GECE/ÖLÜLER VE BEN-I
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Kopkoyu karanlığa penceremden bakarken, tedavisi olmayan tüm şeylerin azdığı bir renk içindeyim işte… Dışarıda keskin bir soğuk var. Yüzümü yakması hoşuma gitti. Gece yarısı sanki sarsılmış gibi bir uyanma hissettim içimde.
Dün akşam aklıma geldi. Akşamın yüzündeki hüzün; İstasyonda treni bekleyen insanların uzak bakışlarında da aynıydı.
Yanımda bir kadın ve hırçın çocuğu; Dört yaşlarında suratı kirli bir çocuk. Sanırım evine gidiyordu. Annesi; esmer, örgülü saçlı, başında beyaz tülbentinin kenarları oyalı. Çocuğu elinden kavramış, öylece duruyordu. Nereden gelip nereye gidiyorlar? Diye düşündüm. Çocuk sevimliydi. Küçücük, kirden kahverengiye çalan bir burnu vardı. Dışarıda fazla koşmuş, yorgun düşmüş, sakin bir gecede başında mutluluk perisiyle uyumaya gidiyordu. Birden ürperdim. Ne soğuk!
Sıcacık bir şekilde uyuyor şimdi. Güzel bir ev olmasa da sıcak. Büyüyen çocukların unuttuğu gibi. Beyinlerin bir köşesinde unutulan bir huzur hücresi. Bir zaman insana yeten mutluluklar… Niye düşündüm kendi kendime şimdi? O ve annesi gecenin karanlığında asılı kalmışlardı hafızamda. Onlar gece ve ben. Diğerlerinin yanlarında yerlerini almışlar; Havaya asılı, soğukta ağızlarından beyaz buhar çıkarıyorlardı.
Pencereyi kapattım. İçerisi buz kesmişti. Odamın yüksek geniş pencereleri vardı. Arkamda ise bir boy aynası. Dikkatle baktım. Terliksi bir organizmaya benziyordu kımıltılar. Gündüz bir nakış gibi işlediğim ve gece karanlığa astığım ölülerdi bunlar. Kaç tanesi bir romana sığacaktı acaba ?
Kendimi mum ışığında bir çatı katında hissettim. Aynada kımıldayan şey aslında beynimin içinde miydi?
Geceye asılan yüzlerin kımıltıları içindeydim. Vitrinde çok sevdiğim bir elbiseyi seyreder gibi bakıyordum onlara. Ama canlıydılar! Birçok yüzün ardına gizlenmiş gizemli girdaplar vardı hepsinde. Romana döktüğümde canlanacak, bu girdapların içinde kaybolmak…Tuhaf bir duygu doğuruyordu bu insanda. Kutsal bir dumanın içine girmiş gibi. Mistik bir koku hissediyordum beynimde. Koku; Beni sürükleyerek boy aynasının karşısına getiriyordu… Organizmaya bakıyordum şimdi. Birden kendi yüzümü gördüm aynada. Terliksi hayvan bana dönüşmüştü. Ama demin ki mistik kokudan eser yoktu. Çürümüş meyve kokusu hissettim. Aynadaki bana dönüşünce çürümüştü.
Galiba birçok kez yazmayı denemiş ama umutsuzca beğenmemiştim. Bu muydu bana çürümüşlüğü hissettiren?
Birden kokunun hafızamda asılı kalanlara bulaşacağını düşündüm. Korktum. Onları mistik bir buharda düşündüm. Mistik buhar sandal ağacı kokuyordu. Tütsümsü bir koku yayılıyordu şimdi etrafa. Mutluydum şimdi. Gözlerimi kapattım. Açtığımda organizma; karşı apartmandaki İtalyan stili pencereden sızan ışık oluvermişti. Canlı bir yansımaydı aynanın içine doğru.
Tekrar camı açıp soğuk havanın içeriye dolmasını istedim. Ama yatmam gerekti. Gece lambasını söndürdüm. Geceye astım hafızamdakileri. Karanlığın içinde uyumayan insan suretlerini düşündüm. Sonra gün ışığına doğru gözkapaklarım kapanıverdi sanırım. Dalmışım.