NERMİN, BEN AŞIK OLDUM!..
İlk kez düzenlenen şiir erkinliğinde tanışmıştı onunla. Şiir okumak için sahnede yer aldığında göz göze gelmiş, iki çift kahverengi gözlerin tutuklu kaldığı saniyeler içinde olan olmuştu. Yeşilçam aşıkları gibi... Şiiri okumaya başladığında sesi titrek, bakışları heyecanlı, yüz ifadelerine düşen utangaçlık, şakağından süzülen terler kendini ele veriyordu. Kaçamak bakışlarına takılan narin yüze tebessümle karışık sevgisini sunarken, masasından göz ucuyla onu takibe alan, göz göze geldiklerinde içindeki bahar esintisi duyguları kırmızı dudaklarından tebessümle ona yolluyordu.
Hava çok güzel olmasına güzeldi ama Nisan yağmurları yağdıracak gönlünün gökyüzünde şimşekler çakıyor, gök gürültüsünün hoşluğunda yüreğine duygular çağlayanlar gibi akıyordu. Gözlerden fışkıran sevdanın tohumları sevda tarlasından fışkırıyordu. İki yüreğe cemreler bir bir ardına düşmüştü..
Elini şakağına koyup onu derin duygularla süzen Tülay hanımın geçmiş yılları film şeridi gibi gözlerinin önünden kayıp gitmişti birden. Hatıralarına ve mazisine gömdüğü karanlıkları aydınlığa dönüştüğünün müjdesi ile adeta yeniden doğmuş, pırıl pırıl duygularla şiir okuyan Bilgehan’a tutulmuştu kederli yüreği. Masasında oturan arkadaşlarından Emine’nin dikkatini çekmiş olacak ki;
- Kız Tülay, sigaran yana yana parmağına geldi, parmağın yanacak, sen daldın gittin!..
Tülay hanım, Emine’nin ne dediğini duymamıştı bile. Gözleri mıh gibi çakılı kalmıştı Bilgehan’a. Etrafını duyacak, görecek halde değildi. Duyguları ona odaklanmıştı. Sırılsıklam aşk yağmurları altında kalmıştı pembe düşler içinde.
Emine hanım kafasını sağa sola çevirirken bir yandan da söyleniyordu;
- Şuna bak ya, uçmuş!..
Emine’nin yanında oturan Nermin karşısındaki Aysel’e el işareti ile ’’Bu ne diyor kendi kendine ya’’ derken Emine sol eli ile Tülay’ı dürttü. Ne olduğunu şaşıran Tülay hanım, oturduğu yerden zıplar gibi irkildi;
- Ne oldu Emine? Neden dürttün beni, dedi şaşkın ve şaşırmış bakışlarla.
- Kızım uçtun mu sen? Sesleniyorum duymuyorsun! Gözlerini Bilgehan’a diktin, adeta adamı gözlerinde erittin! Hayırdır?
- Emine baksana şu şiirin güzelliğine, şiir okuyanın ses tonuna... Allah var, çok beyefendi biri. Adamın yüzünden, ifadelerinden asalet akıyor değil mi?
Emine karşısında oturan arkadaşlarına;
- Kızlar, bakın Tülay neler diyor neler? dediğinde hep birlikte Tülay’a bakarak gülüşmelerle bakıyorlardı. Tülay utangaçlığını belle etmese de yüzüne vuruyordu duyguları.
Okunan şiiri dinlerken kendi aralarında fısıldaşan Nermin’le Aysel ikisi aynı anda;
-Neler diyor? Ufukta bir yelkenli mi göründü kıııızzz? diyerek Tülay’a takılıyorlardı.
-N’oluyor Tülayyy? Bişiler mi vaarrr? diyerek omuzuna dokunuyorlardı Emine.
Tülay, yanıp kül olmuş sigarasını eşiğini söndürürken;
- Ne olsun kızlar, valla bittim ben bu şiire... diyerek onları başka bir mecraya çekmeye çekse de kızların üçü birden manalı bakışlarla Türlay’a;
-Hay deeee, sen şiiri değil adamı beğendin! Yemezlerrr, diye gülüyorlardı hep birden.
Baktı arkadaşları ile baş edemeyecek Tülay, içindeki duygularını gizleyemeden arkadaşlarına itiraf etti;
- Doğru söylüyorsunuz, adama içim kaynadı. Nasıl desem, bilmem ki? Yüreğimde kıpır kıpır bir şeyler oldu. Şiirine ve Bilgehan’ın duygularına galiba yenik düşüyorum. Olamaz böyle bir şey ya!.. Onca yıllar karşıma çıkanlara karşı yüreğim adeta betonlaşmış, ruhsuz kalmıştı. En ufak bir his uyanmamıştı yüreğimde. Ne insanlar haber salmıştı tanışmak için benimle de, inanın hep nefretle bakmıştım onlara... Bugün bana ne oldu anlayamadım. Galiba yüreğime aşk ateşi düşüyor kızlar! derken gülümsüyordu tatlı tatlı.
Bilgehan, şiirini okuduktan sonra selâm verip masasına geçerken Tülay’la göz göze geldiler. O anda iki yürekte de sevda yelleri, deniz dalgaları, gökyüzünü süsleyen martıların sesleri iki yüreğin sahillerini dövdükçe dövüyordu. Gönüllerini alabora eden kasırgalar bir yıkım için değil, asırlara şahitlik edecek aşkın müjdecisiydi.
Tülay, oturduğu yerden usulca kalktı. Yanındaki masasına oturacağı sırada Bilgehan’a elini uzattı;
-Enfes bir şiir Bilgehan. Mükemmel yorumladınız kendi şiirinizi. Size hayran olmamak elde değil. Tebrik ederim sizi. Yürek sesiniz, yüreğimizden eksik olmasın. Bilgehan nazik, beyefendi tavrı ile;
-Tülay hanım çok teşekkür ederim. Ama beni şımartıyorsunuz! Ben o kadar iyi şiir yazamıyorum, duygularımı yükleyip sizlerle paylaşmaya çalışıyorum. Teveccühünüz beni onurlandırdı. Sağ olunuz. Aslında sizin şiirleriniz benim şiirlerimden çok daha iyi. Siz bilmeseniz de, ben şiirlerinizi takip ediyorum... Bu şiir etkinliği ve şiirlerimiz bizi birbirimizle tanıştırdı. Ne çok mutlu oldum. Siz İstanbul hanımefendisi, nezaketiniz, güzelliğiniz beni başka iklimlere sürükledi!
- Rica ederim Bilgehan. Beyimiz çok da mütevazi... Sizin gibi beyefendi birini yakinen tanımak; bilsen nasıl bahtiyar etti beni, derken gözlerinin içinde mor menekşeler, çiğdemler açıyordu Tülay hanımın!.. Bu sözlerden cesaret bulan Bilgehan;
-Tülay hanım, toplantıdan sonra aşağıdaki kafeye geçip birlikte bir şeyler içelim mi?
- Elbette, neden olmasın., dediğinde Tülay, Mutluluktan kanatlanıp uçacaktı Bilgehan. Gözleri ışıl ışıldı.
-Etkinliğin ardından aşağıya iner, rıhtımda otururuz. Oradan Karşıyaka’yı seyretmeye doyum olmaz. Körfezin nazlı nazlı dalgalanışını seyreylerken günün hatırasına güzel bir şiirde yazarız değil mi?
- Elbette Bilgehan bey. Ben kızlara derim, hep birlikte bir masa başında birlikteliğimizi pekiştiririz.
- Toplantının bitmesini sabırsızlıkla bekleyeceğim, dedi Bilgehan.
Bilgehan masasına oturdu. Masasındaki arkadaşları onu tebrik ediyordu şiiri ve yorumundan dolayı. Beraberce oturduğu arkadaşlarından Secaattin;
- Reis, ortalığı yaktın yine. Bakıyorum da... cümlesini bitirmeden gülüşmeler masalarını donattı.
-Ağam, ne güzel bir şiir. Yorumlamandan da çok duygulandım, dedi Kürşat.
- Sağ olasın ülkü yüreklilerim, dedi arkadaşlarına Bilgehan. Her iki arkadaşı da hem yazarlıkta, hem de şairlikte mükemmel kalemlerdi ve sevenleri de çoktu. Hele Secaattin çevresine ışık saçan bir yürekti.
Bilgehan, Secaattin’in ziyaretine özel olarak Ankara’da gittiğinde başından geçen olayları, 12 Eylül cuntasının ona neler yaptığını, zindanlarda suçsuz yere tam dokuz yıl nasıl yatırıldığını, işkenceler gördüğünü uzun uzadıya anlatmıştı. O nedenle onu diğer arkadaşlarından daha çok sevmiş, ’’ülkü yolunun garip Alpereni’’ diye hitap ederdi ona. Aslında karıncayı bile incitmeyecek kadar yufka ve asil yürekli Secaattin’i mahpus damlarında yatırdıklarının nedenlerini o da bir türlü anlayamamıştı. Suçu; ülkücü olması mıydı? Onun herkese aynı yürek gözüyle baktığını herkes biliyor, kimsenin kalbinin incinmesine gönlü razı olmuyordu. Devletine, Ülküsüne sövenlere bile kucak açmasını bilen erdemli bir Türk evladı idi... İşte kafaları karıştıranda buydu! Hep ’’kader, tecelli’’ deyip gülümsemişti acı günlerine...
Toplantıda yemekler yenilip, şiirler okunup, müzik gurubu programının eda edilmesinin ardından toplantı sona ermişti. Gelecek toplantıda buluşmak dileğinde bulunulduktan sonra vedalaşmaların ardından herkes dağıldı. Diğer şehirlerden gelenler, şehirlerine dönüş yolları için otogara gittiler. Kimileri de arabalarına binerek buruk bir üzüntü ile ayrıldılar oradan. İzmir’in güzelliklerini yakından görmek isteyenler ise bir kaç günlüğüne kalmayı yeğlediler...
Bilgehan masasındaki arkadaşlarıyla aşağıdaki kafeye giderken;
-Tülay hanım, biz aşağıdaki kafeye geçiyoruz. geliyorsunuz değil mi?
- Evet Bilgehan bey. Birazdan geliyoruz bizde.
Kafenin rıhtım kenarına konmuş masalardan birine geçip oturdular, Bilgehan ve arkadaşları.
Akşamın güneşi usulca batarken o romantik manzaranın insanlarda bıraktığı havanın atmosferinde yüreklere akşamın güzelliği yansıyordu. Körfezin mavi sularında akşamın kısmetlerini aramaya çıkmış martıların zıpkın gibi sortileri çocukları, yetişkinleri, yaşlıları heyecanlandırıyordu. Susamlı simidinden parçacıklar koparıp atan çocuklara şımaran martılar yanlarına kadar gelerek ’o simidin hepsini bana verin’ dercesine süratle teyet geçmesine nasıl da gülüşüyordu çocuklar. Kuş cıvıltıları, insanların konuşmaları, kafelerden gelen müzik sesleri bayram yerine çevirmişti Kordonboyunu... Bahar kokusu yayılmıştı akşamın güzelliğine...
Toplantının yapıldığı kattan aşağı inen Tülay kalabalığı şöyle bir dikizledi. Gözleri Bilgehan’ı aramıştı. Onu sol taraftaki masalardan birinde görünce oraya doğru yöneldi. Cadde trafik de kalabalık olduğundan arabaların geçmesini bekledi kaldırım kenarında. Bir fırsatını bularak hızlıca karşıya geçtiler. Bilgehan’ın masasına vardıklarında masadakiler ayağa kalkarak Tülay ve arkadaşlarına yer gösterdiler. Hep birden selâmlaşarak oturdular. Cadde gittikçe kalabalıklaşıyor, sokak lambalarının rengarenk ışıltıları, gökyüzünün yıldızlarının, dolunayın, yakamozların ışıltıları altında derin sohbete başladılar çay ve kahvelerin lezzetinde.
Havaya sümbül, ıhlamur kokuları ve sevda yelleri hakim olurken, faytonlar fenerleriyle turistik gezintiler yapıyordu. Karşı tarafta ışık cenneti Karşıyaka’nın onurlu duruşu aşıklar beldesi Kordonboyu’na selam yolluyordu yolcu gemileri ile. Yolcu gemileri öylesine güzel görüntü veriyordu ki; nazlı süzülüşlerinde kim bilir nice aşk masallarına rehberlik yapmıştı aşk yollarında yıllarca?..
Bilgehan Tülay hanımı ve tüm arkadaşlar ile sohbetin koyuluğunda dostluklarını pekiştirdiler. Gönüller birbirlerine uzandı. Genelde edebiyat ve şiirler konuşuldu. Kitap çıkaran, çıkaracak olanlar eserlerinden bilgiler verdi. Samimi duygular onlar birbirlerine daha da yakınlaştırdı. Gelecek günlerde görüşmelerin olanaklar nispetinde sıklıkla olmasını dilediler.
Bitmek bilmeyen sohbeti gece yarılarına kadar uzayıp giderken garsona tekrar seslendi Kürşat. Papyon kravatlı genç garson masaya yaklaşarak, içecek sipariş alıp uzaklaştı. Yan masalarda doluydu. Akşamın sefası hoş sohbetlerle süsleniyordu. Kimileri biraları yudumlarken, kimileri de kahvesini, çayını yudumluyordu bal damlayan dudaklar. Dostlukların pekiştirildiği, aşkların düşlere sarılıp okşandığı ortamların en güzeli yaşanıyor, yaşatılıyordu Kordonboyun’da. Solan güller dirilmişti şiir atmosferinde. Gökyüzü bile gönülleri okşuyordu.
Tülay hanım çantasını açtı, eli ile karıştırırken bir şeyler arıyordu çantasında.
- Hay Allah, sigaram bitmiş arkadaşlar, ben sigara almaya gidiyorum, dediğinde masadakilerin hepsi birden;
- Biz de sigara var, bizim sigaradan yakınız Tülay hanım!
-Valla kusura bakmayın ben kendi sigaramın markasından başkasını içemiyorum. Müsaadenizle, ben hemen alıp gelirim, dedi.
Tülay hanım ayağa kalkıp köşe başındaki büfeye yönelirken Bilgehan hemen ayağa kalktı;
-Tülay hanım, ben de size eşlik edeyim. Yalnız gitmeyiniz. Birlikte bir kaç kelâm ederiz.
- Zahmet vermeyeyim size Bilgehan bey?
- Rica ederim, ne demek? Seve seve gelirim sizinle.
Masadaki kızlarda sinsice gülümsemeler oldu. Bilgehan ve Tülay’ın bir bahane ile baş başa kalacakları bir ortam doğmuştu. Masada birbirlerine söyleyemediklerini söyleyeceklerdi belki de. O manalı bakışların anlam kazandırılmasına sebep olacak kısacık bir birliktelik olacaktı.
Bilgehan, Tülay birlikte yürümeye başladılar büfeye doğru. Birbirlerine kaçamak bakışlarla sımsıcacık duygular gönüllerini tetikliyordu. Kordonboyu’nda iki yüreğe köz düşmüştü. Yılların iki yaralı yüreği, taptaze bir başlangıcın adımlarını atacak gibiydiler. Yürüyüşlerini öylesine ağırdan alıyorlardı ki; kısacık yol hiç bitmesin, asırlara uzayıp gitsin dercesine! Yaşanmamışlıklar yaşansın bir kaç adımda... Yan yana oluşları yılların birliktelikleri gibiydi. Öylesine içten, öylesine yakın, öylesine samimiyet kokan bir haldi bu. Bazen eller birbirine dokunuyor ve dokundukça içlerindeki duygular depreşiyordu yepyeni bir aşka yol alıyordu. Bilgehan dayanamayıp sordu;
-Tülay hanım, ne güzel gözleriniz var. Endamınız dolunayı bile kıskanacak güzellikte. Dudaklarınızdan dökülen her kelime nasıl bir hanımefendi olduğunuzu gösteriyor. Zarif bir yapınız var. Bütün güzelliklerinizi yakinen tanımak isterim...
- Rica ederim Bilgehan bey, sizde öylesiniz. Ama iç dünyamı lütfen sorma! Karanlıklarda kalmış yüreğimin kapısını açma... Orada çile, ızdırap, mutsuzluk var!..
Bu sözleri duyan Bilgehan’ın yüzündeki tebessümlere gölgeler düşmüştü;
- Hayırdır Tülay hanım? Neden bu kadar dertlisiniz? Sigarayı aldıktan sonra az ileride birlikte oturup konuşalım mı?
- Elbette ama bizimkiler ne der sonra, dedi gülümseyerek.
- Oh be, böyle gülümseyin siz. Gülümsemek bir insana bu kadar mı yakışır? Gülümsemeleriniz içime huzur veriyor, çorak dünyama karanfiller açtırıyor!..
- Teşekkür ederim saf iltifatlarınıza.
- Rica ederim canım...
Bilgehan farkında olmadan ona ’canım’ demişti. Artık yüreğini firenlemesinin imkanı yoktu. Ona yavaştan yavaştan ilan-ı aşk ediyordu sanki. Yürekteki duygular harekete geçmenin tam zamanıydı.
Sigarayı büfeden aldıktan sonra, sessizce gözlerden uzak bir kafeye oturdular. Uzun uzun konuştular. Farkında bile değildiler günün geceyi devirmesinin. Tepede yıldızlar ve ay şahitlik ediyordu iki yüreğin sevdalı yanışına. Sokak lambalarının loş ışıkları, ılık meltem rüzgarları, akasya ağaçlarının yeşil yapraklarının hışırtıları sevda şarkılarına eşlik ediyorlardı. Körfezin dalgaları durulmuş, iki sevdalı yüreği kollarında sallıyordu. Ninniler söyleniyordu asra damgasını vuracak aşka!
Arkadaşları merak içinde kalmışlardı onları görmeyince. Endişe içinde onları arıyorlardı kafelere bakarak. Göremedikleri içinde endişeleri bir kat daha artıyor, başlarına bir şey gelmesinden korkuyorlardı. Soluk soluğa rıhtımı dolaşıyorlar, garsonlara arkadaşlarını tarif ederek soruyorlardı görüp görmediklerini. Omuzlarını silken garsonların cevaplarında yıkılıyorlardı.
Nermin’in telaşlı gidişini gören Tülay;
- Aaaa bak bizim Nermin, arkasında da Aysel. Galiba bizi arıyorlar? Haberde vermedik oturacağımızı, onları endişelendirdik ya? dedi
Tülay, oturduğu sandalyeden kalkarak yüksek sesle seslendi;
- Nermiiinnnnnn, Ayseeelllllll, biz burdayızzzzz!
Sesin geldiği yöne başını çeviren Nermin, ’’Ya siz nerdesiniz_’’ dercesine kızgın el kol işaretleri ile onların tarafa koşmaya başladılar. Bir yandan da arkadaşlarına haber veriyordu Aysel seslenerek;
-Secaattinnnnnn, Emineeeee, gelin burdalarmışşş, diye bağırıyordu. Kordonboyu’nu inletircesine bağırmıştı Aysel. Herkes sesin geldiği tarafa doğru bakmıştı Aranan kaçaklar bulunmuş, kızgınlıkların yerini sevinçler alıyor, endişeli yüzler gülüyordu.
Nermin soluk soluğa;
-Kız valla öldürcem seni haaa!.. Yüreğimizi ağzımıza getirdiniz! Ne yapıyorsunuz burada?
Tülay, o kızgın bakışlara aldırmıyor, Nermin’in koluna girerek arkadaşlarının yanından uzaklaşırken kulağına fısıldıyordu;
- Nermin, ben aşık oldum galiba!..
Zafer Direniş
...
Zafer Direniş
...
28 Kasım 2011 Pazartesi 01.00 Lahey
YORUMLAR
Zafer kardeşim, bu öyküyü öyle güzel yazmışsın ki, inan okumaya doyamadım. Anlatımın, hikayenin kurgusu ve diyaloglar çok güzel ve yerli yerindeydi. Canı gönülden tebrik ederim. Ayrıca adımın geçmesine de teşekkür ederim.
Saygı ve selamlar.
direniş
Beğenmen beni mutlu etti...
Yani beni kamçıladın... bu hızal üç beş kikaye daha mı patlatsam acep? :)))
Saygılarım çokça, selamalrımıda vagonlara doldurup yollireeeemmm ... uzakalrdan kankaaa :)))
Emine UYSAL (EMİNE45)
Zafer Abi sen öykücü oldun vallahi. VBeni çok güzel anlatmışsın. Ben panikli biriyim ve harika betimlemişsin. Tebriklerimi gönderiyorum taaa uzaklardan. Bolu' nun karlı dağlarından...
direniş
selam ve saygılarım çokça... uzaklardan...
MERHABA ABLACIĞIM ikinci kez okudum dahada okuya bilirim okudukca hemen izmire gidesim geliyor ne yapmalı bilmemki insan biraz erken asardı bu güzel aşk hikayesini ablacığım yaşlı olduğumu unuttun galiba gece gece beni yollara düşüreceksin allah korusun ablasının bitanesi :) ablam inan bana hayranlıkla okudum öyle güzel anlatmıssınki birden izmirin güzel esintisi geldi buram buram sevgi kokan ellerin yüreğin dert görmesin ablacığım bir dahaki hikayen ne zaman bekleyeceğim sevgi çiçekleri bırakıyorum bu güzel sayfana ve senin güzel yüreğine hoşçakal
direniş
selamalrımı çokça yolladım uzaklardan...
Sevgili Zafer,
Aşk dediğin böyle olmalı... Bahar esintisi tadında romantik hata siyah beyaz karelerde kalmış bir aşk serüveniydi. Gençlik yıllarımın aşkları gibiydi o yıllara gittim birden.Keşke şimdiki aşklarda böylesine olsa çıkarsız özverili ve tadında.Çok güzel bir yazı okudum masal gibi ninni gibi geldi yüreğime.Eh bundan böyle hikayeci öykücü yakında da romancı olarak görmek isterim seni.Öyleye benziyor bence...Ama sen istesen her türde yazarsın bilirim ben.Var olasın iyi ki yazıyorsun.Nur ol hep yanıbaşımda ol.
Tebriklerimi ve mor menekşelerimi bırakıyorum sayfana.Yeditepeden sonsuz selamlar.
Sevgilerimin en derini ile
Bahar