imtihan henüz bitmemişti, bu seferde vücuduna bir hastalık peydah olur. Bulaşır diye kavmi onu şehrin dışına çıkarmışlardır. Her tarafı yara-bere içinde kalır. Yaraları o derece ileri gider ki, artık dili zikredemez, kalbi Allah’ı tefekkür edemez olmuştu. O zaman Rabbine iltica ederek,
“Ey Rabbim! ” Halim sana malumdur. Adını anamayacak kadar hastayım! Ey Şifa Veren! Şifana muhtacım…” Bir muharrem ayında Rabbim Hz. Eyüp’ (AS) şifa verir, eski sağlık ve sıhhatini iade eder.
Ya Rabbi… Yine bir muharrem ayındayız. Hz. Eyüp’ün (AS) yaraları kısacık dünya hayatını tehdit etmekteydi. Bizim içimize işleyen günahlardan kaynaklanan yaralarımız ebedi hayatımızı tehdit etmekte. Adeta bizleri cehennemin ortasına sürüklemekte. İçimiz dışımıza, dışımız içimize çevrilse, Hz. Eyüp’ten (AS) daha yaralı olduğumuz görülecek ve kalbimiz her bir günah neticesinde katran rengine dönüştüğünü görebileceğiz. Hz. Eyüp’e (AS) şifa verdiğin gibi, bizlere de günahlardan dolayı her tarafımızın yaralarla dolan vücudumuza şifa verir misin? Günahlara karşı, belalara karşı, günah işlememek, bela anında isyan etmemek hususunda bizlere sabır ihsan eder misin? Sen Şafisin, Sen gafursun.
8. Ninova şehri o güne kadar görmediği bir rahatlık ve zenginlik içindeydi. Bütün sapıtan kavimler gibi Ninova’lılar da şehrin her köşesini putlarla döşemişler ve elleri ile yaptıkları putlara ilah diye tapmaktaydılar. Bunlara doğru yolu davet etme görevi ise Hz. Yunus’a (AS) Allah (CC) tarafından verilmişti. Takriben 30 sene İslamı ve İslamın güzelliklerini anlatmaya çalıştı, ama nafile, kendisine 2 kişiden fazla inanan çıkmadı. Kavminin bu kayıtsızlığına daha fazla tahammül edemeyen Hz. Yunus (AS) “40 gün içinde Rabbimin gazabını bekleyin.” Diyerek Allah’ın (CC) hicret et emrini beklemeden Ninova’dan ayrılır. Bir gemiye binerek şehri terk eder. Rabbimin hikmetine bakın ki, gemi ağırlığından dolayı batma tehlikesi geçirmektedir. Bir kişinin atılması kararından sonra çekilen kurada, kısmet Hz. Yunus’a (AS) çıkar. Ve denize atılır. Çok geçmeden Hz. Yunus’u (AS) büyük bir balık yutar. Balığın karnındadır ama nefes alıp vermektedir. İşte o zaman öyle bir dua eder ki. “Senden başka ilah yoktur. Sen eksikliklerden uzaksın, yücesin. Ben zalimlerden oldum! ’ (Enbiya/87) der. Rabbi Rahimine iltica eder. Balık karnında ne kadar kaldığını bilmiyoruz ama bir muharrem ayında, samimiyetle yaptığı tevbe kabul edilmiş ve kurtuluşa erenlerden olmuştu.
Ya Rabbi… Yine bir muharrem ayındayız. Ellerimizle yaptığımız evlerimiz, bağ ve bahçelerimiz bize, Seni unutturmasın. Sülbümüzden gelen çoluk çocuğumuzun sevgisi Senin sevgini bastırmasın. Bir balık karnı hükmünde olan dünyayı ve içindekileri Senin rızanı kazanacak güzel ameller işleyerek ebedileştirmek nasip eyle. Bizde Hz. Yunus’un (AS) diliyle “Senden başka ilah yoktur. Sen bütün noksan sıfatlardan münezzehsin. Gerçekten ben zalimlerden oldum.” Diyoruz. Ve secdeye kapanıyoruz. Bizim dualarımızı da kabul buyur.
9. Hz. Adem’i (AS) anasız ve babasız yaratan Yüce Mevla’mız, Hz. İsa’yı (AS) babasız yaratmak murat etmiş bir muharrem ayında. Daha kundakta iken, gözleri hakikate karşı kör ve sağır olanlara Allah’ın (CC) varlığını ve birliğini anlatmaya başlamış, tevhit mücadelesini ondan öncekiler gibi yapmaya devam etmiştir. Allah’ın kelimesi, hikmet sahibi ve Salihlerden olan Hz. İsa’ya (AS) “müjdeli haber, iyi haber” anlamına gelen İncil kitabı hidayet isteyenlere, uyarıcı olarak gönderilmiştir. Zalimler ve cahiller ilimle, bilgiyle, ahlak ve faziletle baş edemedikleri Hz. İsa’yı (AS) öldürmek suretiyle kurtulmak isterler. Bu olayı Yüce kitabımız şöyle haber vermektedir. “Allah elçisi Meryem Oğlu îsâ Mesîh’i öl¬dürdük’ demeleri yüzünden... Halbuki onu ne öldürdüler ne de çarmıha ger¬diler; (başkası ona benzer kılındığı için) şüphe içine düşürüldüler. Onun hak¬kında ihtilâfa düşenler bu konuda tam bir kararsızlık içindedirler. Bu husus¬ta zanna uyma dışında hiçbir bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürme¬mişlerdir. Bilâkis Allah onu kendine kaldırmıştır. Allah izzet ve hikmet sahibidir.”
(Nisa/157,158) Hz. Muhammed (SAV) Efendimizi müjdeleyen Hz. İsa’yı (AS) bir muharrem ayında kurdukları tuzaktan kurtararak, arşa yükselttin.
Ya Rabbi… Yine bir muharrem ayındayız. Nefsimizin ve şeytanların bizlere kurmuş olduğu tuzaklardan bizleri koruyup, ruhumuzu yükseltir misin? İslama kurulan tuzakları görecek, gerektiği şekilde mukavemet verecek basiret ve feraset verir misin? Hakkı hak bilip, ona uymayı; batılı çirkin görüp de ondan da uzaklaşmayı bizlere nasip et. Bizi hidayet verdiklerinin yoluna ilet. Gazaba uğrayanların ve dalalete sapmışların yolundan koru. Alemlerin rabbi, din gününün sahibi Sensin.
10. Dünya bir buhran geçirmekteydi. İnsanlık onuru ayaklar altına alınmış, kölelik almış başını gitmişti. Ezilenlerin haklarını alacak bir merci yok, güçlüler güçsüzleri acımasızca ezmekteydiler. Kimileri için kız çocukları utanç vesilesi olduğu için, diri diri toprağa gömülür, kimilerine göre kadınlar üçüncü sınıf yaratıklardı. Bu gidişata dur diyecek, olayları sevgi mihenginde tartacak, hakkı haklıya verecek, adaletle ve rahmetle hükmedecek birini bekliyordu dünya. Alemlere Rahmet olarak, güzel ahlakı tamamlamak için Allah (CC) , Hz. Muhammed Mustafa’yı (SAV) uyarıcı ve korkutucu olarak gönderdi.
Bir olan Allah’a (CC) eş koşmamak başta olmak üzere, ne kadar güzellik ve iyilik varsa bünyesinde toplayan; buna nispetle çirkinliklerden uzak olan İslam dinini anlatmaya, kıyamete kadar yaşayacak olanlara örnek olacak şahsiyetleri yavaş yavaş etrafında toplayarak, yetiştirmeye başlamıştır. Kurmuş oldukları sömürü düzenlerinin ellerinden gideceklerini anlayanlar, dünyada eşi ve benzerine rastlanılmayacak zulümlere başlarlar. Karanlıkları aydınlatan bu nuru söndüremeyeceklerini anlayınca da, öldürerek kurtulma planları yaparlar. Bilmiyorlar ki? Plan kuranların en hayırlısı Allah (CC) .
Medine ve Medinelilerle anlaşmalar yapılmış, Peygamberimiz arkadaşlarına hicret emrini vererek, o kutsal yolculuğu başlatmıştı. Gidenlere Muhacir, ağırlayanlara ise Ensar denilmişti. Yine bir muharrem ayında hicret emri Kainatın Efendisine (SAV) gelmiş, kendine arkadaş olarak Hz. Ebubekir’i (RA) seçerek çileli, fakat hayırlı bir sonra bitecek yolculuğa başlamıştı.
Ya Rabbi… Yine bir muharrem ayındayız. İçimizde Ebu Cehilleri, Ebu Lehepleri aratmayacak caniler var. Bunların işi gücü kan akıtıp, akıttıkları bu kanda saltanat kurmak. Asıllarının belalarını verdiğin gibi; suretlerinin, fotokopilerinin belalarını da bizim ellerimizden ver. Akıttıkları kanlarda boğulsunlar. Belki Medine’ye hicret edemiyoruz ama hiç değilse Kur’an medeniyetine hicret etmemize yardımcı ol. Rasulullah’ın sünnet deryasına dalıp, içimizi, dışımızı o nurla yıkamamıza yardım et. Kur’an’ı nefislerimizde yaşama saadetine bizleri erdir. Güzel ahlakı tamamlamak için gönderdiğin Habibinin (SAV) Liva-ül Hamd sancağı altında toplanmamızı nasip et. İyilerle birlikte cennete, cennette de Cemalullahını görenlerden eyle bizleri. Amin.
Osman ERDOĞMUŞ
SAKARYA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.