- 849 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
BU GÜNAHLAR BENİM !
CEHENNEM / LİK / HAYATIM- 6
BU GÜNAHLAR BENİM
Bindokuzyüzyetmişsekiz yılının Ekim ayında evlendiğimi söylemiştim. Aslında ülkenin çok karanlık günlerinin doruk noktasına vardığı günlerdi onlar. Fakat ben daha bir buçuk yaşımda yıkılan yuvamdan sonra bir yenisini kurmuş olmanın verdiği mutlulukla havalarda uçuyordum adeta. Özellikle ilk günlerde, gerçek aşkımla değil de , bir başkasıyla evlenmiş olmam bile pek aklıma gelmiyordu doğrusu.
Kiracı olarak da olsa köyün en yeni, en güzel evinde oturuyordum. Köyün ilk üniversite kazanmış, makina mühendisi adayıydım. Gazetelerde, televizyonlarada haberler hep kapkara olsa da fazla etkilemiyordu beni.
Kendimi bildiğim bileli ilk defa, sabah kalktığımda kahvaltım hazır oluyordu. Hem de özenilerek ve çeşit çeşit yiyeceklerin olduğu bir kahvaltı. Kahvemiz olduğundan babamla dönüşümlü yiyorduk yemeklerimizi ama çok mutluyduk. Sürekli köylüler ziyarete, güle güle oturun demeye, evimizi görmeye geliyorlardı. Her şey çok güzeldi.
Daha ilk haftadan İstanbul’a gezmeye götürdüm eşimi. Gitmişken okuluma da bir uğrayıp ne zaman açılacağını öğrenmek istedim.
- Ne açılmasından söz ediyorsunuz siz ? Hiç bir zaman açılmaz artık bu okul ! diye sert bir cevapla karşılaştık, fakülte sekreteri Kemâl Bey tarafından.
Tam da gün - 20 Ekim 1978 Cuma günü - İstanbul Teknik Üniversitesi camiasına, Türkiye Cumhuriyeti’ne ve tüm insanlığa sayısız hizmetleri olan, çok önemli bilim insanımız, Ordinaryüs Profesör Bedri Karafakıoğlu, alçakça bir tuzak sonucu ŞEHİT edilmişti !
Ne Kemâl Bey başka bir söz söyledi ne de biz başka bir soru sorabildik. Şok olduk sadece.
Her gün bir kaç gencimiz, vatandaşımız, bir şekilde hayatını kaybediyordu aslında o günlerde. Fakat bazı insanların kayıbı daha çok etkiliyordu ülkeyi. Özellikle de bu yüzden seçiliyordu böyle önemli insanlar.
Sonralarını hatırlarsınız ; Abdi İpekçi’ler, Kemal Türker’ler ve daha niceleri katledildi ülkeyi Oniki Eylül darbesine götüren günlerde.
Bütün okullar kapalı, tüm fabrika ve iş yerlerini grev dalgaları sarmış. Ülkede bir de yokluk, üstelik varlık içinde yokluk yaşatılıyor. Tüp, şeker, benzin, yağ gibi ürünler raflarda görünmüyor, tezgâh altlarına, karaborsaya düşmüş.
Tüm bunlar galiba benim günahım !
Hani ben öğretmen olmaya söz vermiştim kendime ? Şimdi sırf başkalarının etkisiyle makina mühendisliğini seçtim. Hem de mühendislikte daha çok para var dedikleri için. Oysa ben öğretmen olup Doğu’da, öğretmen olmayan köylere, eğitime hasret çocuklara hizmet etmeye söz vermiştim !
Ben başkasını seviyordum, âşıktım, ölünceye kadar sevecek, onu asla unutmayacaktım. Oysa başkasıyla evlendim.
Çarpıldım işte ! Hepsi benim günahım, benim yüzümden !
Yıl bitmeden Ecevit hükümeti sıkıyönetim ilân etti. Ben ilk oyumu da Ecevit’e vermiştim. Sıkıyönetim bütün grevleri kaldırdı ve bütün kapalı okulların açılmasını sağladı.
2 Ocak 1979 günü okulum açılıyordu.
İlkokula yeni başlayan çocuklarınki kadar heyecanlı bir şekilde erkenden kalktım o gün. Sabah saatin beşinden önceydi ve eşim o saatte bile kahvaltımı hazırlamıştı.
Yolum çok uzundu. Önce Kurtköy’den minibüsle Pendik’e, oradan trenle Haydarpaşa’ya,
vapurla Karaköy’e, otobüsle Maçka’ya geçecektim. (Daha sonraları ; E-5’ten Harem, Üsküdar’dan Beşiktaş, Akaretler yokuşundan yürüyerek Maçka şeklinde değiştirmiştim )
Pendik tren istasyonuna geldiğimde, henüz hava aydınlanmamıştı ve sabah ezanı okunuyordu. İçimde bir kıpırdanma hissettim. Liseli sevdiğim geldi bir anda aklıma. Acaba o da trenle mi gidecekti okuluna. Onun Çapa Tıp Fakültesi’ni kazanıp kazanmadığını hiç merak etmiyorum, çünkü eminim.
Perona çıktığımda kalp atışlarımın hızlanmaya başladığını hissediyorum. Az ileride gördüğüm bir karartı, kalbimin fırlamak üzere olduğu hissini vemeye başlıyor. Yaklaştıkça fena oluyor gibiyim.
Biraz daha yaklaşıp tanımaya başlayınca anlaşılıyor kalbimin isyanı. İşte o ; liseli sevdiğimin ta kendisi. Aslında okuluna gitmek için tren bekliyor ama öyle değil de malûm olmuşcasına beni bekliyor sanki.
- Merhaba, diyebiliyorum yanından geçerken.
- Merhaba, diye cevap veriyor o da. Beklemiyorum yanında. Geçip gidiyorum.
Yollarımız çoktan ayrılmış bizim. Ben artık evli bir adamım çünkü.
Fakat, gerçek aşkların unutulmadığı, unutulamayacağı gün gibi ortada işte.
( Devam edebilir )
Fikret TEZAL
YORUMLAR
ilk aşk.....unutulmazki....aynı yılların çilesi....sıkıntıları hep beraber çekmişiz...yazın o kötü yılları hatırlattı...çok güzel gidiyor.....tebrikler...
Fikret TEZEL
O kara günlere gelince ; Allah bir daha yaşatmasın diyeceğim ama galiba çok yaklaştık.
Saaygılar, selâmlar.