- 1536 Okunma
- 6 Yorum
- 2 Beğeni
Suni Teneffüs Zamanları
Ruhumuzun eski sayılarında arıyoruz hep kayıp neşriyatları.
Pek tabii bulabilene aşk olsun…
Trafikteyim. Keşmekeş sözcüğü böyle durumlar için var. Klakson sesleri arasında her şeyi düşünebilme arzusu alışık olduğum bir durum. Aklıma getirmiyorum hiçbir şeyi. Aklım bana getiriyor öznelerimi. Klakson çalmaktan asla üşenmeyen ve bunu meslek haline getirmiş olan bir grup vahşi insan var önümde arkada. Ne tuhaf ki o sabah o sesler asla batmıyor böğrüme böğrüme. O sesleri ya hiç durmuyorum; ya da duyduğum zaman hoş bir konçerto tınısı geliyor kulağıma. Hımm.. Evet… Çok Acil psikiyatristimi aramalıyım. Böyle belirtilerde zaman kaybetme demişti.
Mesela bakın ne geliyor aklıma. Eğer cebimde yeterli cümlem varsa; bir an önce otomatik düş sıkacağı almalıyım kendime. Cümleler, imgeler, duyguları, tortuları ve onların biricik posaları. Benim şirin ve haylaz posalarım. Bir duygudan arta kalanlar. Bir cümlenin etsiz kemik kısmı…
- Tamam ilerliyorum tamam. Sakinim…
Ya da bir mancınığım olmalı. Şöyle güzel imgeli bir cümle mancınığın ucunda. Kime fırlatsam. Yıkılmaz gibi görünen bir sevda suruna. Ateşli bir şekilde. Yanarak, dönerek gitmeli. “Yanar döner” li deyimi buradan mı çıktı acaba? Evet gitmeli ve koca bir delik açmalı. Bu hırs neden bende şimdi? Ki ben sokakta ansızın karşıma çıkan bir kaplandan bile korkarım. Konu nereye geldi? Benim güzel mancınığım ve sokaktaki kaplanlar…
- Tamam kardeşim tamam geç. Sen geç… Bugün şanslısın… Bugün senin şansın benim…
Koridorlarımın manasızlığında buluşuyor bazen tüm denklemler. Hakikaten ağır bir cümle oldu. Kim nasıl anlayacak şimdi bunca ironiyi. Peki sildim. Koridorlarım çok manasız… Eksik oldu… Koridorlarım denklemsiz. Saçma oldu. Tamam vazgeçiyorum. Evet dümdüz söylüyorum : Buradan il sol yapın, oradan ilk sağ, oradan dümdüz, oradan da dümdüz, oradan da dümdüz. Karşınıza bir uçurum çıktı mı? Çıktı… Peki siz gidebilirsiniz. Durun! Siz atlamayacaksınız ben atlayacağım. Ben buldum o uçurumu. Herkes kendi uçurumundan atlamalı. Yoksa uçurumlar karışır…
- Peki güzel kardeşim kornan çok güzelmiş aferin. Ama bak önüm dolu. İkinci şeritte esaret altındayım. Hüküm giydim. Ben ne yapabilirim_? Bak sana güzellik olsun diye nadide bir espri de yaptım repertuvarımdan. Hadi kardeşim hadi. Bugün benden sana sinir yok. O levye bagajdan çık ma ya cak!
Evet işsiz kalırsam ilk işim düş levazımatçısı olmak. Paranoyak bir imge nosyonu bu durum biliyorum. Edilgen duyguların bittiği yer. Eşyanın tabiatıyla imtihanı vardı sahi ne oldu? Kaçırıyorum bir çok şeyi. Evet evet. Düş levazımatçısı. İşim şu olacak. Ölü imgeleri ait oldukları bataklıktan çıkarıp, yıkayacağım. Sona mı? Sonra benim değil cümlelerin işi. Onca işi ben sırtlanacağım yetmez mi? İmgelemlerin yer altı sarnıcında duygu bekçiliği. Bu da fena değil… Vardiyalı ağlaşmak bana yas tutan şehvetimle. Bir terk edilişi manifestosudur içimdeki burukluğun sırrı. Pespayeliğim ondandır; ondandır dağınık sandığımdan saçılanlar. Ey Sabah… Ne güzelsin sen böyle.
- Bak güzel kardeşim. Bak şimdi yanına geliyorum. Neden yanına geliyorum biliyor musun? O korna öyle çalınmaz çünkü. Ben sana canlandırmalı olarak nasıl çalınacağını göstereceğim. Yanlış notadan giriyorsun. La olacak. La ile giriş yapacaksın. La ile. Bak yüzünü ekşitip buruşturma ben gösterirken. Bir süre klaksona basamayacaksın ama olsun ilerde çok daha iyi bir kompozitör olacaksın; benim inancım tam!
Hayat böyle bir şey işte. Bunca karmaşa olmadan bir şey yaratabilmemiz mümkün değil. Bunca değişik kesif kokuların içinde doğru arzuları koklayabilmek ve sadık bir düşcül gibi o arzuların peşinden gidebilmek… Bunca şeritte. Bunca yolda. Bunca kabusta. Koleksiyonumuzda bunca eksik neşriyat varken…
- Çalın kardeşim çalın… Çalsın tüm klaksonlar. Siz çalın ben oynayayım… Nasıl olsa az sonra zil çalacak. Hepimiz birazdan suni teneffüse gideceğiz.
Oktay Coşar